Duygudurum: Elbow - AUDIO VERTIGO

Yazı: Utkan Çınar

Manchester çıkışlı istikrar abidesi Elbow, 10. albümü AUDIO VERTIGO ile hâlâ özlerini korurken, çeşitlendirebildikleri bir soundları olduğunu kanıtlıyor.

Elbow deyince aklımda çok spesifik bir sahne var. Çapraz bağlarımın içine ettiğim için koltuk değnekleriyle eski Babylon’un üst katından Guy Garvey’nin elini tezahürat yapar gibi sallayarak “Periscope Up!” diye bağırarak “Leaders of the Free World”ü söylemesini seyretmem. Sene 2006’ydı. İlk çıktıklarından beri keyifle dilediğim, Manchester’ın bereketli sularından (yani zaten biliyorsunuz ama Wikipedia’dan “Manchester çıkışlı gruplar” listesine bir göz atın derim. Normal değil bu. Suda bir şey var.) gelen beşlinin konser afişlerinde isimlerinin en üstlere yazılmasına daha birkaç yıl var. 2008’de The Seldom Seen Kid isimli başyapıtlarını yayımlayacaklar ve onları bir daha izleme şansımız olmayacak. Babylon yerine bu sefer Glastonbury headlinerlığı bekleyecek onları. 

Ardında 2011-2019 arası gelen dört albümle de bu başlarının altında ezilmeden, tekrara girmeden muazzam bir külliyat ve miras bıraktılar ortada. 2021’de gelen Flying Dream 1 iyi eleştiriler alsa da aşırı sakin havası sanki grup için bir yeni dönem işareti verir gibiydi. Hatta “acaba yaratıcılıklarının sonuna mı geliyorlar” diye kıllanmadım da değil. En az döndürdüğüm albümleri olmuştu. Pandeminin etkisi de olmuştur tabii. Ama AUDIO VERTIGO tam tersine giderek; gitar ağırlıklı, en enerjik albümleri olarak sevindirdi beni. 

Elbow’un her zaman sınırını bilen bir melankolisi, karanlığı oldu. “Yakalım bu dünyayı” yaklaşımı yoktu onlarda. Dik duran, dertleri dışarıdan, objektif irdeleyen bir müzikti yaptıkları. Çiğ olmayan bir umuttu onlardaki. Garvey’nin yumuşak sesi ve hiçbir zaman şovmenliğe kaçmayan müzisyenlikleri onları güvenilir bir liman yapan şey belki. Aslında biliyorum bu söylediklerim çok da iyi şeyler değil. Biz kendini jiletleyeni daha çok severiz bu sularda. O yüzden birinin “en sevdiği grup” olması zordur Elbow’un. Ama orada olduklarını bilmek güzeldir. Gruba karakterini veren vokalist Guy Garvey henüz 50 yaşında. Henüz diyorum çünkü ne bileyim, 2003’ten bir YouTube performansına baktığınızda da 50 yaşında gözüküyor. Garvey o yumuşak sesi ile derdin olsa danışılacak abi gibi oldu hep. Sözleri de öyle. İlk 45’likleri olan ve ilk göz ağrım “Red”de mesela. “Olduğun gibi gel, bir şey kanıtlamaya ihtiyacın yok” diye başlar. Tabii söylerken o net Manchester aksanından (farketmesi kolay; “u”ları “u” gibi söyleyeceksin) vazgeçmemesi de hâlâ Elbow’a karakterini katmaya devam ediyor. 

Peter Gabriel ve Genesis çok bariz bir referanstı onlar için. Hatta ilk albümlerinde biraz fazlaca belki. Radiohead’i de düşünürsek ikisini birleştiren, çok da özgün bir sound ile çıkmadılar ortaya. The Seldom Seen Kid ile beraber kendi özgün stillerini, arayışlara girmekten de kaçınmayarak oturttular. 10. ve son işleri AUDIO VERTIGO’ya bakarken bu, enteresan bir şekilde underrated hissettiren grubu analiz edelim. 

İlk tekli “Lovers’ Leap”, 2014’ten “Fly Boy Blue / Lunette”in doğal devamı gibi. Kesik kesik, Latin Latin, Afrika Afrika nefesliler; tüm albüm boyunca kendini hissettiren 70’ler prog rock yaklaşımıyla birleşmiş, Elbow külliyatının en akılda kalıcı riffini bulmuşlar. İkinci tadımlıki “Balu” da aynı damardan. Garip bir şekilde Muse’u hatırlatan baslar ve new wave-vari synthlerle yüklü bir şarkı. Bu şarkılar albümün kalan hakkında çok da yanıltmıyor aslında. 

AUDIO VERTIGO, Elbow tarihinin en sert, en rock, en gitarlı, en hızlı ritimli albümlü. Sırayı da bozayım ve albümün ve kişisel Elbow best of toplamamın içine sorgusuz sualsiz girebilecek “Knife Fight”tan bahsedeyim. Herhangi bir intro ihtiyacı duymadan destursuz bir şekilde dünyanıza dalan şarkı Garvey’nin İstanbul’da (eskilerden “Hotel İstanbul” diye bir şarkıları daha vardır) şahit olduğu bir bıçaklı kavga hikâyesiyle başlayıp; “Hallelujah, bize birer 50’lik ısmarla” diye bitiyor. Elbow budur işte. Yüksek duygular bir pubda ehlileştirilir. “The Picture” ve bir The Smiths şarkısını andıran “Good Blood Mexico City”yi beraber değerlendirmeli. Diskografilerinin en hızlı şarkıları olsalar gerek. Gayet de “rock”. Aslında Garvey’nin sesi böyle yüksek rock şarkıları için yeterince yırtık değil belki ama ustalığı rahatça manevra yapabilmesini sağlıyor şarkılarda. “Her to the Earth”te de oyunbaz, hafif funky bir girişten sonra, Garvey’nin fısıldamaları üzerine enerjik bir gidişattan sakince çıkışa ilerliyoruz. Grubun çok güzel kullandığı bir taktiktir eski albümlerinde de. Oldukça gençler sanki burada. İlk albümleri hatırlatıyorlar. Bir yandan da Elbow’un zamanda sabit kalmış hissi de var zaten. Ne yaşamış olursam olayım, hayatımın hangi döneminde olursam olayım beni hizaya çekmek için orada oluyor. “Very Heaven” ise herhangi bir albümlerinde sırıtmayacak tam bir klasik Elbow şarkısı. 

Brit pop rüzgârının dindiği, Radiohead’in domine ettiği, Coldplay ve Travis’in geçer akçe olduğu dönemde ilk albümleri Asleep in the Back’in giriş şarkısı “Any Day Now”ın harika atmosferiyle farklı bir şeyle karşıya karşıya olduğumuzu müjdelemişlerdi. Yukarda saydığım tüm grupların gücü bir yere kadar yetti. Elbow ise hâlâ sıkıca devam ediyor. Onları diğerlerinden ayıran 2001’den beri yayımladıkları 10 albümde de istikrar tabanının çok yüksek olması. Zeitgeist soundlar peşinde koşmadan, “ne satar” diye düşünmeden bildikleri yolda yürümekten vazgeçmediklerini biliyor, samimiyetlerine inanıyorsunuz. Bu kolay bulunan bir özellik değil. The Guardian’dan Dave Simpson güzel söylemiş aslında, “Atıldıkları tüm maceralara rağmen, temelinde klas şarkı yazarlığı, yürek ve ruh her zaman var” diye. Başımızdan eksik olmasınlar, ne diyelim. Bir daha görmek de isteriz tabii ki dillerinden düşürmedikleri İstanbul’da.