Rutinin kırılması ve bir çıkış yolu: DVAL
İstanbul deneysel müzik sahnesinde uzun yıllardır farklı projeler ve üretimlerle karşımıza çıkan Erdem Dicle’nin taptaze projesi DVAL, ilk albümünü geçtiğimiz ay yayınladı. Karanlığın hüküm sürdüğü yoğun bir atmosfer sunan You Will Know When to Leave the Room’un çıkış noktalarını ve bütünlüklü konseptini Erdem Dicle anlatıyor…
Röportaj: Koray Soylu
Seni daha önce 2. İstanbul Sessiz Sinema Günleri’nde gösterilen Faust: Bir Alman Halk Hikâyesi’ne ve Fransız avangart yönetmeni Epstein’e saygı duruşu niteliğindeki bir dizi film gösterimlerine yaptığınız müzikler, aynı zamanda da Hatice Arici ile hayata geçirdiğiniz You, Me & End of Everything projesiyle biliyoruz. Yeni projen DVAL’ın nasıl doğduğundan bahsedebilir misin?
Esasen tüm bunların öncesinde, 2008 yılında “yarabere” isimli projemle müzik yapmaya başladım. Ambient/elektronik olarak tanımlayabileceğim şeyler yapıyordum. 2-3 sene aktif bir şekilde sürdürdükten sonra iş durumlarından ötürü bunu sonlandırdım. Sonrasında kendi ismim altında ya da arkadaşlarımla birlikte bahsettiğin projeler de dahil olmak üzere tek seferlik performanslar yaptım ama bunları da çok aktif bir şekilde sürdürdüğüm söylenemez. Motivasyon eksikliği ve iş hayatı nedeniyle müziğe yeterince zaman ayırmadığımdan ötürü seneler içerisinde laptop’um, sadece kendim için yaptığım ve yakın çevrem dışında kimseyle paylaşmadığım onlarca ölü parçayla doldu. 2018 Aralık’ta “artık yeter” dedim ve beni müzik yapmaktan alıkoyan tüm iç/dış faktörleri bir kenara bırakarak bir projeye başlamaya karar verdim. Böylelikle DVAL doğmuş oldu.
“Müzikal olarak karanlık ama depresif olmayan bir ses dünyası yaratmak istiyordum. Diğer yandan, projeye başlarken albüm yapma fikri vardı ama bunu gerçekten becerebileceğimden de emin değildim. Dolayısıyla bir hazırlık içerisine girmeden ya da bir konsept düşünmeden çalışmaya başladım.”
İlk albümün You Will Know When to Leave the Room 20 Ağustos’ta dijital platformlardan yayınlandı. Her ne kadar şarkılar sözsüz olsa da albüm bir hikâye anlatısı gibi takip edilebiliyor. Şarkı isimlerinin albüm ismini oluşturmasından film müziği gibi tınlayan görkemli ses manzaralarına, işitsel bir bütünlük söz konusu. Albümün hazırlık aşamasında aklında böylesine bütünlüklü bir tema var mıydı?
DVAL’a başlarken motivasyonum rutin yaşamı müzikle kırmak, bir şekilde bir çıkış yolu bulmaktı. Müzikal olarak da karanlık ama depresif olmayan bir ses dünyası yaratmak istiyordum. Diğer yandan, projeye başlarken albüm yapma fikri vardı ama bunu gerçekten becerebileceğimden de emin değildim. Dolayısıyla bir hazırlık içerisine girmeden ya da bir konsept düşünmeden çalışmaya başladım. İlk parçayı yaptıktan sonra gerisi geldi. Bahsettiğim bu motivasyon kaynağı, albümün ve dolayısıyla parçaların da isimlerini şekillendirmiş oldu.
Görsellere eşlik eden müziklerle epey haşır neşir birisi olarak, You Will Know When to Leave the Room albümü bir filmin müziği olsaydı bunun hangi film olmasını hayal ederdin?
Bunu hiç düşünmemiştim, şimdi de “bu olur” dediğim bir film aklıma gelmiyor. Sanırım bir dram ya da distopyaya uygun olurdu albüm. Yine de bütün bir film olmasa da albümden bazı parçaların eşlik edebileceği sahneler gözümün önüne geliyor: Victoria’daki otelden çıkış sahnesi, 4 ay 3 hafta 2 gün’deki gecenin karanlığında ceninden kurtulma çabası, Climax’in açılışı ya da Lilja 4 Ever’daki köprüye koşu sahnesi…
Albüm birçok janrla eetkileşim içinde ve bu You Will Not Know When to Leave the Room’u güçlü kılan en önemli etmenlerden biri gibi duruyor. Örneğin “Know” şarkısında post-apokaliptik ve hayli karanlık bir ambient tekno duyuluyor. Ryuichi Sakamoto ve Fennesz’e göz kırpan “The Room” şarkısında neredeyse progresif elektronik bir marş hissi alınabiliyor. Öte taraftan albüm, tutarlı bir şekilde dark wave titreşimini her şarkıya yedirmekte de başarılı. Farklı yönelimler şarkı yazımını nasıl etkiliyor? Bu çeşitlilik dinleyici olarak da albümlerde aradığın bir şey mi?
Olabildiğince her şeyi dinlemeye çalışıyorum ama uzun süre, özellikle üniversite dönemi ağırlıkla elektronik müziğin öncülerini ve daha karanlık türlerini, shoegaze, post rock ya da kalbi kırık Amerikan indie’si dinledim. Bunlar tabii duymak istediğim o ses dünyasını esas olarak şekillendirdi. Umarım ileride etkilendiğim diğer türleri de müziğime yansıtabilirim. Dinleyici olarak da özellikle bir bütünlük aramıyorum bence bir tavrı olduğu sürece bir albüm içinde birbirinden farklı tarzlar olabilir. Buna örnek olarak aklıma ilk, geçen sene çıkan Yves Tumor albümü geliyor.
DVAL projesinin ve albümün tanıtımı için yakın gelecekte neler planlıyorsun? Bunun dışında üzerinde çalıştığın yeni projeler bulunuyor mu?
Seneler boyu, düzenli çalışabileceğim üretken bir grubun parçası olmak istedim ama hiçbir zaman bunu bulamadım. O yüzden artık grup sevdasından vazgeçmiş durumdayım. Sadece DVAL’la ilgileniyorum. Şu an bunu sahneye taşımak için çalışıyorum.