Fırçanın ucunda özgürlük: Kim Mihri ekibiyle sohbet

Röportaj: İlayda Güler

İkinci Meşrutiyet dönemindeki kadın hareketinin güzel sanatlar alanındaki temsilcilerinden ressam Mihri Rasim; İstanbul’dan Roma, Paris ve New York’a uzanan yaşamında, kamusal alanda görünür olma talebini gerçekleştirmek üzere yaptığı seçimlerle ilham veren bir figür. 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülüne uzanan Kim Mihri, toplumsal cinsiyet rollerinin çerçevesine sıkışıp kalmış sanat tarihi yazımınca Mihri’ye giydirilen trajik izlenimi reddederek; ressamın hikâyesindeki boşlukları somut verilerle dolduruyor, hayatını bir sanatçı olarak sürdürme çabasını onurlandırıyor. 

Belgeselin, 42. İstanbul Film Festivali Ulusal Belgesel Yarışma kapsamında 16 Nisan’da Sinematek/Sinema Evi’nde, 17 Nisan’da ise CineWAM City’s Nişantaşı’nda gerçekleşecek gösterimleri öncesinde ekibin bir kısmına mikrofon uzattık. Yönetmen Berna Gençalp, filme uzman danışman olarak katkı veren sanat tarihçisi Özlem Gülin Dağoğlu, Mihri’nin sesini, konuşmasını arayan oyuncu, seslendirme sanatçısı Ece Dizdar ve canlandırma sanatçısı, yönetmeni, yapımcısı Berat İlk’ten Kim Mihri’nin yaratım sürecini dinledik.

“Ben bu hikâyeyi neşeli anlatmak istedim; güç veren, motive eden bir hikâye olarak anlatmak istedim çünkü bence öyleydi.”

Yönetmen Berna Gençalp yanıtlıyor:

2013’te İstanbul Modern’de gerçekleşen Türk Resim Sanatı Tarihi derslerinden birinde Mihri ile tanışınca, eğitmen Burcu Pelvanoğlu’na sorduğunuz ilk şey “Belgeseli var mı?” olmuş. Size bu sorunun yanıtını değiştirecek heyecanı ve kararlılığı sağlayan ilk kıvılcım neydi? Örnekse bu öyküyü film üzerinden takip eden biri olarak benim için en çarpıcı anlardan biri İnas Mektebi’nde çekilmiş grup fotoğrafıydı. Mihri’nin oradaki tek kadın eğitimci oluşunu bedeninde nasıl taşıdığı, bunun yüzündeki yansımaları… Kendisi birçok yönüyle çok etkileyici biri elbet ama siz nesine vurulmuştunuz?

Sanat tarihçisi Burcu Pelvanoğlu’ndan Türk Resim Sanatı Tarihi’ni öğrenmek benim için bir şans oldu çünkü kadın sanatçıların varlığını ve etkilerini katarak bu tarihi anlattı. Yani adil bir şekilde. Böyle bir perspektiften anlatılınca zaten Mihri’nin değerini hemen fark ediyorsunuz. Oysa aynı tarih pek çok kaynakta sadece Osman Hamdi Bey’den kurucu figür olarak bahsedip, asker ressamlar ve 1914 kuşağı ile devam ederek anlatılabiliyor. Ben önce sandım ki Mihri’den haberdar olmamam benim cahilliğim ama sonra gördüm ki kimse bilmiyor. Derste anlatılanın ötesinde ne öğrenebilirim diye düşünerek belgeselini sormuştum, olsaydı bulup izleyecektim; belgeselinin olmayabileceği aklıma bile gelmemişti. Belgeseli bırakın, Mihri’nin bir kataloğu bile yoktu eserlerinin topluca görülebileceği. 

Önce kurmacasını yazdım, Uçan Süpürge’de Proje Geliştirme Ödülü aldım ama kurmacadan önce ilk adım olarak belgesel yapmak gerektiğini anladım. Zaten kadın hikâyeleri üzerine çalışıyordum. Mihri’nin hikâyesinin mutlaka anlatılması gerektiğine gönülden inandım. Çekirdek ekibimizdeki Berat İlk ve Yonca Ertürk ile kurmacadan önce belgesel yapmak gerektiği konusunda uzlaştık. Belgesele Kim Mihri web sitesini açarak başladık demem yanlış olmaz. Türkçe ve İngilizce olan bu web sitesinin “Ressam Mihri” sayfasına, Burcu Pelvanoğlu ve Özlem Gülin Dağoğlu gibi uzmanlara danışarak, sanatçının rivayetlerden arınmış doğru bir hayat hikâyesini ve bilinen tüm eserlerini künyeleri ile birlikte derli toplu bir şekilde koydum. 

İnas Mektebi – Uğur Yeğin Arşivi

Belgesel için malzeme toplarken beni en çok duygulandıran fotoğraflardan biri, sizin de tarif ettiğiniz toplu İnas fotoğrafıdır. O fotoğrafta Mihri en önde, tek kadın olarak merkezi bir yerde oturuyor; çarşaf giymiş, yüzü açık. İki yanında erkeklerden oluşan eğitim kadrosu. Kendinden, mevkiinden çok emin. Arkasında İnas Mektebi’nin kadın öğrencileri. Sağ olsun, Uğur Yeğin’in izni ile bu fotoğrafı filme dâhil ettik. Filmde beni en çok duygulandıran diğer fotoğraflar da İnas Mektebi öğrencilerinin atölyede çekilmiş fotoğrafları. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Arşivi ve Adnan Çoker Arşivi’nden izinle kullandık bu fotoğrafları. İnas öğrencilerinin eskizleri ise Burcu Pelvanoğlu’nun yönlendirmesi ile Merey Koleksiyonu’ndan geldi. 

Rahime Yusuf Ziyaeddin – Merey Koleksiyonu

O kadar çok baktım ki bu fotoğraflara ve eskizlere… Zamanla kızların simasına aşina oldum; kim kimin koluna girmiş, kim gülümsüyor, kim somurtuyor; neredeyse seslerini duydum kızların. Peyzaj eskizleri arasında özellikle bir tanesi var ki manzaranın içinde eskiz defterine çizim yapan çarşaflı bir kadın figürü içeriyor. Bu eskiz Rahime Yusuf Ziyaeddin imzalı, o kızı da ayrıca merak ettim. Sonra ne yaptı acaba? Fotoğraflarda hep asık suratlı duran, objektife bakmayan bir kız var. Onun derdi neydi acaba? Bunlar ayrıntı gibi gelebilir ama bana çok anlamlı geliyor ve yüreğime dokunuyor. Hele savaş yılları olduğunu, maddi manevi çok sıkıntılar yaşandığını bilince… İnas Mektebi başlı başına bir film konusudur bence. Harika olmaz mı? Cevabı uzattım. Ama demek istediğim şu: Ben sadece Mihri’ye vurulmadım; tüm bu kadınların sanat alanında var olma, yer edinme gayretine vuruldum. 

İnas öğrencileri – Adnan Çoker Arşivi 

Kim Mihri, anlatısını oluştururken pek çok farklı unsurdan yararlanıyor. Filmi yaparken benimsediğiniz belgeleme yaklaşımından, yapının strüktürünü nasıl inşa ettiğinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Belgesel senaryosu için yaptığım çalışma, kurmaca filmden alıştığım gibi değildi. Kurmacada oturur yazarsınız, sonra çekilir. Elbette ön çalışma, araştırma orada da var; çekimler sırasında hatta kurgu sırasında değişiklikler yapabilirsiniz ama kurguya girerken elinizdeki malzeme bellidir. Ancak belgeselde ön çalışma, araştırma, çekimler hepsi iç içe geçebiliyor ve tüm bunlar çok uzun senelere yayılabiliyor. Bu filmde de öyle oldu. 

Filme başladığımızda Mihri’nin hayat hikâyesi boşluklarla ve rivayetlerle doluydu, kaynaklarda onun olduğu iddia edilen fotoğraflar bile sanki aynı kadının fotoğrafları değildi; bu nedenle hangi eseri otoportre, hangisi değil emin olunamıyordu, eserlerinin çoğu da kayıptı. Güvenilir görsellere ve bilgilere ulaştıkça, belgeselin yapısı da şekillendi. O sırada doktora tezini Mihri üzerine yazmakta olan Özlem Gülin Dağoğlu’nun büyük katkıları oldu. Mahinur Tuna’nın yanı sıra bağımsız araştırmacı Selin Turan da bulgularını paylaştı. 

Mahinur Tuna

Filmin yapısına dair benim en başından beri emin olduğum ve sonuna kadar vazgeçmediğim üç unsurdan bahsedebilirim. İlki filmin adı. “Kim Mihri”den başka isim düşünmedim. Bu soru hem filmin adı hem de film boyunca çeşitli dillerde, devamlı tekrarlanan bir “leitmotif”. İkinci olarak, animasyonlar. Filmin içinde mutlaka animasyon olmasını istiyordum. Hatta gerçek görüntülerin üzerinde de animasyon kullanmak istemiştim; bu olmadı. Ama solo animasyon bölümler için daha proje aşamasındayken yazdığım senaryoları neredeyse birebir kullandık. Üçüncü olarak, filmin tonu ve duygusu konusunda çok nettim. Ben en başından beri Mihri’yi tanımaktan mutlu oldum. Kimsenin hayatı zaferden zafere koşarak geçmiyor. Onun da iniş çıkışları olmuş. Bu da doğal. Kendini ömrü boyunca sanatçı olarak konumlandırması, ressamlığı ve sanat eğitimciliğini inatla sürdürmesi bence harika. Oysa Mihri hakkında yazılanlara baktığımda çok trajik bir hikâye olarak anlatıldığını gördüm. Ben bu hikâyeyi neşeli anlatmak istedim; güç veren, motive eden bir hikâye olarak anlatmak istedim çünkü bence öyleydi. 

Bu üç noktada kafam çok net olsa da hikâye akışındaki trafiği düzenlemek güç oldu. Bilgiler parça parça geliyordu. Çekimler çok aralıklı gerçekleşiyordu. Yapıyı sağlıklı şekilde kurmak ve bu kadar çetrefilli bir işte çıldırmamak için senaryo danışmanı Gülengül Altıntaş ile çalıştım. Kronolojik mi tematik mi bir akışı olmalı filmin diye uzun uzun tartıştığımızı hatırlıyorum. Ayrıca yapımcılarımız Berat İlk ve Yonca Ertürk’ün düşüncelerine başvurdum. Evren Luş da sağ olsun filmin çeşitli versiyonlarını bıkmadan izledi, yorumlarını iletti. Kim Mihri’nin çekimleri yıllarca sürdü. Salt Galata’daki sergi, New York’ta Özlem Gülin Dağoğlu ile çekim yapabilme şansına sahip olmam filmin sadece süresini etkilemedi, içerik akışını da tekrar tekrar düşünmemi gerektirdi. 

Öte yandan, en başta asla istemem dediğim bir şeye de süreç içinde ikna oldum. O da filmin içinde benim bir lokomotif karakter olarak yer almamdı. Bunu yapmamak için çok direndim. Ama yaparsam filmin hikâyesinin ve duygusunun takibinin izleyici için kolaylaştığını anladım. Çok çeşitli kurgular yaptık Fırat Terzioğlu ile. En sonunda konuya, döneme, sanat ve kadın tarihine bir aşinalığı olmayanların bile rahatça izleyebilecekleri bir akışa kavuşturduk sanıyorum belgeseli. 

Animasyon çekimleri

Sorduğunuz soruları yanıtlayarak seyirciyi Mihri’ye bir adım daha yaklaştıran röportajlar belgeselin gövdesini oluşturuyor denebilir. Ancak ona eklemlenen önemli bir parça daha var: Yönetmen olarak sizin yorumunuzu gördüğümüz animasyonlar. Burada, fırçasının ucundaki boyayla birlikte Mihri’nin davranışı da biçim değiştiriyor. Bu yan hikâye sizin için ne ifade ediyor, belgesele katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben bir animasyonseverim. Bağımsız canlandırma sinemasına odaklanan ve 10 yıldır devam eden Canlandıranlar Festivali’nin isim annesiyim; festival ekibinde de görev alıyorum. Bir sanatsal ifade biçimi olarak animasyonun gücünü biliyorum. Bu filmde de imgesi, hayat hikâyesi, eserleri kayıp bir kadını aramıza geri döndürmeye çalışıyoruz. Film boyunca araştırmacılar onun hakkında konuşuyorlar, bazen fotoğraflarını da görüyoruz ama onu hareket hâlinde nasıl görebiliriz, diye düşününce aklıma hemen animasyon geldi. 

Filmde ben sorular soruyorum, pek hüküm cümlesi kurmuyorum. Animasyon bölümler, benim Mihri’den ne anladığımı gösteriyor. Bilgi veren, şaşırtan, düşündüren yoğun konuşmaların ardından, Mihri şehir değiştirdikçe animasyonlar araya giriyor; izleyicilerin duyduklarını, gördüklerini sindirmeleri, belki çeşitli duygularla yüzleşmeleri için bir nefeslik imkân yaratıyor. Bu bölümlerin tamamında animasyon Mihri karakterini boş bir kâğıt ya da tuval dokusu üzerinde, elinde fırçası ile görüyoruz. Fırçasından fışkıran kırmızı boya onu hedefine götüren yol oluyor ya da bomboş bir tuvalde ilerlerken bastığı yere köklerden iz bırakıyor ya da bir tohumun içinden elinde fırçası ile çıkıyor, arkasından da diğer kızlar… Hepsinin elinde fırça, palet, kalem, defter… Berat İlk’in animasyon yönetmenliğinde, Eleni Lomvardou’nun özgün müzikleri ve Feride Çetin’in başarılı oyunculuğu ile animasyon bölümlerinin filme katkısının büyük olduğunu düşünüyorum. 

Eleni Lomvardou imzalı müzikler de anlatıyla bağ kurmayı sağlayan önemli etkenlerden biri; Mihri’nin yolculuğuyla beraber kulağımıza gelen enstrümanlar, dinlediğimiz kompozisyonlar da dönüşüyor. Belgeselin işitsel dünyası nasıl vücut buldu? Eleni ile çalışma sürecinizden ve yönetmen – müzisyen hattındaki karşılıklı beklentilerinizin nasıl sonuçlandığından bahsedebilir misiniz biraz?

Eleni ana tema müziğini ve yürürken köklenme animasyonunun müziğini pandemi öncesi hazırlamıştı. İkisini de duyar duymaz çok sevdik. Diğer animasyonların bitmesi zaman aldı. Müzikler de animasyonlar bitince üstlerine yapıldı. Animasyonların üretimi çok meşakkatli bir süreçti. Animasyonlar nihayet pandemi sırasında bittiğinde, filmin kurgusu da finalize olabildi. Dolayısı ile müziklerin stüdyo kayıtları pandemide gerçekleşti. Eleni New York’taydı, stüdyosu ve çalıştığı müzisyenler Atina’daydı. Ben de İstanbul’daydım. Saat farkı ve ayrı şehirlerde olmamız nedeniyle çok zorlandık. Ama içimize sinen güzel bir sonuca ulaştık. 

Benim müziklerden beklentim, animasyonlarla beraber izleyiciyi her seferinde farklı bir şehre, ses dünyasına ve döneme taşımasıydı. Bu nedenle hem Doğu hem Batı enstrümanları ile canlı stüdyo kayıtları yapıldı. İstemediğim şeyler de en baştan netti: Geleneksel anlamda epik ya da oryantalist bir müzik kesinlikle istemiyordum. Depresif, ağır, insanı aşağı çeken bir müzik istemiyordum. Dinamik, oyuncu, tempolu bir müzik olmalıydı. Ayrıca müziklerin sadece Mihri’yi ve onun dönemini değil, bugünü ve bugünkü kadınları da yansıtması gerekiyordu. Eleni ve müzisyenleri tüm bunları incelikli bir şekilde başardılar. Eleni hem Mihri’yi hem de filmin ne yapmaya çalıştığını çok iyi anladı, bunu da müziğine yansıttı. Filmin müzikleri yakında çeşitli dijital müzik platformlarında olacak. İlgilenenler filmin sosyal medya hesaplarını takip ederlerse güncel bilgilere oradan ulaşabilirler. 

Poster tasarımı: Esin Reçeloğlu

Herkesin kendi Mihri’sini bulduğu bu hikâyenin kurulumu sırasında farklı disiplinlerden pek çok kadın emekçiyi bir araya getiren değerli bir topluluk oluşmuş. Her biri belgesele adını veren soruyu kendince yanıtlayan poster tasarımlarının sahipleri de bunun önemli bir parçası. Bu çalışmalar üretim sürecinin hangi aşamasında gerçekleşti ve yönetmen olarak sizi nasıl, ne yönden besledi?

Pandemi sırasında, film büyük ölçüde bitmişken poster çalışmalarına başladık. Tanıdığımız, yetenekli ve donanımlı birkaç grafik tasarımcı kadına ulaşıp filmin posterini çalışmak isteyip istemediklerini ve bunu yapmak isteyecek başka tanıdıkları kadın tasarımcı olup olmadığını sorduk. Sonuçta 11 tasarımcı kadın ile iletişime geçtim; kimisi profesör, kimisi öğrenci, kimisi profesyonel. Filmden görselleri ve künye bilgilerini paylaştım. Son hâli olmasa da filmin mevcut hâlini izlemelerini, Mihri ve film ile nasıl bir ilişki kuruyorlarsa öyle bir poster tasarlamalarını rica ettim. Sonuçta 14 tasarım geldi. Merak edenler tasarımcılarla yaptığımız Zoom konuşmalarını Kim Mihri YouTube kanalından izleyebilirler. 

Posterlerin hepsi bize birbirinden güzel görünüyor. Hedefim bu posterlerin fuayede sergileneceği özel gösterimler düzenlemek. Bunun için destekçi ve sponsor arayışlarımız sürüyor. 

Kim Mihri, çeşitli film festivallerinde gösterilse de pek çok kente henüz ulaşmadı. Filmin dağıtım mekanizması nasıl işliyor? Bu konuda yaşadığınız zorluklar varsa detaylandırabilir misiniz? Daha çok seyirciye ulaşılması, alternatif gösterim olanakları yaratılması adına ideal zemin nasıl sağlanabilir?

Filmimiz şu ana dek En İyi Belgesel Ödülü’nü aldığı 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda, 33. Ankara Uluslararası Film Festivali ve 6. Kadın Yönetmenler Festivali’nde izleyici ile buluştu. Gösterimlerde çok özel karşılaşmalar ve etkileşimler yaşanabiliyor. Mart ayındaki Kadın Yönetmenler Festivali’ndeki gösterim sayesinde Mihri’nin nerede olduğunu bilmediğimiz bir eserine ulaştık! Çünkü eser sahibi izleyiciler arasındaydı. Gösterim sonrası söz alıp aile yadigarı Mihri eseri hakkında bize bilgi verdi. Nisan başında ekip ve destekçilerimize filmi özel bir gösterim yaparak sunduk, o çok duygusal geçti. İstanbul Film Festivali kapsamında ise 16 ve 17 Nisan’da iki gösterim gerçekleşecek. Kim Mihri, festival yolculuğuna devam edecek. 

Festivallere seçilmek, ödül almak bir sinemacı olarak beni elbette çok mutlu ediyor ama bu şekilde ancak belli şehirlerde, belli bir kesime ulaşmak mümkün. Oysa gönül ister ki Kim Mihri belgeselini Anadolu’nun çeşitli şehirlerindeki sanatseverlere, öğrencilere, kadınlara ve erkeklere götürebilelim. Bu gösterimler sayesinde biz de bağımsız filmciler olarak bir sonraki filmimize imkân yaratabilelim. Türkiye’de ulusal televizyon kanalları bağımsız yerli yapım belgesellere ilgi göstermediği için bağımsız sinema yapanların “sürdürülebilirlik” açısından işi gerçekten çok zor. Belgesellerin dağıtımı dünyada da bir mesele ama orada üniversite gösterimlerinden müze gösterimlerine uzanan, filmcinin de gösterim telifini sağlıklı şekilde alabildiği mekanizmalar var. Türkiye’de bu alanda Başka Sinema ve Filmkoop’un çalışmaları önemli. 

Ben şu anda Kim Mihri belgeselinin farklı şehirlerde gösterimlerini organize etmek için çalışıyorum. Kim Mihri için halka açık ya da belli bir gruba özel gösterimler organize edilebilir. Yerel yönetimlerin, sinema kulüplerinin, üniversitelerin, şehirlerin önde gelen marka, kurum ve kuruluşlarının davetlerine açık olduğumuzu buradan söylemek isterim. Daha ileride dijital platformlarda da yer alırız ama ben ilk etapta yüz yüze yapılacak toplu gösterimlere çok önem veriyorum. Bu, özellikle pandemiden sonra çok da ihtiyacımız olan bir şey. Ayrıca bu gösterimlere olabildiğince ben de katılmak niyetindeyim. İzleyici filmi izlerken ben de onları izleyeceğim… 

Sırada ne var?

Maddi kaynak bulmak ve ekip toplamak açısından ülkemizde bağımsız sinema yapmak iyice zorlaştı. Ama yapmayı istediğim filmler var. Kadınların şehre, kamusal hayata duyduğu arzuyu anlatan bir film yapmak istiyorum. Ve Mihri’nin kurmacasını…

“Mihri Rasim, sanat tarihlerinin erkekçi ve milliyetçi kurguları tarafından aktarılan anlatıya sığmıyor.” 
Sanat tarihçisi Özlem Gülin Dağoğlu yanıtlıyor:

Doktora tezinizden beri Mihri Rasim’le ilgili çalışmaya devam ediyorsunuz. Hikâyesinde pek çok boşluk kalmış; “trajik” diye tarif edilen sonu, yaşamı boyunca verdiği mücadele ve ilhamı gölgede bırakmış birinin peşine düşmek sizin için nasıl bir deneyim olarak ilerliyor? 

Evet, Mihri Rasim üzerine yaptığım araştırmalar, yeni bilgilerle sürekli gelişiyor ve kapsamı genişliyor. Doğru olduğu düşünülen bazı şeylerin yanlış olduğunu; yanlış olduğu düşünülen bazı şeylerin de doğru olduğu ortaya çıktı. Elde ettiğim yeni verileri, hatta bazen sanatçının kendi beyanlarını bile karşılaştırmalı olarak teyit etmeye gayret ediyorum. Çelişkili bir şekilde, bilgiler artarken boşluklar da arttı. Beni tetikte tutan şey de tam da bu aslında. Bu süreç oldukça çetin ama bir o kadar da keyifli.

Mihri Rasim üzerinde yaptığım çalışmayla, toplumsal cinsiyet ve erk eksenindeki tartışmalara yeni açılımlar getirmeye çalışıyorum. Önümüzdeki aylarda yayımlanacak olan kitabım, Rasim’in kariyerini tesadüfi gelişen uluslar ötesi olaylar silsilesi olmaktan çok, belirli bir strateji ile planladığını ve bunu başarmak adına bilinçli bir irade ile hareket ettiğini ortaya koyuyor. Rasim’in portresini oluşturmak için kullandığım arşiv materyalleri olmasaydı, hikayesi bir kurmaca eser zannedilebilirdi…

Bununla birlikte, Kobena Mercer’in ifadesiyle, “sanatsal niyetlerin oluştuğu bağlamsal koşulları minimize eden biyografik indirgemecilikten” de kaçınmaya gayret ediyorum. Böyle bir yaklaşım, hem Mihri Rasim’in daha dokulu ve holistik bir şekilde ele alınmasını sağlayarak portresinin kompleks yapısını daha da zenginleştiriyor hem de göçebe bir kadın sanatçı olarak küresel sanat anlatılarını birbirine bağlamadaki katkısının ciddiyetini ortaya koyuyor.

Özlem Gülin Dağoğlu, New York

Edindiğiniz bilgileri yorumlamak ve parçaları birleştirmek üzerine bir pratiğiniz var. Mihri’nin yaşam durakları olan kentlerin sokaklarını adımlamak da bunun bir parçası olmuş; belgeselde Berna Gençalp’le birlikte farklı şehirlerde sanatçının izini sürerken izliyoruz sizi. Bu yaklaşımı ve hem 100 yıl önce Mihri’nin hem de bugün sizin kentlerle kurduğunuz ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ele aldığım sanatçıların üretimlerini, faaliyet gösterdikleri kentlerin / bağlamların içinde, karşılaştırmalı ve ulusötesi bir bakış açısıyla değerlendirmeye özen gösteriyorum. Araştırmalarımın esas odağı küresel modern sanatlar ve modernizmler. Mihri Rasim de bu kapsamda ilgilendiğim konulardan bir tanesi.

Mihri Rasim, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu ve Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk 10 yılını şekillendiren sosyal, kültürel ve siyasi koşulları, Avrupa ve Amerika’nın sanatsal ve sosyo-politik ortamlarıyla diyalog içerisinde incelemek için bir rehber niteliğinde benim için.

Mihri Rasim bir noktadan diğerine geçip giden uçarı bir ressam değildi. Aksine, içinde bulunduğu ve müdahale ettiği dönemin çeşitli siyasi ve kültürel ortamlarıyla dinamik bir diyalog içindeydi. Sanatçı üzerine yaptığım araştırmalar da bu odakta ilerliyor. Çalışmalarım, bulduğum arşiv malzemelerini kataloglamak ya da Mihri Rasim’in hayat hikâyesini miyopik bir döküme indirgemekle ilgili değil. Daha ziyade, bu arşiv belgelerini, içinde bulundukları sosyo-politik ve kültürel ortamları daha iyi anlayabilmek için toplumsal cinsiyet perspektifiyle mercek altına alıyorum. Başka bir deyişle, Rasim’in küresel göçlerine odaklanarak, sanatçıyı mevcut eril ve Avrupa-Amerikan merkezli sanat tarihi kanonuna dâhil etmek yerine, modernizmlerin çokluğunu ve çeşitliliğini göstermeyi hedefliyorum.

Şimdiye kadar sizin için Mihri’ye dair en büyük sürpriz, onun hakkında sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?

Beni en çok şaşırtan şey, sanatçı hakkında bugüne kadar çok sınırlı sayıda araştırma yapılmış olmasıydı. Ancak düşünüldüğünde, bu durumun ilk bakışta göründüğü kadar şaşırtıcı olmadığı anlaşılıyor. Mihri Rasim, sanat tarihlerinin erkekçi ve milliyetçi kurguları tarafından aktarılan anlatıya sığmıyor. Ayrıca, sanat kurumlarında (hem akademik hem de müzelerde) ve sanat tarihi yazımında ötekileştirilen tek kadın da değil.

Daha önce de ifade etmeye çalıştığım gibi, Türkiye dışındaki onlarca yılı hakkındaki bilgi ve birincil kaynak eksikliği, şimdiye kadar onun hayatını ve kariyerini bir gizem ve trajedi perdesiyle örtmüştü. Bu durum onu âdeta efsaneleştirmiş, sansasyonel bir yaşam tarzı öyküsüne indirgemişti.

Mihri Rasim’in ABD’ye göç etmeyi seçmesinin ardındaki etkenin Türkiye, Fransa ya da İtalya’da elde edemediği sanatsal başarıları elde etmek için olmadığını ortaya koydum ve yeni veriler ışığında bunu desteklemeye devam etmek için çalışıyorum. Arşivlerde bulduğum kendi kaleme aldığı yazılar ve verdiği röportajlar, ABD’deki en zorlu yıllarına dair son derece önemli bir perspektif sunarken, sanata adanmış yaşamı ve üretken kariyeri hakkındaki hatalı ve mükerrer anlatıların çürütülmesine de olanak sağladı.

Ece Dizdar, Deniz Türkali, Berna Gençalp
“İsmi, yüzü ve sesi silinen bir sanatçı kadının sesini aramanın bana düşmüş olması tesadüf değil, olsa olsa Mihri’nin bir oyunudur bana göre.”
Oyuncu ve seslendirme sanatçısı Ece Dizdar yanıtlıyor:

Her yeni durakta “Kim Mihri?” sorusuna farklı dillerde verilen yanıtları duyuyoruz. Herkes onu tanımadığından bahsediyor. Siz de Deniz Türkali ile beraber Mihri’nin sesini bulmaya çalışıyorsunuz. Çok heyecan verici bir fikir olmalı, 100 yıl sonra… Bu empati pratiğinden size kalanları anlatabilir misiniz biraz?

Berna’nın senelere yayılan bu büyülü takibinin bir parçası olmaktan dolayı çok gururluyum. Ses, benim hayatımda bir var olma biçimidir. Hayatımı, görünen oyunculuk mesleğimin arka planında aslında dublajdan, seslendirmeden ve sunuculuktan kazanan, çocukluğundan beri şarkı söyleyen biriyim ben. Sesle yaptığım her şey bana iyi gelir. İsmi, yüzü ve sesi silinen bir sanatçı kadının sesini aramanın bana düşmüş olması tesadüf değil, olsa olsa Mihri’nin bir oyunudur bana göre. Elini gördüm, artırıyorum Mihri! Burdasın.

“Filmimizdeki animasyon Mihri karakteri, Feride Çetin’in oyunculuğu sayesinde abartılı hareketler yapmadan, konuşmadan bir çok şeyi anlatabilmemizi sağladı.”
Animasyon yönetmeni ve yapımcı Berat İlk yanıtlıyor:

Feride Çetin ile yapılmış canlı çekimlerle çizgi bir evreni iç içe geçirerek hazırlanmış; üretimi oldukça meşakkatli bir animasyon dili görüyoruz filmde. Kullandığınız metotlar ve bunları tercih etmenizin sebeplerinden bahsedebilir misiniz?

Kim Mihri belgesel filmi için animasyon Mihri karakterini yaratmak üzere kalabalık bir ekiple verimli ve uzun bir hazırlık süreci geçirdik. Çok sayıda deneme yaptık. Animasyon alanında çok önemli ve değerli animasyon sanatçıları; Tahsin Özgür, Murat Çelik gibi isimlerle, animaistanbul gibi deneyimli stüdyolarla farklı animasyon teknikleri denedik. Denemelerimizi çevremizle paylaşıp yorumlarını aldık. Çok şanslıyız ki bu hazırlık sürecinin sonucunda Meriç Atalar ile başlayıp Erman Seles ve Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Çizgi Film Bölümü öğrencileri ile devam ederek, şu an filmde kullandığımız Mihri animasyonuna ulaştık. 

Animasyon filmlerde karakterin duygularını vermek için abartmak zorunda kalıyorsunuz. Bu da yapılan animasyonu biraz kartonlaştırıyor. Bundan kaçınmak için Feride Çetin’in oyunculuğu ile animasyonu birleştirdiğimiz bir teknik bulduk. Bu teknik aslında birçok filmde kullanılan, çok eski bir teknik. Senaryoya uygun olarak Feride ile çekimler yaptık. Sonra Feride’nin sadece gözlerini alarak vücudunu tekrar çizdik, kostüm ve aksesuarları ekledik, arka fonları hazırladık. Cell animasyon ve 3D animasyon teknikleri ile animasyon Mihri sahnelerini ürettik. Filmimizdeki animasyon Mihri karakteri, Feride Çetin’in oyunculuğu sayesinde abartılı hareketler yapmadan, konuşmadan bir çok şeyi anlatabilmemizi sağladı.