İşleri çekirdeğine indirgemek: Molchat Doma
Röportaj: Zeynep Naz Günsal
“Bir She Past Away iştiraki” Disko Anksiyete’nin yeni edisyonu kapsamında JJ Arena Ataşehir’de çalacak post-punk üçlüsü Molchat Doma, Duality Productions desteğiyle 20 Haziran’da İstanbul’ dönüş yapmaya hazırlanıyor. Biletler işte burada.
İlk albüm S Krysh Nashikh Domov / From The Roofs of Our Houses (2017) ile internetin havaların nispeten daha kapalı olduğu coğrafyalarda; Etazhi / Floors’un (2018) gelişiyle de dünya genelinde post-punk / synth-pop sahnesinde hızla ikona evrilen Belaruslu oluşum, gördüğü yoğun ilgiye rağmen gizemini uzun süre korumayı başardı. Üçlünün synthesizer ve drum machine unsurlarının belirgin şekilde öne çıktığı ve nispeten daha parlak bir tınıya ulaştığı son stüdyo albümü Belaya Polosa (2024), hayatın içinde barındırdığı ve kendilerinin de deneyimlediği değişimle konuşuyor.
Yaklaşan İstanbul konseri öncesi Molchat Doma vokalisti Egor Shkutko’ya yaratım süreçlerinin dinamikleri, şarkıların sahneye taşınış biçimleri, yeni evleri Los Angeles’ın enerjisi ve Panorama Hotel’in önünde gerçekleştirdikleri canlı performans kayıtları hakkında merak ettiklerimizi sorduk. Gruba yaraşır netlik ve dolaysızlıkta yanıtlar aldık.
“Bizim için önemli olan soğukluk ya da mesafe değil; müziğe duyulan saygının kendisi. Bir jest, bir bakış ya da bir sessizlikle duyguyu kendimizi dizginleyerek ifade ediyoruz.”
Grup içinde yaratıcı uzlaşmayı ve müzikal doğrultuyu nasıl buluyorsunuz? Doğal olarak bu durum şarkıdan şarkıya, projeden projeye değişebiliyor ama beste yaparken ya da kaydederken ortaya çıkan belli bir akış var mı? Üçünüz arasında bu süreç nasıl işliyor genelde?
Sürecimiz katı bir formülü takip etmiyor; daha organik. Genelde tek bir dürtüyle başlıyor: Bir ifade, bir ses, bir ruh hâli… Ne zaman “olduğunu” hissediyoruz, sadece. Bazen ilk fikir birimizden çıkıyor ama bu her zaman iş birliğiyle büyüyor. Herkes kendi bakış açısını getiriyor ama bir çatışma olmuyor. Bu daha çok birbirimizi tamamlama meselesi. Bize “işte bu biziz” diyen bir içsel bir radarımız var gibi hissediyoruz.
Canlı performanslarınız özellikle vokal ve fiziksel hareket açısından belirgin bir sadelik taşıyor. Bu durağanlık, bir duygusal taşkınlıktan çok bir tür boşluk anlatısı gibi. Bu duruşunuz grup olarak bilinçli bir tercih mi? Belirli bir şeyi ifade etmenin bir yolu mu, yoksa daha içgüdüsel bir dışavurum mu?
Evet, bu bilinçli bir tercih, ama içeriden gelen bir şey. Bizim için önemli olan soğukluk ya da mesafe değil; müziğe duyulan saygının kendisi. Bir jest, bir bakış ya da bir sessizlikle duyguyu kendimizi dizginleyerek ifade ediyoruz. Bu dikkati bizlerden ziyade sese yönlendirmenin bir yolu. Müziği gösteriş ya da dikkat dağıtıcı unsurlar olmadan, olduğu gibi sunmaya çalışıyoruz. Bizim için mesele algıyı derinleştirmek; performans sergilemek değil.
Live at Panorama Hotel kaydınız herhâlde “çemberin tamamlanması” dediğimiz anlara verilebilecek en net örneklerden biri. 2018 tarihli ikinci kaydınız Etazhi’nin kapağında yer alan tam o noktada, Slovakya’da canlı performans sergilediniz. Bizi o güne götürebilir misiniz? EP’nin kaydı ve performanstan aklınızda kalan anlar neler oldu?
Panorama Hotel’in önünde çalmak bir hayaldi. Bir bakıma hâlâ da öyle. Orada bir canlı performans kaydetmeyi çok uzun zaman istemiştik ve sonunda gerçekleştirdik. Gerçekten özel bir deneyimdi. Tüm ekibe, otel çalışanlarına ve özellikle Alina Pyazok’a minnettarız.
Hava garipti; aynı anda hem soğuk hem sıcaktı, hafif de yağmur yağıyordu. Bu da ortama katkı sağladı. Doğru an gibi geldi, olması gereken bir şeydi. Hâlâ bir gün otelin önünde tam anlamıyla bir konser vermeyi hayal ediyoruz.
Stüdyo çalışmalarınızla karşılaştırıldığında, canlı performanslarınızdaki synth dokuları daha minimal ve doğrudan geliyor. Canlı performanslar için özel bir estetik anlayışınız var mı yoksa şarkıların sahnede doğal olarak evrilmesine mi izin veriyorsunuz? Sahne müziğinizi nasıl etkiliyor?
Stüdyo versiyonlarını birebir yansıtmaya çalışmıyoruz. Sahne farklı bir şey talep ediyor: Daha fazla fiziksellik, yoğunluk, hatta bazen sessizlik. Konserlerde müzik farklı nefes alıyor. Biz işleri çekirdeğine indirgiyoruz. Canlı bir performans daha çok filtresiz bir konuşma gibi. Daha az detay, daha çok öz. Synthler ve efektler daha sert, ritimler daha doğrudan.
Geniş çapta turnelere çıktınız ve birçok ülkeyi ziyaret ettiniz. Turne sırasında derinlemesine keşif yapmak her zaman mümkün olmasa da yine de çok şey gördünüz mutlaka. Doğu Avrupa, Asya veya ABD’de, dinleyicilerin tepkileri arasında farklar gözlemlediniz mi?
Evet, kesinlikle. Doğu Avrupa’da sessizlikte bile hissedilebilen bir içsel gerilim var. Asya’da derin, neredeyse meditatif bir dikkat mevcut. ABD’de ise insanlar tepkilerinde daha özgür. Bağırıyorlar, hareket ediyorlar, açıkça karşılık veriyorlar. Buna değer veriyoruz. Aynı şarkının farklı kültürlerde yankılanışını görmek inanılmaz bir şey.
Los Angeles’ta yaşamaktan özellikle hoşlandığınız şeyler neler? Günlük yaşama dair ilginç ya da alışılmadık bulduğunuz şeyler var mı?
ABD’ye taşınma fırsatımız oldu ve biz de bunu değerlendirdik. Los Angeles’ı özellikle seçtik, çünkü tam bir değişim istedik. Öncesinde yaşadığımız Minsk’le kıyaslandığında bambaşka bir dünya. Hayatımızı tamamen tersine çevirmek ve yeniden başlamak istedik.
Artık yerleştik, arkadaşlar edindik ve buradaki hayata alıştık. Çok şey olup bitiyor; işler, ilham kaynakları, yeni bağlantılar… Şehir sürekli olan etkinliklerle hayatta. Deneyim, fikirler ve gerçek potansiyel sunuyor. Burada yaşamaktan gerçekten keyif alıyoruz.
