Hinds: Teenage Kicks
Madridli garaj rock grubu Hinds, diskografisinin dördüncü albümü VIVA HINDS’in turnesi kapsamında 12 Şubat’ta Blind’da sahne alacak. Ana García Perrote – Carlotta Cosials ikilisinden önce sahne yerli sahnenin heyecan verici post-punk oluşumlarından Yangın’ın. Bİletler burada.
Prodüktör koltuğunda eski The Vaccines davulcusu Pete Robertson’ın oturduğu albümde Beck ve Fontaines D.C.’nin sesi Grian Chatten ile yapılmış düetler de yer almakta. Yakın dönemde kadrosunda değişikliklere giden ve yoluna iki kişi olarak devam eden Hinds’in son numarası Lucky Number etiketiyle yayımlandı.
İlk İstanbul konseri için günleri saydığımız Hinds’ten Carlotta Cosials, müzisyenlerin büyürken dinlediği müzikleri ve bu müziklerin üzerlerinde bıraktığı tesiri kurcaladığımız Teenage Kicks serimize konuk oldu.

YAŞ 13-15
O zamanlar en sevdiğin iki albüm neydi?
Avril Lavigne – Let Go ve The Libertines – The Libertines’e tamamen kaptırmıştım kendimi. Saçlarımı siyaha boyamıştım, bir yıl boyunca da dudağımda piercing vardı.
Bu müziklerle nasıl tanışmıştın?
Bir cuma akşamı televizyonda Avril Lavigne konseri yayımlanıyordu. Yeşil bir tişört giymiş, sahnede oradan oraya deli gibi koşuyordu. O görüntü aklımı başımdan aldı. Gitarını kapıp ve çalmaya başladı sonra. Aşırı havalıydı. Gerçekten onun gibi olmak istedim. The Libertines’i nasıl keşfettiğim hakkında ise en ufak bir fikrim yok.
Üzerinde nasıl bir etki bıraktıklarını düşünüyorsun?
Muhtemelen onun eğleniyor, terliyor, zıplıyor olmasından; enerjisinden etkilendim. Bu, bir kızda görmeyi alışık olduğum bir enerji değildi. O zamana kadar sadece pop koreografileriyle dans eden kızlar görmüştüm, bu yüzden onun punk-vari tavrı beni gerçekten etkilemiş olmalı.
Şu an dönüp baktığında hayatınının nasıl bir dönemini temsil ediyorlar?
Bazen cuma akşamları dışarı çıkmaya hazırlanırken bu albümlerden birini açıyorum. Hâlâ keyif alıyorum, hiç utanmıyorum.
Hayatının bu döneminde senin için önemli olan diğer şeyler nelerdi?
Abim tam olarak kaykay – hip hop dönemini yaşıyordu. Ben de hâliyle bolca rap dinliyordum. Biraz emo da… Arkadaşlar, 21 yaşıma kadar hiç cool değildim, düpedüz bir nerd’düm.

YAŞ 16-18
O zamanlar en sevdiğin iki albüm neydi?
Bu dönemde müzik zevkim biraz daha gelişmeye başladı. Arctic Monkeys ve The Strokes’u keşfetmiştim.
Bu müziklerle nasıl tanışmıştın?
16 yaşında arkadaşlarımla şehrimizdeki bir rock bara gizlice girmiştik. İçki içmemiştim ama yine de aşırı coşkulu hissediyordum. Okuldaki hoşlandığım yaşça büyük bir çocuk benle flörtleşmeye başlamıştı. Mekân kapanırken herkes kovulurken biz deli gibi öpüşüyorduk. Barın son şarkısı *You Only Live Once* olmuştu. Şarkı bittiğinde DJ’in yanına koştum, adam eşyalarını topluyordu. “Bekle, son şarkının adı neydi?” diye sordum. “You Only Live Once” dedi. İçimden “Aynen öyle!” diye geçirdim.
Arctic Monkeys’i ise abim sayesinde keşfettim. “A Certain Romance” şarkısını oturma odasındaki CD çalarına koymuştu. Ben odamdaydım ve o davulların ne olduğunu, neden bu kadar yüksek sesle çaldığını düşündüm. Sonra gitar rifleri geldi ve… Sanırım daha önce hiç öyle bir şey hissetmemiştim. Odamdan çıkıp ona hangi grubun çaldığını sordum. CD’yi gösterdi. Uzun yıllar boyunca albüm kapağındaki sigara içen adamın solist olduğunu sandım.
Üzerinde nasıl bir etki bıraktıklarını düşünüyorsun?
Arctic Monkeys’in her şarkısının sözlerini yazdırıp kendime bir kitapçık yapmıştım. Sonra The Strokes’un ilk iki albümünü de ekledim. Çok farklı bir söz yazma tarzları vardı, inanılmazdı. Ana ile hâlâ o kitapçığa bakıyoruz bazen.
Şu an dönüp baktığında hayatınının nasıl bir dönemini temsil ediyorlar?
Bu müzikler hâlâ hayatımın büyük bir parçası. O zamanlar, her daim benimle.

YAŞ 19-20
O zamanlar en sevdiğin iki albüm neydi?
Bunlar benim açılma yıllarımdı. O iki yılda çok çok çok müzik keşfettim. Cahilliğin güzel yanı da bu işte, bazı şeyler seni daha sonradan şaşırtabiliyor. 60’lar / 70’ler müziğini keşfettim, punk’ın köklerine indim, The Beatles, Stones, Clash, The Velvet Underground, Patti Smith, The Doors, Neil Young, The Kinks, Creedence Clearwater Revival, Joy Division derken büyük bir dünya açıldı önümde. Aynı zamanda ilk festivallerime de gittim. Oasis, Arcade Fire, Tame Impala’nın hâlâ psikedelik olduğu zamanlar, The Killers, The Virgins… Bir yandan da Madrid’in küçük punk sahnesini keşfediyordum. Gerçekten, aşırı fazla müzik vardı hayatımda.
Bu müziklerle nasıl tanışmıştın?
Doğru insanlarla tanışarak. Bazen de yanlış ama zevkli insanlarla…
Üzerinde nasıl bir etki bıraktıklarını düşünüyorsun?
Bildiğim ve sevdiğim her müzik beni bir şekilde etkilemiştir, bundan eminim. Ne seviyorsan osundur.
Hayatının bu döneminde senin için önemli olan diğer şeyler nelerdi?
The Filth and the Fury belgeseline bayılmıştım. On the Road / Yolda kitabı hayatımı değiştirdi. Her şey aşırı öngörülebilir aslında. Sadece geç kalmış bir ergendim.
Çeviri: Tuana Özcan