Fatih Akın’ın rock’n roll dönemini özlemeye devam: Amrum

Yazı: Melikşah Altuntaş

Fatih Akın’ın merakla beklenen yeni filmi Amrum, dünya prömiyerini 78. Cannes Film Festivali’nin ilk günlerinde gerçekleştirdi. Akın’ın son Cannes ziyareti Aus dem Nichts / In the Fade / Paramparça, Ana Yarışma bölümündeydi ve Diane Kruger’a En İyi Kadın Oyuncu ödülü getirmiş, ödül sezonunda ise En İyi Uluslararası Film dalında sürpriz bir Altın Küre ödülü kazanmıştı. Yönetmenin Cannes’a dönüşü bu kez yarışma dışı gerçekleşse de Amrum’da bir kez daha Kruger’ı izliyoruz ve filmin senaryo ortağı da In the Fade’de olduğu gibi yine Hark Bohm. Hatta Akın bu kez filmi Bohm’la birlikte yönetmeyi planlamış ve projeye de öyle girişmiş fakat aradan geçen zamanda, kendi tabiriyle “hayat araya girince” Bohm reji koltuğuna oturamamış. Böyle olunca Akın, bu pek de tarzı olmayan II. Dünya Savaşı dramasını önce rafa kaldırmış, bir süre sonra ise tek başına yönetme kararı almış. 

Debussy Salonu’ndaki prömiyerin sonundaki alkışta Fatih Akın, “İyi ki çekmişim bu filmi çünkü çok güzel olmuş.” diyerek filmine hayranlığını dile getirse de özellikle Gegen die Wand / Duvara Karşı sonrası Akın’ın yüksek dozda samimiyet içeren sinemasını bağrına basanlar için, Amrum’un fazla tasarlanmış ve başka bir yönetmenin elinden çıkmışa benzeyen bir film olduğunu söylemek zor değil.

II. Dünya Savaşı’nın son zamanlarında, 1945 baharında, Almanya’nın küçük bir ada kasabası olan Amrum’da yaşayan on iki yaşındaki Nanning’i merkezinde akan film; Nazi Almanyası’nın çöküşüne eşlik eden günlerde kasaba halkının arada kalmışlığını bu erkek çocuğunun gözünden anlatma gayretine düşüyor. Nanning; yeni doğum yapan, yemeden içmeden kesilen ve sadece beyaz ekmek, tereyağı ve bal yiyebilen annesine gerekli malzemeleri bulmak için para birimi takas olan kasabada gayretli bir mücadeleye girişiyor. Hikâyenin fonunda ise Hitler’in ölümüyle birlikte kasaba halkındaki değişimin izlerini takip ediyoruz. 

Kâğıt üzerinde yürek ısıtan bir pazar öğleden sonra televizyon filmi hissiyatı uyandıran bu filmin, Fatih Akın gibi coşkulu bir sinemasal dile sahip yönetmenin ellerinde daha başka bir şeye dönüşeceğini bekliyorsunuz ancak pek öyle olmuyor. Amrum, çekimler sırasında hiçbir hayvana zarar verilmemiş olduğu notunu düşmesine rağmen haddinden fazla ve detaylı hayvan şiddeti içeren sahneleri ve başka bazı sert sahneler dışında küçük bir çocuğun yetişkinler dünyasını anlamlandırmaya çalışırken her şeye rağmen temiz kalmaya çalışıp bir yandan da kirlenmeden edememesini bol manzara görüntüsü ve neredeyse susmayan bir müzik çalışmasıyla önümüze getiriyor ve ortaya çıkan sonuç, Akın’ın keskinliğindeki bir yönetmenin çıtasının altında kalıyor. 

Diane Kruger dâhil yetişkin tüm oyuncuların oldukça az ekran süresine sahip olduğu filmi önemli ölçüde Nanning’i canlandıran çocuk oyuncu Jasper Billerbeck’in nefis performansı sırtlıyor. Akın da bunu kısa sürede fark etmiş olacak ki bolca yakın plan ve bedensel performansa da alan açan kadrajlarıyla Billerbeck’i daha da parlatıyor. Bunun gibi nedenlerle Amrum, Cannes’da yarışma dışı değil de örneğin Berlin Film Festivali’nin Generations bölümünde açılmış olsaydı, belki de çok daha doğru bir başlangıç noktasında festival yolculuğuna başlayacaktı. Filmin, Cannes’ın bu yılki kalabalık programı ve Hollywood ağırlıklı hengamesi içinde hem görünürlüğe erişim hem de beklentilerin altında kalmak gibi sınavlardan başarıyla geçebilmesi epey zor görünüyor.