Kelimenin tam anlamıyla  Hissikablelvuku

Röportaj: Cem Kayıran - Fotoğraf: Barış Sarhan

Berkan Tilavel, Okan Kaya ve Volkan İncüvez’den oluşan Hissikablelvuku, önceliği bir arada çaldıklarında “vuku bulan ânı” önceliklendiren bir grup. Son yıllarda çeşitli konser salonları ve mekânlarda dinleyicileri ortak ettikleri “cereyan”larını nihayet bir albümle tarihe not düştüler. Grubun var oluş biçimi gereği tamamı canlı ve doğaçlama kayıtlardan oluşan Cereyan, en kısası beş dakika olan beş parçadan oluşuyor. Anadolu’ya özgü motifler, keskin kırılmalar, cezbedici inişler ve çıkışlarla örülü albüm, köşeleri döndükçe damakta bıraktığı tadı da yoğunlaştırıyor. 

Henüz Hissikablelvuku’nun canlı performansını deneyimlememiş olanlara Cereyan’ın lansman konserinin 22 Mayıs Perşembe akşamı Roxy’de gerçekleşeceğini de hatırlatalım. Biletler işte burada.

Cereyan’ın ortaya çıktığı koşulları, bu birlikteliğin açtığı yeni kapıları ve gelecek planlarını Hissikablelvuku üyelerinden dinledik. 


“Buradaki yenilik, estetik anlayışı, dostluk, sevgi ve yoldaşlık çok olgun ilerliyor. Bu bize hem şu an içinde yaşadığımız boğucu ülke / dünya atmosferinde hem de gelecekle ilgili güvenli ve umut vadeden kapılar aralıyor.”

Uzun yıllardır farklı gruplar ve müzisyenler eşliğinde üreten bu üçlünün bir araya gelişi nasıl gerçekleşti? İlk kez çaldığınızda yaşadığınız elektriklenmeyi nasıl hatırlıyorsunuz?

Biz birbirimiz uzaktan biliyorduk. Kafamızdaki uzak imajlarda, birbirimizden haberimiz olmadan, “bu üçlü olarak bir araya gelsek çok güzel arkadaş olur ve bizi iyi hissettiren bir müzik ortaya çıkarırız” diyormuşuz. Nitekim bir akşam bir karşılaşma sonucu aynı hislerin karşılıklı olduğunu öğrenmiş olduk. Birlikte ilk  buluşmamızda yedi saate yakın doğaçlama müzik yaptık. Sonrasında olayların nasıl böyle bir noktaya geldiğini yorumlarken, bu olsa olsa “hissikablelvuku” olabilir dedik. Bu heyecan verici buluşmaların ve başlayan konserlerin ismiydi hissikablelvuku. Kendi isimlerimizi kullanıyorduk. Bizim tercihimiz dışında grup ismine dönüşmesi çok uzun zaman almadı. 

İlk albümünüz girift ve ayrıksı patikaları takip ederken hemzemin olma hâlini asla yitirmeyen bir maceraya ortak ediyor dinleyiciyi. Bir aradalığınızla oluşan bu “cereyan”ı siz bireysel olarak nasıl deneyimlediniz? Hissikablelvuku ile oluşturduğunuz müzikal lisan, icra anlamında ya da yönelimler anlamında size ne gibi yeni kapılar açtı?

İcra sırasında sadece üzerimizden akıp geçen bir hâl hissetmek, müzik ile seyirci arasında kendi varlığımızı gizlemek, kaybolmak gibi spiritüel anlardan bir anda çok vurucu rifflere dönmek, çaldığımız şeylerin bir bütüne dönüşmesi gibi durumlar aslında üçümüzün de yabancısı olmadığımız durumlar. Ama buradaki yenilik, estetik anlayışı, dostluk, sevgi ve yoldaşlık çok olgun ilerliyor. Bu bize hem şu an içinde yaşadığımız boğucu ülke / dünya atmosferinde hem de gelecekle ilgili güvenli ve umut vadeden kapılar aralıyor. Düşünsel, duygusal ve müzikal olarak.

Hayyam Stüdyoları’ndaki kayıtlar nasıl bir zaman diliminde yapıldı? Albümün tınısında ve karakterinde ekipman dışında rol oynadığını düşündüğünüz mekânsal unsurlar var mı?

Hayyam Stüdyoları’ndaki kayıtlar iki günde tamamlandı. Bizim müziğimiz doğaçlama temelli değil; tamamen doğaçlama. Özellikle Cereyan albümünü kaydederken baştan sona doğaçlama ve hücum şekilde çaldık.

Doğaçlama müzik yaparken parçanın tonu; odanın sıcaklığı, seyircinin varlığı ya da yokluğu gibi birçok detaydan etkileniyor. Bu bağlamda Hayyam’ın büyük davul odası, bizim üçümüzün ayrı odalarda oluşu ve yalnızca kulaklıklar aracılığıyla birbirimizi duyabiliyor olmamız, doğaçlamamıza elbette etki etti.

Bu etkiyi olumlu ya da olumsuz olarak sınıflandırmak doğru değil; çünkü doğaçlama müzikte çaldığınız her mekânın ve her duyumun müziğe inanılmaz derecede büyük bir etkisi oluyor. Müzik yaparken bir yandan da sanki farklı yönlerde savaşıyor ve keşifler yapıyorsunuz. Bunlar sürecin doğal bir parçası.

Ama şunu özellikle belirtmek gerek: Sinan Sakızlı’nın sahip olduğu üst düzey ekipmanlar ve Hayyam’daki stüdyo ortamı, başlı başına çok tatmin edici bir deneyim. Üstelik Sinan’ın miks aşamasında gösterdiği inanılmaz özveri ve detaycılık sayesinde, albümdeki duyumlar şu anki hâline ulaştı.

Muhtemelen yüzlerce GB’lık kaydedilmiş doğaçlama materyaliniz olduğunu tahmin ediyorum. Cereyan için bir akış oluştururken / kayıtlar arasında eleme yaparken neleri göz önünde bulundurdunuz?

İnan yüzlerce GB’lık materyalimiz yok. Cereyan’da bir akış oluşturmadık. Sadece bazı riffler ve Volkan’ın yazmış olduğu dörtlükler vardı. Onların nerede, ne zaman, nasıl geleceği de icra sırasında keşfedildi. Bir nevi doğaçlama müzik yaparken ve canlı aranjman yaparken aynı anda kayıt da almış olduk.

15 dakikalık “Meydan”, Hissikablelvuku’ya dair refleks ve hazları tattırarak açıldıkça açılıyor. Cereyan’ın tamamını dinledikten sonra bunun açılış şarkısı olması hoşuma giden detaylardan biri oldu. Sizi albüme böyle bir girizgah yapmaya iten şey neydi?

Stüdyoya girdik. Çalmaya başladık. Ve çıktık. Sinan “Deneme kaydı aldım çok güzel duyuluyor, hadi bir kahve içip kayda başlayalım.” dedi. Ama aslında bizim için o an “Meydan” kaydı bitmişti.  “Meydan” parçası çıkış şekli, kelimenin anlamı, müzikal duruşu, bize çağrıştırdıkları bakımından manifestomuz gibi hissettiğimiz bir parça. Hatta “Meydan” şarkısı ile şöyle küçük bir metni de paylaşmak isteriz.

*Meydan, bir an değil; zamanların buluştuğu bir mekândır. Geçmişin izleri ile geleceğin hayallerini bir arada taşır. Her taşında bir öykü, her gölgesinde bir tanıklık gizlidir. Her köşesi pür sefa, her meclisi muhabbet bahçesidir gönlü titreten davulları, telleri ve nefesi ile.*

O yüzden açılışı “Meydan” ile yapıp, kapanışı da “Sokak” ile yapmak düşünülmüş bir tercih. Bunun hissedileceğini biliyorduk zaten. Ve ilk dinleyenlerden biri olarak bunu sorman çok hoş.

Geleneksel unsurlarla (ister enstrüman seçimi ister makam olsun) temasını akışı boyunca sürdürüyor Cereyan. Geçmiş ve hafızayla kurduğu ilişkinin Hissikablelvuku’nun temel bileşenlerinden biri olduğu aşikâr. Sizce bu, çıkardığınız sese belirgin bir aidiyet ya da başkaca bir bağlam kazandırıyor mu?   

Bizans’tan günümüze uzanan bir İstanbul alt kültür yaklaşımına işaret ediyor sanki. Burayla kurduğu ilişki üzerinden bir bağlam kazandırdığını düşünüyoruz.  

Albümün lansman konseri de yaklaşıyor. Cereyan’ı sahneye taşırken yine o anda olup bitenlerle haşır neşir olacağını düşünüyorum. Hissikablelvuku’nun bundan sonraki canlı deneyimlerini nasıl şekillendirecek sizce bu albüm?

Bu albümden olan parçaları sahnede çalarken artık bunları yüzde 70 doğaçlama olarak çalabileceğiz maalesef. Çünkü albümde aşırı sevdiğimiz anlar var. Onları tutuyoruz. Ama yeni parçalar da benzer bir maceradan geçecektir. 

Dinleyicinin “sarmaşık gibi çevrelenmesi” metaforu, sizin kolektif bilincinizde nasıl yankılanıyor?

Bunu hemen hemen her konserde anlattığımız etimolojik bir durumla açıklamak isteriz. Bizim gerçekleştirdiğimiz “icra”, dinleyicisi ve mekânıyla yani “mecra”sı ile gerçekliğe kavuşuyor. Seyirci ve müzisyen arasında gerçek bir “cereyan” oluştuğunda, bu hepimiz için bir “macera”ya dönüşüyor. Bunu bu şekilde tanımlamak hoşumuza gidiyor. Tüm bu kelimeler aynı yerden, cry kökünden geliyor. 

Bu albümü bir başlangıç olarak görüyor musunuz? Yoksa bir geçiş ânında mıyız? Belki biraz erken ama “sırada ne var diye?” merak etmemek de elde değil.

Bu albüm kesinlikle bir başlangıç. Dinleyiciyle ilk paylaşımımız. Aslında bir albüm daha kaydettik. Onu mu yayınlarız yoksa yeni bir şey mi yaparız, bilemiyoruz. Tam onları konuştuğumuz bir dönemdeyiz. Ama şu var ki üretmekten ve bir arada olmaktan çok zevk aldığımız için tam bir zaman söyleyemesek de uzatmadan yeni şeyler paylaşırız gibi geliyor.