Duygudurum: Mitski - Laurel Hell

2018’den beri süren bekleyiş bitti ve Mitski, altıncı stüdyo albümü Laurel Hell’i yayımladı. Alternatif rock tınılarıyla başladığı kariyerine avangart dokunuşlarla süslediği, pop marşlarının kıyılarında dolaşan projelerle devam eden; Asyalı-Amerikalı kimliği dâhil onu o yapan her şeyi dinleyiciye apaçık sunan müzisyen, yeni albümünü “Dönüşüm için bir soundtrack” olarak betimliyor. En son iki projesi gibi Dead Oceans etiketli albümdeki şarkıların çoğunu 2018 ve öncesinde yazıp pandemi sırasındaki kapanmalarda tamamlamış.

Mitski’nin her yeni projesiyle yaratıcı zihninin ve katmanlı his dünyasının hangi kısmına ışık tutacağını kestirmek oldukça zor. Laurel Hell onun için hassasiyet, dayanıklılık, acı, aşkınlık gibi kavramların “takdire değer olduğu ve gün sonunda ‘aşk’ olarak algılandığı bir yere” doğru bir haritaymış. Albümün kapağında kırmızı bir kıyafetin içinde kırmızı rujuyla dinamik bir poz veren müzisyeni; albümden şu ana kadar çıkmış kliplerde yanan bir ormanda, tek başına dans ettiği sahnelerde ve bir motosikletin üzerinde izledik. Bütün teklilerde koruduğu baştan aşağı kırmızı veya mavi kostümlerinden ve kliplerin kurgusundan, Laurel Hell’in oldukça dinamik, yüksek enerjili ve hareketli olduğu intibasına kapılmıştık. 

Mitski - Laurel Hell

Albümle beraber yayımlanan “Stay Soft” klibi ise elinde bir çiçek sepetiyle gül bahçelerinde dolaşan Mitski’yle açılıyor. İlhamını romantizm akımı ve Viktorya devri tablolarından alan bahçe; Mitski elini kesip akan kanı bir çiçeğe damlatınca lanetli, karanlık ve korkunç bir havaya bürünerek alışık olduğumuz “çiçek bahçesi” ikonografisiyle büyük bir tezat yaratıyor. 

Henüz bir konservatuar öğrencisiyken iki albüm tamamlayan Mitski kendine, farklı tarzları temkinli adımlarla deneyimlediği, duygularını kompleks şarkılara çevirmekten çekinmediği ve içine endişelerinin en saf hâllerini serpiştirdiği bir evren yarattı. Dört yıllık molasının bitmesini iple çeken dinleyicilerinin adanmışlığını, yeni albümün ilk teklisi “Working for the Knife”ın 19 milyona merdiven dayamış dinlenme istatistiklerinden de anlayabiliriz. 

Ben de Mitski’nin otantikliğine hayran biri olarak, albüme günlük geri sayım yapan bir Twitter hesabı takip ettiğimi itiraf edebilirim. Laurel Hell’in Mitski için çizdiği, sonu aşka ulaşan duygular patikasından gelin beraber yürüyelim. 

Umutsuzluk, pes etme, teslim olma

Albümü dinlemeye başladığımızda duyduğumuz ilk cümle, “Dikkatlice karanlığa adım atalım”. Mitski’nin albümü yapım aşamasındaki mental durumunu ve müzik endüstrisini sürekli sorgulayan hâliyle örtüşüyor. Karanlıktan bizle konuştuğu “Valentine, Texas”, epey minimal başlayıp, elektronik kırılmasıyla albümün devamına hazırlıyor. 

Sırada yukarıda andığımız, kendisinin 2019’da müziği bırakma kararından sonra yazdığı “Working for the Knife” var.  Bir sistem kritiği olan şarkıda “20’mde bitirmiş olacağımı sanıyordum; şimdi 29’umda önümdeki yol hâlâ aynı” sözleriyle kapitalist düzende yaratıcı bir birey olarak tutunmanın zorluğunu; bu acımasız sistemde çarkların onu beklemeden döndüğünü fark ettiğini anlatıyor. Dinlemekten en keyif aldığım şarkısı olmasa da üç sene önce hem mental hem fiziksel olarak onu çok yorduğunu söylediği “fazla satüre” müzik endüstrisine geri dönmeye karar verecek motivasyonu iyi ki bulmuş diyorum içimden. 

Albümün çok ses getiren çıkış şarkısını, “Stay Soft” takip ediyor. Hayatta kalmak için biraz yumuşak kalmaya ve boyun eğmeye zorunlu olduğumuzu söylediği şarkı, Mitski’nin belki de pop ve disko türlerine en çok daldığı albümü Be The Cowboy’u anımsatıyor. Fakat devamındaki “Everyone”ın kopuk hissettiren vokalleri ve giderek daha çok tedirginlik veren synth, drum machine ve piyano katmanlarıyla “Stay Soft”un yüksek enerjisinden eser kalmıyor. Mitski, bu şarkıda çevresindekilerin tavsiyelerine kulak asmayıp yine kapıyı karanlığa açtığından bahsediyor. Bu umutsuz hislerin uykusuzlukla birleştiği bir ballad tadındaki “Heat Lighting”de de değiştiremediği her şeye “teslim oluyor.” 

Dan Wilson eşlikli, 80’lerin synth pop ve disko esintileriyle bezenmiş dans şarkısı “The Only Heartbreaker”a geldi sıra. İlişkideki “kötü kişi”nin ağzından yazdığı şarkının anlatısı; yine bir pop hiti olmaya koşan “Love Me More”da tersine dönüyor ve gardını indirip “Beni daha çok sevmene ihtiyacım var” diye serzenişte bulunan bir Mitski dinliyoruz. Laurel Hell’le ilgili “Bir rol modelmişim gibi davranmak istemiyorum ama kötü bir insan da değilim. Kendim için içinde oturabileceğim bir gri alan yarattım” diyen Mitski, zıt perspektifleri tecrübe ettiği yaşantılarıyla bir şarkı yazarı olarak daha da boyutlu bir kimliğe bürünüyor.

Albümün son bloğunda eğlenceli bir sürpriz olan “Should’ve Been Me” var. Hall& Oates referanslı şarkı, albümün uğraştığı ağır konuları bir an için aklımızdan çıkarıp; fark etmeden tuttuğumuz nefesi tek seferde verdiriyor. Akabinde klavye akorlarına kendini bırakmış; kısa ama kalp kıran bir ayrılık şarkısı “I Guess”e geçiyoruz. Kapanış şarkısı “That’s Our Lamp”te  ise bütün mod tekrar değişiyor: Disko klasiği olmasına ramak kalmış parça, bahsettiği konularla çelişip oldukça oyuncu ve eğlenceli duyuluyor. Bitirişi yüksek bir tonda yapmayı tercih etmiş gibi görünse de albüm boyunca -ve sanıyorum ki albümü yazdığı seneler boyunca- devam eden “karanlık” imgesi bu şarkıda da karşımıza çıkıyor. 

Laurel Hell, Mitski’nin müzik endüstrisi ve romantik ilişkilerini sorguya çektiği; bilerek aydınlığa çıkmayı reddettiği seneleri bütün gerçekliğiyle yansıtıyor. Bir söz yazarı olarak dürüstlüğünden ödün vermese de müzikal açıdan çoktan tescilli pop formüllerine biraz sırtını yaslamış diyebiliriz. 

Yazı: Elif Öz

Fotoğraf: Ebru Yıldız