İklim değişiyor: Yerküre havale geçirirken turne ve konserlerin geleceği

2018’deki IPCC raporu vahim bir gerçeği gözler önüne serdi, yerküre endüstriyel devrim öncesine oranla 1ºC ısındı ve küresel ısınmanın 1,5ºC seviyesine çıkacak olması geri dönülmez bir yıkımın eşiğine doğru götürüyor dünyayı. Bu 1,5ºC dünyanın havale eşiği olarak da tanımlanıyor. 23 Eylül’de New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Eylemi Zirvesi bu tartışmaları özellikle çok uluslu dev şirketler ve birçok sektör adına yeniden alevlendirdi. Artık hızlı bir şekilde harekete geçmenin vaktinin geldiği, hatta adım adım işin işten geçmekte olduğu biliniyor. Bu sınırın aşılması demek, ekolojinin dönülmez bir hasar alması ve sonrasında gıda ve içilebilir su kaynaklarına erişimin ciddi anlamda azalması, kıtlık çekilmesi anlamına geliyor. Dünya tüm canlı türleri için giderek yaşanması epey güç bir yer haline gelebilir.

Yazı: Berk Sayan

Geçtiğimiz günlerde binlerce kişi COP25’in gerçekleştiği Madrid sokaklarındaydı ve Greta Thunberg de eylemciler arasındaydı. Thunberg, iklim eylemlerinin yetersiz kaldığını, devletlerin üstlerine düşeni yapmaya başlamaları gerektiğini dile getirdi. Sözü sadece dünya liderlerine değil, gücü elinde bulunduran herkeseydi. 2015’teki COP21’de Paris Antlaşması’nın imzalanmasından bu yana sera gazı emisyonları % 4 oranında arttı. Bu oran, anlaşmanın yetersizliğini gözler önüne seriyor ve radikal kararlar alınmasının gerekliliğini gösteriyor. Sera gazı salımı, mevcut şekilde devam ederse 2030 ile 2052 yılları arasında Paris Anlaşması’nda belirtilen 1,5ºC sınırını geçecek. Bu sınırı aşmamak için küresel ölçekte tüm salımı, 2030’a dek yarıya düşürmek, 2050’ye dek de sıfır seviyesine çekmek gerekiyor.

“Gücü elinde bulunduranlar”… Bu kavram müzik sektörü için büyük plak şirketlerini, binlerin katıldığı festivalleri ve tabii ki ana akımı temsil eden milyonluk grup ve müzisyenleri kapsıyor. Tam da bu noktada konumlanan Coldplay’in asıl insanı Chris Martin, yeni albümleri için turne yapmayacaklarını duyurdu. Önümüzdeki bir ya da iki sene boyunca sıfır karbon emisyonlu turneler ve konserler düzenlemek için çalışacaklarını açıkladı. Martin’in açıklamaları daha yolun çok başında olduklarını ve niyet okuyacak olursak da yalnızca zamanın ruhuna uygun davranmaya çalıştıklarını söylüyor bize. Tabii şunu belirtmek lazım, Coldplay’in turneye çıkmaması, 500 milyon değerinde bir gelirden vazgeçmesi demek. Bu büyük bir rakam ve böylesi bir geliri elinin tersiyle iten bir gruba şapka çıkarmak şart. Ancak hiçbir şey yapmamayı bir eylem saymak ne kadar mâkul, tartışılır. Evet, araştıracaklarını ve bunun için çalışacaklarını söylüyor Chris Martin, ancak çok daha hızlı çözümler üretebilirler. Örneğin, en basitinden, akustik bir kurulum ile ufak çaplı konserler verebilir, tüm Avrupa’yı tren ile yolculuk yaparak turlayabilir, konser mekânlarında dev ışık oyunları yerine ufak çaplı led aydınlatmalar kullanabilir, tek kullanımlık plastikleri yasaklayabilir, merchandise üretimini durdurduklarını açıklayabilir, son albümlerini artık miadını doldurduğu aşikar olan CD gibi doğada çözünmeyen bir materyal yerine geri dönüşüme imkân sunan bir üretim metoduyla sınırlı sayıda plak formatında basabilir ya da yalnızca dijital kopya olarak yayınlayabilir ya da seyircilerin tüm konser alanlarına doğaya duyarlı elektrikli araçlarla taşınmasını şart koşabilirler(di). Bir çırpıda bunlar geliyor insanın aklına. En azından daha kapsamlı ve sürdürülebilir çözümler üretilene dek bu yöntemlerle müziklerini yaymaya devam edebilirler. Eğer Coldplay’seniz tüm bunları yapmaya gücünüz de imkânınız da var demektir. Sadece sansasyon yaratacak bir açıklama yerine, öncelikli yapılacaklar üzerine basit bir eylem planı sunabilirsiniz. Bu yapılanlar diğer tüm grup ve müzisyenlere örnek olabilir ve fitili ateşleyen olabilirsiniz.

Fakat onlar bunun yerine Ürdün’de gün batımı ve gün doğumunda iki konser vermeyi ve bu konserleri YouTube üzerinden canlı yayınlamayı tercih ettiler. Sonrasında ise ışıkları söndürdüler. Bu biraz elini taşın altına koymaktansa kenardan olan biteni izlemeye benziyor. Tek bir grubun turnelemeyi bırakmasının etkisi çok kısıtlı olacaktır, bu gün gibi ortada. İçinde bulunduğumuz durumun ciddiyeti kolektif bir eylemsellik gerektiriyor. Bir başka deyişle, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Sektörün ve sistemin, çağın gereklerine ayak uydurması gerekli.

Üstelik, Chris Martin sıfır emisyon konserler vermek istiyorsa en baştan başlamak zorunda da değil. Halihazırda Green Touring Network’ün hazırladığı bir rehber var. Onların raporuna göre turneler esnasında karbon salınımının yüzde 34’ünü mekânlar yaratıyor, yüzde 33’ü ise izleyicilerin konser mekânına ulaşımı esnasında gerçekleşiyor. Martin’in karbon nötrleme üzerine ilk cümleleri esnasında bahsini geçirdiği tek kullanımlık plastikler, bu tabloda kendine yer dahi bulamamış. Grup yolculukları ise aslında salınımın sadece yüzde 9’una denk geliyor. Tabii sıfır karbon konser verme iddiasıyla harekete geçip 120 tırlık dev bir filoyla yola çıkmıyorsanız… U2 bunu 2009 senesinde The Live Nation U2 360° turu esnasında yapmıştı, detaylı inceleyince çevreye duyarlı en büyük turne olma iddiasındaki konserler serisinin ne büyük bir fiyasko olduğunu görüyorsunuz. Düpedüz bir “greenwashing” vakası, yani çevreye duyarlı görünerek yapılan bir tür dolandırıcılık. Umalım ki Chris Martin de Bono ile aynı yollardan yürümesin ya da yaratıcı müziği savunarak Spotify’a savaş açan, ancak çok geçmeden tüm grup/solo albümlerini bir bir bu platforma satan Thom Yorke gibi “Evet şov bitti, kel göründü” durumuna düşmesin.

Chris Martin’in hemen ardından Massive Attack üyesi Robert Del Naja da bir açıklama yaptı ve bir grup bilim insanıyla müzik sektörü adına karbon salınımını azaltmanın yollarını arayacaklarını duyurdu. Şuradan okuyabileceğiniz açıklaması nispeten daha kapsamlı ve doyurucuydu. En azından o, durumun tek kullanımlık plastikler ve grupların uçak yolculukları ile ölçüşemeyecek boyutlarda büyük olduğunun farkında. Asıl salınım izleyicilerin ulaşımı esnasında, konser düzenlenen mekânlarda ve büyük etkinlikler/festivaller yüzünden gerçekleşiyor. Del Naja’nın değindiği en güzel noktalardan biri de, “karbon dengeleme” başlığı, örneğin U2 da yine az önce bahsettiğim turne için, dengelemeyi bir çözüm olarak kullanmıştı. Ancak bu, bütün gece partiledikten sonra, ertesi gün bir efervesan tabletle tüm günahlardan arınabileceğini zannetmeye benziyor. Makalesinde bu durumu şöyle anlatıyor: “Dengeleme kavramı, varlıklı kişilerin keyif aldığı yüksek karbon salınımlı eğlence aktivitelerinden vazgeçmek yerine, eylem sorumluluğunu ve fedakârlığı başkalarına aktararak devam edebilecekleri yanılsamasını yaratır.” Burada söz edilen dengeleme şöyle oluyor: Örneğin, bir konser ya da seyahat sırasında karbon ayak izinizi ölçümlüyorsunuz (bunu yapan siteler var) ve o salınıma karşılık olarak ağaçlandırma, rüzgâr ya da güneş enerjisine yatırım vs. yapan bir firmaya ödeme/bağış yaparak ayak izinizi sıfırlıyorsunuz. Ciddi bir sektöre dönüşen karbon kredisi alışverişi üzerine yapılan araştırmalar ne yazık ki bunun pek mümkün olmadığını gösterir nitelikte. Çünkü verilen bu ücretler çok hızlı bir şekilde dönüşüm sağlamıyor; ağaçların büyüme-gelişme süresine ve yatırımların hayata geçmesi için gereken zamana kıyasla, dünyanın bulunduğu eşikte elimizdeki süre daha kısıtlı.

Geldiğimiz noktada herkes işin bir ucundan tutmaya çalışıyor. Ancak birçoğunun işe yararlık seviyesi ve samimiyeti tartışılır. Billie Ellish’in şimdiye dek gerçekleşmiş ekolojiye en duyarlı turne olacağını iddia ettiği ve “eco village”lar kuracağı turnesi, şu an açıklanan kısmıyla sadece geri dönüşüm ve plastik kullanımı konusunda anlamlı eylemler yapıyor. Ellish’in bu iş için çalıştığı Reverb ekibi daha önce Dave Matthews Band’e de benzer bir destek vermiş ve grup biyodizelle çalışan araçlarla yollara düşmüş, fanlarını çevre duyarlılığı konusunda bilinçlendirmişti. Greta Thunberg ile bir şarkı kaydeden The 1975, grubun “merch” üretimini sona erdirdi, düzenli olarak ağaç dikimine destek veriyor. Pearl Jam senelerdir karbon ayak izini sıfırlamak adına bağışlar yapıyor. Radiohead ekipmanlarını deniz yoluyla taşımayı ve biyoyakıtla çalışan turne otobüslerini tercih ediyor. Ancak bunların yetersiz kaldığı noktaya gelmiş bulunuyoruz.

Robert Del Naja’nın açıklamasına paralel olarak bu süreçte iş birliği yapacakları, iklim değişikliği üzerine araştırmalar yapan Tyndall Centre Manchester’dan Dr. Chris Jones da sürdürülebilir bir emisyon azaltma sistemi yaratmanın konser ve turneleri iptal etmekten daha değerli olduğunu söylüyor. Çünkü buradaki sorun, çözüm olarak sık sık bireysel tasarruf yöntemlerini dillendirmeye benziyor, sorunu bireye indirmek küresel karbon emisyonunun üçte birinden sorumlu olan ve sayıları sadece 20 adet olan şirketleri göz ardı etmek demek. Üstelik bu şirketlerin 12’si devletlere aitken. Karşımızda değişmesi gereken bir dünya ve onun büyük dişlilerinden biri olan müzik endüstrisi var. Sizse bu endüstrinin baş aktörlerden birisiniz, şimdilik tek yaptığınızsa sansasyonel bir açıklama. Sonunda da topu alıyor ve oynamıyorum diyorsunuz. Önümüzdeki bir – iki seneyi Coldplay nasıl değerlendirecek hep birlikte göreceğiz, şu anki tutumlarına eleştirel yaklaştığım için utanan taraf olmayı tercih ederim.

Değişimin öncelikle festivaller düzeyinde başlaması da şart gibi görünüyor. Yine Robert Del Naja’nın yazısında okuduğumuz kadarıyla dönüşüm İngiltere’deki büyük birçok festival için kaçınılmaz olacak gibi. Çünkü Glastonbury, Download, Reading/Leeds, V Festivals ve Creamfields gibi festivaller karbon salınımıyla mücadele konusunda anlaşmalar imzalayan ve en geç 2030’a kadar sıfır emisyon hedefi koyan yerel yönetimlerin insiyatifindeki bölgelerde gerçekleşiyor. Müzik sektörünün festival ayağından başlayarak tüm üretim ve tüketim katmanlarında kendini tekrar inşa etmesi gerekiyor.

Dünyada da ülkemizde de tüm baskıcı rejimlerin sonunu getirecek olan güç, çevre ile kadın ve LGBTİ+ hareketlerinde gizli. Bunu özellikle son 6 – 7 yılda hem Türkiye’de hem de dünyada boyun eğmeden sokağa çıkma cesaretini kimler gösteriyor, hangi eylemler kitleselleşiyor, bakarak görmek mümkün.  Bu anlamda her ne kadar Greta Thunberg eylemler yetersiz kalıyor dese de şimdilik bir dönüşümün fitilini ateşledikleri ortada. Dünya değişirken müzik sektörü de buna ayak uydurmak zorunda, bu kaçınılmaz.