Dilek Winchester ile Arter’de gerçekleştirdiği “Renk” atölyesi, Temel Sanat Eğitimi ve gelecek planları üzerine
Sanatçı ve eğitmen Dilek Winchester, 1 Aralık’ta Arter’de açılış programı dahilinde açılan Altan Gürman (1935-1976) retrospektif sergisinden hareketle bir “Renk” atölyesi gerçekleştirdi. 9 Şubat 2020’ye kadar görülebilecek Başak Doğa Temür küratörlüğündeki Altan Gürman retrospektif sergisi, Gürman’ın 11 yıllık üretimine kapsamlı bir bakış sunarken aynı zamanda İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1969’da faaliyete geçen Temel Sanat Eğitimi Kürsüsü’nün kurucu kadrosunda yer alan sanatçının arşivinde yer alan belgeleri de bir araya getirerek yakından incelenebilmesini mümkün kılıyor.
Dilek Winchester’ın katılımcılarla 1 Aralık’ta yürüttüğü çalışma da Arter Öğrenme Programı kapsamında, Temel Sanat Eğitimi Kürsüsü’nün “Yüzey / Biçim – Renk – Doku – Strüktür” başlıkları altında yapılandırılan müfredatını güncel yaklaşımlarla yorumlayan atölye çalışması serisinin bir ayağıydı. Winchester’a renk üzerine verdiği derslerden fragmanlar, kısa uygulamalar ve örnekleri taşıdığı Arter’deki atölyesi vesilesiyle Temel Sanat Eğitimi yaklaşımına, renk üzerine yürüttüğü çalışmalara ve gelecekteki planlarına dair sorularımızı yönelttik.
Giriş fotoğrafı: Murat Tırpan
Sanat alanında ifade araçlarının geliştirilmesi adına Temel Sanat Eğitimine dair yaklaşımınızı biraz açabilir misiniz?
Temel Sanat Eğitimi, sanat, tasarım ve mimarlık öğrencileri için önemli bir giriş dersi. Pek çok öğrenci orta öğrenimleri boyunca sanatsal becerilerini geliştirecek fırsata sahip değil maalesef. Temel Sanat Eğitimi, tarihsel olarak dahi sanatçı mitinin ters köşesinde durduğu için katılıma ve diyaloğa açık bir model sunuyor. Farklı beceri ve bilgiye sahip öğrenciler için, özellikle de yaparak düşünme ve yaparak öğrenme alışkanlığını eğitim sistemi içinde yeterince deneyimlememiş öğrenciler için kritik bir geçiş süreci.
Benim en çok önemsediğim bölümü, atölye pratiği aracılığıyla gelişen araştırma, eleştiri ve ilişkilenme modelleri. Bu pratiğin olmazsa olmazı eleştiri seansları. Bu seanslar aracılığıyla öğrencilerin kendi sözleriyle ve üretimleriyle var olabilen, dinleyen, düşünen, eleştiren, katkı sunan bireyler olarak atölyedeki ortama katılabilmeleri çok önemli.
Altan Gürman sergisinden hareketle, Temel Sanat Eğitimi Kürsüsü’ne dair arşivsel belgeler Arter’de düzenleyeceğin atölyenin şekillenmesinde etkili oldu mu?
2013’ten bu yana bu alanda çalışıyorum. Atölyeyi daha çok bu deneyimim şekillendirdi. Ancak beslendiğimiz kaynaklar kaçınılmaz olarak aynı. Pedagojik yaklaşım olarak özellikle İz Öztat’ın Altan Gürman sergisi için hazırlanan kitaptaki yazısını okurken fark ettiğim benzerlikler dikkatimi çekti. Atölyede üniversitede verdiğim Renk dersinden bazı örnekler üzerinden ilerledik. Sanat eğitiminin tarihsel gelişimini araştırmak, bunun üzerine düşünmek sanat pratiğim açısından da önemli bulduğum bir mesele. Temel Sanat Eğitimi’nin 100 yıla yayılan tarihi içinde dönüşümü ve hangi sanatçıların nerelerde benzer dersler verdiği araştırdığım bir konu. Altan Gürman’ın arşivi benim için Türkiye’deki sanat eğitimi alanındaki belli boşlukları dolduruyor.
Renk üzerine yaptığınız atölye çalışmasını nasıl şekillendirdiniz?
6 senedir renk üzerine ders veriyorum. Bu derslerden seçtiğim belli fragmanları 1 Aralık Pazar günü Arter Öğrenme Programı’nda yaptığım atölyeye taşıdım. Yelpaze geniş ve dinamik. Örneğin tempera tekniği uygulamasına, Itten’in renk çemberine dayalı bazı egzersizlere, Oliver Sacks’in renk körlüğü üzerine çalışmalarına, ayrıca Yves Klein ve Derek Jarman’ın Mavi’lerine değindik.
Renk teorisinde güncel yaklaşımlar ne gibi kaynaklardan besleniyor?
Farklı renk sistemlerine daha fazla yer veriliyor. Fizik, renkölçümü, kimya, psikoloji ve renk algısı üzerine yapılan araştırmalardan besleniyor. Synesthesia ve sanatsal üretim üzerine olan araştırmalar örneğin çok dikkat çekiyor.
90’ların başında, AIDS salgınının çok şiddetli olduğu bir dönemde Derek Jarman, ölüm döşeğindeyken hazırladığı şiirsel bir veda olan ve renk üzerine derinlemesine düşündüren bu yapıtında (Mavi) mavi rengini tanımlarken “karanlığın görünür hale gelmesi” ifadesini kullanıyor. Derek Jarman’ın Mavi’si renk üzerine tartışmak için sizce neden iyi bir malzeme sunuyor?
Derek Jarman’ın Mavi’si Yves Klein’ın mavisine gönderme yapan bir film. Jarman resim eğitimi almış, çok yönlü, sıradışı bir sanatçı, yönetmen, sahne tasarımcısı, bahçıvan, yazar ve ressam. Filmin ilk gösteriminden 4 ay kadar sonra ölüyor. Filmde sadece mavi bir kare görüyoruz. Ama görüntünün meditatif bir mavi boşlukta askıya alınmasıyla, ses üzerinden tüm duyulara açık bir deneyim sunuyor film. Ölüm, kayıplar ve acıya dair yoğun bir anlatı ama bir o kadar da yaşamı, dostluğu, hazzı kucaklayan bir anlatı. Jarman, AIDS tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkisi olarak görme duyusunu kaybediyor, dünya ile arasına retinasında oluşan hasardan dolayı mavi bir perde giriyor. Film bu süreçle de ilgili bir otoportre. AIDS salgınının toplumsal olarak en yaralayıcı yanlarından birinin sessizleştirilmek ve görünmez kılınmak olduğunu düşünürsek, Mavi farklı katmanlarda hem literal hem de dolaylı göndermeleri olan bir film. Bu film, bugünün tasarım eğitimi alanında, renk kullanımına dair hızlı ve kolay formüller talep eden dünyasına cevaben verilebilecek en öğretici örneklerden biri.
Geçtiğimiz günlerde Depo’da Türkiye’nin sergi hafızasının üzerine giden Boşluk ve Kaide isimli kişisel serginizi gerçekleştirdiniz. Önümüzdeki günler/aylar için ne gibi planlarınız, duyurularınız var?
Boşluk ve Kaide’yi ben 2 aşamalı olarak planladım. Serginin merkezindeki meselelerden biri kişiler ve kurumlar arasındaki ilişki. Önümüzdeki günlerde serginin belgelerinden oluşan ikinci bölümü üzerine çalışmaya başlayacağım. Daha önce Türkiye sanat kurumlarının dönüşümünde önemli iki geçiş dönemiyle ilgili çalışmalar yapmıştım. Biri 1950’ler, diğeri 2000’lerin başı. Boşluk ve Kaide benim için bu dizinin son halkası ve bugün üzerine sorular soruyor.
Buna ek olarak son birkaç senedir üzerinde çalıştığım küratöryel bir proje var. Geleceksiz Hafıza adında. İsim psikanalist Vamık Volkan’ın kullandığı bir kavram. 2020’de Hamburg Kunsthaus’da gerçekleşecek sergi. Yoğun bir Kurt Schwitters araştırmasının sonucu bu sergi için yavaş yavaş şekilleniyor. Bir yandan da Emin Barın ve Hat Sanatı, 2014’de Domates Biber Patlıcan sergilerinde yer alan Emin Barın’a Saygı adlı çalışmadan beri üzerinde keyifle düşünmeye ve çalışmaya devam ettiğim bir konu. Artık bu konuda yeni bir sergi yapmanın da sanırım zamanı geldi.