Holy Spider: Kadın düşmanlığı, temsiller, düzlemler

Yazı: Biçem Kaya

İran’ın kutsal Meşhed şehrinde 2000-2001 yıllarında Said Hanai tarafından işlenen cinayetler dizisini anlatıyor Holy Spider (Kutsal Örümcek). Adını İran gazetelerinin, katil Hanai’nin suç işleme yöntemini örümcek ağlarına benzeterek, ona taktığı “Örümcek Katil” lakabından alıyor. Yönetmeni ve senaryo yazarlarından olan Ali Abbasi imzalı yapım, Cannes Film Festivali’nden Zar Amir Ebrahimi’nin aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle dönmüştü.

Son dönemin tartışmalı yapımlarından olan bu filmle ilgili söylenecek ilk şey, şiddet dolu sahneleriyle seyirciye çok zorlu “bir saat elli altı dakika” yaşatıyor olduğu. Odağına aldığı konu itibarıyla içinde yaşadığımız dünyanın sert, acı dolu yüzünü, gizlemeye – örtmeye gerek duymadan izletiyor. Katilin Meşhed şehrindeki seks işçilerini, sokakları temizleme türünden sapkın bir düşünceyle öldürdüğü gerçeğine dayanan olayları, uzun sekanslardan oluşan cinayet sahneleriyle işlemiş olan Ali Abbasi, hikâyeyi ele alış şekliyle bir hayli eleştiri topladı. 

Bu incelemede vizyona girdiği bugünlere yönelik, filmin hem kendi içinde taşıdığı anlamlara, açtığı tartışmalara hem de İran’da kadınların önderliğinde başlayan özgürlük mücadelesine dair toplumsal anlamda ne tür mesajlara sahip olduğuna dair notlar yer alıyor. Holy Spider’a gelen tepkileri ve çıkarımları iki ayrı düzlemde işlemek gerektiğini düşünüyorum.

İlk düzlem, bir seri katili konu edinmesi üzerine kurulu. Yönetmenin travmaları yeniden yaratarak, temsilinde şiddeti apaçık göstererek aktarmayı seçmesinin ne kadar doğru olduğu tartışılması gereken bir konu. Zaten sadece Holy Spider özelinde de değil, mevzu şiddetin temsiline ve katili konu edinen yapımlara geldiğinde benzer eleştiriler her daim yapılmakta, iyi ki de yapılıyor. Bu tür yapımlarda etiğin, insanlığın, doğrunun ve yanlışın sınırının ne olduğuna dair ince bir çizgi var. Holy Spider da bu çizgiyi kasten ihlal eden bir film olarak eleştirilerin hedefi oluyor. 

Ancak “Holy Spider’ı sadece bir seri katil filmi olarak görmek ne kadar doğru?” sorusunu da sormak lazım. Filmin, ne yazık ki bundan daha fazlasına işaret ettiğini, bugün bile İran’dan gelen haberlere bakarak açıkça görebiliriz. Bu da bizi tartışılması, üzerinde konuşulması gereken ikinci düzleme taşıyor. Gerek işaret ettiği toplumsal problemler, gerek çekim sürecindeki zorluklar, gerek de film ekibinin açıklamalarıyla içinde yaşadığımız gerçekliğin sert yüzünü görmek, bundan haberdar olmak gerekiyor. 

Sözünü ettiğim bu ikinci düzlemi, Holy Spider hakkında izlemeden önce -hatta filmi izlemeyecek olanlar için dahi- bilinmesi gerekenleri sıraladığım bir dizi notla buraya aktardım.

*İlk notla filmin niçin sadece bir seri katil hikâyesi olmadığı konusuna geri dönelim. Holy Spider işlenen suçun nasıl çözüldüğünden ziyade bu suçun neden var olduğu, kime ait olduğu, nefretin bulaşıcılığı gibi konulara odaklanan Abbasi’nin toplumsal çıkarımlarından oluşuyor. Sanıyorum filmin son sahnesi de bunu haklı çıkarır cinsten, suçun toplumsal boyutuna dair travmatik bir nokta koyuyor. Burada Ali Abbasi’ye kulak verelim: “Amacım bir seri katil hikâyesi anlatmak değildi. Seri katil olan toplumun hikâyesini anlatmaktı. Film İran’daki, sadece din ve politikaya içkin olarak değil, kültürel olarak da derinlere kök salmış kadın düşmanlığına dair. Bir erkeğin, farklı yollarla kadınları öldürüp sakat bırakmasının anlatıldığı filmlere yenisini eklemek yerine meselenin karmaşıklığının altını çizen, tarafları -özellikle de kurbanları- nasıl etkilediğini gösteren bir film yapmak istedik.”

Bu sözlerinin de tepki çektiğini belirtmeye sanıyorum ki gerek yok. Hatta benzer açıklamaları yaptığı diğer söyleşilerinde, söz konusu kadın düşmanlığı problemini sadece İran özelinde de eleştirmediğini söylüyor; problemin evrensel boyutta olduğuna dikkat çekiyor. İkinci not ise ilk notla göbekten bağlantılı. Filmin başrol oyuncusu Zar Amir Ebrahimi ile ilgili.

*“O korkuyu, aşağılanma duygusunu biliyorum.” diyor Zar Amir Ebrahimi New York Times’a verdiği bir röportajda. “İran’da erkeklerin, kadınları susturmak için ellerindeki gücü nasıl kullandığını biliyorum.” 

Aslında filmin cast direktörü olan Ebrahimi, kadın başrol oyuncusunun ekipten ayrılmasının ardından, Abbasi’nin bu rol için tercihi oluyor. Başrolü sırtlanmasında, Ebrahimi’nin 2008’de, özel görüntülerinin karalama kampanyası olarak basına sızdırılmasının ardından İran’ı terk etmek durumunda kaldığı zorlu geçmişi büyük bir paya sahip. Zaten bu sürecin yankılarını Rahimi karakterinin hikâyesinde duyuyoruz. Senaryoya Rahimi karakterinin eklenmesinin getirdiği dönüşüm, filmin kadın düşmanlığına karşı söylediği sözlerin daha yüksek sesle çıkmasını sağlıyor. Holy Spider‘ın bu tavrını daha da güçlendiren ise karakteri ele alma şekli. Cinayetlerin işlendiği günlerde toplumun kimi kesimlerince kahraman ilan edilen katil Hanai / Örümcek Katil’ine tezat şekilde, Rahimi karakterini süper kahramanlaştırılmadan, bir araştırmacı gazeteci ve bir kadın olarak verdiği mücadele üzerinden anlatıyor.

Ali Abbasi’nin film hakkındaki kişisel düşüncelerine ve İran sinemasına dair görüşlerine de burada göz atmak yerinde olacaktır. İran’da doğup büyümüş olan Abbasi’nin İsveç ve Danimarka’da geçirdiği yılları, korku türündeki önceki yapımlarını (Shelly, 2016; Border, 2018) göz önünde bulundurduğumuzda, Holy Spider’ın korku türüne yakın tekinsiz diline, âdeta isyan eden yaklaşımına yönelik bazı soru işaretleri yanıtlanıyor. Dahası için yönetmenin açıklamalarına yeniden göz atalım.

*Holy Spider’da 2000’de olan bitenleri, bastırıldığı için fetiş hâline gelmiş olan cinselliği Lynch-vari bir yaklaşımla ele aldığını belirtiyor Abbasi. 1980’lerdeki İran-Irak Savaşı’nda asker olan Katil Hanai ile Vietnam Savaşı’nda yer almış ve New York’ta taksicilik yapmaya başlamış Taxi Driver’ın baş karakteri Travis Bickle arasında paralellikler kuruyor.

*Cannes Film Festivali’ndeki basın toplantısında, Abbasi’ye İran sinemasından ona ilham kaynağı olan filmler ve yönetmenlere dair bir soru da yöneltilmişti. Abbasi’nin buradaki cevabı yine dikkat çekici. İran’ın tüm olumsuzluklara rağmen zengin bir sinema kültürüne sahip olmasının, etkilendiği İran filmlerinden daha büyük ilham kaynağı olduğunu belirtiyor. İslam Devrimi’nden bu yana geçen yaklaşık elli yıllık süreçte, İran sinemasında paralel bir gerçekliğin yaratıldığı çıkarımını yapıyor. Bu gerçeklikte, kadın karakterlere dair anlatıların oldukça zayıf kaldığından söz ediyor. (Filmlerdeki) “Kadınlar bir bedene sahip değil” diyor. Bu yorumun Holy Spider‘daki karşılığını sadece filmin sansürlemediği cinsellik sahnelerinde değil, yaşantıdaki sıradan kesitlere yer verdiği anlarda, mesela eve girdiğinde başörtüsünü çıkaran bir kadının görüntüsünde, onun kısa bir şortla odasında gezindiğini gösteren sahnelerde görebiliyoruz.

*Abbasi yine aynı söyleşide İran sinemasının, sansür ve engeller sebebiyle çürümeye terk ettiği yüzlerce film olduğuna da işaret ediyor. Yasaklı yüzlerce İran yapımına ulaşmanın kimi zaman imkânsız olduğunu vurguluyor. Hatırlanacağı gibi devrimden önce seyirci karşısına sadece bir defa çıkabilen Muhammed Aslani imzalı Chess of the Wind (Rüzgârın Satrancı), bu filmlerdendi. Orjinal kaydı şans eseri bir antikacının deposunda ortaya çıkmış ve World Cinema Foundation tarafından restorasyonu üstlenilerek gösterime girmesi mümkün olmuştu. Seyirci de böylelikle İran sinemasının yok olmaya terk edilen filmlerinden birinin varlığından haberdar olmuş, onu izleme şansına erişmişti. 

*Son not Holy Spider’ın bir hayli mücadele dolu yapım hikâyesiyle ilgili. Çekim onayı için İran ve Türkiye’den olumsuz geri dönüş alıyor film ekibi. Bu nedenle set, Ürdün’e taşınmak durumunda kalıyor. COVID-19 salgının da etkisiyle sürecin iyice uzamış olması bir kenara, film ekibinin güvenliğinin tehlikede olduğu da biliniyor. Örneğin katili canlandıran oyuncu Mehdi Bajestani’nin şimdilik Avrupa’da yaşadığı; İran’a dönmesinin, bu işte yer alması sebebiyle riskli olduğu biliniyor. Sadece bu detay bile filmin içinde bulunduğu duruma ve işaret ettiklerine yönelik çok şey açıklıyor.

Holy Spider, sert üslubu bakımından tartışılmaya devam edecek olsa da İran’a dair ortaya koyduğu cesur kesitlerle kendine özel bir konum edinmiş durumda. Film hakkındaki bu incelemeyi kişisel bir notla bitirmek istiyorum çünkü izlerken edindiğim deneyim benim açımdan ayrıca sarsıcı oldu. Şans eseri ön sıramda, İranlı bir arkadaş grubu oturmaktaydı ve filmi onlarla birlikte dayanışarak izledim. Son derece sarsıcı olan iki saati defalarca birbirimize bakarak, “İyi misin?” türünden sorular sorarak, iç çekerek geçirdik. Daha önce bu şekilde film izlediğimi hiç hatırlamıyorum. Filmin sonunda bu arkadaş grubu gözyaşları içinde salonu terk ederken, ülkelerinde olan bitenlerden dolayı ne kadar sarsılmış olduklarına, ne denli acı çektiklerine tanıklık etmenin getirdiği büyük bir hüzünle ayrıldım oradan. Ancak her şeye rağmen kadınlar olarak dayanışmamızın ve direnişimizin önemine dair de çok önemli bir dersti benim açımdan.