Beklediğimize değdi: Midas Man
Yazı: Utkan Çınar
Müzik dünyasında “Beşinci Beatle” olarak anılan, 1960’larda birçok efsanenin müzikal kariyerlerini derinden etkileyen İngiliz menajer ve yetenek avcısı Brian Epstein’in hikâyesinin film olacağı 2020’den beri gündemimizdeydi. Yönetmen değişiklikleri ve türlü aksaklıklardan kaynaklanan rötarların ardından, Midas Man 2024 festival sezonunda izleyiciyle buluştu.
*Bu yazı, henüz Midas Man filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.
Zaman dilimi ve mekân
1961 Liverpool’u ile başlıyor, 1967’ye ve dünyaya doğru açılıyoruz.
Konu nedir?
Beşinci Beatle olarak da bilinen; 1961’den 1967’ye, The Beatles’ın dünya çapında bir fenomene dönüştüğü sürede menajerliğini yapmış Brian Epstein’ın hikâyesi.
İzlemeden önce bilmemiz gerekenler
Aslında Brian Epstein gibi 60’lardaki gençlik devriminin baş aktörlerinden biriyle ilgili böyle bir projenin bu kadar gecikmiş olması garip. Midas Man‘in bundan dört yıl haberi önce yapılmıştı ve çekimlerine Ekim 2021’de başlanmış, çok daha önce izleyiciye sunulması beklenen bir yapımdı. Sara Sugarman ve Jonas Âkerlund’un yönetmenlik görevlerini bırakmasıyla iş, Chicken ve Doctor Jekyll gibi işleriyle tanınan Joe Stephenson’ın elinden karşımızda.
İlk intiba?
Dürüst olmak gerekirse ilk başta Epstein’i canlandıran, The Queen’s Gambit dizisinden hatırlayacağınız Jacob Fortune-Lloyd çok alakasız bir casting örneği gibi geldi. Grup üyeleriyle aralarında yalnızca 6-7 yaş olmasına rağmen yanlarında babaları gibi durması başta garip dursa da sonradan o dönem için bunun normal olduğunu düşündüm. Evet o zamanlar 26-27 yaşındaki insanlar bile hâlleri tavırlarıyla şimdinin 40’ları gibi gösteriyordu. Rock’n’roll öncesi dönem başka bir dünyaydı. Zaten kendisi de film ilerledikçe yeteneklerini gösteriyor ve derinlikli, adanmış, harika bir performans gösteriyor.
En çok neyi sevdin?
The Beatles üyelerinin birer taklit hâline gelmemiş olmaları ve Epstein’den rol çalmamaları önemliydi. Dördü de işi sulandırmadan ama sevimliliklerini de koruyarak rollerinin altında kalkmışlar. Emily Watson, Eddie Marsan, Eddie Izzard, Jay Leno gibi tanıdık isimler de yan rollerde işlerini başarıyla yapıyorlar. Zaten film boyunca tüm oyuncular ne kadar kısa ekran süresine sahip olursa olsun akılda kalıcı performanslar sergiliyorlar. Ayrıca Epstein’in ölümünden sonra ortaya çıkan, yaşarken “kapalı” olan eşcinselliği de saygınca işlenmiş, istismar edilmemiş. Normalde itici bulduğum bir teknik olan “seyirciyle konuşma” tercihi burada kıvamında.
En az neyi sevdin?
Prodüksiyon tasarımını biraz soluk ve sıkıcı bulduğumu söylemeliyim. Genelgeçer İngiliz yaklaşımının kötü alışkanlıkları! Biraz uç bir örnek belki ama Baz Luhrmann’ın Elvis’e yaptığına benzer bir muameleyi de hak ederdi aslında Epstein üzerine bir yapım. Yaşadığı hızlı hayatın renkleriyle içindeki bunalımın karanlığının yarattığı tezatın, özellikle renk ve atmosfer olarak bir karşılığı yok filmde. Altı yıllık bir sürede “Eppy”nin hayatıyla ilgilensek de The Beatles’ın kariyerlerinden de köşe taşları, başarıyla, canlandırılmış. Ancak bu da odağın yer yer kaymasına yol açabiliyor. Epstein’in John Ellington ile ilişkisi önemli bir nokta olsa da biraz patinaj yaptırıyor bize. Genç yaşında hayatına mal olan madde bağımlılıkları da daha yakın çekim verilebilirmiş.
En çok hangi sahneye yükseldin?
“Liverpool’u hayatta tutan, unutmamasıdır” repliği. Bir de tutkulu bir Liverpool taraftarı olarak, kapanışta Gerry & The Pacemakers’dan “You Will Never Walk Alone”un çalması diyebilirim.
Modunu nasıl etkiledi?
Epstein çok önemli bir karakter ve artık ıncığını cıncığını bildiğimiz The Beatles’dan bahsedilirken genelde unutuluyor. Grup her ne kadar müzikal bir devrim yapmış olsa da asıl devrimi tavırlarıyla, duruşlarıyla, kıyafetleriyle dünya tarihinde ilk defa cebinde harcayacak parası olan genç kuşağı etkilemeleriyle yapmışlardı. Bunda da Epstein’in rolü çok büyük. Onu böyle ön plana koyan bir yapım görmekten mutlu oldum. Tabii bir de özellikle Lennon’ın “mücevher” şakasını yaptığı sekansı gördükçe hep heyecanlanırım. Kanımca rock’n’roll’un doğduğu andır.
Kimler sever?
The Beatles ve 60’lar popüler kültürüne ilgisi olan, ki bir çoğumuz olmalı bu, herkesin keyif alacağı, derdini gevelemeden anlatan bir film.
Bunu seven şunları da sever
John Lennon’ın grup öncesi zamanına odaklanan ve doku olarak bu filme de benzeyen 2009 yılından Nowhere Boy’u yazalım önce. Midas Man’de de kullanılan Abbey Road stüdyolarının hikâyesini anlatan 2022 tarihli belgesel If These Walls Could Sing de oldukça keyifli bir yapım. Filmde de gördüğümüz dönemin ünlü şarkıcılarından ve yine Epstein’in menajerliğini yaptığı Cilla Black üzerine de 2014 yılından Cilla isimli bir dizimiz var.
Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar…
2002’de Spun’la tanıdığımız ve aslen video klipleriyle tanınan İsveçli yönetmen Jonas Âkerlund bu film için iki yıl araştırma yapmış ve yaratım sürecindeki anlaşmazlıklar ve vakit problemleri nedeniyle projeden ayrılmış. Açıkçası ben onun versiyonunu da merak ederdim. Sanki biraz daha istenen hareketi katabilirdi. Brian Epstein hakkındaki bir yapımın daha davullu zurnalı bir şekilde izleyiciye ulaşmasını beklerdim. Bu kadar geç ve bu kadar sessiz olmasını garipsiyorum.