Cahiers Du Cinema'nın ''2014'ün En İyi Filmleri'' listesine bir bakış

Yılın sonuna geldik, liste çılgınlığı başladı. Sight and Sound’un ardından Cahiers du Cinéma da 2014’in en iyilerini seçtikleri on filmlik listesini yayınladı. Her sene olduğu gibi yine –görece- şaşırtıcı filmleri listelerine almışlar. Biz de listedeki bu filmleri masaya yatırmaya, az çok onlara yakından bakmaya karar verdik.

Listenin ilk sırasında henüz bir film olarak da Fransa da bile dağıtıma çıkmamış, Hors de Satan, Hadewijch, Twentynine Palms ve İstanbul Film Festivali’nden ödülle dönmüş Camille Claudel, 1915 gibi filmleriyle tanıdığımız, Fransız sinemasının filmlerini merakla beklediğimiz önemli yönetmenlerinden Bruno Dumont’un dört bölümlük televizyon dizisi P’tit Quinquin yer alıyor. Dizi daha önce Cannes’da uzun bir film olarak gösterilmişti. Diziyi izleyenlerin listenin başında olmasının şaşırtıcı olmadığını, iyi bir dizi olduğunu ama henüz bildiğimiz üzere film olarak dağıtıma çıkmamış bir yapım olmasının ise ilginç olduğunu düşünüyoruz. Her ne kadar son zamanlarda bazı dizilerinin bir sinema eseri olarak değerlendirilmesi durumuna da alışmıştık. Örneğin, Bernardo Bertolucci, Breaking Bad’i göstererek televizyonda yapılan işlere dikkat çekmişti. Tabii ki bu durum yeni değil. Lynch’in Twin Peaks’ini, Trier’in Riget’ini (The Kingdom) de hatırlıyoruz. Yakın zamanda bazı eleştirmenlerce Jane Campion filmografisindeki en iyi iş olarak değerlendirilen Top of The Lake’i de yine anabiliriz. Bu durumda son zamanlarda televizyonun ‘reality’ şovların ötesine sinemayı belki de tamamen kopyalayarak geçirdiği evrim oldukça dikkat çekici, bu yüzden listenin başında başarılı bir yönetmenin elinden çıkma P’tit QuinQuin olması da bu açıdan çok da şaşırtıcı olmamalı diye düşünüyoruz.

Listenin ikinici filmi Sight and Sound’un da yine ikinci sırasında yer alan Jean Luc Godard’ın 3D sinemasal şiiri Audieu au Langage. Bu sene Cannes Film Festivali’nde de Xavier Dolan’ın Mommy’si ile Jüri Özel ödülü paylaşan film, Godard’ın hala neden film çekmesi gerektiğinin kanıtı. Godard’ın Cannes Film Festivali’ne katılmayacağını açıklayıp, festival ekibi için yayınladığı görsel mektubu bile televizyonun sinemaya dönüşürken, sinemanın limitlerini her zaman zorlayarak nasıl bir ifadeye, bir şiire, görsel bir oyuna dönüşebileceğinin de diğer bir kanıtı.

undertheskin

Listenin üçüncü sırasında yine Sight and Sound’un da listesine girmeyi başarmış Jonathan Glazer’in !f Istanbul Film Festivali’nde sıcağı sıcağına izleme şansı bulduğumuz Under The Skin var. Glazer’in performansa hatta plastik bir sanata dönüştürdüğü filmi, listeye girebilecek kadar iddialı bir yapım olmasa da listede yer alması derginin ilk iki filmine bakınca şaşırtıcı da değil.

Listenin dördüncü sırasında David Cronenberg’in Map to the Stars’ı, beşinci filme de baktığımda Hayao Miyazaki’nin kariyerinin de son filmi Kaze Tachinu (Rüzgar Yükseliyor) yer alıyor. Biraz da olsa ustalara saygı niteliğinde listeye girmiş olabilecek bu filmler geçen senenin listesinde yer alan Gravity ve Lincoln’a nazaran bu senenin listesinin daha bir istikrar barındırdığını da gösteriyor.

Listenin altıncı sırası Cannes’da daha önce Hitler ile ilgili açıklamaları yüzünden persona non grata ilan edilen Lars von Trier’in ‘’Senaryosunu yazmak yıllarımı aldı’’ dediği, gösterime daha girmeden afişleri, fragmanları ve oyuncu kadrosuyla çok konuşulan, ülkemizde festivaller dışında gösterim şansı bulamayan Nymphomaniac bulunuyor. Senenin bu listesinde Trier’in kariyerinin son filmi olmamasını umduğumuz bu filmin listede olması, yerinde bir karar gibi görünüyor.

Cahiers du cinéma’nın şimdiye kadar listesine aldığı filmlerde Cannes Film Festivali’nden ödülle dönmüş sadece iki film yer alıyor biri Godard’ın diğeri de Cronenberg’in filmi, listenin yedinci sırasındaki Xavier Dolan’ın filmi Mommy, Cannes’dan ödülle dönmüş, listedeki son film. Dolan’ın filmografisindeki ‘anne’ ile ilişkileri masaya yatırdığı son filmi olabileceğini düşündüren filmin vertikal olması şimdiye kadar Dolan’ın anlatmaya çalıştığı, genç bir erkeğin yetişkin dünyasına geçişteki arada kalmışlığını göstermek için tercih edilmiş en cesur ve en başarılı yöntemlerden biri. Benzerini Harmony Korine’den ya da Gregg Araki’den bekleyebileceğimiz şiirsel, dil Dolan’ın listede olmasını destekler nitelikte, ki geçen senenin listesinde Korine’in Spring Breakers’ının ikinci sırada yer almış olduğunu da hatırlatalım.

love is strange

Derginin sekizinci sırasında yer alan film oldukça sevindirici. En son Keep the Lights On filmiyle tanıdığımız Ira Sachs’ın Love is Strange filmi, listeye girmesi bile filme olan dikkati arttıracak olduğu bir gerçek.

Dokuzuncu sırada ise Alan Cavalier’nin Le Paradis filmi yer alıyor, geçen sene de 1950 ve 1960’lardan bu yana hala film çeken önemli Fransız yönetmenlerden Philippe Garrel’in son zamanlarda izlemiş olabileceğiniz en iyi Fransız filmlerinden sayabileceğiniz La Jalousie filmi vardı, bu sene bu boşluğu Cavalier dolduruyor gibi görünüyor.

Listenin sonuna geldiğimiz de Güney Kore sinemasının önemli temsilcilerinden Hong Sang-soo’nun Sunhi (Our Sunhi) filmini görüyoruz. Yönetmen bir önceki filmi Nobody’s Daughter Haewon ile geçen senenin listesinde sekizinci sırada yer almıştı.

Listede yer alamayan filmler ise ilk olarak dikkat çeken Sight and Sound’un ilk sırasında yer alan Richard Linklater’ın Boyhood filmi. bunun sebebi ülkemizde olduğu gibi festivaller dışında gösterime girememiş olması değildir diye düşünüyoruz. Bu yılın en ilginç yapımlarından biri olan, en azından film izleme deneyimi olarak da baktığımızda bile önemsenecek filmin listede olmaması şaşırtıcı olabilir. Cannes’dan büyük ödülle dönmüş Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu, aynı festivalde En İyi Senaryo ödülü almış Andrey Zvyagintsev’in Leviathan yine Cahiers du Cinema’nın listesine giremeyen filmler arasında.

10679938_866207613401398_6901267771303793978_o

Yazı: Müge Yıldız