İlk izlenim: Severance 2. sezon 1. bölüm

Hazırlayan: Meltem Demiraran, Utkan Çınar

Bilim kurgu unsurlarının ardında, dayanışma ve sorgulamaya methiyeler düzen bir düzen eleştirisi Severance. Son yıllarda televizyon kanadında üretilmiş en orijinal işlerden biri olduğuna şüphe yok. Uzun bekleyişin ardından 16 Ocak’ta start alan ikinci Severance sezonunu, Meltem Demiraran ve Utkan Çınar rehberliğinde hafta hafta kurcalamaya devam edeceğiz. Açılış bölümü “Hello, Ms. Cobel”i henüz izlememiş olanlar için büyük harflerle SÜRPRİZ BOZAN yani SPOILER uyarısı yapalım ve sözü onlara bırakalım.  


Neydi Severance, niye gecikti?

Utkan Çınar: Aslında dizinin ilk sezonunu henüz izlememişler için “bu dizide John Turturro ve Christopher Walken aşk yaşıyor” dememiz yeterli olmalı… Severance’ın ilk sezonu üç yıl önce, pandeminin gölgesinden yavaş yavaş çıkmaya başladığımız 2022 baharında yayımlandığında ortada ne ikinci sezon fikri vardı ne de bu kadar ara verilmesi planlanıyordu. O zamanlara bakınca herkes gibi ben de farklı bir dünyadaydım. Sigara içmiyordum ve post-pandemi depresyonunun arifesindeydim. Şimdiden bakınca oldukça uzak zamanlar gibi geliyor. 

Apple ikinci sezona yeşil ışığı, ilki bittikten sonra yaktı ve bu arada Hollywood’daki grevler de derken bu uzunca ara ortaya çıktı. O yüzden yeni sezona başlamadan bir hafıza tazeleme önermeliyim. YouTube’de diziye her açıdan bakan bolca video var. Dan Erickson’un zihninden çıkan yapım psikolojik ve sosyolojik altlığını sağlam hazırlamış, temiz ve minimal, distopya soslu, biraz da naif bir bilim kurgu olarak ilgimi cezbetmişti. Estetiğinde 2001: Space Odyssey’den Dawn of The Dead’e, Visioneers’den Squid Game’e ögeler bulabiliyordunuz. 

Meltem Demiraran: Pandemiyi hatırlıyorsunuz, hepimiz kendi “severed” hayatlarımızı yaşıyorduk. Dışarısı distopya, içerisi dört duvar. İşte tam da o günlerde, Severance hayatımıza bir nefes gibi geldi. Britt Lower’ı Man Seeking Woman’dan, Zach Cherry’yi “bir yerden gözümüz ısırıyor da nereden?” diye düşünürken, kendimizi Lumon’un labirentinde kaybolmuş bulduk. The Magicians, Horace and Pete, High Maintenance… Zach’in hafızada biriktiği yerler de belli oldu sonradan!

Başta iş ve özel hayatın tamamen ayrılması fikri kulağa cazip gelmişti ama cerrahi bir işlemle olduğunu duyunca gözler fal taşı gibi açılıverdi. Üstüne üstlük de ilk sezonda neler olmadı ki? Mark S., öldüğünü sandığı eşinin aslında Ms. Casey olduğunu öğrenerek hepimizi şok etti. Helly, şirketi en çok eleştiren kişi iken bir Eagan mirasçısı çıktı. Irving ise Burt ile kurduğu duygusal bağın, dış dünyadaki gerçeklerle paramparça olmasına tanıklık etti.

Utkan: TV tarihinin en etkileyici sezon finali anlarından biriyle, esas karakterimiz Mark S.’in kameraya doğru “O yaşıyor” diye çığırmasıyla bitiyordu. Dizinin esas yapımcısı ve yönetmeni, komedi oyunculuğunun yanı sıra Reality Bites, The Cable Guy, Zoolander gibi keyifle izlediğim filmlerde ve hakkının biraz yendiğini düşündüğüm 2018 tarihli harika dizi Escape at Dannemora’da kendini kanıtlamış, oldukça yetkin bir yönetmen olan Ben Stiller.


Yeni sezondan ilk izlenimler?

Utkan: Öncelikle kızdığım bir mevzu ile başlayayım. Severance’ın ilk sezondaki giriş animasyonu bence çok başarılıydı. Genelde bir dizinin birkaç bölümünden sonra giriş merasimini ileri sarma eğilimindeyimdir ama Severance’ınkileri her zaman izlemiştim. Üç yıl aradan sonra ufak değişikliklerle belki tekrar görmek için sabırsızlanıyordum. Maalesef kuru bir Severance yazısıyla geçiştirilmiş. Hoş tipografi konusunda ağız sulandıran bir yapım olduğu da kesin.

Üç yıllık hasret Lumon koridorlarında Tom Cruise gibi koşturan bir Adam Scott (Mark S.) ile bitti. Bu sekansta pek keyifli bir kamera işçiliği olduğunu söylemeliyim. Ardından önceki sezonun kaldığımız noktasından beş ay geçmiş olduğunu öğrendik. Öncelikle Mark S.’in geri dönüş motivasyonunu biliyoruz zaten: Eşinin yaşadığını fark etmişti. Ve onu bulması gerekiyordu. Şirketin bunun bir problem olacağını bilmesine rağmen onu ve dolayısıyla eski ekibin tamamını geri kabul etmesi biraz soru işareti doğurdu. Ama bunu şirketin “haber uçuran” çalışanlarına iyi davranarak, dış dünyaya yansıtmak istediği bir halkla ilişkiler çabası olduğunu varsayabiliriz. Mark S.’in ilk başta entegre edilmek istendiği yeni çalışma grubunda Bob Balaban, Alia Shawkat gibi tanıdık oyuncular vardı. Açıkçası her ikisi de kötü casting örneği gibi gözüktüler yüzüme ve biraz gereğinden “fazla” heyecanlı oynamışlar. 

Meltem: Benim de sezon boyunca dikkat kesildiğim şeylerden biri Lumon’un steril ortamını süsleyen resimler oldu. Tabii “süsleme” demem yanıltmasın. Bu tablolar sadece dekorasyon değil; tam bir propaganda aracı. İkinci sezonun ilk bölümünde de açılışı “Kier Pardons His Betrayers” ile yapıyoruz.

Tabloya bakalım: Boyunlarına kadar gömülmüş (malum) dört kişi, güneşin altında yanıp kavruluyor. Arkada, Kier Eagan kılıcıyla bir general gibi duruyor, “bağışlayan” (!) bir lider olarak tasvir edilmiş. Bu bağışlamanın hangi şarta bağlı olduğu çok net: İtaat. Kier’in mutlak otoritesi, Lumon’un çalışanlarını korku ve kontrol altında tutma yöntemlerinin görsel bir temsili. Tablonun adı “pardons” dese de bu bağışlamanın kimseyi rahatlatmadığı ortada. 

Sonra o stop-motion sekansı geldi: Lumon is Listening! Lumon binası (Keanu Reeves) dile gelmiş, 1870’ten bu bu yana geçirdiği değişimi ve şirketin sözüm ona reformlarını anlatıyor. Animasyon bir yandan komik, bir yandan da sinir bozucu. Vending machine iyileştirmeleri, meyve derisi gibi absürt detaylar, Lumon’un nasıl yüzeysel bir gelişim sunduğunu gösteriyor ama esas vurucu olan şu: Mark ve ekibinin isyanı, şirket tarafından bir başarı hikâyesine dönüştürülmüş. Lumon, bu animasyonla hem kendini temize çıkarıyor hem de çalışanlarını yeniden eğitiyor diyebiliriz. Tam da Lumon’a ve Kier’e göre.


Ne umduk ne bulduk?

Meltem: Helly, dış dünyadaki outie versiyonunun Lumon’un mirasçısı olduğunu saklıyor. Ama neden? Korku mu, utanç mı yoksa başka bir manipülasyon mu? Bu yalan, dizinin temelini oluşturan innie-outie çatışmasını tekrar masaya getiriyor: Bir innie, outie’sine ne kadar borçlu?

Irving, Burt’ün dış dünyada bir eşi olduğunu öğrenince sarsılıyor. Ancak Dylan’ın ona verdiği destek sahiden etkileyici: “Âşık olduğun Burt, innie Burt’tü,” diyor Dylan, ve haklı. Lumon’un karanlık dünyasında gerçek dostlukların nasıl şekillendiğini de görüyoruz aslında. 

Mark, kayıp eşinin peşinde. Ancak bu kez karşısına çıkan “Cold Harbor” projesi, Lumon’un daha derin bir karanlığı sakladığını açıkça belli ediyor. Ms. Casey’nin burada nasıl bir rolü olduğu, yalnızca Mark için değil, bizim için de büyük bir soru işareti. Yeni gizemlerin tohumları ekildi gibi ancak Lumon’un sırlarının ne kadar derinleşebileceğini hep birlikte izleyip göreceğiz besbelli.

Utkan: Esas ekibin bir araya gelişi de biraz eski tip blockbuster filmlerinin enerjisini verdi bana. Burada da yaşadıkları travmatik tecrübenin ardından fazla pozitif bir hâlde bulduk onları. Bu bana biraz garip geldi. Ben Severance’ı bir distopik ve psikolojik gerilim yapımı olarak görmek istiyorum belki de. Yer yer aile dostu macera filmi gibi gözüktü. Kısaca, bu kadar aradan sonra gelen bölüm, kanımca ilk yarısında biraz sallansa da devamında tanıdık yüzlerin katılımıyla -ve o yüzlere bolca yakın çekimle- ilgiyi tekrar kazanmayı başardı. Ancak çok fazla gizeme sahip olması artık problem olmaya başladı sanki. Şirketin davranışları, baş karakterlerin davranışları bilmediğimiz gizemlere bağlı olarak değiştikçe biz katmerli şekilde ofsayta düşmeye başlıyoruz. Mark S. ve Irving’in motivasyonları dışındakilere ikna olmakta biraz zorlanma hissettim. Yine de dizinin kredisi oldukça yüksek ve gelecek bölümleri merakla beklemeye engel değil.