Gökhan Tüfekçi’nin karnaval meydanı: Şeytanımız Bol Olsun

Yazı: Aysu Uzer

Beyoğlu’nun yeni sanat mekânlarından MeshRu, Gökhan Tüfekçi’nin Şeytanımız Bol Olsun başlıklı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Pera’da Meşrutiyet Caddesi üzerindeki eski Union Française binasında yer alan bu özgür sanat alanı, hem bulunduğu konum hem de yerleştiği güzel binası ile Pera sanat rotalarının vazgeçilmez duraklarından biri oldu bile. 

MeshRu’nun 10 Ocak’ta ziyarete açılan ikinci sergisi, Galeri Siyah Beyaz iş birliğiyle düzenleniyor. Tüfekçi’nin Şeytanımız Bol Olsun isimli, tanımlara sığmayan sergisi 16 Mart’a kadar (perşembe ve cuma günleri dışında) ziyaret edilebilir.

Gökhan Tüfekçi ya da sokaklarda bilinen mahlasıyla Kara Gözüktü Kaptan, 2015 yılından beri üretim hâlinde. Hem Ankara hem İstanbul sokaklarında dolaşırken onun işleriyle karşı karşıya geldiğimizi de pembe renginin ona özel tonundan hemen tanıyorsunuz. Ankara’da deniz olmadığı için çılgın bir kaptan olarak sokaklardan başlamasını “Var olma hissi, ben buradayım deme hissi biraz da itti beni sokaklara…” diye anlatıyor. İstanbul sokaklarında dolaşırken çoktan onunla tanışmış olmanız olası. En dikkat çeken murallerinden biri, Şair Nedim Caddesi’nin 48 numaralı binasını boydan boya kaplıyor. Galatasaray’daki Popstel’in duvarları da pembesinden tahmin ettiğiniz üzere, onun imzasını taşıyor.


Pembenin cazibesi

Kaptan’ın meşhur pembesi, günlerden birinde elinde kalan tek boyanın pembe rengi olmasıyla ortaya çıkmış. Sanaçı, pembe kullanımını Ankara’nın griliğinin karşında tezat oluşturduğu için renkli ve eğlenceli bir tercih olarak görüyor. Bu rengi severek daha fazla ve daha fazla kullanmaya başladığında (özellikle figürlerde) ise duvardaki işe imza atmadan bırakıp gidebileceği kadar onunla özdeşleşen bir renk oluyor. Hatta “Pembe renk benim üstümde kalmış durumda, biraz da onun ekmeğini yiyorum.” diyor Ankara’daki PachaKucha’da gerçekleştirdiği bir sunumda

Sokaklarda bazen 15-20 dakikada bir işi bitirmesi gerekiyor. Sansürsüz ve korumasız bir yer; alkışlayan çok ama geri dönüşler daha sert. Galeriler ise korumacı olarak tanımlanabilecek sanat mekânları. Dolayısıyla hem üretim pratiği hem de seyircisiyle buluşması açısından Kaptan ve Tüfekçi’nin farklı paydaşlıkları var.

Sanatçı, Şeytanımız Bol Olsun için gölge oyunu, Hacivat & Karagöz ve minyatürlerden fazlaca etkilenmiş. Karşıdan bakıldığında sergideki tüm işler, bağlamı dolayısıyla anakronik bir şey anlatıyormuş gibi görünüyor ama Tüfekçi böyle bir amacı olmadığını, sadece izleyicinin kurgusuna bırakmak istediğini de özellikle belirtmiş. Resmedilenler arasında pek çok tanıdık ve belki de tartışmaya açık sima var. Dolayısıyla her izleyici, baktığı iş için kendine özel bir öykü yaratabiliyor.

Sokaklarda olduğu gibi sergideki işlerinde de pembenin dikkat çekiciliğini kullanan Tüfekçi, temelde izleyiciye uygun bir pop-art yaratmaya çalışmış. Vergi rekortmeni Matild Manukyan’ın portresinden Hacivat ve Karagöz’ün bir fine dining yemeğine, Virgin and Child uyarlamasından Monami pasteline kadar tanıdığımız pek çok figür, gökkuşağının her tonu, çerçeveler içine sıkışıp kalmış monokrom bir karabasan izlemini veren kocaman “Kader” duvarı ve dahası, karnavalesk bir üslupla çevremizi sarıyor.

Rus edebiyat kuramcısı ve filozof Mikhail Bakhtin’in karnaval kuramı, hiyerarşinin yıkıldığı, sınıfların sınırlarının ortadan kaldırıldığı; kutsalı ve uğursuzu, önemli ve önemsizi birbirine karıştıran bir deneyim tanımı yapar. Bu son derece özgürleştirici deneyim, bilinen normun tamamen dışına çıkılan ve temelinde eğlencenin bulunduğu bir alan yaratır. “Karnaval meydanı, her türlü resmî konuma ve ciddiyete yönelik alayın yer aldığı, tüm hiyerarşilerin tepetaklak edildiği, davranış kurallarının aşırılıkların kutlanması şeklinde kendini dışa vurduğu bir halk bilincinin mekânıdır.” diyor Bakthin.* 

Tüfekçi’nin Küçük Prens’in gözyaşlarıyla yitirdiği naifliği ve çocukluğumuzun sınıfsaldır denebilecek ünlü boyalarının prensesinin de kaybolan sevimliliği birbirine karıştırdığı sergisini gezerken duvarlardan size bakan her bir figür bu karnaval tanımının tuhaflığı içinde âdeta dans ediyor. İşin güzeli, sizi de bu dansa davet ediyor.


*Bakhtin, M. (2005). Rabelais ve Dünyası. (çev. Çiçek Öztek), İstanbul: Ayrıntı Yay.