Duygudurum: Selin Baycan - AŞİNA
Yazı: İlayda Güler - Fotoğraf: Memo Ömür
Titrek bir mum alevi ya da cayır cayır bir yangın; inançtaki kuvvet, damardaki öfke, kandaki şiddet; dudaktaki ruj, kalpteki şefkat, ruhtaki aşk, tutku, şehvet… Kırmızı ne çok anlama gelen bir renk. Onu taşımak, “Bana bak.” demenin en kestirme yollarından biri belki. Çünkü sıcak ve dikkat çekici. Sesinde ise gizli bağlar kuran, ara ara dipten vuran bir acı ile önlenemez bir coşkuyu birlikte saklar; ısısıyla kaynatır, ışığıyla parlatır gibi. Ateştir kırmızının elementi. Ve bu, onunla çıkılmış uzun bir yolculuğun hikâyesi.
2019’dan beri kayıtlarını tekliler hâlinde paylaşan Selin Baycan’ın, her defasında tekrar ayağa kalkmak için güç arayanlara ithaf ettiği ilk uzunçaları AŞİNA 14 Mart’ta yayımladı. Yeniden yorumladığı bir şarkı dışında albümdeki tüm söz ve müzikler kendisine ait; prodüksiyon kredilerini ise Mehmet Mutlu ve Hazal Döleneken’le paylaşıyor. Miks ve mastering işlemleri, Can Paşa ve Baran Göksu’nun elinden. Görsel konseptin yaratıcısı Gözde Mutluer; kapak fotoğrafı Mehmet Ömür imzalı.
Selin Baycan’ın kırmızı bir rüyadan seslendiği AŞİNA’nın his haritasını çıkardık.
“Kanıyor dizlerim bir düşün kıyısında; akıyor doludizgin, henüz çocuk yaşımda.” Kapı açılır. Etrafı sularla çevrilmişse de nafile; içeride hiç sönmemiş bir yangın vardır; az sonra taşacak, ortalığı birbirine katacaktır. “Aşina”, bir kırmızı alarmı bozup karşı konulmaz bir büyüye dönüştürebilen zihinsel mekanizmamızın müziği. Hem her an uçuşabilecek gibi hem de sıkı sıkı tınlayan synth armonileriyle inşa edilmiş bu rüyanın, dünyaya alışmaya çalışan küçücük ruhlarken aldığımız yaraların kabuklarıyla bol bol oynayacağını söylüyor en baştan: “Aynalara çarpa çarpa büyütür bu sır beni.” Selin Baycan’ın duru sesinden, güçlü bir tanışma merasimi.
Alevler sıçrıyor. Gitar tellerinden yayılan flamenko ritimleri koyu tonlu yaylılarla genişliyor; formu değişen bas yürüyüşleri ve türlü elektronik numarayla düzenleme giderek zenginleşiyor. Albümün hem anlam hem de prodüksiyon açısından en cüretkâr şarkısındayız. “En Gizli”, huzurdan çok keder verse de vedalaşılamayan ilişkilerdeki sanma yanılgısının yarattığı hayal kırıklığıyla başa çıkamama, hep bir ihtimale tutunma güdüsü hakkında. Arzunun yakıcılığı ve güvenlik duygusuna dair kimi karmaşalar insana bazen “En gizli ve en derinden, bilmediğim o yerimden vur.” dedirtebiliyor. Aşinalık işte, sağı solu belli olmuyor.
“Kaçışın Yok”, yine o hisse yerleşmiş yoğun acıyı tarif ederken anlatıcı, ateşin içinde bile bile kaldığı bir döngüye hapsolduğunu da kabul ediyor. Umut bitmiyor; karşıya da seçenek bırakmıyor. “Kavuruyor, yangın yeri; bir bilsem bu neyin bedeli. Anlatırım bizi suya, dilimde sus ve binbir ahla.” diye devam eden sözlerindeki sahicilik ve buram buram 90’lar kokan, son düzlükte de Ennio Morricone’ye selam çakan zevkli düzenlemesiyle akılda hızlıca yer ediyor. Parçanın, dönemin Türkiye sinemasından referanslar içeren Lara Kamhi ve Barış Fert imzalı bir klibi de var. Onun bir adım sonrası gibi düşünülebilecek “Bugün Yine Gökyüzü” ise telaşlı ritimler aracılığıyla kalpte çıkan iç savaşların tedirginliğini giyinmiş bir müzikal zemin üzerinde, ayrılığın ardından “Korkuyorum çıkarsın diye karşıma!” diye haykıran birine ses veriyor; göğsündeki dev boşlukla yaşamaya çalışan birine. Artık dumanlar etrafı sarmış ki şarkı biterken nefesini tutuyor Selin Baycan.
Meğer birileri de son nefesini vermiş o sırada. Kulakları daha derin bir yasa hazırlayan “Geçerken”, arasında kalakaldığımız kocaman alevleri bir mumun fitilinde toplayıveren bir interlude. Uzantısı da var: Müzisyenin “evimin neşesi” dediği çok sevgili kedisinin kaybını bir nebze sağaltmak, onu anmak için yazdığı “Kadife”; albümde bir kırılmanın, ifade ediş biçimindeki dinginleşmenin, odağın direkt piyanoya dönüşünün habercisi. Selin Baycan’ın farklı frekanslara uğradığı, hacimli, tesiri yüksek vokaliyle o mumu, yitirdiğiniz birinin hatırasına dikmiş, göğsünüzdeki yangını gözünüzün önüne koymuşsunuz gibi hissettiriyor. Bize biraz su lazım, o hâlde gözyaşları serbest kalsın.

AŞİNA’da kaçmak kelimesi kaç defa geçmiştir? Çok. “Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem.” sözleriyle ateşi de paylaşan bu Mehveş Hanım yorumu, son noktayı koyuyor meseleye. “Kaçsam Bırakıp”a Deniz Kızı Eftelya’dan dinleyince vurulan Selin Baycan, tıpkı onun 100 yıl önce yaptığı gibi bir kayıkta şarkısını söylediği, Tuğçe Kep yönetmenliğinde çekilmiş bir videoyla müzisyene saygı duruşunda bulunmuştu. Şarkıda dinleyicinin içine su serpen sade piyano eşliği, bizim mumun alevini ehlileştiriyor bir miktar. Kaçmak hiçbir zaman çözüm değildi belki de. Ne demiştik en başta, “Aynalara çarpa çarpa büyütür bu sır beni.” Öyleyse artık kabul etme, zor da olsa kopma vakti. Peki unutan mı iyileşir yoksa affeden mi?
Albümün kapanışını yapan “Kaybolan Ne Var”, tüm bu duyguları sanki bir defa daha damıtmış, özel bir şarkı. Yine tuşlarına usul usul basılan bir akustik piyanoyla baş başayız. Sevginin yetmeyebildiğini anlatırken aşinalığın yüküyle de yüzleştiren bir anda durup, avucumuzun içinde sımsıkı tuttuğumuz o mumu söndürüyoruz. “Kaybolan Ne Var”, yolu onu hep kaygan zeminlerde bırakan birinden geçmişlerin yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirecek, henüz son adımı atamamışlara ise cesaret verebilecek bir parça. Elif Tekneci’nin çektiği klibi ise yazılış öyküsüne gönderme yapıyor. Kaybolanlar, Selin’in sesindeki çıtırtıda yanıyor; onlardan yükselen ışık; aynadaki olgunlaşmış, kendine sahip çıkmış, hafiflemiş yüze vuruyor. Ateş odasına dönüyor, rüya böylece bitiyor.
Boğmadan, boğulmadan; özgürlükte, nefes aldıran sahici sevgilerde buluşalım.