İki yabancıdan evrensel bir hikâye: “José”

Venedik Film Festivali’ndeki prömiyerinin ardından Kuir Aslan ile ödüllendirilen ve 38. İstanbul Film Festivali’nin “Nerdesin Aşkım?” seçkisinde yer alan José’yi Çin asıllı yönetmen Li Cheng ve Amerikalı yapımcı George F. Robinson’la konuştuk.

Röportaj: Emre Eminoğlu – İllüstrasyon: Selçuk Ören


Çin asıllı Amerikalı yönetmen Li Cheng ve Amerikalı yapımcı George F. Robinson, Asya ve Latin Amerika başta olmak üzere birçok ülkeyi gezdikten sonra Guatemala’da çekmeye karar verdikleri José’yi birçok zorluğa rağmen izleyiciyle buluşturmaya devam ediyor. Venedik Film Festivali’ndeki prömiyerinin ardından Kuir Aslan ile ödüllendirilen José, genç nüfusun ve suç oranının en yüksek olduğu ülkelerden Guatemala’da aşkı bulmanın ne kadar zor ve değerli olduğunu toplumun kıyısında yaşayan iki genç aracılığıyla işliyor. Film, 38. İstanbul Film Festivali’nin “Nerdesin Aşkım?” seçkisinde yer almadan birkaç ay önce, Li Cheng ve George F. Robinson ile Selanik Film Festivali’ndeki gösterimin ardından bir araya gelmiştik.


“Hiç kimseyi tanımıyorduk, filmimizde ünlü biri oynamıyordu, çok fazla paramız yoktu. Ama biliyorduk ki dünyanın en iyi festivallerinden gösterilebilecek, hatta ödül kazanabilecek bir film yapmıştık.”

Gördüğüm kadarıyla size en çok sorulan soru “Neden Guatemala?”; ben de bu soruyu biraz farklı bir şekilde sorayım. Fazla tanımadığınız bir ülkede, fazla tanımadığınız bir topluma dair bir film çekmenin zorlukları nelerdi ve bu zorlukları nasıl aştınız?
Li Cheng: Bence iyi bir film çekmenin her zaman zorlukları ve riskleri vardır. Ama bunlar José özelinde çok daha fazlaydı. Yabancıydık, hiçbir şey bilmiyorduk, dünyanın hiçbir yerinde film endüstrisinden kimseyi tanımıyorduk –Guatemala’da da. İki yıl önce Guatemala’ya gittiğimizde tek bir arkadaşımız dahi yoktu. En büyük zorluk buydu ama gerçek şu ki oraya vardığımızda ilhamla dolduk ve orada geçen bir hikâye anlatmayı çok istedik. O noktada o zorluklar artık çok da zor gelmemeye başladı. Bu bana yıllar önce, Brokeback Mountain’ın Toronto Film Festivali’ndeki prömiyerinde Ang Lee’yle konuşmamı hatırlatıyor. Ona “Çok yorgun, çok solgun gözüküyorsunuz” demiştim. O da bana gerçekten ilgilendiğin, gerçekten tutkuyla bağlı olduğun bir şey için çalıştığın sürece o yorgunluğu hissetmiyorsun demişti. Cevabı bana ilham verdi ve aynısı José için de geçerli. Önümüzde birçok engel vardı, kimseyi tanımıyorduk, İspanyolcamız iyi değildi ve tanıştığımız herkes cesaret kırıcı şeyler söylüyordu: “unutun gitsin”, “bu filmi burada çekemezsiniz”, “bu ülkede kamera karşısında başka bir erkeği öpecek bir erkek oyuncu bulamazsınız” vs. Ama daha çok zorluk, daha fazla ilginçlik demek. İlgilendiğin ve tutkuyla bağlı olduğun sürece, o zorlukları aşıyorsun.
George F. Robinson: Guatemala’da çalışmak zordu evet. Tüm bunların yanı sıra bir de trafik gerçekten çok kötü, dünyada görebilecekleriniz arasında en kötülerinden. Tehlikeli ve şiddetli olma potansiyeline sahip. Ama hayır, karşılaştığımız en büyük zorluk ülkeyle ilgili değildi, en zoru filmi bitirmek, José’yi dünyaya bırakmak ve festivalleri dolaşmaya başlamaktı. Filmi Mexico City’de bitirdik. Ama hiç kimseyi tanımıyorduk, filmimizde ünlü biri oynamıyordu, çok fazla paramız yoktu. Ama biliyorduk ki dünyanın en iyi festivallerinden gösterilebilecek, hatta ödül kazanabilecek bir film yapmıştık. Bazı festivallere her yıl on binden fazla film başvuruyor, Venedik’te geçtiğimiz yıl sadece 58 film gösterildi. Dolayısıyla en zoru bunu başarmaktı.

José için referans filmlerin ya da ilham kaynakların neler – özellikle Latin Amerika sinemasından?
L.C.: İyi bir referans olarak 1960’ların Brezilya Yeni Dalgası’ndan, Nelson Pereira dos Santos’un filmlerini gösterebilirim, Rio 40 Graus / Rio, 100 Degrees F. (1955)Vidas Secas / Barren Lives (1963). Onun filmleri bence alt sınıfı, onların zor yaşamını çok iyi yansıtıyor. Latin Amerika insanının çoğunluğunu bu alt sınıf oluşturuyor ve buna rağmen sinemada, televizyonda ve medyada çok az temsil ediliyorlar. Ben buna karşı bir sorumluluk hissediyorum. Filmlerde, televizyonda daima beyaz Latin Amerikalıları görüyorsunuz ama bu ne Brezilya ne de Guatemala’nın gerçekliği. Ben adil olmayı önemsiyorum. Eşitliği değil, adaleti. Bu insanların hikâyelerinin anlatılmasına ihtiyaçları var. Dos Santos bunu yapmış ve ben de bunu yapmak istiyorum. Genel anlamda dünya sinemasından ise İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nden etkilendiğimi söyleyebilirim: Ermanno OlmiPasoliniVisconti… Bu yönetmenlerin bendeki etkisi büyük. Günümüz sinemasındansa Tayvan’dan Hou Hsiao-hsien’i ekleyeyim. İşlerine gerçekten hayranım ve José’yi yaparken çok etkili oldu.

“Muhtemelen dünyadaki birçok yerdeki en büyük sorun, genç insanlara şans verilmemesi. Guatemala’da bu sorun daha da büyüktü.”


Oyuncu seçimi nasıl oldu? Çekimler sırasında oyuncularla bir problem yaşadınız mı?
L.C.: Filmdeki oyuncuların hiçbiri profesyonel değil. Bunu özellikle istedik çünkü Guatemala’daki film endüstrisi küçük ve profesyonel oyuncuların büyük çoğunluğu tiyatro kökenli, daha dramatik bir oyunculuk tarzına sahipler. Bunu tercih etmedik. Birçok yetenekli genç oyuncu vardı ve oyuncu seçimini sosyal medya üzerinden yaptık. Karakterlerimiz eşcinsel karakterler olsa da çok fazla başvuru geldi, kimse bizi bu yüzden reddetmedi. İnsanlar bazı şeylerin değişmesini istiyorlar. Oyuncularımız gençti ve çok hevesliydiler, verdiğimiz eğitimi, istediğimiz oyunculuk tekniğini hemen kaptılar, öğrendiler. Çok hızlıydılar bu yüzden çekimlere kadar çok fazla çalışma, prova, doğaçlama yapmaya zamanımız oldu. Tabii ki bazı ufak sorunlar, yaşadıkları rahatsızlıklar oldu ama bunlar da kolayca çözüldü.
G.F.R.: Muhtemelen dünyadaki birçok yerdeki en büyük sorun, genç insanlara şans verilmemesi. Guatemala’da bu sorun daha da büyüktü. Çalıştığımız herkes, oyuncular, film ekibi, bu fırsatı, bu değişimi gördüler ve hepsi hemen bunun bir parçası olmak istedi. Bir film yapmak için bu yeterli.

Yasal düzenlemeler ve haklar söz konusu olduğunda, kâğıt üzerinde tabii, Latin Amerika ülkeleri LGBTİ+ bireyler için kabul edilme, evlenme ya da evlat edinme gibi konularda şaşırtıcı derecede açık. Diğer yandan birçok Latin Amerika ülkesi, homofobi kaynaklı şiddet, trans cinayetleri gibi istatistiklerde üst sıralarda yer alıyor. José’nin çekimleri sırasında sizin bu çelişkiye yönelik gözlemleriniz ne oldu?
L.C.: Evet, Guatemalalıların %90’ının kendilerini homofobik olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Ülkenin yarısı Katolik, yarısı ise Protestan ve bu mezhepler eşcinsellik karşıtı. Benim gözlemlediğim üzere Latin Amerika ülkelerinde maçoluk, maço olmak da çok önemli. Eşcinsellik karşıtı yasalar yok, aksine eşcinselleri koruyan yasalar var ama diğer yandan toplumda yaygın bir homofobi mevcut. Tabii ki herkes homofobik değil, özellikle genç nesil çok daha ilerici ve liberal. Ama şu anda Guatemala toplumunda homofobi var, bu insanların zihninin derininde olan bir şey. Tam bir değişim için zamana ihtiyaç var ama o değişim geliyor, umut genç nesil.

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak
Bant Mag. No:67’ye ulaşabilirsiniz.