Susturulmuş mağduriyetin hesabı: May December #ayuff2023

Yazı: İlayda Güler

Prömiyerini geçtiğimiz mayısta Cannes Film Festivali’nde yapan Todd Haynes’in son numarası May December, uzun yıllara dayanan bir istismar hikâyesine mercek tutuyor. Senaryosunu Samy Burch ve Alex Machanik’in yazdığı filmin başrollerini, yönetmenin kadim dostu Julianne Moore ile Natalie Portman ve Charles Melton paylaşıyor. 1 Aralık’tan itibaren Netflix’te izlenebilecek.

Zaman dilimi ve mekân 

2015. Savannah’da yaşayan bir ailenin evi ve yakın çevresinde dolaşıyoruz.

Konu nedir?

90’ların başına rastlayan bir seks skandalının etkilerine, üzerinden geçen 20 küsur yılın ardından bakıyor May December. O dönem 36 yaşında, evli ve çocukları olan Gracie, henüz 13 yaşındaki Joe ile birlikte olduğu ortaya çıkınca mahkum ediliyor. Hapiste Joe’nun bebeğini doğuruyor, cezasını tamamladıktan sonra onunla evlenip ailesini genişletiyor. Geride kalan fırtınalı yılların aksine artık; günahlardan arınmış, sakin, normal gibi görünen bir yaşam süren çiftin ilişkisindeki dengeler, öykülerinin konu olacağı filmde Gracie’yi canlandıracak oyuncu Elizabeth’in ziyaretiyle birlikte değişmeye başlıyor. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler 

Senaryo 1996’da Seattle’da bir okulda öğretmenlik yaparken, 13 yaşındaki öğrencisi Vili Fualaau’ya tecavüz eden 34 yaşındaki evli ve dört çocuk annesi Mary Kay Letourneau’nun yaşadıklarından ilham alıyor. Yargılanma sürecinde iki çocuk doğuran Letourneau, yasal yollar açıldıktan sonra, 2005’te Fualaau ile evlenmiş. 1998’de mahkumiyet devam ederken, Un Seul Crime, L’Amour (Tek Suçumuz Aşk) adında bir kitap yayımlayan Letourneau ve Fualaau, 14 yıl süren evliliklerinin ardından 2019’da boşanmış; Letourneau 2020’de kanser sebebiyle hayatını kaybetmiş.

Filmin hitap ettiği kitleyi ve ne kadar para kazandıracağını öngören istatistiklere göre belirlenen bütçe epey düşük olduğu için çekimler 23 gün gibi kısa bir süre içinde yapılmış. Todd Haynes bunun asıl sebebini, hikâyenin merkezinde iki kadın oluşuna bağlıyor, ne yazık.

İlk intiba? 

Yargıdan kaçınan yaklaşımıyla âdeta seyirciye meydan okuyor May December. Başlangıçta Gracie ve Joe’nun hayatı o kadar sıradan ki bir çocuk bütün bunlara razı olduğuna nasıl inandırılabilir, bu denli süreğen bir istismar karşısında etraftaki insanlar nasıl bu kadar eylemsiz kalabilir, kimse yok muuu diye diye çıldıracak gibi oluyor insan. 

Saniyeler ilerledikçe; yetişkinliğine uzanan seneler boyunca sistematik manipülasyona maruz kalmış Joe’nun yaşadığı mağduriyete, susmuş ve kabul etmiş hâline, kendi hayatı üzerindeki kontrolsüzlüğüne ve çıkış yolu arayışına tanık olmak tüyler ürpertici. Elizabeth’in konuyu didikledikçe ortaya döktüklerini, idealist bir oyuncudan bir başka istismarcıya dönüşümünü; Gracie’nin neredeyse bir düzine insanın hayatını mahvedişi karşısındaki kayıtsızlığını, birlikte geçirdikleri zaman boyunca birbirini aynalayan iki kadın arasındaki soğuk savaşı izlemenin yarattığı tedirginlik de ona denk. Duygunun sömürülmediğine, mesafeli ve hassas bir biçimde ele alındığına ikna olmak ise bir nebze sakinleştiriyor.

Bu ağır konuyu işlerken, hikâyedeki gizli alanları loş ışıklar ve soğuk renkler, Gracie’nin mutluluk gösterisine dâhil olan anları ise güneşli, sıcak atmosferler altında anlatarak dengeyi buluyor Todd Haynes. Yer yer mizah üzerinden nefes aldırmaya çalışıyor ancak bunun için tercih ettiği malzemelerin bazısı da rahatsız edici olmaktan kurtulamıyor. Filmin öne çıkan unsurlarından biri de müzik kullanımı. Joseph Losey’nin 1971 yapımı The Go-Between’inde duyulan epik tınılar eşlik ediyor anlatıya. Müziğe, gerginliğin tırmanacağına dair bir işaret, bir tür alarm işlevi atfetmek iyi bir buluş. Yine de söylediği söz bakımından değerlendirince, Todd Haynes filmografisinde özel bir köşeyi kapamayacak bir iş gibi görünüyor. Kişisel olarak ben de gözümü ayırmadan izlediğimi söyleyemem.

En çok neyi sevdin?

Oyunculukları. Zira bu, performe edilenle gerçekte olan arasındaki keskin sınırın altını çizen bir film. Gracie herkes gibi bir eş ve anneyi; Elizabeth araştırdığı öyküye tarafsızca bakan idealist bir aktörü; Joe ise farkında olmadan üzerine giydirilen, eşine âşık aile babasını oynuyor. Tam da böyle bakınca, Julianne Moore’un incelikli yaklaşımını alkışlamak şart oluyor. Öyle ki Natalie Portman’la yalnız kaldığı sahnelerde onun oyununu da güçlendirdiği hissediliyor; bunu keşfetmek bir seyirci açısından oldukça etkileyici. Film, çoğunlukla iki kadının çatışması üzerinden konuşuluyor ancak Charles Melton’a da bir parantez açarak, rolünün tüm sorumluluğunu özenle taşıdığını söylemek gerek.

En az neyi sevdin?

Elizabeth’in; Gracie’nin eski eşi, ilk evliliğinden olan oğlu, yeni ailesi ve avukatının söylemleri aracılığıyla edindiği bilgiler filme ne kadar iyi hizmet ediyor emin olamadım. Yan hikâyeler biraz daha derinlikli kullanılabilir miydi diye bir sordum çünkü bunca katkıya rağmen Gracie’yi bu hâle getiren şeylerin ne olduğuna dair kimi sorularım yanıtsız kaldı.

En çok hangi sahneye yükseldin? 

Çıkış noktası olan skandalı gazete kupürleri üzerinden izleten sahne. Hem estetiğiyle hem de çarpıcılığıyla bir vakum gibi davranarak hızlıca hikâyenin içine çekti. Joe’nun nihayet “Bu benim hayatım.” diyebildiği ânın da katartik bir etkisi oldu. Madem konumuz sahneler, gerilim izlemeyi sevenlere bu filmi seyrederken aynalara dikkat etmelerini önerebilirim bir de.

Modunu nasıl etkiledi?

Acı vericiydi. Film boyunca Joe’yu perdeden çekip almak, o resimden çıkarmak istedim.

Kimler sever?  

Ruhun karanlık yönlerine ilgi duyanlar, rahatsız edici şeylere karşı toleransı yüksek olanlar, psiko-dramalarla iyi anlaşanlar, oyuncular sever.