Eterik kafes: Severance

Yazı: Deniz Bankal

İlk bakışta Severance, sonu aşka bağlanan bir distopya gibi görünebilir ancak derinleştikçe bilinç bölme teknolojisinin yalnızca bir anlatı aracı değil; aynı zamanda modern bir eter yorumu olduğunu düşünmeye başlayabiliriz. En azından benim yolum biraz bu tarafa sapıyor gibi.

Eter demişken önce kimyadan başlayalım. Tarihte ilk anestezik madde olarak kullanılan eter, bilinci geçici olarak ortadan kaldıran, bireyi gerçeklikten koparan bir madde olarak kullanılıyordu. Bu onu aynı zamanda tarihin ilk uyuşturucularından biri yapıyor. Tıpta kullanılmaya başlanmasının ardından kısa sürede sosyal elitler tarafından keyif verici, zihni dönüştürücü bir madde olarak da deneyimlenmeye başlandı. Hatta cemiyette kafa yapan bu toplantılara ether frolics adı veriliyordu: İnsanların kahkahalara boğulduğu, dans ettiği, geçici coşkulara kapıldığı ritüeller…

İkinci sezonunda Severance evreni bu tarihsel bağlamla iyice örtüşmeye başlıyor sanki. Dizinin merkezindeki Lumon şirketinin, çalışanlarının zihnini ikiye ayırarak onların acı, zaman ve mekân hissinden yoksun bir “içsel” versiyonunu yarattığını zaten biliyoruz. Bu hâl, eterin bedende yarattığı duruma neredeyse birebir denk düşüyor. Biraz da laf ebeliği olsun diye bu ortam eterik bir bilinç ve belki de Aristoteles’in “quinta essentia”sı olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum. Sportif olarak.

Kier Eagan’ın ruh haritası: Dört hâl kanunu

Lumon’un kurucusu Kier Eagan, insan ruhunu dört parçaya ayırıyor:

• Woe (Keder)
• Frolic (Coşku)
• Dread (Endişe)
• Malice (Kin)

İkinci sezonun sonunda Makro Veri İnceleme Departmanı’nda çalışan dört karakterin bu hâllere göre seçildiğini fark ediyoruz. Her biri insan ruhunun temel bir hâlini temsil ediyor. Kişisel sallamamı yapıyorum:

• Mark – Keder
• Dylan – Coşku
• Irving – Endişe
• Helly – Kin

Eter referansları, ikinci sezonun arka planında ağır ağır işleniyor. MVD ekibinin topluca girdiği “break room”daki I’m a frolic-aholic posteri, ikinci bölümde güvenlik şefi Drummond’ın göze çarptırılan “Frolic” dövmesi, frolicleri çağrıştıran Milchick’li viral dans sahneleri, Kier’in eşiyle eter fabrikasında tanışmasının vurgulanması, Cobel’in annesinin bu fabrikada işçi olması ve Salt’s Neck’teki nüfusun eter bağımlılığının altının çizilmesi gibi gibi…

İşçi psikolojisi üzerinde kimyasal bir deney: Kurumsal psikedelikler

Severance evreninde Lumon, modern Amerikan şirket kültürünün abartılı ve grotesk bir temsilini sunuyor. Hayattan kopmuş, toplumda tutunamayan bireyleri birer denek / işçi olarak bünyesine alıyor ve onlara başarı, anlam, kurtuluş vadediyor. Bu durum, Amerikan ordusunun Vietnam Savaşı’nda (ve devamında) askerlerini kontrol altında tutmak için uyguladığı psikedelik deneylere benzetilebilir.

“Severed” bireylerin “dış dünyada” başka işler bulamaması da bu benzetmeyi destekleyebilir sanki. Tıpkı savaş sonrası PTSD yaşayan askerlerin toplumdan dışlanması gibi. Bu sistemde birey artık bir insan değil; bir temper’ın / işlevin vektörü oluyor.

Dört elementin ötesindeki beşinci unsur

“Eter” kimyasal olmasının yanı sıra metafizik bir kavram. Antik Yunan’da gezegenler arasını dolduran, görünmez bir madde olarak tanımlanan eter, Aristoteles’in “quinta essentia”sı, yani “beşinci element”i olarak kabul edilir. Bu element su, hava, toprak ve ateşi aşan, tüm varoluşu bağlayan soyut bir cevherdir. Severance’da karakterler, bu dört unsur gibi işlevsel olarak bölünmüşken Lumon’un amacı tam da bu unsurları birleştirecek o beşinci elementi – yani ruhun tamamlayıcı formülünü – bulmak olabilir. Ayrıca Kier Eagan’ın portreleri ve inananlarına dikkat ettiğinizde sık sık okült referanslar gözünüze çarpacaktır. Final bölümünde anlam kazanan keçi departmanı da bunlardan biri. Burada eter deneylerinin insanlardan önce keçilerde yapıldığı bilgisini de muzipçe eklemek isterim. 

Peki, tüm bu laf kalabalığının ardından Severance evreni sizce de eterik bir kafese dönüşmüyor mu?

Kafes demişken… Dizinin gizli bombası Gemma’nın çocuk sahibi olma arzusu, 1870’lerde yeniden yükselişe geçen neo-Malthusçu düşüncelerle birlikte okunabilir. Bu bağlamda, mutlak fazla nüfus teorilerinin emekçi sınıfın baskılanması üzerindeki etkilerine dair sosyolojik bir yorum yapmak da mümkün. Ama zaten yeterince karmaşık olan bu evrende, şimdilik zihinleri daha fazla bulandırmayalım.

Lumon, muhtemelen bir modern zaman eter fabrikası ve adı da Latincede “ışık” anlamına gelen lumen kökünden geliyor. Aydınlanma ve bilgiyi çağrıştıran ışığı açtıklarını iddia ediyorlar galiba. Güzel kampanya—ama ışık gerçekten açık mı dersiniz?

İkinci sezon finalinin ardından Severance, aklımızda sayısız soru işareti bırakıyor. Yine de tüm bu karmaşayı iki temel soruya indirgemeyi deniyorum: Eğer öz bilincimiz ayrılabilir, bastırılabilir ve kolayca kontrol edilebilirse — acıdan kaçmak için onu gönüllü olarak terk eder miyiz? Yoksa biz, yani yeni proletarya, çoktan başka bir iradenin kontrolünde miyiz?