Çeyrek asır sonra: Boyz n the Hood

“Bu sabah televizyonu açtım, şiddet dolu bir dünyada yaşamakla ilgili bir program vardı. Hep yabancı ülkeleri gösteriyorlardı. Düşünmeye başladım ve dedim ki, ya bilmiyorlar, ya göstermiyorlar, ya da umursamıyorlar mahallemizde olanları. Bütün bu yabancı ülkeleri gösterdiler, ama hiçbiri kardeşimin başına gelenleri göstermedi…”

Yazı: Can Uzuner Erkorkmaz – İllüstrasyon: Eren Arpacı

John Singleton’ın yönettiği 1991 yapımı kült klasik Boyz n the Hood filmindeki Doughboy karakterinin Los Angeles’da suç dolu ve fakir bir mahallede büyümekle ilgili olarak ettiği sözler, 24 sene sonra hala geçerliliğini koruyor. Filmdeki en hüzünlü ve çaresiz karakter Doughboy, annesi tarafından sevilmeyen, evini, ailesini ve arkadaşlarını (kendi bildiği şekilde) sürekli korumaya çalışan ama takdir edilmeyen, hem şiddet görerek, hem de bunu benimseyerek yoğrulmuş trajik bir karakterdir. Sonu, kendi seçmediği ama toplumun ona biçtiği rol yüzünden gelecektir. Filmin sonunda çocukluğundan beri tanıdığımız bu yalnız savaşçı, opresif beyaz rejimler tarafından tüm geçmişi dikte edilmiş, şimdi de dışlanmış ve aşağılanmış bir ırkın, beton orman içerisindeki hayatta kalma mücadelesini ancak kendisinin anlatabileceği bir şekilde dile getirir. Boyz n the Hood’u neredeyse çeyrek asırlık uykusundan uyandırıp gündeme getirmemin iki sebebi var; ilki günümüzde Amerikan haberlerine her gün malzeme olan siyah katliamları, ikincisi ise geçtiğimiz aylarda yurtdışında gösterime giren Straight Outta Compton filmi.

Amerika’da olan bitenleri takip ediyorsanız devamlı iki haber unsuru dikkatinizi çekmiştir; ilki ırkçı, faşist ve cahil kitleye hitap eden görüşleriyle Cumhuriyetçi partinin yeni gözbebeği, 2016 başkan adayı Donald Trump, ikincisi fakir siyahların gerek ırkçı polislerin, gerek silahlı sivillerin elinde can vermeleri. Neredeyse her gün, haksız yere bir siyah, polisler tarafından vurularak, asılarak ya da araçların arkasında çuval içerisindeki bir taş gibi savrularak öldürülüyor. Bu polislerin bir kısmı çeşitli sebeplerle aklanıyor, Fox News gibi tamamen korku propagandası yayınlayarak zengin olan kanallar tarafından “zavallı kahramanlar” olarak övülüyor, öldürülen siyahlar (ki birçoğu çocuk ve kadın) “hain haydutlar” ilan ediliyor. 21 yaşındaki Dylan Roof, 17 Haziran 2015 akşamında, beyazların siyahlara uyguladığı şiddetle tarihi yazılmış olan Emanuel African Methodist Kilisesi’ne elindeki silahlarla girip, aralarında bir senatörün de bulunduğu dokuz siyahı öldürmüş, karşılığında karakolda polislerden hamburger armağanı almıştı; 10 Temmuz 2015 günü siyah Sandy Bland yanlış işaret verdiği için arabasından polislerce dışarı atılmış, yerde üzerine oturulup kelepçelenmiş, bir hücreye tıkılmış ve kısa zaman sonra hücresinde asılmış olarak ölü bulunmuştu. Bland’in ölümünün arkasındaki gerçekler tamamen bilinmemekle birlikte, beyaz polislerin elinde can veren siyahlar arasında “en az kışkırtıcı” örnek olarak karşımıza çıkıyor, çünkü geri kalan örneklerin video kayıtları mevcut. Çocuk parkında vurulan siyah çocuklar, elleri havada olmasına rağmen kurşuna dizilen siyah gençler…  Haberlere bakın, mutlaka bir yenisini görebilirsiniz. Böyle bir ortamda büyüyen, sistematik olarak şiddetli baskı altında yaşayan bir toplumun sözcüleri de şiddetli bir tavra sahip olunca şaşırmamak gerekir.

Boyz n the Hood’un Doughboy’unu canlandıran, Amerika’daki ırkçılığın baş düşmanlarından Ice Cube, aynı zamanda Straight Outta Compton’da hayatı anlatılan “şair”. Sinirli tavırları ve düşündüklerini sakınmadan söylediği rap parçalarıyla ünlü sanatçı, hayatı boyunca ırkçılığı eleştirmiş, iktidar sahiplerinin ikiyüzlülüğünü sivri bir dille ifşa etmiş, toplumsal mesajlarını akıllıca kurgulanmış sözlerinin içine saklamış ve nesillerce sevilerek takip edilen bir isim olageldi. Geçtiğimiz aylarda Amerika’da gösterime giren, ülkemizde ise 2018 yılında gösterime girmesi beklenen Straight Outta Compton, 90’lı yıllarda Ice Cube’un da kurucu üyelerinden olduğu NWA rap grubunun hikâyesini anlatıyor. Polis tarafından sistematik tacize uğrayan, yaşadıkları koşulları devamlı sorgulamak zorunda bırakılan bir grup gencin hikâyesi. Yazdıkları şarkılarla hem geldikleri cehennemi, hem de gitmek istedikleri cenneti anlatıyorlar. Filmden yayınlanan kliplerden birinde,  grup üyeleri bir basın toplantısındayken, bir gazeteci onlara şarkılarının şiddeti övüp övmediğini sorunca, Ice Cube’dan aldığı cevap ilginç oluyor: “Şarkılarımız gerçek hayatımızın bir yansımasıdır.”

Çoğu eleştirmenden tam not alan ve bazılarınca yılın en iyi filmi seçilen Straight Outta ComptonLaw Abiding Citizen ve Be Cool gibi filmlerden bilinen F. Gary Gray tarafından yönetilmiş. Gray ve Ice Cube bundan tam 20 sene önce Friday filminde beraber çalışmışlardı. Gray, geçen senenin en beğenilen yüksek bütçeli aksiyon filmlerinden Kaptan Amerika: Kış Askeri’ni yönetmeyi, Straight Outta Compton’ı yönetmek uğruna reddetmiş. Filmde NWA üyelerinin ve çevrelerindekilerin gençlikleri romantize edilerek anlatılıyor. Dr Dre, Ice Cube, Eazy-E, Tupac Shakur ve Snoop Dogg, filmin barındırdığı karakterlerden bazıları. Filmin en ilginç yanlarından birisi, Ice Cube’un gençliğini, iki yıllık seçmelerden sonra kadroya alınan oğlu O’Shea Jackson Jr’ın canlandırması. Günümüzde Amerika’da yaşanan olaylar siyah bir başkanın gerçekten ne kadar fark yarattığını sorgulatıyor; eski model, özellikle güney eyaletlerinde hâlâ bir şekilde can bulabilen ırkçılığın her gün boy göstermesiyle ezilen kitlelerin neden NWA gibi sesleri doğurduğuna ışık tutuyor. Eğer sizi koruması ve adalet dağıtması için sırtınızı dayadığınız hükümet ve yerel yönetim size sırtını dönmüşse, kendinizi savunmak ve hakkınızı aramak için farklı yollar aramaya başlayabilirsiniz.

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:45’e ulaşabilirsiniz.