Öncesi ve sonrasıyla filmlerde tutulan meşhur dilekler

Yazı: Beyza Yıldırım

Dileği, Star adı verilen kozmik güç tarafından yanıtlanan Asha’nın öyküsünü anlatan Disney yapımı Wish, ay başında vizyona girdi. Asha, cesareti ve yıldızların büyüsü birleşince hayallerine ulaşmış olsa da tıpkı hayattaki gibi filmlerde de tüm dilekler gerçekleşmiyor. Bazen bir ömür arzulasak da elimiz boş kalıyor, bazen öylesine dilediklerimiz şıp diye oluverip başımıza dertler açıyor. Bazen de tutkuyla istediğimiz bir şey, hiç de umduğumuz gibi çıkmıyor. 

Sinema tarihi, dileklerin yolculuğunu ilginç kılmak için alternatif gerçeklikler üreten filmlerle dolu. “Ne dilediler, neler oldu?” merakıyla, It’s a Wonderful Life’tan (1946), Three Thousand Years of Longing’e (2022) kimi karakterleri yeniden hatırlıyoruz.  

Yazgısıyla barışan George Bailey

Canlandıran: James Stewart
Film:
It’s a Wonderful Life (Frank Capra,1946)

Ne diledi?

Bir meleğin gözünden yeryüzüne bakınca, George Bailey’i görüyoruz. Kahramanımız, her şey yolundaymış gibi görünen bir hayat yaşıyor. İşinde başarılı, herkesçe seviliyor, iyi bir ailesi var. Elbette hayalleri de var: Dünyayı keşfetmek, üniversiteye gidip mimar olmak, milyarder olmak. Yaşadığı bir iflasın ardından dünyanın onsuz çok da farklı olmayacağını sanarak, hiç doğmamış olmayı diliyor. O sırada, müdahale edemeyeceği kadar uzakta bir melek de 200 senedir kanatlarını elde edebilmek için çabalıyor.

Neler oldu?

George, tüm kapıların kapandığına inanarak umutsuzluğa bırakıyor kendini. Bir taş atıp dilek dileyecek olsa, intiharın eşiğindeyken bir meleğin hayatını kurtarmak olmaz bu. Fakat o esnada hiç yaşamadığı bir hayatı yaşamaya başlıyor; kasabasının kendisi yokken nasıl bir yer olacağıyla yüzleşiyor. Bir nevi “amor fati” üzerinden bedenini, varoluşunu olumluyor. Yazgısıyla barışıyor. Bunun bir kurtuluş değil; devam ediş öyküsü olarak kurulmasında mizahi dili de çok etkili. Yılbaşında bir dönüm noktasıyla hayata tutunan karakter, izleyicisine umut dolu bir yeni yıl mesajı vermeyi de ihmal etmiyor.

Ne dilediğine dikkat etmeyen Sarah

Canlandıran: Jennifer Connelly
Film:
Labyrinth (Jim Henson, 1986)

Ne diledi?

Modern bir peri masalı tadı veren film, Sarah’nın da içinde yaşadığı bir masal inşa edişini anlatıyor. Etrafındaki gerçeklikten koptuğu gibi kendi kurmacası olduğunu tahmin ettiğimiz bir rüyaya saplanıyor Sarah. Bir gece küçük kardeşi Toby’ye bakmak zorunda kalışı, isyanını körüklüyor âdeta. Tek yapması gereken, “keşke” ile başlayan o cümleyi sesli olarak ifade etmesi. Dileğinin ânında gerçekleşeceğinden habersiz, goblin kralına kardeşini alması için sesleniyor.

Neler oldu?

“Ne dilediğine dikkat et” öğretisinin hayalperest bir kız çocuğu aracılığıyla hatırlatılması tesadüf değil. Bir bebeği goblin şatosundan kurtarmak için 13 saatte labirent çözmek gibi bir sonuçla karşılaşmasak da zaman zaman dileklerimizin hiç de istemediğimiz yerlere vardığı olmuştur. Biraz Dorothy, biraz da Alice’i hatırlatan bu genç kız kendi “Harikalar Diyarı” içinde, yolunu ipuçlarıyla bulmaya çalışıyor; gerçek hayatın bir aynası olabilecek şeyler öğreniyor: Her şeyi ve herkesi göründüğü gibi kabul etmemek, ilerlemenin yolunun bir miktar da gerilemekten geçmesi gibi. Gülünç karakterler, konuşan hayvanlar da cabası. Bütün bunlar fantastik bir dünyanın parçası gibi görünse de aslında bildiğimiz işaretler de taşıyor. Masallardan aklımızda kalan olaylar, burada yapı bozumuna uğramış; şekilleri değişmiş. Zamana karşı bir yarış hâlindeyken ebedi merdivenlerden oluşan bir şato ne kadar tekinsizse, bir goblin tarafından verilen şeftaliyi ısırmak da öyle. Bu masal, hayallerin ve dileklerin kölesi olmamayı ve yolu ararken kaybolmayı göze almayı hatırlatıyor.

Büyümenin boşluğunda savrulan Josh

Canlandıran: Tom Hanks / David Moscow
Film: Big (Penny Marshall, 1988)

Ne diledi?

Çocukluğun sancıları ve meseleleri bitmiyor. Josh da o yaşlarda tek başınalıkla yüzleşirken bir umuda tutunuyor: Büyümek. Bu buhran ikliminde, kendine ait bir odanın olmaması veya bir lunaparkta yaşın bir engel olması patlama anları hâline geliyor. Yaş almış bir insan geriye dönemezken, küçük bir çocuğun büyümek için önünde uzun yıllarının olması da biraz adaletsiz. Bunlardan bihaber olan Josh, lunaparkta kimsenin yanaşmadığı Zoltar’a tek dileğini söylüyor.

Neler oldu?

Bir gecede kendini yetişkin sayabileceği bir yaşa gelen Josh, aradaki uzun yıllarda hiçbir şey deneyimlemediği için bir boşluğun içine düşüyor. İyi görünüşlü bir delikanlı olmanın hayatta bazı kapılar açtığını fark etse de bu yeterli değil. Çocuk aklı ve yetişkin bedeniyle insanlara kendini kabul ettirme süreci de tam o an başlıyor. Ailesi ve arkadaşları onu tanımazken, kendini en yakın arkadaşına kabul ettirmeyi başaran Josh, acilen bir iş arıyor. Hayat göz açıp kapama hızında akarken, çocukluk aşkının izini kaybedip yeni bir kadınla tanışıyor. Sınırsız şansı ve çocuksu fikirleriyle ilgi çekmemesi elde değil. Karmaşanın içinde bir çıkmaza girse de eve dönmek için milyonlarca sebebi var. Sonunda dalında duran bir meyve gibi Josh da yerini buluyor. Çocukluğu yaşayamamış birinin eskiye dönme isteği bu filmdeki gibi tek dilekle gerçekleşseydi, çoğu insanın yolu Zoltar’a düşebilirdi.

Umudu başkasında arayan Stanley

Canlandıran: Dudley Moore
Film: Bedazzled (Stanley Donen, 1967)

Ne diledi?

İnançlı bir insan olan Stanley’i ilk defa, bir kilisede Tanrı’ya seslenirken görüyoruz. Tek bir kadınla veya her kadınla konuşabilme cesareti ise onun en büyük dileği.

Neler oldu?

Umutlarını bir intihar ipine bağlayan karakter, bu girişiminde de başarısız olunca yardımına, insan suretinde bir şeytan koşuyor. Nüktedan ve çileden çıkarıcı bir dille Stanley’e önce, üzerine büyük bir miras kaldığının müjdesini veriyor; hemen ardından, onun başka biri tarafından çarçur edildiği haberini yetiştiriyor şeytan. Zaten Stanley’i intihar etmekten vazgeçiren şey de bu değil. Margaret Spencer ile konuşabilme cesareti toplayıp ikinci dileği için yola çıkarken, Şeytan’a olan güveni epey sarsılıyor. Küçük bir anlaşma karşılığında ruhunu gözden çıkarıyor: Hayatın mistik kurallarına uygun olarak yedi dilek hakkının yedisini de aynı şey için kullanmak. Parasız ama akıllı şeytanın yardımlarıyla rafine bir insana dönüşüyor, her şeye felsefi açıklamalar getiriyor, Margaret ile evleniyor, pop müzisyeni oluyor, ölüyor ve bir sineğe dönüşüyor. Tüm bunlara rağmen Margaret’ın ilgisini çekemiyor. Başarısız dilek silsilelerinden sonra, umudunu kendine bağlıyor. Ruhunu geri alarak, 28 yaşında ve lokanta aşçısı Stanley’e dönüp, kırılgan cesaretiyle Margaret’a çıkma teklifi ediyor. Bazı dilekler, hiçbir yaşamda kabul olmuyor.

Direnişi gülümsemekte bulan Totò

Canlandıran: Francesco Golisano
Film: Miracolo a Milano / Miracle in Milan (Vittorio De Sica, 1951)

Ne diledi?

Yoksulluk içinde yaşayan insanların güler yüzlerini gösteren filmleriyle hafızalara kazınan De Sica’nın bu öyküsünde baş karakter, yetim bir çocuk olan Totò. Kendisini bir lahana tarlasında bulup büyüten kadının ölümünden sonra yetimhaneye gönderiliyor. İyi niyetinden hiçbir şey kaybetmediği gibi yetimhaneden ayrılınca da hayata atılmanın üstesinden geliyor. En çaresiz ânında, annesinin verdiği güvercin sayesinde dileklerinin gerçekleştiğini fark ediyor.

Neler oldu?

Şimdiye kadar gördüğümüz kadarıyla başkalarını mutlu ederek mutlu olan biri Totò. Fakat insanların açgözlü dürtülerini gözden kaçırıyor. Ev, etrafındaki kırılgan yapı ve üstünü kapatan bir çatıdan ibaret değil. Bu sebeple yaşadıkları harabenin bir grup insanın özel mülkiyeti olmasını kabul etmiyorlar. İşlerin kontrolden çıktığı noktaya kadar küçük şeylerle mutlu olabilen bir grup insan var: Güneş huzmesi altında durmak, gün batımını izlemek, suyun varlığı… Totò, her şeye rağmen yüzünden bir saniye eksik etmediği gülümsemesiyle hayatın güzel olduğuna kendini inandırsa da kimse bununla yetinmeye niyetli değil.

Vicdanları sarsan Agha-ye. Badiei

Canlandıran: Homayoun Ershadi
Film: Ta’m e guilass / Taste of Cherry (Abbas Kiarostami, 1997) 

Ne diledi?

Tahran’ın kurak ikliminde, virajlı yolları dönen bir araba görüyoruz. İyi giyimli ve varlıklı görünen bir adamın tek dileği, intihar ettikten sonra üstüne toprak atacak bir insan. Karşılığında ise para ve sıfır sorumluluk teklif ediyor.

Neler oldu?

Agha-ye.’nin, uzun saatler yoğun iş gücüyle çalışan farklı yaşlardaki kişilerle yaptığı kısa yolculuklar ve sohbetler sonucu, insanların ahlaki, etik ikilemlerde kaldığını görüyoruz. Asıl mesele ölmüş bir insanı gömmek değil; bu dileği bizzat tecrübe etmek. İnsanın içini ürperten bir yalnızlık var bunda. Filmin sonlandığı yerde sorular bitmiyor. Ölümün ya da yaşamaya devam etmenin bir ucu yok. Ertesi günü göremiyoruz hayatın belirsizliği içinde. Bir insana yaşamak için bir sürü sebep sıralanırken, onun kararlılığı karşısında sarsılan iradeler var. Ne ikna edebiliyor ne de dileğini gerçekleştirebiliyor Agha-ye.. Tek yapabildiği öldükten sonra kirazın tadını alamayacağını hatırlamak.

Sevmeyi bildiğine inandıran David

Canlandıran: Haley Joel Osment
Film: A.I. Artifical Intelligence (Steven Spielberg, 2001)

Ne diledi?

Robotların insanlardan daha insan olduğu bir gelecek tasarlama fikrinin ardında pek çok problem yatıyor. Sevebilen ve umut edebilen bir çocuk formunda üretilen yapay zekâ David için işler epey zor. David, onu evlat edinen annenin sevgisini kazanabilmek için gerçek bir çocuk olabilmeyi diliyor tutkuyla; hem de bin yıllarca.

Neler oldu?

Mekanik görünüşünün ardında bir ruhu olmadığı varsayılan David’in hissettiği tek şey sevgi değil; merak, öfke, hüzün de var. Bütün bunlara sahipken, başkaldırması kaçınılmaz. Buna adapte olamayan ailesi, kendisinden vazgeçse de o, dileğini gerçekleştirecek Mavi Peri’yi aramaktan asla vazgeçmiyor. Ulaşması çoook uzun sürse de bir koca gün boyunca anne sevgisiyle sarmalanabiliyor; ektiğini biçiyor sonunda David. Peki yapay zekânın bir ruha sahip olması ne kadar mümkün? Tinsellik ne ölçüde gizlenebilir ve önüne geçilebilir? 

Geride bıraktıklarıyla yüzleşen Alithea

Canlandıran: Tilda Swinton
Film: Three Thousand Years of Longing (George Miller, 2022)

Ne diledi?

Tarihsel ve mekânsal bir yolculuğa çıkan Alithea, İstanbul ziyaretinde şişeden çıkan bir cinle karşılaşıyor. Esas anlatıcı olan cin sayesinde gezindiği şehir, bir anda fantastik bir atmosfere bürünüyor. Bir tılsımın etkisine kapılıyor, varlığının materyalist yanından uzaklaşıyor Alithea. Malum masalda sürekli işittiğimiz cin, esir olduğu şişeden kurtulmak karşılığında Alithea’nın üç dileğini gerçekleştirmeyi teklif ediyor. Günahları affetmek, acılara son vermek ve ölümsüzlüğü dilemek dışında.

Neler oldu?

Zaman yolculuğuna çıkarken, zaman bükülmelere uğruyor. Bizim için birkaç dakikayı ifade etse de cin için 3 bin yıllık bir bekleyiş söz konusu. Bu bir tarih anlatısı değil elbette. Her şey oldukça ışıltılı ve abartılı. Alithea’nın büyük ve ulaşılamaz istekleri yok. Kendi geçmişinde bir yolculuğa çıkmak ve yüzleşmeler yaşamak istiyor sadece.