Michel Franco seyirciyle diyalog kurabilmeye inanıyor
Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın bu sene “Yeni Dünyada Yeni Meslekler” temasıyla düzenlenen 6. edisyonu, geçtiğimiz günlerde sahiplerini bulan ödüllerle sona erdi. Yarışmanın finaline doğru Meksika’ya bağlandık; Chronic, Después de Lucía, Las hijas de Abril gibi filmleriyle ülke sinemasının en parlak yönetmenlerinden olan Michel Franco ile sohbete koyulduk. Jürilik deneyiminden geçtiğimiz aylarda vizyona giren filmi Nuevo orden’a, ödül sistemine dair hislerinden sinemanın tesir gücüne, çeşitli başlıklara temas etti Franco.
Daha önce birçok önemli yarışmada, film festivalinde jüri üyeliği yaptınız. Bir demecinizde, bir yönetmenin jüri üyeliği yapmasını, tüm hileleri bilen bir sihirbazın başka bir sihirbazı izlemesine benzetmiştiniz. Filmleri değerlendirirken seyirci mi yoksa yönetmen kimliğiniz mi öne çıkıyor?
Açıkçası jürideyken veya keyif için film izlerken yapılacak en iyi şey yönetmen olduğumu ve sinema sektöründe çalıştığımı unutup, sıradan bir izleyiciye dönüşmek. Filmin içimde uyandırdığı meraka, duygusallığa dair yoğun hisleri yaşayabilmek. Bu filmler günler, hatta yıllarca insanın aklında kalıyor.
Peki 6. Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması’nın jüri üyeleri arasında yer almak sizin için ne anlama geliyor? İzlediğiniz yapımlarda dikkat ettiğiniz unsurlar, aradığınız nitelikler neler oldu?
Aynı şeyler denebilir. İzlediğim kısa filmlerden birkaçı aklımda kaldı, içimde yer etti ve o filmlere ödül vermeyi tercih ettim. Teknik açıdan etkilenmeyi beklemiyorum elbette ama bir film o yönüyle de başarılıysa bunu takdir ederim. Bazen basit bir yaklaşım en zor olanıdır.
Filminiz Nuevo orden / New Order geçtiğimiz aylarda Türkiye’de vizyona girdi. Sizi politik sistemin çöküşüne, ekonomik uçuruma ve sınıf çatışmasına dair bu sert öyküyü anlatmaya iten neydi?
Hemen hemen her ülkeye uyarlanabilecek, evrensel bir film yapmak istedim. Sosyal eşitsizlik, neredeyse her yerde çözülmesi gereken, en büyük sorun. Bu Meksika’da çok belirgin, sanırım Türkiye’de de öyle. Tabii dünyayı daha iyi bir yere çevirmemiz gerek, filmimde gösterdiğim gibi daha kötüye değil.
Filmografinizde birçok kısa filme de rastlamak mümkün. Yakın gelecekte sizden bir kısa film projesi görmemizin ihtimali nedir? Öte yandan “kısa film” tanımının kapsama alanının genişlediği ortada. Dijitalleşen dünyada geçirilen dönüşümler ışığında, kısa filme dair algının da değiştiğini düşünüyor musunuz?
Bu girmeyi düşünmediğim bir imtihan çünkü hiç kolay değil. 20 yıl önce kısa film çektiğim zamanları hatırlıyorum. Kısa filmin yapısına, izleyiciyi beş veya on dakika içinde etkileyebilmeye kafayı takmıştım. Ve bu çok zor bir şey, zorluğunu özlediğim söylenemez. Elbette o zamanlar uzun metraj çekeceğimi düşünmezdim. Şimdi işler tersine döndü, artık projelerimi uzun metraj yapıda düşünüyorum.
Açıkçası kısa film dünyasından çok uzağım. Bu yarışmayla yeni kısa filmler izleme fırsatını kabul ettim, davet de hoşuma gitti çünkü bu dünyadan çok uzakta kalmıştım. Ve bu göz ardı edilmemesi gereken, önemli bir şey. Sadece yeni uzun metraj filmlere değil, kısa filmlere ve yönetmenlerine de gereken ilgi gösterilmeli.
Bir keresinde, en sevdiğiniz yönetmenlerin, sanatsal vizyonlarından ödün vermeden geniş kitlelere ulaşabilenler olduğunu söylemiştiniz. Sinemada üretimlerinizi şekillendiren anlayışın bu olduğunu söyleyebilir miyiz?
Birçok açıdan evet. Yapmaya değer olduğunu düşündüğüm her sinematik ifadeyi vermeye çalışıyorum. Ama bunun izleyici için çekildiği her zaman aklımın bir köşesinde. Seyirciyle uzun süreli bir ilişki kurmaya inanıyorum, sürekli bir diyalog gibi olmasını seviyorum.
Kariyeriniz boyunca Cannes, Venedik ve San Sebastián gibi prestijli festivallerden çeşitli ödüller kazandınız. Bu başarılar, sonraki projelerinizi finanse edebilmek dışında kariyerinize ne gibi katkılarda bulundu? Festival ve yarışmalardaki ödül sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Hatırlıyorum, gençken film çekebiliyor olmak, bunun bir değeri olması daha kıymetliydi. Ne zaman bir filmimle Cannes’a gitsem, yani on yıl önce falan, yorucu bir serüven olduğunu düşünürdüm ama sonra çıkıp ödül aldığımda, insanların tepkilerini gördüğümde derhâl işe dönmek isterdim ve her seferinde öyle de yapardım. Elbette bu hâlâ önemli, ödüllere hâlâ büyük önem veriyorum. Çok şey ifade ediyorlar. Bazı yönetmenler ödüllerin önemsiz olduğunu söyler ama bence öyle değil, önemliler.
Sabancı Vakfı Kısa Film Yarışması, sinemanın yaratıcı bakış açısından ve kitlelere etkisinden yararlanılarak, toplumsal konularda farkındalık oluşturulabileceğine inanıyor. Siz de sinemanın böyle bir tesir gücü olduğunu düşünüyor musunuz?
Bence sinema toplumsal konular hakkında diyalogları tetikleyebilir, evet. Bu açıdan önemli. Siyasetçiler ve toplum bir şeyleri iyileştirmek için yapılması gerekenleri yapmalı, öte yandan sinema da bir sanatsal ifade biçimi olarak kalmalı ve her sanatsal ifade biçiminde olması gereken özgürlük alanı ona tanınmalı.
Türkiye sinemasıyla aranız nasıl? İzlediğiniz filmler, takip ettiğiniz yönetmenler var mı?
Yeterince aşina değilim. Birçok kişi gibi ben de Nuri Bilge Ceylan’a saygı duyuyorum. Ama Türkiye sinemasından yeterince film izlemedim. Yetişmem gerek.