Atmosferin ötesine: Vega Trails ile konuştuk

Röportaj: Burcu Teker - Fotoğraf: Sorrrel Higgins

Portico Quartet’in kurucu üyelerinden basçı ve besteci Milo Fitzpatrick’in Mammal Hands’in nefesi saksafoncu Jordan Smart ile güçlerini birleştirdiği Vega Trails; müzikal üretimlerin iki temel unsuru bas ve ezgiyi en ham hâliyle ön plana çıkarma arzusundan doğan bir armoni şenliği. Pandemi sırasında sıkışıp kaldığı dar odalarda müzikal yönelimlerini yeniden değerlendirmek için zaman harcama fırsatı bulan ve kendini uzamsal İsveç yaylıları, klasik Hint notalarına kaptıran Fitzpatrick; Gondwana Records etkinliklerinde görüp icrasındaki yoğunluk karşısında büyülendiği Smart ile sadelik, düşünceler ve hayaller için alan yaratmayı hedeflediği atmosferik, çağdaş caz projesinin startını verip dinleyicisine rüya tadında hikâyeler vadediyor.

Gerek gruplarına gerekse 2022 yılında yayımladıkları ilk stüdyo albümleri Tremors in the Statice verdikleri isim; insanlığın, Vega yıldız sisteminden yayılan radyo sinyallerini yakalayarak dünya dışı yaşam formuyla etkileşime geçmeye çabaladığı Carl Sagan bilim kurgusu Contact’tan esinlenilmiş. İkilinin labirent-vari kompozisyonlarının sakinleştirici doğası, katman katman ilerleyip ekzosferden boşluğa giriş hissi yaratan minimalist müziklerine gönderme aynı zamanda.

Akbank Caz Festivali’nin 34. edisyonunda dolambaçlı yollardan usul usul fakat güçlü ve emin adımlarla ilerlenilen bir yolculuğa çıkaracak performansları öncesi Vega Trails üyesi Milo Fitzpatrick ile konuşma şansı bulduk. 

2 Ekim’de Akbank Sanat’ta gerçekleşecek Vega Trails konseriyle ilgili detaylara buradan ulaşabilirsiniz.


“Sanırım beste yaparken hedefim daima müziğin beni sürüklediği, teslim olduğum noktaya ulaşmaya çalışmak.” 

Vega Trails hangi zaman diliminde, nasıl bir ortamda doğdu? Sizi bir araya getiren motivasyonu öğrenebilir miyim?

2021’deki COVID sürecinde yeni bir kontrbas almıştım. Evde eğitim verdiğim çocuklarımla geçen her günün sonunda dairemizdeki o ufacık yatak odasına kaçar, hayalî bir müzik diyarında kayıplara karışır, basları çalıp melodileri mırıldanarak kafamda bütünüyle eksiksiz bir parça hissi yaratırdım. Birkaç ayın sonunda yaklaşık bir saat süren bir fikirler bütünü kaydettim telefonuma ve birlikte çalabileceğim müzisyenler bulmak üzere kolları sıvadım. Ancak sosyal mesafe kısıtlamaları sebebiyle grup hâlinde bir araya gelmemiz mümkün görünmüyordu. Dolayısıyla fikirlerimin sadece kontrbas ve saksafon benzeri nefesli bir enstrüman ile yürüyüp yürümeyeceğini değerlendirmeye odaklandım. İşte Jordan Smart ismi o zaman aklımda belirdi. Ona ulaşmaya karar verdim, davetimi kabul etti ve melodileri öyle bir duyguyla hayata geçirdi ki bunun hakikaten özel bir şey olabileceği gerçeği bir anda yüzüme vurdu.

Vega Trails ile geçirdiğiniz yaratım süreçleri, diğer gruplarınızla/projelerinizle geçirdiğiniz süreçlerden hangi açılardan ayrışıyor?

Portico Quartet veya Mammal Hands gibi projelerde daha demokratik bir yaklaşım benimsemelisiniz; bunlar, herkesin görüşüne kulak vermeniz gereken daha geniş topluluklar. Vega Trails’te ise ilk olarak ben temaları ve esas fikirleri oluşturuyorum, sonrasında Jordan ile birlikte bu öğeleri sunmanın en iyi yolunun ne olduğu sorusunun üzerine gidiyoruz.

Çıkış albümünüz Tremors in the Static hakkında konuşmak istiyorum. Dinledikçe hafiflediğimi söylemem mümkün. Siz ne gibi duygularla başına geçtiniz?

Sanırım beste yaparken hedefim daima müziğin beni sürüklediği, teslim olduğum noktaya ulaşmaya çalışmak. Çoğunlukla bir şeye, bir yere ya da birine duyulan özleme dair romantik fikirlere kapılıyorum. Hissettiğim melankoli, umut ve kaybın bir karışımı…

Kulağa garip gelebilir ama müziğinizin bana inanılmaz “İstanbul” hissettirdiğini söyleyeceğim. Çok tanıdık, Taksim’de yürümek gibi. Kendinizi ifade etme sürecinizi şekillendiren temalar hangileriydi?

Bu söylediğin çok enteresan. Jordan’ın yarı Kıbrıslı oluşu, dolayısıyla Yunan ve Türk müziği çalım tarzlarının epeyce etkisinde kalışından kaynaklanıyor olabilir. Kendisi aynı zamanda ney de üflüyor! Yani bu aşinalık, bildik duygu melodilere getirdiği yorumlardan kaynaklı belki de. Benim üzerinde bolca kafa yorduğum, ifadelerimi şekillendiren temaları soruyorsan tabiat, insan davranışları ve zaman diyebilirim.

Daniel Halsall tasarımı şahane ve oldukça sade albüm kapağınızı işitsel dünyanızın görsel bir yansıması olarak düşünebilir miyiz? Müziğinizle hangi yönlerden bağlantı kuruyor?

O çizimin hayranıyım. Şöyle bir baktığımda soyut bir basçı ve saksafoncunun birbirlerine karıştıkları, iç içe geçtikleri bir dansa koyulduğunu görüyorum. Albüm, bas ve melodinin müzikal bileşenleri arasındaki ham ilişkinin yanı sıra kişiliklerimizi de ön plana çıkarmakla ilgiliydi ve bence Daniel bunu yansıtmayı fazlasıyla başardı.

34. Akbank Caz Festivali’nin bir parçası olmak ve bu kez taze projeniz ile İstanbul yollarına düşmek nasıl bir duygu?

İkimiz de inanılmaz derecede onur duyuyoruz. Evet daha önce birçok kez kendi gruplarımızla İstanbul’a gelmiştik ancak Vega Trails’in müziğini paylaşmak üzere davet edilmek gerçekten çok özel. Türkiye’deki insanları, yemekleri ve kültürü çok seviyoruz. Böylesine zengin bir tarihe sahip Akbank Caz Festivali’nin bir parçası olmak muhteşem açıkçası.

Son olarak, yakın gelecek planlarınız arasında yeni bir albüm var mı? Bize biraz ipucu verebilir misin?

Tabii. Yeni LP çalışmamız henüz tamamlandı, önümüzdeki ilkbaharda çıkması bekleniyor. Aramıza katılan yeni karakterlerle daha geniş ve güçlü bir sound’u olacak ama odak noktamız yine bas ve melodi.