Islandman: Aklımdakiler

Islandman, üçüncü albümü Godless Ceremony‘yle, kökleri Anadolu toprağına tutunmuş, dalları ise Kuzey Afrika çölleri, Hindistan ve Ekvador’a uzanarak iklimleri, kültürleri birleştiren bir dünya ağacının serpilişini kutlama merasimine ses verdi. Bu coşkulu ve bünyedeki tesiri uzun süren albüm vesilesiyle, Islandman’e müzisyen, yazar ve sanatçı dostlarından sorular var. Yıllar içinde “adada” üretim biçimlerinin nasıl dönüştüğünden, kendi titreşimlerinin zihinlerinde nasıl yansımalar canlandırdığına uzanan soruları, Tolga Böyük yanıtlıyor.

Barış Demirel sordu:

Müziğinizi her dinlediğimde hissettiğim bir şey var: Yumuşaklık / sertlik açısından albümler arasında farklı dinamikler mevcut ama her şey sade ve yerli yerinde duyuluyor her zaman. “Eser bitirilmez, terk edilir” diye bir laf vardır. Sizin için eserleri terk ediş süreci nasıl gelişiyor?

Tam da bahsettiğin gibi gerekli sadeliğe ve doygunluğa ulaştığında kendini belli ediyor. Sonra bir his geliyor. O his şunu söylüyor: “Artık bu eserle bağlarımızı koparıyoruz. O artık senin değil, bizim değil. O, gezeceği mekânların ve onu dinleyecek kulakların. “

Özgür Mumcu sordu: 

“Godless Ceremony” parçasında gözümün önünde bir düğün ya da şenlikte üç-dört kuşaktan insanın birlikte dans etmesi canlanıyor. Müziğinizin farklı kuşaklar tarafından algılanması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle bu şarkının yeni albümde olması ve albüme adını vermesinde emeği geçen Özgür’e [Mumcu] çok teşekkür ederiz. Unutulmuş köşelerden bize parçanın değerini hatırlattın. Farklı kuşaklara gelince; bizden önceki ve sonraki nesil arasında köprü görevindeyiz. Y kuşağı olarak görevimiz.

Islandman – Fotoğraf: Cem Gültepe
Artemis Günebakanlı sordu: 

Islandman’in müziği, fiziksel sınırların ötesinde bir akışkanlıkla dünyanın farklı yerleri arasında rahatça hareket ediyor. Dünya üzerindeki sınırlardan birini kaldırma gücün olsa, nereye el atardın?

Zihinlerdeki sınırlara, ötekilere,”‘normal” olmayanlara karşı katılaşmış düşünce sınırlarına el atardım.

Lalin Akalan sordu:

Kendi şarkılarınızı dinlediğinizde aklınızdan nasıl hayaller, imgeler ve görseller geçiyor? Hani bir müziği gözlerin kapalı dinlersin ve bir yolculuğa çıkarsın ya, ben o yolculukta gördüklerinizi merak ediyorum.

Birbirini selamlar gibi gülümseyerek bakan birçok belirsiz / flu yüz arasından güneş ışıklarının süzülmesi, filler, papağanlar, ayçiçek tarlaları, fırtınalı bir uçurum kenarında kayalara çarpan dalgalar, kırık bir radyo ve gitar. Kumların üstünde sisten birbirini görememek. Bol bol sis.

Kenneth Bager sordu: 

İlk enstrümanın neydi? Eski Anadolu tınılarını yeni elektronik seslerle birleştirmek için sana ne ilham verdi?

İlk enstrümanım ilkokulda tanıştığım sazdı. Sanırım o yıllarda öğrendiğim melodik yapıyı gitar ve synthesizer ile taklit etmeye çalışmak, elektronik müzikle Anadolu bağlantısını oluşturdu. 

Cem Kayıran sordu:

Tolga’nın hemen her seferinde farklı ses oyuncaklarıyla, mekânla da diyalog kuran solo Islandman konserlerinin üzerinden neredeyse 7-8 yıl geçti. Bir üçlü formatına büründükten sonra müziğin her olasılığa açık olma hâli, bugün Islandman’in üretiminde nasıl bir role sahip?

Bahsettiğin özgürlüğün; solo yada üçlü formatla bir bağlantısı aslında yok. Bu özgürlük, yıllar içinde daha “planlı ve proglamlanmış” bir yapıya dönüşüyor. Bunu da bir müzik projesinin yolculuğunda birçok parametreye bağlıyorum. Plak şirketi, festivaller, booking ajansları, teknik gereksinimler, prodüksiyon imkânları, dijital platformlar vs… 

Geliştikçe sadece sahnede değil, arka planda da kocaman bir ekibe sahip olmak gerekiyor ve bunun getirdiği büyük sahneler ya da yurt dışı turneleri gibi birçok yeni özgürlüğün yanında, limitlediği özgürlükler de oluyor. İlk konserlerdeki, senin de bahsettiğin o doğaçlama dünyalar, kırılgan anlık ses kompozisyonları gibi. Bu iki dünya arasında kendimizi mutlu edebileceğimiz bir denge arıyoruz. Neredeyse projeye başlayalı 10 yıl geçirmişiz ve bu üçüncü albümle birlikte artık bir ferahlık hissediyorum. Hiç bir süs ya da zorlama olmadan, hissettiğimiz müziği yapıp, hissettiğimiz yerlerde çalma özgürlüğüne sahibiz. İlk konserdeki gibi. Sadece biraz daha kalabalık ve renkli bir “adayız”.

Islandman – Fotoğraf: Cem Gültepe
Yeşim Koçal sordu:

Bir adadayız, tepelerin arasından güneş batıyor. Bize sunduğu güzellikler için evrene bir parça ile teşekkür etme zamanı. Bu sırada hangi parça çalsın? 

Benden sana ve evrene gelsin o zaman: Islandman – Kaybola.

VEYasin sordu:

Bugüne kadar yayımladığınız üç albümün kapaklarında görsel bir tutarlılık var. Bir yandan da bu tasarımların arkasında birer hikâye olduğu ve bu hikâyelerin her yeni albümle ilerlediğini hissettiren bir akış var. Nedir bu albüm kapaklarının hikâyeleri?

Sözü tüm kapaklarımızın yaratıcısı aynı zamanda davulcumuz Eralp Güven’e bırakıyorum: 

Eralp Güven: İlk albümümüz Rest In Space’in stüdyo çalışmaları sürdüğü sıralarda, Ankara’nın organize sanayi bölgelerinden Ostim’de işçiler tarafından tesadüfen bulunmuş eski bir kuş yuvası dikkatimi çekti. Ustalardan birine “Bu nedir?” diye sordum. Baktık ki bir kuş yuvası. İlginç olan, kuş tarafından demir teller ve elektrik kablolarından yapılmış olmasıydı. O an bunun kapağımız olacağı çok açıktı. Kuşa sonsuz bir teşekkür sunarak yuvayı mavi bir zemin üzerine yerleştirip fotoğrafını çektim. Bu öğreti bize tüm kapaklarımıza görsel bir dil bütünlüğü getirdi.

Metal, cam, seramik, inşaat malzemeleri, plastik gibi doğaya karışması için yılların geçmesi gereken maddelerin kullanılmasıyla birlikte kentlerin plansız büyümesi ve doğal kaynakların bozulması sonucu yaşanan kirlilik, insanların yaşam alanlarına yabancılaşması, hızla artan üretim ve tüketim, tüm Islandman albüm kapaklarında dikkat çekmek istediğimiz şeyler.

Bant Mag. Kasım-Aralık 2021 sayısı No:76