Los Angeles’tan bildiriyoruz: AFI Festivali

Kendinizi mikro bütçeli bir Alman filmini Kim Gordon’la aynı salonda izlerken bulabileceğiniz, biletleri bedava olan AFI Festivali’nin nefis seçkisini ve festival için tasarlanmış özel “sanal gerçeklik” (VR) bölümünü masaya yatırıyoruz.

Yazı: Deniz Cuylan

Los Angeles gibi, sadece sessiz filmler gösteren sinemalardan dev IMAX salonlarına, çevreye duyarlı film gösterimlerinden 100 milyon dolarlık film galalarına ve garsonluk yapan senaryo yazarlarından her hareketi takip edilen ünlülere çok geniş bir yelpazeye ev sahibi olan bir şehirde, film festivallerini takip etmek başlı başına bir iş.  Tam bir tanesine heyecanlanırken diğerinin tanıtımları başlıyor. Ekim ayında müthiş film gösterimleri olanBeyond Fest‘i kaçırmış olarak, kasım ayındaki AFI‘ı şansa bırakmamaya karar verdim.

Plan ve program için festivalin web sitesine girdiğim anda çok şaşırdım. Program çok iyiydi ve biletler bedavaydı. Film festivalinin yılda bir kez olduğu ve biletlerin elitler arasında kapışıldığı İstanbul’da büyüyen birisi olarak, hemen bedava diye festivalden şüphelenmeye başladım. Açılış akşamına Angelina Jolie ve Brad Pitt gelince, pazartesi sabahı kahvem elimde, bir mikro bütçeli Alman filmini Kim Gordon’la aynı salonda izlerken ve Michael Caine ve Paulo Sorrentino’lu Youth gösteriminde şehirdeki tüm İtalyanlarla beraber otururken ve bu festivalin Los Angeles’ta 1971’den beri en uzun süredir yapılan uluslararası festival olduğunu öğrendiğimde ne kadar yanıldığımın farkına vardım. Biletlerin bedava olması American Film Institute Festivali’ni gözümde daha da yüksek bir yere yerleştirdi. Hemen hemen tüm film gösterimlerinde bir saat öncesinden oluşan kuyruklar, her kesimden farklı seyircinin festivali ne kadar sahiplendiğinin ve zevk aldığının bir göstergesiydi.

FİLM SEÇKİSİ

American Film Institute Festivali, genelde film seçimini geniş bir yelpazede tutmak istiyor. Hem New Auteurs ve World Cinema başlıklı bölümlerde dünya sinemasına ve sanat filmlerine açık kapı bırakırken aynı zamanda o yılın bazı büyük gişe potansiyeli olan filmlerin galalarını da kaparak basın ve seyirci ilgisini yüksek tutmayı amaçlıyor. Midnight bölümünde tür filmlerine ve kült filmlere şans tanıyor, Breakthrough’da ilk filmlerini yapan yönetmenlere özel bir yer ayırıyor, klasik film gösterimlerinin yanısıra kısalar, söyleşiler ve bu yazıda da özel olarak ele alacağımız VR (virtual reality, sanal gerçeklik) film gösterimleriyle kasım ayında sekiz gün boyunca dolu dolu bir festival deneyimi sunuyor.

by-the-sea

Filmleri incelemeye galalarla başlayalım. Seyirciyi genel olarak hayal kırıklığına uğratmış gibi gözüken Angelina Jolie filmi By the Sea festivalin açılışını yaptı. 1970’lerin Güney Fransa’sında yazar Brad Pitt ve eşi Angelina Jolie’nin evlilikleri üzerine birbirini yemesi şeklinde özetleyebileceğimiz film, referansları olan Avrupa Sineması’nın klasik filmlerinin yanında zor bir işe girişiyor. Aşırı ünlü olduğu için eleştirilmesi daha da kolay ve zevkli olan Angelina Jolie’de anlamakta zorlandığımız bir entelektüel dev aynası durumu var. TouristSky CaptainLara CroftMr and Mrs Smith gibi filmler arasından çıkıp, Antonioni, Bertolucci referanslı bir sanat filmi yazmak ve yönetmek biraz Fatih Terim’in maçtan sonra kendine aşırı güvenle İngilizce konuşmasını hatırlatıyor sanki.

Funny or Die sitesinin kurucusu ve Will Ferrel’lı sulu filmlerin yönetmeni olarak tanıdığımız Adam McKay bu sefer iddialı bir film olan Big Short’un galasıyla AFI Festivali’ne katılıyor. Christian Bale, Ryan Gosling, Steve Carrell ve Brad Pitt’li kadrosu ve Amerika’da her zaman ilgi görecek ve tartışılacak olan 2008 ekonomik krizi hakkındaki Michael Lewis’in yine aynı isimle ilgi gören kitabından uyarlanan senaryosuyla bir hayli merak uyandırmış olan Big Short, hem eleştirmenlerden hem de seyirciden tam not almışa benziyor.

Concussion

İlk kez AFI’da gösterimi yapılan, Michael Moore’un biraz modası geçmiş, beklendik Amerikan emperyalizmi taşlaması Where to Invade Next, Will Smith’in yine çok ciddi bir rolde karşımıza çıktığı Amerikan futbolundaki beyin travması risklerini ilk ortaya çıkaran ve sisteme karşı mücadele eden doktorun hikayesi Concussion, Meksika asıllı yönetmen Patricia Riggen’ın Juliette Binoche ve Antonio Banderas’lı, Şili’de mahsur kalan madencileri anlattığı az oksijenli, yüksek tansiyonlu filmi 33, hep belli bir çıtayı geçen ve denk gelindiğinde seyretmekten zevk alınabilecek ama büyük bir heyecan uyandırmayan filmler olarak karşımıza çıkıyor. Festivalin öne çıkan filmleri daha çok dünya sineması ve bağımsızlarda toplanmışa benziyor.

Todd Haynes’in Cate Blanchette ve Rooney Mara’lı dönem filmi Carol‘ı festivalin parlayan filmlerinden. 1950’lerde geçen, cinsel özgürleşme ve feminizm konuları çerçevesindeki bir aşk filmi olarak ele alınabilecekCarol, bu yılın en iyilerinden biri olmaya aday. Sürekli yükselen kariyeriyle şimdiden bir Oscar adaylığı bulunan, bu filmdeki rolüyle de yine ödüle uzanabilecek Rooney Mara ve Todd Haynes’i Q&A’ye getirmeleri de AFI Festivali’nin başarı hanesine yazılacak bir puan denebilir.

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:45’e ulaşabilirsiniz.