İngiltere müzik sahnesinden, ekolojik krizi durdurmaya yönelik sesler yükseliyor. Bağımsız plak şirketleri kolektifi Beggars Group ve Ninja Tune, yakın gelecekte karbon negatif olmayı planladığını açıkladılar. 

Beggars Group uzun yıllardır, bünyesinde barındırdığı; 4AD, Rough Trade Records, Matador Records, XL Recordings ve Young Turks gibi etiketlerle birlikte; Radiohead, Kamasi Washington, FKA Twigs, Adele, St. Vincent, Beirut, PJ Harvey, The White Stripes ve daha birçok müzisyen ve grubun albümlerini yayınlayan Londra-New York merkezli bir şirketler grubu. 

Ninja Tune ise elektronik ve deneysel sularda gezinen kataloğuyla adını duyurmuş ve hâlihazırda; Coldcut, Roots Manuva, Bonobo, The Cinematic Orchestra, Georgia Anne Muldrow, Hiatus Kaiyote, Kae Tempest gibi sanatçılarla çalışan Londralı ikonik plak şirketi. Kendilerinin dünyada olumlu değişimlerin önünü açma konusundaki bir diğer adımı, beyaz olmayanlar için ve beyaz olmayanlar tarafından yürütülen Big Dada etiketini yakın zamanda yeniden hayata geçirmek olmuştu.

Tek başımıza yapamayız. Hep birlikte iyileşebiliriz.

Her iki şirket de bağımsız müzik sektörünü yeşil ekonomiyle büyüterek, sanatçılara daha fazla değer kazandırarak, çeşitliliğe özendirerek ve finansmana erişimi artırarak değişime ilham vermeyi amaçlayan bir organizasyon olan IMPALA (Independent Music Companies Association) Sürdürülebilirlik Programı’nın kurucu üyeleri.

Beggars Group CEO’su Paul Redding ve Ninja Tune yönetim kurulundan Peter Quicke her fırsatta; müziğin, iklim krizine karşı oluşabilecek bir toplumsal eylemin fitilini ateşlemeye yardım etme gücü olduğunu vurguluyor. Redding: “Tek başımıza yapamayız. Sanatçılar, müzik dernekleri ve tedarikçilerden oluşan geniş bir topluluğun sadece küçük bir parçasıyız ve endüstri olarak sürdürülebilirlik sorununu birlikte ele almak için koordineli bir şekilde çalışmamız şart.” derken Quicke de bir adım daha ileri giderek hükümetleri, hızla elini taşını altına koymaya çağırıyor.

Karbon duyarlılığının kısa tarihi 

Küresel olarak ekolojik kriz ve iklim acil durumuna karşı alınan ilk ciddi önlem, 2015’te, 200’e yakın ülke temsilcisi ile birlikte imzalanan Paris İklim Antlaşması idi. Küresel sıcaklık artışını, sanayi öncesi dönemdekine kıyasla 2 derecenin altında, tercihen 1.5 derecede tutmak isteyen antlaşma, sera gazı emisyonlarını düşürmeyi ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı sağlamayı amaçlıyor. Antlaşmaya taraf olmayan 6 ülke var. Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve sevgili Türkiye. 

Paris İklim Antlaşması’ndan itibaren ülkeler ve Microsoft, IKEA gibi büyük şirketler birer birer karbon azaltımıyla ilgili taahhütlerini sunmaya başladı. Adım adım karbon nötr ve karbon negatife ulaşma yolundaki hedefler genellikle 2030 ve 2050 yıllarına yoğunlaşıyor. Dünya’da şimdilik karbon negatif olan iki ülke var: Güney Afrika’da yer alan Surinam ve Güney Asya’nın, yüzölçümünün yüzde 70’inden fazlasını kaplayan ormanlarıyla bu unvanı alan yeşil ülkesi Butan.

Müzik cephesine yansımalar

İşin müzik tarafında ise özellikle Birleşik Krallık civarında son iki yıldır oldukça çarpıcı gelişmelere ve hızlı sayılabilecek bir ilerlemeye tanık oluyoruz. Londra merkezli bağımsız plak şirketi Dirty Hit 2019’da; yalnızca doğada çözünen ambalaj kullanmak, tek kullanımlık plastikten vazgeçmek, 180 yerine 140 gramlık viniller üretmek, karton CD kapları tercih etmek, ofisteki elektrik ihtiyacını yenilenebilir yollarla sağlamak ve her çalışana kendine ait bir su şişesi tedarik etmek gibi o dönem öncü niteliğinde olan bir dizi uygulamayla gündeme gelmişti. 

Aynı yıl, müziğini Dirty Hit etiketiyle yayımlayan The 1975, geleneksel olarak her albümlerinin açılışını yaptıkları “The 1975” isimli şarkılarının Notes on a Conditional Form’da yer alacak versiyonu için iklim aktivisti Greta Thunberg ile iş birliği yapmıştı. Parçadan elde edilen gelir; kitlesel yok oluşu durdurmak ve toplumsal çöküş riskini en aza indirmek için şiddet içermeyen sivil itaatsizliği kullanan, uluslararası Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) hareketine yönlendirilmişti. 

Fotoğraf: Laura Chiesa/Pacific Press/LightRocket

Yine 2019 yazında Arcade Fire, Billie Eilish, Massive Attack gibi 3 bine yakın imzacıyla birlikte, iklim aciliyetine hükümet tarafından müdahale çağrısında bulunan Music Declares Emergency lansmanının ardından, AIM (Association of Independent Music) de sektörün karbon ayak izini azaltmaya yönelik çalışacak bir İklim Eylem Grubu kurmuştu.

Sonbahar geldiğinde Billie Eilish’in adını sıkça duyar olmuştuk. Çevreci duruşunun yanı sıra 11 yaşından beri vegan olan müzisyen önce ekolojik kriz ve iklim acil durumu üzerindeki kişisel sorumluluğumuza dikkat çeken “All the Good Girls Go to Hell” şarkısını yayımlamış, ardından da Hollywood yıldızı Woody Harrelson ile birlikte izleyenleri Greenpeace, Fridays For Future hareketlerine desteğe davet ettiği bir viral videoyla gündeme gelmişti. Yoksulluğu, eşitsizliği azaltmak ve gezegeni korumak hedefiyle yola çıkan uluslararası Global Citizen kuruluşuyla da iş birliği devam eden Eilish, Los Angeles’daki iklim grevinde Greta Thunberg’in yanındaydı. Kendisi, son albümü Happier Than Ever için 2022’de düzenleyeceği dünya turunu, sürdürülebilirlik ortağı olarak REVERB desteğiyle iklim pozitif kılmayı amaçlıyor. REVERB aracılığıyla, beyaz olmayanlar ve kadınlar önderliğinde yürütülen çevresel örgütlerin desteği doğrultusunda kapsamlı bir programa ev sahipliği yapacak turnenin her durağında, izleyenlerin iklim acil durumu hakkında bilgi edinebileceği Eco-village’lar olacak. Alınacak diğer önlemler ise şöyle: Tek kullanımlık plastiğe geçit vermemek, her köşeye geri dönüşüm kutuları yerleştirmek, yiyecekler için yerel ve sürdürülebilir gıdaları tercih etmek ve olabildiğince güneşten enerji sağlamak.

Müzik sektörünün, ekolojik iyileştirme bakımından bereketli bir yıl olarak geçirdiği 2019 bitmeden hemen önce ise Coldplay, son albümleri Everyday Life için, çevreye verdiği büyük zarardan ötürü turne yapmayacaklarını ve sıfır karbon emisyonlu konserler organize etmek için çalıştıklarını duyurmuştu. Berk Sayan’ın bu hamleyi irdelediği “Yerküre havale geçirirken turne ve konserlerin geleceği” makalesini buradan okuyabilirsiniz.

Tabii bu hareketlilikten çok kısa süre sonra, küresel pandemiyle birlikte büyük bir hızla, çok başka bir noktaya gelindi. COVID-19 şokunun durağanlaştırdığı 2020’de, Polonyalı piyanist/prodüktör Wojtek Szczepanik dünyanın ilk karbon nötr albümünü yayımladı. The Lumineers dünyanın ilk iklim pozitif turnesini düzenledi. Bu sene itibariyle de Dünya Günü yakınlarında haberini aldığımız, Beggars Group ile Ninja Tune’un karbon negatife yönelik uğraşlarının yanı sıra iki etiketin de parçası olduğu IMPALA Sürdürülebilirlik Programı ve Music Declares’in kampanyaları devam etmekte.

Konuyla ilgili yakın tarihli bir gelişme, haziran başında, REVERB’den geldi. Oluşumun, “Music Climate Revolution” adlı yeni kampanyası; müzik icra etmenin, kaydetmenin ve dinlemenin yarattığı sera gazı kirliliğini engellemeye canlı etkinliklerden başlayarak tüm müzik endüstrisini iklim pozitif kılmayı amaçlıyor. Billie Eilish, Brittany Howard, Dave Matthews Band, Dead & Company, Jack Johnson, Jason Isbell, Maroon 5, Michael Franti, The 1975, The Lumineers, Shawn Mendes gibi müzisyen ve gruplar bu projeye bağlılığını bildirdi bile.

Öncü hareketlere dair birkaç not

IMPALA, Sürdürülebilirlik Programı kapsamında; üyelerinin kendi çevresel etkilerini değerlendirebilmelerine yardımcı olabilmek için bir karbon hesaplama ve raporlama aracı geliştirme çabasında. Avrupa’daki en iyi uygulama örneklerini haritalama ve paylaşma, iklim okuryazarlığı eğitimleri düzenleme, tedarikçiler ve dijital müzik hizmetleriyle iletişim hâlinde olup onları değişime teşvik etme, üyeleri iklim projeleri için ulaşabilecekleri AB finansmanı hakkında bilgilendirip başvurmalarına yardımcı olma gibi adımlar da programın içeriğine dâhil.

Music Declares Emergency ise; daha yeşil, daha adil ve daha iyi bir gelecek yaratmak için gereken kültürel değişiklikleri sağlama yolunda müziğin gücüne duydukları inanç etrafında birleşmiş kişiler tarafından organize ediliyor. “No Music on a Dead Planet” isimli kampanyaları için tişört, sticker gibi ürünlerin satışını yapıyorlar. Tamamı doğal materyaller ve yenilenebilir enerji kullanarak hazırlanan ürünler bunlar. Thom Yorke’un bizzat yaptığı bir tasarım da Peter Saville’in ikonik Joy Division “Unknown Pleasures” işine getirdiği yeni yorum da lokal sanatçılarla ortaklıklar da var. Sanatçılar bu ürünleri üzerinde taşıdığını paylaşarak da oluşuma destek veriyor. 

2021 Dünya Günü’nün de içinde bulunduğu haftayı “Turn Up the Music Week” etiketiyle lanse eden Music Declares, hafta boyunca düzenlediği; paneller, radyo programları, dinleme partileri gibi festival tadında türlü etkinliklerle daha fazla insana ulaşıp ana akıma yaklaşmaya çalışmıştı. Web sitesindeki Take Action bölümünde de “sanatçılar” ve “müzikseverler” ile birlikte; etiket, yayıncı, sahne veya stüdyo, festival, reklamcı, menajer veya ajansları kapsayan “endüstri” başlıkları altında, ekolojik dönüşüm için her bir grubun elinden gelebileceklerle ilgili öneriler sunuyorlar.

REVERB’e gelince: 2004’ten beri, yeşil müzik hareketine öncülük eden 350’den fazla turne ve 6 bin konser üzerinde sürdürdüğü çalışmalarla, tonlarca CO2’yi ve milyonlarca tek kullanımlık su şişesini ortadan kaldırdı. Çevreci gruplar ile aile çiftçilerini destekliyor ve çok sayıda karbon azaltım projesine fon sağlıyor. Oluşumun kurucu ortağı aynı zamanda Guster grubunun gitaristi Adam Gardner, “Her konserin bir orman yetiştirdiği, her kaydın temiz içme suyunu desteklediği ve her turnenin düşük gelirli konut çatılarına güneş paneli inşa ettiği bir geleceği hedefliyoruz.” diyor.

Plak şirketleri için karbon negatif olma yolları

Beggars Group ve Ninja Tune’un yayımladığı sürdürülebilirlik raporlarına göre oluşturulmuş mini rehber niteliğindeki birtakım karbon azaltma seçenekleri şöyle: İşe, çevresel etkileri ölçmek ve tüm karbon emisyonlarını saymakla başlamak gerekiyor. Ardından, süresi belirlenmiş hedefler koyup onlara yönelik oluşturulan sürdürülebilirlik politikasını ve zamanla gerçekleşen ilerlemeyi şeffaf şekilde raporlamak önemli. Bu konuda koordineli bir şekilde çalışabilmek için örgütlerle ortak hareket etmek, kâr amacı gütmeyen girişimlere kaynak ve zaman sağlamak değerli. Önlenemeyen emisyonları nötralize etmek için ağaç dikme, ormanları koruma gibi eylemlere başvurarak karbon ayak izini azaltmak da yöntemlerden bir diğeri.

Temelde, emisyonlar 3 kapsam etrafında değerlendiriliyor. Kapsam 1; plak şirketlerinin kullandığı tesislerde yakılan enerjiyle, Kapsam 2 ise satın alınan elektrikle ilgili. Binaların akıllı yönetimiyle ofislerdeki gaz ve elektrik üretimini azaltmak, elektrik talebinin önemli bir bölümünü karşılayabilecek güneş panelleri edinmek ve tüm tesisleri yenilenebilir enerji tedarikçilerine devretmek gibi çözümler, oluşan emisyonların önüne geçmek için birer fırsat.

Kapsam 3; üretim, dağıtım, iş seyahatleri ve atıklar başlıklarını birleştiriyor. Bu kapsam için alınacak önlemlerin sayısı oldukça fazla. Ses kalitesinde kayıp olmadan 180 yerine 140 gram tercihiyle daha düşük karbonlu plaklar üretmek, fiziksel dağıtımda deniz taşımacılığını artırmak, hava yolunu sadece mecburi olduğunda kullanmak, dijital dağıtım ve dinlemelerle birlikte NFT’lerin de çevresel etkisini araştırmayı sürdürmek, onlar sebebiyle oluşan karbon ayak izini kontrolde tutmak, iş seyahatlerini azaltmak, seyahatlerin zorunlu olduğu hâllerde ise mümkün olduğunca tren kullanmak hatta personellerin tatilleri için tren yolculuğunu desteklemek, dikkat edilmesi gerekenlerden bazıları. 

Ofis çevresinde yapılabileceklere ise gönderilen postaları geri dönüştürülmüş veya dönüştürülebilir kâğıt ile paketlemekten, fazla stok ve atıkları geri dönüşüme kazandırma, toplantı sıklığını azaltıp çevrimiçi-yüz yüze dengesini sağlama, toplantılarda kayıt kullanmama, ofis malzemeleri için yerel, etik ve ekolojik tedarikçilerle çalışma, yemek hizmetlerinde vejetaryen ve yerel seçenekleri tercih etme, şirket arabası sağlamak yerine personelleri yürüme, bisiklet veya toplu taşıma araçlarını kullanmaya teşvik etmeye kadar uygulanabilecek çok sayıda örnek verilebilir.

NFT’ler tüm bunların neresinde?

The Weeknd’ın yakın zamanlı NFT drop’u 86 bin kilogram civarında karbon salınımına neden oldu. Bu kabaca, New York’tan Londra’ya 86 kez uçmak için kullanılan enerji miktarına eşit. Böylesi korkunç bir tabloya yanıt olarak, insanların sahip olduğu NFT’lerin negatif etkisi ölçüsünde karbon dengeleyebilmeleri için para ödemelerine olanak tanıyan projeler ortaya çıkmaya başladı. Örneğin Aerial isimli çevrimiçi platformda süreç şöyle işliyor: Toplanan paranın yüzde 80’i California ve Alaska’daki vahşi arazilerin korunmasına, kalan yüzde 20’si ise atık biyokütleyi karbon bakımından zengin biyo-yağlara dönüştürmek üzere, Microsoft ve Stripe ile sözleşmeli olan Charm Industrial adlı şirkete gidiyor.

Sanatçılar, işlerinden elde ettikleri geliri görünüşte çevre dostu girişimlere bağışladığında, NFT’lerin karbon etkisi hakkında kafaların karışması kolaylaşıyor bir anlamda. Fakat bu konuda çok net bir yerde duran Anohni, NFT’lerle ilgili tavrını şöyle ortaya koyuyor: “Geriye kalan organik hayat kırıntılarının; analog üretim veya düşüncelerin son nefesinden yaşamı ve değerleri sonuna kadar emmeden durmayacaklar.” Savaş karşıtlığından çevresel adalete kadar sahip olduğu farklı hassasiyetleri çalışmalarına birçok kez yansıtan Anohni, 2014’te yayımladığı “4 Degrees” şarkısında, ekolojik kriz ve iklim acil durumundan endişe etmeyen birinin ağzından yazılmış sözlerle, ters psikoloji kullanarak konuyla olan hesaplaşmasını belgelemişti.

Fiziksel mi yoksa dijital kopyaları dinlemek mi daha sürdürülebilir?

Plak şirketleri, müzik dükkânları ve dinleyenler olarak herkesi ilgilendiren tartışmalı konulardan biri de müziği fiziksel yollarla edinmenin mi yoksa dijitalden dinlemenin mi daha çevreci olduğu. Son yıllarda herkes vinilin geri dönüşünü kutluyor olsa da satın alınan plak sayıları dijital dinlemelerle kıyaslanamayacak kadar az aslında. Kimilerinin tespitine göre, yeterince talep olmamasına rağmen ısrarla plak basılmaya devam ediyor. Müzik dükkânları, yeni çıkanlardan elde ettikleri çok küçük kârlarla kiralarını ödeyemediklerinden dolayı 2. el bölümlerini genişletmeye gidiyorlar. Bu, çevresel etki bakımından doğru bir yaklaşım olsa da ekonomiyi ayakta tutmaya yetmediği için sürdürülebilir olarak değerlendirilemiyor. Spotify ve Apple Music’in 2030 yılına kadar pazar payının yüzde 80-90’ına sahip olacağı düşüncesi ortama hâkimken, küçük ölçekli bağımsız etiketler ve müzik mağazalarının nasıl hayatta kalacağı merak konusu.

Dijitalin görünmeyen yüzü

Fiziksel kopya tüketiminin azalması, gezegeni boğan plastik çöplüğüne bir yenisini eklememe fikri bakımından iyi bir gelişme gibi görünüyor ancak müziğin çevrimiçi olarak depolanması ve işlenmesinin, çevre üzerinde büyük, negatif etkilere neden olan bol miktarda kaynak ve enerji kullandığı bilgisine ulaşmamızla işin rengi değişiyor. 

Glasgow Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmayla; plak basımı için üretilen “plastik” ve dijital ses dosyalarının ihtiyaç duyduğu işlemler için gerekli olan “elektrik” miktarları, sera gazı eş değerlerine çevrildiğinde elektriğin etkisinin daha yıkıcı olduğu sonucuna varılmış. Kyle Devine’in, Decomposed: The Political Ecology of Music isimli kitabında ise müziğin günümüzdeki çevresel maliyetinin, basılı dönemlerdekinden daha fazla olduğundan bahsediliyor.

İnternet üzerinden, elimizle tutup gözümüzle göremediğimiz bir şeyi dinlemek daha temiz ve erdemli hissettirebilir, evimizde somut nesneler biriktirmek yerine tercih ettiğimiz materyal içermeyen dijital kopyaların herhangi bir yer kaplamadığını zannedebiliriz. Oysa, indirdiğimiz elektronik dosyalar; aktif, soğutulmuş sunucularda saklanıyor. Alınan bilgi ağ üzerinden bir yönlendiriciye iletiliyor ve Wi-Fi ile elektronik cihazlarımıza aktarılıyor. Tüm bunlar için bol miktarda enerji gerekiyor.

Çevrimiçi dinlemenin pürüzsüz izleniminin ardında gizli veya gözden kaçan çok önemli başkaca sorunlar da var: Çin’deki Foxconn fabrikalarından gelen son raporlardan anlaşılan; acımasızca istismar edilen Uygur azınlığının Apple cihazlarının üretimine zorlanması veya iPhone pillerinde kullanılan kobalt madenciliğinde çocuk işçilerin çalıştırılması gibi.

Plastikten kurtulmak mümkün mü?

Bu sırada vinilden vazgeçemeyenler de boş durmadı tabii. Onu sürdürülebilir yöntemlerle üretme yolları arayan İngiliz müzisyen Nick Mulvey’nin “In the Anthropocene” isimli şarkısı, Cornish sahillerinden toplanmış plastik parçalarından elde edilen bir plağa basılmıştı. Bu deneyin ilerleyen zamanlarda, devam edip etmeyeceğine dair herhangi bir ses çıkmadı.

Sürdürülebilir vinilin bir başka örneği ise tamamen baskı teknolojisine odaklanan Green Vinyl Records’dan geldi. İş birliği içinde, vinil plaklar için çevre dostu alternatif bir üretim süreci geliştiren 8 Hollandalı şirket, presleme yerine temiz, düşük enerjili enjeksiyon kalıplama temeline dayalı bir yöntem kullanarak, enerji ihtiyacını en az yüzde 60 azaltmayı sağladı.

Yine de vinil, doğada çözünmeyen ve tamamen geri dönüştürülmesi mümkün olmayan bir malzeme. Onun kendine özel dinleme ritüeline, hissettirdiği yoğun deneyime tutkun olanların talebi doğrultusunda üretiminin süreceği belli. Bu da demek oluyor ki, plastikler etrafımızı sarmaya devam edecek.

Bir yerden başlayalım

Sonuçta hangisini tercih edelim diyenlere, çevre bilimi öğretim görevlisi Sharon George ile coğrafya ve çevre politikaları eleştirmeni Deirdre McKay, BBC’de yayımlanan makalelerinde; plak ve CD’nin karbon maliyetinin tek seferlik olduğunu, dijitalde dinlenen müziğin ise her seferinde yüksek elektrik tüketimine neden olacağını söylüyor ve: “Bir parçayı yalnızca birkaç kez dinlerseniz, dijital en iyi seçenektir, tekrar tekrar dinleyecekseniz fiziksel bir kopyayı tercih etmelisiniz.” diye ekliyor.

Anlaşılan, bu ikili arasında yapılan seçim, farklı gereksinimlere göre değişkenlik gösterecek. Müzik endüstrisi henüz konuyla ilgili fikir birliğine varamamış olsa da (çünkü endüstriler genelde varamaz) kendi dinleme dengemize ulaşana kadar bizim, Dünya’dan özür dilemek için yapabileceğimiz daha çok şey var.

Neden derhâl harekete geçmeliyiz?

Çevresel sorunların, tüm insanlığın yaşamına tehdit oluşturması dışında gezegendeki sosyal adaletsizliği derinleştirmek gibi korkunç bir etkisi daha var. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’u, küresel karbon salımının yüzde 50’sinden sorumlu. En düşük gelirli yüzde 50 ise yalnızca yüzde 10’undan. Yani durumdan en fazla etkilenenler aslında ekolojik kriz üzerinde sorumluluğu en az olanlar.

Yine de endüstriler ve hükümetler kadar, arz talep dengesini sağlayanlar olarak sorumluluk almamız gereken ekolojik kriz ve iklim acil durumu, kısaca bahsetmek gerekirse: Sanayi Devrimi ile birlikte yükselen küresel enerji talebini karşılayabilmek için özellikle fosil yakıtların orantısız kullanımı sonucunda atmosfere salınan karbon temelli gazların artırdığı sera etkisiyle, gezegenin gereğinden fazla ısınmasına dayanıyor. Diğer bir taraftan, yine sanayileşmenin tetiklediği şehirleşme, nüfus artışı, toprak, su ve hava kirliliği, gezegendeki biyoçeşitliliği günden güne azaltarak Dünya’nın ömrünü kısaltıyor. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, önemli iklim ve ekosistem bozulmalarını önlemek için 2030’a kadar vaktimiz var.

Ekosistemin tüm parçaları karmaşık bir biçimde birbirine bağlı. Parçalardan biri yok edildiğinde ya da zarar gördüğünde, geri kalanlarda da bununla bağlantılı olarak ortaya çıkan negatif sonuçlarla karşılaşıyoruz. İnsanlığın doğal çevre üzerine neredeyse her koldan uyguladığı bozucu etkinin, ekosistemin kendini iyileştirme hızına baskın çıkmasından kaynaklanan küresel ısınma, iklim değişikliği ve tüm çevresel krizleri engelleyebilmek için ihtiyacımız olan en önemli kavram: “Sürdürülebilirlik”. Tabii bu arada, altı boş söylemlerle çevreci bir imaj yaratıp ekolojiyi pazarlama taktiği olarak kullanarak tüketiciyi kandıran “greenwashing” tuzağına da düşmeden.

Üretim ve çeşitliliğin devamlılığı sağlanırken insanlığın yaşamının daimi kılınabilmesi olarak tanımlanan sürdürülebilirlik, başka bir ifadeyle kendi ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmemiz anlamına geliyor. Bunu sağlayabilmek için gösterebileceğimiz en önemli davranışlardan biri ise karbon salımımızı azaltmak.

Açığa çıkardığımız miktara eş değer karbon salımının engellenmesini “karbon nötr”, salınan karbonun geri emilim yoluyla daha fazlasının çekilmesini ise “karbon negatif” olarak adlandırıyoruz. Ulaşım ve sanayi sektörlerinden kişisel gündelik aktivitelere kadar neredeyse her alanda, salınan yüksek karbonun tam ortasında yaşarken karbon negatif olabilmek size hayal gibi gelebilir. Ancak bir anda değilse de; ormanlar, okyanuslar gibi doğal karbon yutaklarının korunması, yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesi ve sürdürülebilirliğe yatırım yapılması gibi birçok uygulamayla bu amaca ulaşmak mümkün.

  1. Sanatçı zinciri: Esra Gülmen, Martina Paukova, Tarık Töre, Wilfrid Wood ve Juan Molinet

    Ulaştığımız sanatçıların belirlediği isimlerle röportaj yaptığımız, onları heyecanlandıran farklı görsel dünyalar arasında sektiğimiz zevkli bir tur. Başlasın!

  2. 20. yüzyıl kulüplerinin yerel tarihinde gececil bir gezinti

    Gecenin yavaş yavaş gelip inişinin ertelendiği, sesinin kısıldığı, hoparlör fişinin erken çekildiği günler canımızı sıkmaya devam ederken...

  3. Kuir hafızamıza dijital izler: Alt-cut

    Lubunyanın yeni dijital alanı Alt-cut’tan Efe Mine, Ceytengri, Akış Ka, Florence Delight ve Kiki Cicinash ile Okan Urun buluştu. Zoom’dan dosdoğru, kalplerinizin orta yerine...

  4. Müzik endüstrisinden ekolojik açılımlar: Karbon negatif meselesi

    Müzik sektöründe daha yeşil ve daha adil bir gelecek yaratmak için atılan adımlar ve plak şirketleri için karbon negatif olma yolları üzerine bir beyin fırtınası.

  5. black midi için her şeyin başı eğlence

    Yüzdükçe derinleşen bir denize benzeyen ikinci black midi albümü Cavalcade’i konuşmak üzere, Geordie Greep ve Cameron Picton’a bağlandık.

  6. Ne bir başlangıç var, ne de bir son: Darkside

    Dave Harrington ve Nicolas Jaar’ın yeni Darkside albümüne bakış açısını merak edenler için sorular soruldu, cevaplar alındı.

  7. Şarkı şarkı: Lil Zey ve “Kara Tiyatro” albümü

    “Bundan böyle sadece bir gözlemci olmak istiyorum. Müdahale etmeden, herkesin kendi rengini göstermesini bekleyeceğim artık. Gücüm yetiyorsa kendimi değiştireceğim, bir başkasını değil.”

  8. Büşra Kayıkçı hislerine merakla baktıkça

    Kompozisyonlarda zihinde mekânlar kurma fikrini seven piyanist Büşra Kayıkçı’dan aldığımız yanıtlarda da hem fiziksel hem zihinsel pek çok mekâna giriş-çıkış var.

  9. Teselliyi açılan yeni pencerelerde ve klasik müzikte bulmak: John Dwyer ve Brigid Dawson muhabbete oturdu

    OSEES’in John Dwyer’ı ve Brigid Dawson’un karşılıklı sohbeti, üretim metotlarından turne hatıralarına, klasik müzikte teselli bulmaktan iyi doğum günü hediyelerine uzandı.

  10. Gaspard Augé, mükemmel pop şarkısı arayışından çok uzakta

    Justice üyesi Gaspard Augé ile ilk solo albümü Escapades’in prodüksiyon aşamalarından İtalyan film müziği bestecilerine olan ilgisine ve Türkiye’deki klip çekimi maratonuna uzanan bir sohbet.

  11. “Bu dijital çağın şahsi hatıra defterleri”: 15 kısa film, 17 yönetmen

    Kısa metraj çalışmalarıyla son bir sene içinde ses getirmiş 17 sinemacıya, kısa film denen formata dair düşünüp konuşmak istediklerimizi bir bir sorduk.

  12. A’dan Z’ye: Leos Carax

    Bir çift güneş gözlüğü camının arkasına sakladığı gözleriyle eline attığı her şeye düşsel bir bakış kazandıran Leos Carax’a dair güncel bir sözlük.

  13. Pixar ve büyümek, Pixar’la büyümek

    Pixar’la büyümek güzel de, Pixar büyürken nasıl birine dönüştü?

  14. Bir ilham, umut ve güç kaynağı olarak rap müzik: Nisan Dağ, “Bir Nefes Daha”yı anlatıyor

    “Şarkı sözlerinin filmdeki diyaloglardan daha çok ipucu taşıdığını söyleyebilirim.”

  15. Başardıkları ve başaramadıklarıyla Ryan Murphy’nin tek kişilik televizyon imparatorluğu

    Irk, cinsel yönelim ve cinsiyet temsiliyeti ekseninde başardıkları yadsınamayacak Ryan Murphy’nin -yer yer hassasiyetlerini ve niyetlerini sorgulayan- fazlasıyla subjektif bir portresi.

  16. Yas, kayıp, tünelin sonundaki ışık: Yönetmenleriyle “Leylak” üzerine

    Pandemi sürecinde ön saflarda yer almayı tercih etmiş veya zorunda kalmışlara, göz göre göre yitirdiklerimize, sevdiklerine veda edemeyip yasını içinde yaşayanlara adanmış "Leylak", Tribeca Film Festivali’nden ödülle döndü.

  17. “Space Jam” aynı heyecan ve daha yüksek farkındalıkla geri dönerken

    MJ yerine LeBron, Monstars yerine Goon Squad, güncellenmiş karakter kodları, temsiller, beklentiler ve bilinmesi gerekenler.

  18. % 100 dijital dönüşüm kaçınılmaz ve çok yakın: Sudi Etuz

    Sudi Etuz markasının yaratıcısı Şansım Adalı, sanal tasarımla günlük hayatlarda daha fazla yer edinmek istiyor.

  19. Sürdürülebilir sneakerın seyri

    Sneaker tasarımlarının yüzünü doğaya dönme serüveninin seyrinden bazı dikkat çekici duraklar.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahipleri ve etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğlu [email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç [email protected] kreatif