Poz kılıçtan keskindir: “Voguing”

Yazı-Röportaj: Yetkin Nural, Fotoğraflar: Chantal Regnault / Bant Mag. No:4 (Şubat 2012)

Chantal Regnault’nun New York Balo sahnesini belgeleyen fotoğraflarını gün yüzüne çıkaran Voguing and the House Ballroom Scene of New York City 1989-92 kitabı, Soul Jazz Books tarafından Aralık 2011’de yayımlanmıştı. 2012 Ocak’ta ise kitaba ek olarak bir CD/LP piyasaya çıktı. Kitabı görünce çok heyecanlanmış ve bu vesileyle fotoğraf sanatçısı Chantal Regnault’dan bir söyleşi ile bir söyleşi yapma şansını yakalamıştık. Bant Mag. No:4’ün kapak konusu olmuştu.

Chantal Regnault ile söyleşimize geçmeden önce, buyurun üç adımda New York – Harlem Baloları…

Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.
Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.

BALO

Vouging kitabının konu aldığı New York Ball dünyasının tarihi, kitabın önsözünü yazan Tim Lawrence’a göre 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar gidiyor. O zamanlar yolu bir şekilde New York’un aşağı doğu yakasında bulunan Wallhala Hall’da düzenlenen maskeli balolardan birine düşen bir tıp öğrencisi, daha sonra bu gecede 500’den fazla aynı cinsiyetteki çiftin iyi bir müzik eşliğinde vals ettiğini günlüğüne yazarak, bu gizemli etkinliklere dair ilk yazılı belgeyi oluşturuyor. O günden yüzü aşkın yıl sonra, 1989 senesinde yolu Harlem’de düzenlenen balolardan birine düşen Chantal Regnault ise kendini kamera önünde poz vermeyi bir varoluş formu olarak içselleştirmiş insanların arasında, yani bir fotoğrafçı için cennet sayılabilecek bir ortamın içinde buluyor.

“Dinleyin… Sizden önce yürümüş evlerin sesini duyacaksınız.”

Peki bir balo nedir? Balo, New York alt sınıf siyah ve Latin LGBTİ+’ların Harlem’de sabah saat 5’lerde başlayıp akşamlara kadar uzayan partilerine verilen isim. Bu partiler hem bir podyum, hem bir disko, hem yarışma, hem sosyalleşme gibi pek çok amaca hizmet eden sosyal etkinlikler. Düzenlenen balolarda “yönetici görünümü”, “üniversite öğrencisi”, “asker gerçekliği”, “heteroseksüel kadın gerçekliği”, “maço kadın” gibi sonu gelmeyen çılgın kategoriler dâhilinde hayalî bir podyumda yürüyen katılımcılar bir jüri tarafından değerlendirilerek, kendi kategorilerinde birinci olup, ödül için yarışıyorlar. Heteroseksüel normların yönettiği sosyal gerçekliğin penetre edemediği baloların podyumlarında yürüyen yarışmacılar dışardaki dünyanın onlara giydirdiği rolleri eskimiş bir deri gibi dökerken, kendilerini her kategoride yeniden yaratıyorlar. Amaç, efsanevi “anne”lerden Dorian Corey’nin sözleriyle, herkese “Dünya bana bir yönetici olamayacağımı söylüyor, ancak bir yönetici gibi görünebiliyorsam, o zaman bir yönetici olabilirim.” demek.

Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.
Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.

EV

Balolar bu LGBTİ+ alt kültürün esas sosyal oluşumu değil aslında. Baloların arkasında, bu baloları düzenleyen “Ev”ler bulunuyor… Bir Ev, Balo dünyasının efsanevi isimlerinden biri tarafından veya birbirine yakın hisseden bir grup arkadaş tarafından kurulabiliyor. Evler cinsel yönelimi nedeniyle çocuk denecek yaşta evden kaçmak zorunda kalan –veya direkt evden kovulan– dolayısıyla “heteroseksüel aile” bağlarını yitiren gençler için yeniden kök salabilecekleri, ait olabilecekleri, kardeşlik duygusuyla örülen sosyal dayanışma ağları bir bakıma.

Kendi hiyerarşik yapılarına sahip Evlerin başında bir anne veya baba bulunuyor. Evler isimlerini kurucu anne veya babanın isminden veya ünlü moda markasından alıyor. House of Chanel, House of Dupree, House of LaBeija en büyük Evlerden bazıları. Öz ailelerinden hiçbir zaman göremedikleri sevgi ve anlayışı bu Evlerde bulan gençlerin hepsi soyadlarını üyesi oldukları Ev’den alıyor, hatta kimileri bu kimlik dönüşümünü mahkeme kararıyla resmîleştirecek kadar önemsiyor. 

Bunların arasında en eski ve köklü olanlarından House of LaBeija Saint Laurent, Omni ve Xtravaganza gibi evlerin başlarındaki isimlerle Chantal Regnault tarafından gerçekleştirilen röportajlar Voguing kitabında fotoğraflara eşlik ediyor.

Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.
Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.

VOGUING

Kitaba ismini veren Voguing nedir, nereden ve nasıl gelmiştir, bunu anlamak için önce reading (okuma) ve shade (gölge) terimlerini çözmek gerekiyor.

Reading, yani birini okuma sanatı, keskin bir zekâyla ve ince bir mizahla yoğrulmuş bir hakaret sanatı. Birini “okumanın” püf noktası karşınızdaki kişinin özgüven eksikliği çekmesi muhtemel bir kusurunu yakalayıp abartmak, abartırken de sivri ve kıvrak bir dil kullanmak. Sokakta yemedikleri laf kalmayan LGBTİ+’lar haliyle sözlü misilleme ve laf yetiştirme konusunda gelişmiş bir yeteneğe sahiptirler. Okumak işte bu altyapıya yaslanan bir kültürel alışveriş, zira balo “divaları” bu yeteneği birbirlerine karşı kullandıkları zaman ortaya çıkan söz dalaşı kulak kamaştıran cinsten.

Shade, yani gölge düşürmek, okumanın sözsüz olanı. İnsanı gözüyle süzmek, bir bakışla yerine oturtmak yani. “Sana çirkin olduğunu söylememe gerek yok, bunu sen çok iyi biliyorsun zaten” cümlesini kelimeler olmadan kurmak bir bakıma.

Voguing, okuma ve gölge sanatından sonra geliyor. 1980’lerde Footsteps adlı bir gece kulübüne giden Dupree Evi’nin kurucusu Paris Dupree, disko pistinde birtakım başka divalarla gölgeler savaşı verirken birden çantasından bir Vogue dergisi çıkartıyor ve bir sayfa açıp sayfadaki modelin pozunun aynısını veriyor. Sonra bir sayfa daha, bir poz daha. Tüm bunların arka planında müzik var elbette. Böylece Voguing –ilk başlarda posing deniyor– kozlarını dans pistinde paylaşmak isteyenlerin hareketlerle okuma sanatı hâline geliyor. Bir başka kaynak ise Voguing dansının tarihini Rickers Adası’ndaki hapishanede homoseksüel suçluların diğer mahkûmların dikkatini çekmek için yaptığı hareketlere dayandırıyor. Her durumda Voguing kısa zamanda baloların hayalî podyumlarında yürüyen kral ve kraliçelerin kılıçtan keskin, sözden ağır, zehir gibi hareketlerle yaptığı kansız savaşların efsanevi dili haline geliyor. Hemen sonraki senelerdeyse Balo dünyasını takibe almış olan Madonna, Vogue albümünü çıkartıp bu alt kültür dansını global üne kavuşturuyor.

Chantal Regnault’nun fotoğraf kitabı Voguing, oyuncularının dönüştükleri karakterlerle kendilerini yeniden tanımladıkları dramatik bir sahnenin perdelerini baloların kendileri için yarattığı gerçekliğe yeniden tanık olmamız için aralıyor. Biz sayfaları çevirdikçe, balo podyumlarında yürümüş efsanevi evlerin seslerini duyuyor, bir mekâna ve bir zamana sıkışmış bu cinsel devrimin her şeyi ve herkesi mümkün kılan o büyülü atmosferine tanık olma şansını yakalıyoruz. Soul Jazz Books tarafından çıkan Voguing kitabı hakkında detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.

İşte Chantal Regnault ile söyleşimiz:

Senin aslında bir edebiyat geçmişin olduğunu okudum. Nasıl ve ne zaman fotoğrafa yöneldin?

Evet. 1971’de New York’a taşınmadan önce Sorbonne Üniversitesi’nde Fransız Edebiyatı okuyordum. Amerika’ya gittiğimde New York Üniversitesi’nde bir süre bu eğitime devam ettim. Fakat fotoğrafa yönelmemin esas sebebi özellikle o zamanlar sokaklarının ve karakterlerinin renkliliği ile New York şehrinin kendisi oldu. Kendi kendime verdiğim ilk ödevlerden biri her temmuz ayının son pazar günü gerçekleşen Gay Pride’ı fotoğraflamaktı. Atmosfer o kadar hayat dolu, insanlar o kadar enerjik ve neşeliydi ki… Marjinalleştirilmenin ve toplumsal dışlanmanın zorluklarına karşı verilen mücadele konusunda gerçek bir ders oldu benim için. Bütün bunların yanı sıra görsel olarak da gerçekten ilham verici bir etkinlikti. Yürüyüşe katılan herkes mesajlarının altını çizmek için ellerinden gelen tüm yaratıcılığı ortaya koymuştu.

Bize biraz “Balo” dünyasıyla nasıl tanıştığını anlatır mısın? İlk katıldığın Balo’dan aklında kalan izlenimler neler?

İnanarak takip ettiğim ve fotoğrafladığım Gay Pride haricinde (ki bu fotoğraflar Fransa’nın o dönem başlıca gay dergisi olan Gai Pied‘de yayınlanmıştı) şehirde ortaya çıkan hip hop hareketi gibi çeşitli başka altkültür oluşumları da takip ediyordum. Her yerde graffitiler vardı ve break dans, rap, ana akım olmaya doğru ilerliyordu. 1988’de Village Voice‘de “Voguing” ve Balo dünyasına dair birkaç makale gözüme çarptığı zaman, gidip bu Balolarda neler döndüğüne bir göz atmak benim için yapılabilecek en doğal şeydi elbette. Gördüklerim beni bayağı etkilemişti ve bir sonraki Balo’nun ne zaman, nerede gerçekleşeceğini bildiğime emin olarak ayrıldım. O zamanlar altı Ev vardı, ve hepsi yılda birer, bazen iki Balo gerçekleştiriyordu. Zaman içinde daha genç Evler de ortaya çıktı. Genelde büyük ve eski Evlerin genç üyeleri tarafından kurulan Evlerdi bunlar ve onların da Baloları oluyordu.

Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.

Balo dünyasının bir fotoğrafçı veya bir belgesel yapımcısı için hayali kurulabilecek her şeyi barındırdığını düşünmüşümdür. Kamera karşısında olmak için yaratılmış bütün o özgün ve güzel insanlar… Bir fotoğrafçı olarak Balo sahnesi ile ilişkin nasıldı? 

Senin anlattığından daha iyi anlatamam sanırım bu hissi! Bir fotoğrafçı için yeteneklerinin istenildiğini hissetmek oldukça canlandırıcı bir şey. Fakat ilk anda oluşan o fotoğraf-magazin ilişkisinin yarattığı cazibe haricinde insanların yaklaşımında bir mesafe söz konusu. Gerçek anlamda kabul edilmenin ölçüsü eninde sonunda senin onlara duyduğun saygıya ve yaklaşıma bakıyor.

Paris Is Burning (1990) belgeselinde izlediğimiz Balo dünyası ile kendi deneyimin arasında farklılıklar var mıydı?

Ana karakterler acısından büyük bir farklılık olduğunu sanmıyorum, Livingston’ın filme çektiği kişilerin çoğunu ben de fotoğrafladım. Ancak benim zamanımda New York’un aşağı mahallelerine kadar inmişti. Daha genç Evler kendi itibarlarını kazanıyorlardı. Mayıs 1989’da Roseland, New York’ta AIDS tedavisi araştırmaları için ödenek toplanması amacıyla yapılan “Love Ball”da Balo dünyası sonunda “gerçek” moda dünyası ile aynı podyumu paylaştı…

Balo dünyasında karşılaştığın insanlar arasında senin üzerinde özel bir etki bırakan biri oldu mu?

Kesinlikle, Avis Pendavis. Karşındakinden saygı, hatta korku bekleyen biriydi! Ama kendi çocuklarını güler yüzle karşılayan, çok gerçek olduğunu hissettiğiniz biriydi. Zor bir hayatı oldu ve Balo sahnesinin içinde ve dışında çok fazla deneyime sahip biriydi. Kıyafetler yapmayı çok seviyordu ve frapan tasarımları vardı ve gerçekten konumunu önemseyen ve sevgi dolu bir “anne”ydi.

Kitapta Balo dünyasından çeşitli kişilerle yaptığın röportajlar var. Çeşitli evlerin anneleri ve babaları, voguing dansçıları, drag queenler… Kimlerle röportaj yapacağını nasıl belirledin?

O dönemden sağ kalan kişiler arasından röportaj teklifimi kabul edenlerle görüştüm. Facebook ve internet sayesinde 20 sene sonra, zorluk çekmeden onlara ulaşabildim. Ancak aslında New York dışında yeşeren Balo çevrelerine ulaşmak için biraz daha zaman ayırabilirdim diye düşünüyorum. Her durumda dönemin önemli aktör ve tanıklarına ulaşabildiğim için şanslıyım.

Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.
Fotoğraf: Chantal Regnault. Soul Jazz Records izniyle yayınlanmıştır.

90’ların başında New York nasıldı peki? Yıllarca Haiti’de yaşadıktan sonra New York’a geri döndün. Şehir o döneme göre ne gibi değişiklikler geçirmiş?

Ben 1993’te Haiti’ye yerleştim ve o zaman bile New York’ta soylulaştırma politikaları yürürlükteydi. Bugünün Manhattan’ı zenginliklerin adası haline geldi. Hal çok güzel ve şehirsel anlamda daha gelişmiş, ancak 70’lerin çok çeşitli kumaşlarla dokunmuş sosyal yapısı yok kesinlikle. Geçtiğimiz 25 sene içerisinde sürekli ve hızla artan kiralar nedeniyle genç sanatçılar ve orta sınıf, Brooklyn, New Jersey, Queens gibi nehrin diğer ucundaki alanlara taşındı.

Bugünlerde düzenlenen Balolardan birine katılma şansın oldu mu? Güncel Balo dünyasında neler dönüyor bir fikrin var mı?

Ne yazık ki tekrar bir Balo’ya gitme şansım olmadı. Deprem sonrasında Haiti’den Paris’teki daireme yerleşmek zorunda kaldım. New York’taki dairemi başkasına kiralamıştım. Bir sene önce kitap bir proje hâline geldiğinde hem röportaj yapacağım kişilerle buluşmak hem de oradaki Balo fotoğraf arşivimi Londra’ya taşımak için sık sık New York’a gider oldum. Böylece hem röportajlar, hem Facebook grupları hem de YouTube videoları sayesinde bugünlerde neler döndüğü hakkında sağlam bir fikrim oluştu. Ki bu gözlemlerimi de kitabın önsözünde kaleme aldım.

1994-2010 senelerinde Haiti’de yaşadın. Uzun seneleri New York’ta geçirdikten sonra Haiti’ye taşınmaya nasıl karar verdin? Haiti’de neler yaptın?

Haiti’ye yerleşmek bir hayat stili seçimiydi. Büyük şehir hayatından uzaklaşmak istiyordum. 70’lerde ve 80’lerde sık sık ziyaret ettiğim Haiti de iyi bildiğim bir yerdi. Haiti bir fotoğrafçı için çok özgün ve etkileyici bir ülke. Bu sebeple oraya taşındım ve takip eden 15 sene boyunca Haiti’de fotoğraf çektim. Bir de belgesel çektim.

Voguing kitabı geçtiğimiz aralıktan [2011] beri piyasada. Peki simdi ne yapacaksın? Yeni projeler var mı?

New York’taki arşivimden daha fazla fotoğraf çıkartmak. Ama ondan da önce Haiti’deki işlerimi toparlayıp o fotoğraflardan da bir kitap yaratmak.