Studio Ghibli'nin 5 güçlü kadın karakteri

Bugün vizyona giren The Tale of Princess Kaguya‘dan yola çıkarak, Japon animasyon şirketi Studio Ghibli’nin güçlü ve öncü kadın karakterlerini inceliyoruz.

Yazı: Zeynep Naz İnansal

Nausicaa-of-the-Valley-of-the-Wind-Wallpapers

Nausicaa
Nausicaa of the Valley of the Wind
 (1984)

Studio Ghibli’nin doğmasına sebep olan film Nausicaa of the Valley of the Wind, Miyazaki’nin aynı adlı mangasından uyarlama. Vizyona girdiği 1984 yılının yanı sıra günümüz için bile devrimci bir güçlü kadın ana karakter içeren film, gelecek bir sürü Miyazaki filminin habercisi niteliğinde aslında. Post-apokaliptik bir çağda geçen hikaye, güçlü ve sorumluluk bir prenses olan Nausicaa’nın ülkesini korumak için neleri göze alabileceğini anlatıyor. O zamana kadar gördüğümüz çoğu prenses tasvirinin aksine, karşımızda aktif ve güç sahibi bir prenses var. İnsanlığın doğayı yok etmesinden 1000 yıl sonra, dev böcekler dünyayı sarıyor. Bu zehirli dev böceklerin hakim olduğu ormana gidebilme cesaretini gösterebilen tek insanın Nausicaa olduğunu görüyoruz. Onlarla iletişim kurmayı öğrenmiş. Bu sayede de herhangi bir çatışma anından şiddete alternatif yollar deneyebilir hale gelmiş. Zekası ve çabucak ürettiği çözümleriyle Nausicaa, devrimci bir prenses.

kiki-1

Kiki
Kiki’s Delivery Service (1989)

Listedeki filmlerin arasında en masumu sayılabilecek Kiki’s Delivery Service, 13 yaşına geldiği için 1 yıllığına evden ayrılıp kendini bulmaya çalışan Kiki’nin hikayesini anlatıyor. Kedisi ve süpürgesiyle şehirden şehre, yeni insanlarla tanışıp onlara yardım eden Kiki, bir süre sonra güçlerini kaybediyor ve aslında ilk olarak hayattaki amacını keşfetmesi gerektiğini fark ediyor. Sihirli bir büyüme öyküsü olan film, kendi bağımsızlığını kazanma, potansiyelinden şüphe duyma, yalnızlık ve güvensizlik gibi derin konulara değinse de çocuksu ve neşeli havasından ödün vermiyor. Kedisi Jiji’yle konuşamayıp uçamayınca güçlerini kaybettiğini fark eden Kiki, arkadaşının tehlikede olduğunu gördüğündeyse içinde gerekli gücü bulup onu kurtarmayı başarıyor. Aslında film boyunca başkalarına yardım etmesiyle öne çıkan karakterimizin amacı ve gerçek gücü de ortaya çıkmış oluyor.

mononoke


San/Mononoke
Princess Mononoke (1997)

Studio Ghibli’nin en karanlık filmlerinden Princess Mononoke‘nin bu tonu, savaşın, hastalığın ve çevre kirliliğinin dehşetini daha iyi aktarabilmek için yapılmış bilinçli bir seçim. Alışılmışın aksine iki güçlü kadın karakterin mücadelesini izlediğimiz film, çevreci bir mesaj içeriyor. Lanetlenen savaşçı Ashitaka, bu lanete bir çare bulmaya çalışırken kendini bir savaşta iki tarafın ortasında buluyor. Bir tarafta kurtlar tarafından ormanda yetiştirilmiş ve ormanı koruyan ve insanlardan nefret eden Mononoke, diğer tarafta da ormanı yok etmek isteyen Irontown lideri Lady Eboshi var. Mononoke aslında insan görünümünde olsa da onu ne insan ne de hayvan olarak tanımlamak mümkün. Daha çok, arada kalmış, iki taraftan da parçalar taşıyan biri. Duygusal yönleri bir insana benzese de savaşırken bir hayvana dönüşmesi buna örnek gösterilebilir. Mononoke’nin en önemli özelliği, kendi kararlarını verip kendi hikayesini ilerletmesi. Karşımızda dış etkenlere rağmen yolundan sapmayan bir kahraman var. Bu da ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Tabii ki bu Mononoke’nin tamamen haklı olduğu anlamına gelmiyor, Miyazaki her zaman olduğu gibi karakterleri iyi/kötü diye ayırmamış. Mononoke ve Ashitaka arasındaki ilişkiye baktığımızda da klişeden çok uzak olduğunu görüyoruz. Ortada ‘kızı kapan’ bir erkek, ya da prensi tarafından kurtarılan bir kadın yok. Aksine çoğu ilişki tasvirinin aksine, tanıştığı kadın sayesinde gelişen ve değişen bir erkek görüyoruz. Sonunda arkadaş kalmaları da manidar. Çünkü arada kalmış Mononoke’nin hayvan tarafını, yani kendininin bir parçasını bırakmasını aslında biz de istemiyoruz. Güçlü bir diğer kadın karakter olan Lady Eboshi’yi de unutmamak gerekiyor tabii. Koskoca bir şehrin başında olan Eboshi de güçlü bir savaşçı, hatta çevresinde cüzzamlılara şefkatle yaklaşan tek kişi. Taraf tutmaktan çok, sebepleri anladığımız bu filmin sonunda da her şeyin dengede olması gerektiği mesajını özümsemiş oluyoruz. Miyazaki insanlardan ya da sanayi toplumundan nefret etmiyor, daha çok bir dengeyi amaçlıyor. 

1083_019812B.jpg

Chihiro
Spirited Away (2001)

Studio Ghibli’nin en popüler filmlerinden, Oscar ödüllü Spirited Away, 10 yaşındaki Chihiro’nun büyüme ve kendini bulma öyküsünü anlatıyor. Çocukluğunun geçtiği evi ve şehri geride bırakıp anne ve babasıyla yola çıkan Chihiro ilk başta şımarık ve utangaç bir kız imajı çiziyor. Sihirli bir alternatif dünyaya geldiklerinde anne ve babası kendilerini yemeklere kaptırıp açgözlülükleri sebebiyle domuza dönüşüveriyorlar. Onları kurtarıp bir an önce bu diyardan kaçmak isteyen Chihiro, orada tanıştığı Haku’nun yardımıyla önce bir iş buluyor ve yavaş yavaş üzerine düşenleri yapmaya başlıyor. Herkesin isminin değiştirildiği ve gerçek ismini unuttuğu bu dünyadan kaçabilmesinin tek yolu, ismini hiçbir zaman unutmamak. Biz de aklımızda bu bilgiyle, Chihiro’nun özünü unutmadan değişip kendini geliştirmesini izliyoruz. Üstüne düşen görevleri yaptıkça kendine güveni artan ve cesaretlenen karakterimiz, işlerini bu cesareti ve kıvrak zekasıyla hallediyor. Belki de en önemli faktörlerden biri, Chihiro’nun bu girdiği dünyadaki kimseyle karşı önyargısı olmaması. Herkese saygıyla ve ilgiyle yaklaşıyor, bu da başta kötü sandığımız tüm yan karakterlerle kendine has bir iletişim geliştirmesini sağlıyor. Film aslında aşkın tüm şekillerini benimseyen bir yapıya sahip. Chihiro ve Haku arasındaki aşkı Amerikan animasyonlarından ayıran önemli yerlerden biri de, Haku yaralandığında onu kurtaran tarafın Chihiro olması muhtemelen. Kısaca her şeyiyle Chihiro, hatalar da yapan ve kendini bulma yolculuğuna çıkmış bir kahraman. Bu da ona daha yakın hissetmemizi sağlıyor.

no3_kaguya_nikonikoboard_out

The Princess Kaguya
The Tale of the Princess Kaguya (2013)

Eski bir Japon masalından uyarlanan The Tale of Princess Kaguya, Studio Ghibli’nin alıştığımız çizim tekniğine göre daha empresyonist ve masalsı bir havaya sahip. Yaşlı bir çiftçi, bambu toplarken bir bambu filizinin içinden minik bir kızın doğumuna şahit oluyor ve onu evlat edinmeye karar veriyor.Çiftçinin Prenses olarak hitap ettiği Kaguya, çiftçiliği, bitkilerle uğraşmayı, ağaçlara tırmanmayı ve komşularıyla oynamayı sevse de çiftçi bir süre sonra, onu sosyeteye giriş kartı olarak görmeye başlıyor. Aileyi büyük bir saraya taşınmaya zorluyor. Kaguya’ya da gerçek bir hanımefendi olma eğitimi aldırarak, zengin bir koca bulmayı amaçlıyor. Babası tarafından gerçek anlamıyla bir kutuya tıkılan Kaguya, taliplerini beklemekten başka bir şey yapamaz oluyor. O da bunun üzerine, çevresinde onu objeleştiren tüm erkeklerle uğraşmak için ilginç bir yol geliştiriyor. Her talibinden, onun güzelliğini tasvir etmek için kullandıkları imkansız objeleri getirmesini istiyor. Ya da tüm hanımfendilik eğitimiyle ilgili takındığı tavırla sistemle dalga geçiyor. Özgürlüğüne düşkün Kaguya, çevresindeki tüm kısıtlamalara karşı, düzen elverdiğince savaşıp çevresindekileri zekasıyla alt etmeyi başaran güçlü bir ana karakter.