Ne bir başlangıç var, ne de bir son: Darkside

Bir tarafta King Crimson, Bill Frisell John Zorn gibi isimlerden etkilendiğini söyleyen üstün yetenekli bir multi-enstrümantalist, diğer tarafta elektronik müzik adına 2011 yılında Space Is Only Noise albümüyle yeni bir kilometre taşına imza atmış açık görüşlü bir prodüktör. Üstelik birisi gitarını oldukça hisli, hani denir ya “blue” tonlarda çalabiliyor; diğeri ise buğulu vokalini hem umudun hem hüznün sesi yapabiliyor. Bu başarılı olması kaçınılmaz ortaklığın adı Darkside. Özellikle ilk albümleri Psychic ile tüm dünyada olduğu gibi burada da epey popüler olmuş bir ikili Dave Harrington ve Nicolas Jaar.

İkilinin bir dönem ara verdikleri Darkside projesi yeniden hayata geçti ve pek yakında yeni albümleri Spiral’ı yayımlayacaklar. Albümden şimdiye dek üç şarkı paylaşıldı, sırasıyla “Liberty Bell”, “The Limit” ve “Lawmaker” bunlar. Üçü de güçlü şarkılar, ancak albümde dahası da var, emin olabilirsiniz. Prodüksiyon marifetlerinin dikkat çektiği ancak matematik ve masabaşı işçiliğin duyguların önüne geçmediği bir albüm geliyor. Bunlar tabii ki, albümü dinledikten sonra dışarıdan bir gözün gördükleri, onların albüme bakış açısını merak edenler için ise sorular soruldu, cevaplar alındı.

“Kendimize ayna tutmak yerine dünyaya bir pencere ya da kapı açtığımızı düşünmeyi tercih ederim.” -Dave Harrington

Albümün yaylılar, koro vokalleri ve mırıldanmalarla başlayan gizemli bir girişi var. Çok ruhani… Albümün geri kalanında da kendini tekrar tekrar hissettiriyor bu durum. Kadim öğretilerden gelen bir aurası olduğunu hissediyorum. Bu albümü yaparken aklınızda neler vardı? Nelerden beslendiniz?

Dave Harrington: Bence burada birkaç farklı müzikal ve kavramsal fikir var. Sound, enstrümantasyonlar ve şarkı yapıları, hem Nico’yla ikimizin sevdiği ortak şeylere yönelmemizin hem de son birkaç yıldır farklı projeler üzerinde çalışarak geliştirdiğimiz yeni teknikleri ve fikirleri entegre etmemizin bir sonucu çoğunlukla. Öte yandan şarkı, öykü, karakter gibi bazı unsurlar da var; bunlar albüm kaydı boyunca derinlemesine çalışmak istediğimiz konulardı. Bütün bir görsel oluşturmak, hareket eden görüntüler, müziğin içine yuvalanmış hikâyeler ilgimizi çekiyordu.

Nicolas Jaar: Bence müzik fiziksel bir varlık. Müzik yapmak görünmez bir yapı oluşturmak gibi. Dave’le çalışmaktan çok keyif alıyorum. Onunla stüdyoda olmak müzikal anlamda daha fazla kapı açıyor. Bu kapılar bizi nereye götürür bilmiyorum ama insanlar bize bu yolda eşlik etmek istediğinde mutlu oluyorum.

İlk albüm bir bilim kurgu filmi hissi veriyordu ancak bu kez soğuk ve sonsuz bir atmosfer hâkim değil. Spiral’ın daha tropik bir havası var. Kızgın güneşle sağanak yağmurun bir kombinasyonu gibi. Bu duygular daha renkli bir ses paleti kullanmanızdan kaynaklanıyor olabilir mi?

DH: İki albümü de bu şekilde, böyle spesifik duygularla deneyimlemen çok enteresan. Umarım insanlar albümleri dinlerken, dinleme eylemi aracılığıyla bir ortaklık kuruyormuşuz gibi hissediyorlardır. Müzik onunla bağ kurmanızı ister ve onu kendi tarzınızda deneyimlemeniz için size alan tanır.

NJ: Benim için Psychic ve Spiral‘ı, üzerlerinde çalışırken olduğum kişiden ayırmak zor. Spiral’ı yaptığımızda havanın daha sıcak olduğu bir gerçek. Ağustos ortasıydı.

Albümde baskın gelen duyguyu “melankolik ama umutlu” olarak tanımlayabilir miyiz? Bu duygu, son günlerde dünyayı ve insanlığı izlerken içinde bulunduğunuz ruh hâlini yansıtıyor olabilir mi?

DH: Yine aynı yerden bakıyorum. Bence duygu, sen nasıl hissediyorsan öyle tarif edilebilir ve ancak bu hâliyle gerçek ve doğrudur zaten. Bağlam açısındansa, albümü 2019’un sonunda tamamladık ve içindekilerin bir bölümünün o dönem yaptıklarımızın bir sonucu olması kaçınılmaz. Aynı zamanda genel olarak düşündüklerimiz ve yaşadığımız deneyimlerin sonucu olarak ortaya çıkıyor nihayetinde. Kendimize ayna tutmak yerine dünyaya bir pencere ya da kapı açtığımızı düşünmeyi tercih ederim ama.

NJ: İçinde yaşadığım dünyayı yansıtmadan üretmek benim için zor. Ama yine de grup olarak müzik yapmanın verdiği keyfe ve beraber olmanın hissettirdiği sevgiye odaklanmaya çalışıyoruz. Senin hissettiğin iyimserlik-kötümserlik ayrımı bence burada; bozuk bir dünya tarafından gölgelenmeye mâhkum bir ânın mutluluğu… Dave’in metaforuna dönecek olursak pencerelerin ne kadar süre açık kalması gerektiğinin tekrar tekrar değerlendirilmesi benim ilgimi çeken asıl konu. Ama bunun tüm kontrolü her zaman bizde olmuyor tabii. Neticede şeffaf cam her zaman içini de yansıtır. Bir pencere, özellikle de dışarısı karanlıksa gizli bir aynadır.

“Dave ile birlikteyken müzik yapmanın ayrı bir dünya olduğunu görebiliyorum, tıpkı albüm kapağındaki küre gibi. Yönden sapma veya dünyaya tutunma konusunda kendi tarzı olan ayrı bir evren orası.” -Nicolas Jaar

Spiral albümü adına yaraşır şekilde bolca döngüsellik içeriyor. Arpejler, ziller, çanlar başınızı döndürüyor ve bu biraz paganvari / şamanik bir atmosfer oluşturmuş. Bunu özellikle mi tercih ettiniz? Önce albümün adı mı geldi yoksa müzik mi?

DH: Spiralin doğası da bu değil mi zaten?

NJ: Spiral, yalnızca şarkılardan birinde geçen bir sözcüktü. Şarkının sözleri şu şekilde: “And if it went into a spiral, regardless of direction, there I saw your face.” (Bir spiralin içinde bile hangi yöne gidersem gideyim seni görürüm) Zemin muğlak olsa bile sevdiğin kişinin yüzü her zaman doğru yönü gösterir.

Nicolas, Darkside’ı sizin jam grubunuz olarak tanımlamıştı. Bu albümü de yalnızca 1 haftada kaydettiğinizi biliyoruz. İkiniz stüdyodayken zaman tam olarak nasıl geçiyor? Siz iş üzerindeyken bir şarkının hikâyesi nasıl başlıyor ve bitiyor?

NJ: Dave’le müzik yapma sürecinden çok keyif alıyorum. Bunu kendi başıma yaptığımda daha zor oluyor. Dış dünyayı bir kenara bırakamıyorum, fazla soyutlanamıyorum. Dave ile birlikteyken müzik yapmanın ayrı bir dünya olduğunu görebiliyorum, tıpkı albüm kapağındaki küre gibi. Yönden sapma veya dünyaya tutunma konusunda kendi tarzı olan ayrı bir evren orası.

DH: Bir kırılma, bir zaman spirali… Bunlar albüm üzerinde çalıştığımız zamandan aklımda kalan anılar. Katlanıp birbiri üzerine konmuş gibi. Bir başlangıcı veya sonu yok.

Synthler, yaylılar, perküsyonlar, çeşitli dijital soundlar… Birlikte çalışırken bu çeşitliliği nasıl yakalıyorsunuz? Kimin hangi işi yaptığı belli mi?

DH: Gitarı hep ben çalıyorum ve şarkıları da hep Nico söylüyor. Geri kalan her şey bir kıvılcım gibi, gerçekleştiği andaki ilhamla ortaya çıkıyor.

NJ: Katılıyorum. Gitar ve şarkı söyleme ayrımı dışında bir iş bölümü yok.

Albümü, 2018 yazında New Jersey, Flemington’da kiraladığınız bir evde kaydettiniz. Yayınlanan basın bülteninde evin bulunduğu bölgenin geçmişte Lenni Lenape arazisi olduğunu özellikle belirtmişsiniz. Burayı seçmenizin özel bir nedeni var mı?

DH: İkimizin de kesintiye uğramadan odaklanabileceği bir yer arıyorduk. Kiraladığımız evde bunu başardık.

NJ: Kolay gidip geleceğimiz kadar yakın ama müziğe odaklanmamıza imkân verecek kadar da uzak ve uygun fiyatlı bir ev seçtik. New Jersey, Flemmington’ın Lenni Lenape bölgesinde olduğunu vurgulamak istedik çünkü bu ülke, binlerce yıldır üzerinde insanların yaşadığı toprakların sömürgeleştirilmesiyle kuruldu. Birleşik Devletler’de çalışmak sömürgeleştirilmiş topraklarda çalışmak anlamına geliyor. Bu ülkenin kökleri, vahşi bir mülksüzleştirme ve arazi hırsızlığına dayanıyor. ABD’nin ortaya çıkış mantığını anladığımızda onun dünya çapında uyguladığı askeri müdahaleler şaşırtıcı olmaktan çıkıyor.

Tüm albüm 2019’da tamamlanmasına rağmen neredeyse 2 yıl beklemeyi tercih ettiniz. Bunun özel bir nedeni var mı? Pandemi muhtemelen sürecin uzamasına sebep oldu. Bu süreç nasıl geçti?

DH: Tüm besteleme ve kaydetme işlemleri 2019’da tamamlandı ancak 2020’nin büyük kısmında albümün miksleri için Berlin’den Rashad Becker’la, mastering için de New York’tan Heba Kadry ile uzaktan çalıştık. Bunlar çok özen gösterilen süreçlerdi ve bu düzeyde bir çaba zaman gerektiriyordu.

Darkside, etkisi konserlerle artan bir grup. Bildiğim kadarıyla ikiniz de bir senedir canlı performans yapamadınız. Bununla ilgili neler hissediyorsunuz? En çok neyi özlediniz?

DH: Doğaçlama yapmayı, müziğin seni nereye götüreceğini bilmeme hissini ve ip üstünde yürümeyi; ipten düşme ihtimali olduğunu bilsen ve düşsen bile bunun aynı derecede heyecan verici olmasını, yani başka türlüsü olsaydı asla gerçekleşmeyecek yeni bir şeyle tanışma hissini özlüyorum.

NJ: Dave’le birlikte sahnede olmayı özlüyorum! Turneye çıkmayı pek sevmiyorum ama bunu istememi sağlayacak tek kişi Dave.

Röportaj: Berk Sayan – İllüstrasyon: Furkan ‘Nuka’ Birgün

Bant Mag. Haziran-Ağustos 2021 sayısı No:75’e buradan ulaşabilirsiniz.