Tanıdık olanı yabancılaştırmak: Oğuzcan Pelit (Baco Studio) ile “Sanayi Güzeli” üzerine
Baco Studio kurucusu Oğuzcan Pelit, Nike Air Max DN8’in dünyasından aldığı ilhamla 90’lar sokak kültürünün simgelerinden biri olan Tofaş Şahin otomobili modifiye etti. “Sanayi Güzeli” adlı enstalasyon, geçmiş ve geleceği kolektif hafızaya yer etmiş ifadeler ve incelikli referanslarla bir araya getiriyor.
“Sanayi Güzeli”, 7 Mayıs akşamı Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen lansman buluşmasında ilk kez sanayi dışına çıktı. Pelit’le bu heyecanlı “ilk sürüş”e dakikalar kala aracının yanında sohbete koyulduk; tasarımını şekillendiren detayları, zevkli referanslarla yarattığı hayali logoları, bu projede deneyimlediği yeni heyecanları ve Air Max DN8’den aldığı ilhamı ondan dinledik.
“Geçmişin bize çok tanıdık gelen bir objesini alıp, bugünün estetik diliyle başka bir dünyaya aktarmaya çalıştım. Konseptin tam kalbinde bu çatışma var: Biri geçmişe saplı, diğeri geleceğe dönük.”

Seni öncelikle çeşitli müzisyenler için hazırladığım kapak tasarımlarıyla tanıyoruz. Bir arabayla daha önce çalışmış mıydın?
“Sanayi Güzeli”, bu zaman kadar yaptığım ilk fiziksel projem. Şimdi tadına baktıktan sonra daha çok yapmak isteyeceğim gibi hissediyorum. Daha fazla Tofaş dönüştürmek isteyebilirim.
Bu süreçte seni en çok zorlayan şey ne oldu peki?
Aslında benim ehliyetim bile yok! Arabalardan hiç anlamıyorum bile diyebilirim. Ama süreç genel olarak çok eğlenceliydi. Sanırım en zorlayıcı şey bugüne gelebilmek oldu. Hayal etmesi zevkli ama gerçek olabilecek mi? Onu en başta kestirmek güçtü.
3D üretim kısmında yaptığım bazı şeyler gerçekte olmayınca biraz demoralize oldum. Zaman içinde, ilk ürettiğimiz şey olan jant gibi parçalar eklendikçe “Hah, işte oluyor” dedim.
Tasarım anlamında senin için bir nevi meydan okumaya dönüşen bir kısım oldu mu?
Her şey çok güzel aktı. Need For Speed: Most Wanted’da araba modifiye etmek gibiydi. Onu değiştir, bunu değiştir… Her şeyi kafama göre yaptım. Sonra araba tasarımcısı olan bir arkadaşıma attım, “O öyle bir şey değil” dedi ve kimi detayları düzelttik.


Dışarıdan bakınca hemen görünmeyen ama seni heyecanlandıran ne gibi detaylar var?
Çok fazla şey var. MSN zamanlarından dans eden bebek var birkaç yerde. NOS etiketinin altında adres olarak İçerenköy mezarlığının adresi var. Ayrıca kendi tag’ini dijitale çevirerek Rakun’a da selam çakmak istedik.
Nasıl bir ekiple çalıştın? Hâlihazırda modifiye yapan insanlar mıydı?
Onlar da aslında sanatçı ve heykeltraş olan arkadaşlarımız. Yine ustalarla da çalışıldı tabii. Genel olarak onların keyfi epey yerindeydi ama en başta bazı şeyleri şaşkınlıkla karşıladılar. Arabayı alırken de “Tofaş arıyorum, modifiye edeceğim” dediğimde, “Ya boşver git başka bir şey al” diyorlardı. Dünyanın parasını harcamaya değmez düşüncesiyle. Bu arabayla ilgili almam gereken her şey 100 TL, 200 TL civarındaydı. Tuhaf bir şekilde ekonomisi 2010’da kalmış gibiydi.
Diyelim ki direksiyon başındasın, ilk nereye gidiyorsun?
Çok iyi bir soru. Bu arabayı Tofaş buluşmasına götürmeyi, oradaki tepkileri görmeyi çok istiyorum. Sanayide Tofaşçı abileri görünce, içimden “Sen bir de benim arabayı gör” diyesim geliyor.
Böyle bir komünitenin varlığından da bu sayede haberdar oldun muhtemelen.
Aynen öyle. Direkt çekiciyle arabaları götürdükleri buluşmalar oluyor. Zaten belgeleri yok, “Sanayi Güzeli” de onlar gibi çıkamıyor trafiğe. Çekiciyle herkes arabasını götürüp şovunu yapıp dağılıyor. Kulağa çok eğlenceli geliyor, mutlaka gitmek istiyorum.

Bu araç nerede kalacak bundan sonra peki?
Yaşadığım apartmanın otoparkında yerim var, arabam da yok. Otoparka koyacağım.
Araba ile çalışma fikri nasıl çıktı ortaya?
Ben aslında 7-8 sene önce “Bir Wes Anderson filminde Tofaş olsa nasıl olurdu acaba?” diyerek bu fikir üzerine düşünmeye başlamıştım. Gerçekleştirene kadar insanlara o kadar çok anlattım ki anlattıkça fikirden biraz soğudum. Nike ile böyle bir şey yapabilme ihtimali olunca Wes Anderson’ı denklemden çıkarıp neler yapabileceğimi düşündüm. Ortaya böyle bir şey çıktı.
Tasarımında LED ekranlar da önemli bir rol oynuyor. Aşina olduğun bir şey miydi LED?
Sahne için büyük LED ekranlarla daha önce çalışmıştım ama bu tip “kokoreççi LED’iyle” hiç çalışmamıştım. Aracın önündeki panele video hazırlarken refleksle 4K çıktı aldım. “En kötü dandik oynatır herhalde” diye saldım ama dosya direkt hiç açılmadı. Sonra öğrendim ki kokoreççi LED’i bambaşka bir medyaymış; kendi çözünürlüğü, kendi kaprisi varmış. Ayrıca hayatımda ilk kez LED için render alırken, sanayi molası verdiğim bir dönem oldu.
Birlikte çalıştığın ekibe “yok artık” dedirten bir fikrin oldu mu?
Nike’a ilk kez projeyi anlattığımda, açıkçası elimde sadece bir fikir vardı. Araba hâlâ Blender’da dönüyordu, hiçbir üretim detayı net değildi. Ama onlar bu fikre inandı ve projeye destek oldular (Nike sağolsun). O an her şey çok heyecan vericiydi ama “nasıl yapacağım?” kısmı tam anlamıyla boşluktaydı. Gerçekten, bir tane bile kontağım yoktu.
Projenin başında arabanın tasarımı bambaşkaydı. Hatta şöyle söyleyeyim: Blender’da çalışırken bu işin nasıl gerçeğe dönüşeceğini hiç bilmediğim için iyice uçmuşum. Aracın formuyla ekstrem şekilde oynadığım, fizik kurallarını pek de umursamadığım bir şeyler yapmıştım ilk başta.
Orada ciddi şekilde tıkandım. Sonra oyuncak tasarlayan arkadaşım Kilink Custom’dan Burak’a döndüm, “Bu işi nasıl yapacağım ben ya?” diye sordum. O da atölyede arkadaşlarıyla laflarken bana destek olabilecek birilerinden bahsetti — böylece Sinan’la (Demir) tanıştık.
İlk draftı gösterdiğimde “yok artık, geç bunu” dediler. Süre çok kısıtlıydı, yetişmesi mümkün değildi. Tasarım biraz evrildi, sadeleşti ama esas kırılma noktası da zaten orasıydı.
Dürüst olmak gerekirse, Kilink ve bu ekiple yollar kesişmeseydi “Sanayi Güzeli” bu kadar güzel bir şeye dönüşmezdi. Projenin yüzde 50’si hayal gücüydse, diğer yüzde 50’si de doğru insanlara denk gelmekmiş. Onlar olmasa ben hâlâ Blender’da kendi kendine dönen bir Tofaş’a bakıyor olurdum.


Tasarım kurgusunda Air Max DN8’in estetik dünyasının aracın formuyla nasıl bir diyalog kurduğunu hayal ettin?
DN8’in o aerodinamik, fütüristik çizgisiyle bizim bu nostaljik ve köşeli Tofaş kasasını kafa kafaya tokuşturmak istedim aslında. Eskiyle yeninin çarpıştığı ama bir şekilde kol kola da yürüyebildiği bir estetik aradım. Arabanın kutu gibi formu, DN8’in akışkan ve katmanlı yapısına tamamen zıt; ama tam da bu zıtlık fikri hoşuma gidiyor.
Bu projede geçmişin bize çok tanıdık gelen bir objesini alıp, bugünün estetik diliyle başka bir dünyaya aktarmaya çalıştım. Konseptin tam kalbinde bu çatışma var: Biri geçmişe saplı, diğeri geleceğe dönük. Ortaya çıkan şey de ikisinin arasında sıkışmış ama kendi yolunu bulan bir karakter gibi oldu.
Nike Air Max DN8’in hangi özelliği seni en çok etkiledi ve bu tasarımda nasıl bir yansıması oldu?
Air Max DN8’in dışarıdan sade ama içine girdikçe detaylanan yapısı beni ilk çeken şey oldu. İlk bakışta net ve kompakt duruyor ama yaklaştıkça başka bir şey anlatmaya başlıyor. Ben de arabayı bu fikirle kurguladım. Dışarıdan baktığında klasik bir modifiye gibi gözüküyor, ama detaylara girdikçe başka bir hikâye çıkıyor.
Tofaş sözlerini sahte marka logolarına dönüştürüp onlarla cümleler kurdum. “Gamlı Yıllar”, “Yoksunama” gibi isimler hem tanıdık hem de hafif eğreti; tam olması gerektiği gibi. Kaplamalar tuning estetiğini taklit ediyor ama aslında arabesk bir mesaj taşıyor. O kontrastı ayakkabının yapısında da bu araçta da görmek mümkün.
Ayakkabının “gelecekten gelmiş” estetiği senin sanat pratiğinle nasıl buluştu?
Ben genelde bizim için sıradanlaşmış şeylerle oynamayı seviyorum. Tofaş da onlardan biri. Mahallenin çocuğu gibi tanıyorsun ama adını unuttuğun türden. Bu projede o tanıdıklığı bozmadan başka bir yere taşımak istedim. LED ekranlar, sahte markalar, gizli karakterler… Hepsi arabayı bugünden çıkarıp başka bir evrende var oluyormuş gibi hissettirmek için. DN8 de aynı hissi veriyor: Bu dünyaya ait gibi ama değil. Tasarımında “gelecekten gelmiş” bir taraf var, ama hâlâ bir yerlerden tanıdık geliyor. Benim için de bu projede esas mesele tanıdık olanı yabancılaştırmak ama sevdire sevdire yapmaktı.