Uzay kanunlarıyla tanışma: Yalnayak ile ilk albümü Ayıp Olmasın’ı konuştuk

Röportaj: Asena Büyük - Fotoğraf: Zeynep Erkman

2021’e tarihlenen ilk teklisi “Mars’ta Değilim” ile yüzünü gösteren Yalnayak, ismini Nazım Hikmet’in aynı adlı şiirinden almış, İstanbul’da yerleşik bir grup. 1 Mart’ta Alt Orient etiketiyle yayımlanan ilk albümü Ayıp Olmasın vesilesiyle Yalnayak’ı daha yakından tanımak istedik. Batuhan, Damla, Semih ve Utku’nun, müzik endüstrisinde bağımsız bir ekip olarak üretim yapmaktan ilham kaynaklarına uzanan düşüncelerini öğrendik.

Ayıp Olmasın’ın lansman konseri 4 Nisan’da Babylon’da. Biletler tam burada


Yalnayak’ı belki ilk defa dinleyecekler, ekibi tanımak için heyecanlananlar adına bir soruyla başlamak istiyorum. Grubu bir araya getiren ne oldu? Bu dörtlü nasıl buluştu, sizden dinlemek isteriz. 

Batu, Semih ve Utku İTÜ’den tanışıyorlar; Damla ve Utku da kuzenler. İlk defa Utku’nun Netam setini Babylon’da canlı çalmak için bir araya gelmiştik. Birlikte konser verdik ama o zamanlar “Yalnayak” olacağımızı bilmiyorduk. Zaman içinde Netam konserinde çalarız diye yaptığımız müziklerin başka bir karaktere bürünmesiyle birlilkte yeni bir müzik grubu kurma fikri ortaya çıkmış oldu. Biz de bu fikrin peşinden gittik ve Yalnayak doğdu.

Ekipteki herkesin, sizin tabirinizle “yan mesleği” olan müzik üretimine profesyonel olarak devam etme kararını nasıl verdiniz? Yalnayak ekibinde henüz küçük bir çocukken müzikle uğraşmayı hayal eden var mıydı?

Utku mimar, Damla avukat, Semih endüstriyel tasarımcı, Batu mühendis. Şu an sadece Batu mesleğini tam zamanlı olarak devam ettiriyor. Grup birlikte müzik üretmeye üniversite zamanlarında başladı, okullar bitti ve ekonomik kaygılar etrafımızı sardı. Sektörün içinde yapmak istediğimiz müzikle var olmanın zorluklarından dolayı müziği henüz bir meslek olarak düşünemiyoruz. Fakat konserleri ve müzik üretimini çok önemsiyoruz ve bu taraflarda elimizden geldiğince profesyonel davranmaya gayret ediyoruz. Aslında anladık ki günümüz şartlarında başka bir gelir kaynağı oluşturmadan da istediğimiz müziği üretmek pek mümkün değil. Zor zamanlardan geçiyoruz ama oluşturduğumuz ekibe ve üretmekte olduğumuz şeye çok inanıyoruz. Belki geçer zaman daha renkli günlere deyip soruyu tamamlamış olalım.

İlk tekliniz “Mars’ta Değilim”in üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Bu süreç içerisinde, ilk albümünüzün yaratım aşamasında müziğe yaklaşımınızı değiştiren etkenler oldu mu? Ayıp Olmasın’ın dünyaya geliş serüveninde sizi en çok zorlayan ve rahatlatan neler oldu?

İlk teklimizi yayımladığımızdan beri hem müzik üretimi hem de canlı performans anlayışımızda önemli değişimler oldu. İlk teklileri yayımlarkenki acemiliğimiz, müzik üretimine odaklanmamıza ve kalan detayları göz ardı etmemize sebep olmuştu. Aynı zamanda bu süreçte farklı sahnelerde konserler verdik; bazı konserler çok keyifli geçerken, bazılarında ise acemiliğimizden ötürü büyük sıkıntılar yaşadık. Özellikle albümü yayımlamadan önce bu sıkıntıları tespit edip, albümle birlikte canlı performansımızı çok daha iyi bir noktaya getirmemiz gerektiğini fark ettik. 

Uzun zamandır grupta bir davulcunun olmaması eksik gördüğümüz noktalardan biriydi, davul için yakın zamanda Ömer Ardos’la çalışmaya başladık ve artık konserlerde bize eşlik ediyor. Vokal kaydı ve miks – mastering süreçlerinde çalıştığımız Noiseist Records’tan Çağan Tunalı ve Emre Yaldaram’ın bize oldukça önemli bir katkısı oldu. 

Ayıp Olmasın albümünün üretimi sırasında tüm bu yaşananları da hatalarımızdan ders çıkardığımız, sürekli yaşadığımız “ayıp olmasın” kaygısını bir kenara koyduğumuz ve içimizden gelen amatör ruhla ürettiğimiz müziği, profesyonel bir yaklaşımla taçlandırdığımız bir süreç olarak yorumlayabiliriz.

Ayıp Olmasın’ın alametifarikası, elektronik dokunuşlarla analog seslerin füzyonu bence. Müziğinizin ilham kaynaklarını merak ediyorum. Hangi müzisyenler / gruplar, hangi sesler ya da müzikal yaklaşımlar üretmeye iter sizi?

Dört kişilik bir grubuz ve herkesin farklı müzikal birikimleri var. Hepimiz bambaşka yerlerden de besleniyoruz ama ortak ilgi duyduğumuz da çok grup ve müzik türü var. Grupça sevdiğimiz ve takip ettiğimiz gruplar arasında Nu Genea, SAULT, Massive Attack, Parcels, Jungle bulunuyor.

Bir şarkının tamamlandığına ikna olmak zor bir süreç. Siz grup içerisinde bu dengeyi nasıl buluyorsunuz? Sözlerin büyük kısmını Damla yazıyor sanırım, Yalnayak içinde görev dağılımınız nasıl?

Üretim sürecinde dinamikler çok değişiyor. Herkes birbirine müdahale edebiliyor. Herkesin daha iyi olduğu departmanlar var ve iyi olduğumuz konularda daha zor ikna oluyoruz tabii ki ama bu kesinlikle fikir belirtmekte bize engel değil. Mesela “Mars’ta Değilim” şarkısı dört yıl sürdü ve ikna olmaktan çok, “Hadi, lütfen artık çıksın bu şarkı.” noktasına gelmiştik. En titiz çalışan Utku diyebiliriz çünkü bütün elektronik altyapı sürecinde ve prodüksiyonda şarkılarla en çok vakit geçiren kişi o ve bazen projeyi finalize etmek çok uzun sürebiliyor. Bazı senaryolarda da bir gün içerisinde bile şarkı üretebildiğimiz oluyor. Genelde müzik üretmeyi çok özlediğimiz zamanlarda daha hevesli oluyoruz ya da biriken duyguların akması daha kolay oluyor.

Ayıp Olmasın’ın favorilerinden biri “Straight Hamam” olmalı bence! Albümün en harekete geçirici, en çok düşündüren, klibiyle birlikte hayal edince de belki en çok sınırları zorlayan şarkısı. Müziğinizi tanımlama biçiminizi de pek iyi ifade ediyor aslında: “Uzaysal bir psikedelik elektro-funk / rock füzyonu”. “Straight Hamam”ın görsel dünyasını tasarlama sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Eren Yumuşakbaş ile birlikte yönetmenliğini üstlendiğimiz “Straight Hamam” klibi, favorilerimiz arasında yer alıyor. Bu şarkı, albümümüze en son eklediğimiz parça. Alaturka havası ve içinde “hamam” kelimesinin geçmesi, bizi Türk hamamı konseptli bir klip yapmaya itti. Hamamda çekim yapmanın zorlukları nedeniyle klip için uygun bir mekân olarak, grubumuzun halası İlhan Hala’nın Sakarya’daki köy evini seçtik. Klibi izleyenlerin de fark edeceği gibi ev yarı bitmiş, yarı inşaat hâlinde ve yeşil bir dünyanın ortasında bulunan çok özgün bir yapıya sahip. Evin bu görüntüsü ve şarkının atmosferi, “alaturka-ghetto” olarak adlandırabileceğimiz bir kavramın oluşmasına yol açtı. “Kanun Dayı” karakterini canlandıran Alp Timuçin Bulut’un eklenmesi, klibin ana hatlarının oluşmasında büyük rol oynadı. Klipteki yarı bitmiş evde yaşayan, kapıda bulduğu sandıkla birlikte uzay kanunu ile tanışan “Kanun Dayı”, kendi hâlinde bir karakter olarak klibin başrolü oldu diyebiliriz.

Bu ilk albümün ardından Yalnayak’ın serüveni için nasıl hayaller kuruyorsunuz?  

Canlı performans kısmında gerçekten iyi bir seviyeye gelmek istiyoruz. Bunun için de dekor, kostüm, ışık ve konser seti için baya uğraşıyoruz. Hayallerimizdeki sahne için biraz daha yolumuz var gibi görünüyor ama şimdiye kadar en çok emek vererek tasarladığımız lansman konseri için çok heyecanlıyız. Birçok yeni şeyi ilk defa deneyeceğimiz bir konser olacak. Hayal ve gelecek planı olarak tasarladığımız birçok şeyi aslında tek tek gerçekleştiriyoruz. Şimdilik her şey iyi gidiyor…