Gelmeyeni beklemek: I’m Still Here
Yazı: Zelal Buldan
Babası Rubens Paiva zorla kaybedildiğinde 11 yaşındaydı Marcello. Bir çocuk için anlatması, tarif etmesi zor bir yükü kardeşleri ve annesiyle paylaştı. Anlatabileceği yaşa geldiğinde ise bir kitap yazdı: Ainda estou aqui / Hâlâ Buradayım. Kitaptan etkilenenler arasında arkadaşı, yönetmen Walter Salles de vardı. Böylece kitap, beyaz perdeye uyarlandı ve yolculuğuna ödüller ile başladı. Altın Küre’de Fernanda Torres’e En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazandıran, Venedik Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülüne uzanan ve ardından elde ettiği üç dalda Oscar adaylığı ile merak uyandıran I’m Still Here, Türkiye’de vizyona girdi.
*Bu yazı, henüz I’m Still Here filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Bunu seven bunları da sever
Arjantin diktatörlük döneminde kaçırılan, kaybedilen ve öldürülenlere karşı işlenen suçların yargı sürecini anlatan Argentina 1985.
Yürütücü yapımcıları arasında Pedro Almodóvar’ın da yer aldığı, İspanya’nın diktatörlük dönemine dair haklarını Arjantin’de açtıkları dava ile arayan ailelerin sürecini anlatan The Silence of Others.
Zorla kaybedilen 43 Meksikalı öğrencinin soruşturma sürecini aktaran Ayotzinapa.
1995 yılında Mardin, Dargeçit’te oğulları ve kardeşleri kaybedilen ailelerin hakikat ve adalet arayışını konu eden Dargeçit.
Konu nedir?
1971 yılında, Brezilya’nın askerî diktatörlük döneminde, Rio de Janeiro’da eski milletvekili Rubens Paiva gözaltına alınır. Eşi Eunice, Rubens’in akıbetini sorup adalet mücadelesine atılırken ilgilenmesi gereken beş çocuğu vardır.
İlk intiba
Film Rio de Janeiro’nun rengârenk dünyası ile açılıyor. Mutlu bir aile, çocukluğunu doyasıya yaşayan Paiva çocukları, eğlenceli plajlar ve yeni sahiplenilen yavru bir köpekle tanışıyoruz. Çocukların çocuk olabildiği, doyasıya top oynadıkları, eve yorgun argın döndükleri zamanlar ve mutlu bir aile tablosunun içindeyiz. Anne ve babanın birbirini sevdiği, beraber vakit geçirdiği o şanslı evlerden birindeyiz. Çok çalışmasına rağmen gece oğluyla langırt oynayarak olmadığı zamanları telafi eden bir babanın neşeli kahkahasındayız. Ailecek çok sevilen peynir suflesinin kokusunun huzurundayız. Kısacası güzel anların tam ortasındayız.
Film, Marcello’nun gözünden olmasa da Marcello’nun yazdığı bir kitap uyarlaması olması sebebiyle onun anılarının yanı başındayız. 11 yaşında bir çocuğun mutlu hatırladığı bu anılar bütünde huzurun bozulma korkusundan çok uzaktayız.
Şehrin askeri diktatörlük döneminin portresinin çizildiği anlarda oldukça karamsar ve baskıcı olan sahneler, Paiva’ların dünyasına girildiği anlarda yerini neşeye bırakmakta hiç zorlanmıyor. Sonra bir gün kapı çalıyor. Paiva ailesi bu üç ziyaretçiye hiç hazır olmadığı gibi izleyici de hazır değil. Ruben’i göz altına almak üzere gelen adamların içeri ayak basışıyla, içerinin neşesi yerini dışarının boğucu havasına bırakıyor. O kapı bir kere açıldı, içeri yabancılar girdi ve dışarının havası içeri sızdı. Sadece ifade vermek üzere evden çıkan Rubens Paiva’nın kravatını, onu son kez gördüğünü bilmeyen kızı bağlıyor. “Sufleye yetişirim.” diyerek çıkıyor evden Paiva ve onun bir daha dönmeyeceğini anlamak için Rubens Paiva’nın hayat hikâyesini biliyor olmak gerekmiyor.

En çok nesini sevdin?
Rubens Paiva’nın göz altına alınmasının ardından kızlarından biri ve eşi Eunice de sorguya çekiliyor. Kızı Eliana ertesi gün, Eunice ise 12 gün sonra serbest kalıyor. Eunice 12 günün kirini attığı yıkanışının ardından değişmek zorunda artık. Ordunun Rubens Paiva’nın gözaltına alındığını reddedişinin ardından Eunice için öncelikli hedef, eşini bulmak oluyor.
Bütün bu psikolojik işkencenin ardında filmin odaklandığı temel nokta ise adalet mücadelesi. Film boyunca gözlerin dolduğu, hüznün içeride dolaştığı anlarda duygusal sahneler yok aslında. Gerçekler var. Bir zoru başarıyor film bu anlamda. Süslü cümleler ile değil yaşananların ağırlığı ile kuruyor yönetmen filmin etkileyici evrenini. Eşinin öldürüldüğünü öğrendikten sonra çocuklarına söyleyemeyen Eunice’in ağlama sahnesiyle değil; çocukların yanında ağlayamayışıyla, Rio’dan taşınma kararlarının ardından arkadaşlarını geride bırakan çocukların vedalaşmasıyla, söylenmeyen cümlelerle ve yüz ifadeleriyle düğümleniyor boğazlar. Film gücünü buradan alıyor benim açımdan ve Eunice’i canlandıran Fernanda Torres’in bütün bu duyguları kendi yaşamışçasına yansıtışından.
En çok hangi sahneye yükseldin?
Rubens Paiva’nın haberini yapmak üzere eve gelen gazeteciler bir aile fotoğrafı çekmek istiyor. Ailenin gülerek poz vermesi üzerine, mutsuz poz vermeleri rica ediliyor. Aile bunun üzerine daha da gülerek poz veriyor. O fotoğraf karesi filmin en gerçek kahkahasına dönüşüyor. Paiva ailesi öncesinde de sonrasında da fotoğraflarda gülmeyi hiçbir zaman bırakmıyor, ne filmde ne de gerçekte. Aradan yıllar geçtiğinde, eşinin ölüm belgesi eline ulaştığı anda dahi gülerek poz veriyor hem kurmaca Eunice hem de gerçek Eunice. Gülüşünden rahatsız olan herkese ve mutsuzluğunu kullanmak isteyenlere karşı dimdik durarak.
Nasıl hissettirdi?
Evin çocukları büyüdüğünde Marcello, “Onu ne zaman gömdün? Dönmeyeceğini ne zaman anladın?” diye soruyor kız kardeşine. Kemiklerine ulaşılmamış babalarının öldüğünü ilk kabul ettikleri ânı konuşuyorlar kendi aralarında. İkisi için de bu sorunun yanıtı farklı. Aynı insanlık suçunun işlendiği bütün ülkelerde, bütün şehirlerde ve bütün evlerde olduğu gibi. Kimi yıllarca arıyor, kimi belki döner ve dönerse bulabilsin diye evinden hiç taşınmıyor, kimiyse kabulleniyor. Gelmeyeni beklemek ile kendi içinde gömmenin arasındaki uçurum gibi görünen mesafenin aslında ne kadar yakın olduğunu tekrar hissettiriyor film. Umut etmek de umut etmeyi bırakmak da farklı yükler bırakır omuzlara. Taşıyabilen, taşıyamayana yardım etsin.