Ankara’nın “işbirlikçi sanat alanı” Yermekân’ı kurucularıyla konuştuk
Röportaj: Murat Can Kabagöz - Fotoğraflar: Yermekân
Mayıs 2022’de Ankara’da açılan “işbirlikçi sanat alanı” Yermekân, kendini şöyle tanımlıyor: “Düşünüm, üretim ve paylaşım için hem fiziksel hem de zihinsel bir zemindir. Alternatiflerin çoğalabileceğine duyduğu inançla mekânı paylaşıma açar, çeşitli atölye çalışmaları yürütür, etkinlikler düzenler ve elbette birlikte yemekler yemeye, şarkılar söylemeye de açıktır.”
Yermekân’ın kurucuları Ekin Kula, Hazel Kılınç ve Zeynep Üçöz ile bir alanda bir arada üretim yapmak, mekânın yarattığı olasılıklar, Ankara’daki sanat ortamı ve dahası hakkında söyleştik.
Sınırları belirli bir alanda; aidiyeti sınırsız, geçişken, dönüştürülebilen bir zemin yaratmak istedik. – Hazel Kılınç
Yollarınız nasıl kesişti, kişisel hikâyeleriniz nasıl ortak bir hikâyeye dönüştü?
Hazel: Lisansımı ve yüksek lisansımı Hacettepe Üniversitesi Heykel Bölümü’nde tamamladım; Zeynep’le dönem arkadaşıyız. Lisansta aldığımız heykel ağırlıklı eğitimin, üretimlerimizde bizi özgür bırakan bir tarafı da vardı. Lisanstan beri ben daha çok video ve fotoğraf ağırlıklı çalışıyorum.
Zeynep: Ben de lisans ve yüksek lisansımı Hacettepe Üniversitesi Heykel Bölümü’nde tamamladım. Lisans ve yüksek lisansta doğrudan heykelle ilgilendim. Ahşap ve taş kullanıyorum ağırlıklı olarak. Şimdilerde desen ve fotoğraf ağırlıklı çalışıyorum.
Ekin: Hacettepe Sosyoloji Bölümü’nde lisansımı tamamladım. Şimdi Hacettepe Heykel Bölümü’nde yüksek lisansa devam ediyorum. Benim işlerim son yıllara kadar fotoğraf temelli gelişti, fotoğraf temelli ürettim. İşlerimin heykele doğru evrilmesi ise fotoğrafın malzemesine duyduğum ilginin yanında Hazel, Zeynep ve Pınar’la yollarımızın karanlık odada kesişmesiyle gerçekleşti diyebilirim.
Üçünüzü birleştiren nokta heykel mi öyleyse?
Ekin: Üçümüzü birleştiren nokta fotoğraf oldu sanırım, fotoğraf özelinde ise karanlık oda. Tabii karanlık odanın malzeme ile ilişkisi, malzeme bağlamında farklı denemelere açık olması heykeli de yanına taşıdı. Heykel ya da fotoğraf dışında bizi birleştiren şey, farklı disiplinlerin üretme biçimlerine olan merakımız bence.
Hazel: Bizi birleştiren diğer şey de bir atölyede birlikte üretimi deneyimlemiş olmak ve bundan fazlasıyla keyif almış olmak.
Birlikte bir mekân / atölye açma fikri nereden çıktı? Bu mekânda ilk olarak neler yapabileceğinizi düşündünüz?
Zeynep: Bir şekilde üretebileceğimiz, kendimize ait bir atölyeye ihtiyacımız hep vardı. Bu noktadan başladık düşünmeye. Bir yer tuttuğumuzda, içinde neler olması gerektiğini de az çok biliyorduk. Aldığımız eğitimin yapma biçimleri kadar, yapmayı sevdiğimiz diğer şeyleri de buraya taşımak istiyorduk; ben bitkilerimi getirmek istiyordum mesela, Ekin karanlık odasını açmak istiyordu. Bunu da yaparken başkalarına da açık bir alan olmasını, başkalarının da bu alanı kullanabilmesini istedik. Diğer taraftan da üretimlerimizi sürdürürken, bunu paylaşabilmek ve kendi hayatımızı devam ettirebilecek ekonomik bir model oluşturmaktı hedefimiz.
Hazel: Burayı açma fikri tabii ki bir günde gelmedi. Zeynep’le dönem arkadaşı olmamız sebebiyle lisans eğitimimiz boyunca birlikteydik. Okul güvenli bir alan, birçok imkân sunuyor; en temelde ise sanatçıya bir mekân sağlıyor. Okul olmadığında ne olacak? Bu, hep aklımızda olan bir soruydu. Güzel sanatlar okuyan herkesin kendi atölyesini açma hayali vardır aslında. Bizim okuldaki çalışma anlayışı da böyleydi; atölyeler ortak kullanılırdı. Birlikte üretmenin, ortak alan kullanmanın deneyimini bilmemiz de burayı açma etkenlerinden biri. Sanat endüstrisine alternatif bir mekân olmasını istedik Yermekân’ın. Bizimle benzer duyguları paylaşan, bizim daha önce yaşadıklarımızı şimdi yaşayan, hâlen öğrenci olan ve yeni mezun sanatçılar için veya okul deneyimi olmayan sanatçılar için bir imkân sunma isteğimizden de yola çıktık diyebiliriz.
Ekin: Kendi kişisel alan ihtiyacımız kadar sanatsal, düşünsel, kolektif veya bireysel üretime ihtiyaç duyan, bunu bir alana taşımak isteyen kişilere de alan açmak ilk fikirlerimizdendi. O zamana kadar biriktirdiğimiz bilgi ve becerileri birer atölyeye, tasarıma dönüştürmek; bilmediklerimizi ve merak ettiklerimizi de alanında yetkin olan kişileri davet ederek, etkinlik ve söyleşi şeklinde, bu alanlara bizim gibi ilgi duyanlarla paylaşabileceğimizi düşündük.
Neden Yermekân adını seçtiniz? Manifestosunu içinde barındıran bir ad gibi. Henri Lefebvre’in Mekânın Üretimi kitabının da etkisi var gibi geldi bana.
Zeynep: Aslında birçok sebebi var. Ayrıca, birkaç isim arasından seçtik bunu.
Hazel: Ama gönül rahatlığıyla onaylandı. Yer ile mekân kavramlarını fiziksel form ile düşünsel, ilişkisel olanın yan yana bir alanda deneyimlenmesine vurgu yapmak için birleştirdik. Sınırları belirli bir alanda; aidiyeti sınırsız, geçişken, dönüştürülebilen bir zemin yaratmak istedik. Burada gerçekleştirilen pratikler, ilişkiler burayı mekân hâline getiriyor. Bu bağlamda, Yermekân adında Lefebvre etkisi var tabiî. Yerdeniz Büyücüsü’ne de çok benzetiyorlar ama onunla bir ilgisi yok.
Ekin: Evet, isim ararken aldığımız ilk notlarda Lefebvre’in, Merleau-Ponty’nin adı çokça geçiyor. Seçtiğimiz ismin ayaklarının yere sağlam basmasına ne kadar önem vermiş olsak da bizim melankolimizi de içinde barındırmasını bir o kadar arzuladık sanırım; galiba en çok bu nedenle içimize sindi bu isim.
Zeynep: Sadece dört duvarın bir araya gelmesiyle oluşmuyor mekân; yerin, yeryüzünün, ilişkilerin kavranmasıyla mekâna dönüşüyor. Buranın iş birlikçi yönü de bununla ilgili. O nedenle, sanatla uğraşan insanlar için kendini ifade etme alanı olması bizim için değerli. Örneğin, iş birliği yaptığımız bağımsız sanatçıların sergileri ve etkinlikleriyle her seferinde başka bir mekâna dönüşüyor bu yer.
“İnsanlar sanatsal üretim yaparak para kazanamadıkları için yaratıcılıklarını bir ürüne dönüştürmeyi deniyor.” – Zeynep Üçöz
Aklınızdaki mekânla şimdiki Yermekân arasındaki farklar neler? Başta hayal bile edemediğiniz hâlde gerçekleştirdiğiniz veya istediğiniz hâlde gerçekleştiremediğiniz işler oldu mu? Bir de başlangıçtan beri düzenli olarak devam eden etkinliklerden bahseder misiniz?
Zeynep: Biz Yermekân’da ne yapmak istiyoruz? Hangi konuları, kimleri merak ediyoruz? Buraya gelen, gelmeyen kişilerin, sanatçıların ihtiyaçları ne? Bu koşullarda nasıl ayakta kalırız, destek alırız ve destekleriz? Bunlara verdiğimiz cevaplar ışığında bir yol belirlemeye çalışıyoruz. Bu nedenle sürekli kendimize bu soruları hatırlatıyoruz ve değişen koşullarda ihtiyaçlarımızı güncel tutmaya, dağılmamaya çalışıyoruz. Son olarak, en temelde, görsel ve plastik sanatlar ağırlığında devam edecek etkinlikler yapmayı planlıyoruz.
Düzenli devam eden atölyelerimiz, üçümüzün yapmayı sevdiği ve anlatmaktan keyif aldığı işlerle başladı. Hazel, video / hareketli görüntü üzerine, dört haftalık bir atölye yürütüyor: “Zamanın Kaydı ve Kaybı”. Ekin’in 2016’dan beri yürüttüğü “Karanlık Oda” atölyesi var. Ben de bitkilerle haşır neşir olduğumuz bir atölye veriyorum. Bunların dışında, açılışımızdan itibaren iş birliği yaptığımız, atölye çalışmalarına ev sahipliği yaptığımız kişiler oldu.
Hazel: Yine üçümüzün verdiği “Kâğıt Üstü” adlı bir atölye var. Defter, kitap ciltleme ve dikiş teknikleri temelinde; katılımcıların ilgisine göre, gelen kişinin aklındakiyle veya elindekilerle tasarımların şekillendiği bir atölye.
Ekin: Burayı açmadan önce aklımızda olan mekânla şimdiki Yermekân arasında bence büyük bir fark yok; tabii ki eklenen, çıkan şeyler var. Yolda değişen, dönüşen, zenginleşen bir içeriğe sahibiz. Temel olarak yapmak istediklerimizin yanında üçümüz de yeniliğe açığız. Fakat bir mekânı bütün hâlde tutabilmek için belirli sınırlılıklara da ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu nedenle en baştan beri bir manifestomuz var. Yeni fikirler ve dönüşümlerle birlikte manifestonuzun da revize edilmesi gerekiyor tabii, hatta bugünlerde bunun üzerine çalışıyoruz.
Hazel: Yermekân açıldığından beri devam eden bir etkinliğimiz var: “Pişir-gel”. Sanat yapmak bir yana, güzel bir şekilde birlikte yaşamak bile çok zor bugün. Birlikteliği oluşturmak o yüzden bir mesele. İnsanların kendini rahatça ifade edip iletişim kurabildiği ortamlar olduğunda mümkün olabilir bu ancak. Pişir-gel’in çıkış noktası da bu; bir arada yemek yemenin de aslında birleştirici olduğunu düşünüyoruz. İnsanların bir araya gelip sohbet edebildiği, kendini rahat hissedebildiği, yemek yiyebildiği, sanattan bahsetmek zorunda olmadığı ama birbirini merak edebilecek insanların bir araya gelme ihtimalini artıran bir etkinlik. Ece Ger’in Meeting Jim (2018) filminden de ilham aldık tabii ki.
Zeynep: Atölyeler dışında yaptığımız etkinlikleri, söyleşileri, sergileri ücretsiz sürdürmeye çalışıyoruz; bu nedenle en baştan beri buranın ayakta kalabilmesine katkı sağlamak için oluşturduğumuz bir alan olan “Açık Vitrin” var. Açık Vitrin; tasarladığımız defter, kitap, seramik ürünlerin olduğu, Yermekân’ın içindeki fiziksel bir alan. Başka sanatçıların yaptığı sanatçı kitapları, kartpostallar ve zine’ler de yer alıyor Açık Vitrin’de. Sadece sanatın değil, tasarımın da görünürlük ve sürdürülebilirlik sorunu var. İnsanlar sanatsal üretim yaparak para kazanamadıkları için yaratıcılıklarını bir ürüne dönüştürmeyi deniyor. Biz de bunu yapıyor ve buna katkı sağlamak istiyoruz.
Ayrancı semti son zamanlarda sanatçı atölyeleri için bir çekirdek olmaya başladı. En baştan beri sanatçı atölyelerine komşu olmamızı önemsiyoruz. – Ekin Kula
Mahallenin size yaklaşımı nasıl oldu? Hem mekânın yer aldığı mahalle hem de Ankara’daki kültür-sanat camiası anlamında.
Hazel: Hâlâ belirgin bir tabelamız olmadığı için, buranın ne olduğunu anlayamayan çok.
Zeynep: Böylesi de biraz hoşuma gidiyor benim. İşlek bir yerde olmasına rağmen kendine has, görece izole bir yanı var buranın.
Ekin: En çok kafe ya da çiçekçi zannediyorlar. Ama mahalle sakinleriyle aramız iyi. Gelip gidiyorlar, hâl hatır soruyorlar.
Hazel: Hatta üç kadın olduğumuz için mahalle sakinleri bize epey pozitif ayrımcılık yapıyor.
Ekin: Ayrancı semti son zamanlarda sanatçı atölyeleri için bir çekirdek olmaya başladı. En baştan beri sanatçı atölyelerine komşu olmamızı önemsiyoruz. Hatta açıldıktan sonra ilk yaptığımız şey, onları davet etmek oldu; böylece tanışıklığımızı artırmak ve iş birliği ihtimalini oluşturmak istedik.
Hazel: O anlamda sanatçı komşularımızla da aramız iyi, evet.
Sanat camiası?
Hazel: Ankara’daki sanat camiasında uzun zamandır yer alıyoruz. Benzer ilgi alanları olan herkesin birbirini bir şekilde tanıdığı, küçük bir yer Ankara. Ankaralı olmayan biri burada bir hafta geçirdiğinde, bunun ne demek olduğunu çok iyi anlayacaktır zaten. İnsanlar birbirlerine deneyimlerini aktarabildikçe, bir arada olabildikçe bir şehirde kültür, sanat oluşur ya… Ankara hem küçük hem bu etkileşime çok açık bir şehir bence. Eksikleri de olsa kendi içinde bütünlüğü olan bir sanat alanı var Ankara’nın; biz de bunun alternatif bir parçası olmaya çalışıyoruz.
Yermekân’a dair bir çok iyi, bir de çok kötü veya absürt bir anıdan bahsedebilir misiniz?
Hazel: Bazı günlerde gürültüyü, karmaşayı dışarıda bırakıp kapıdan girdiğim andaki sakinliği çok seviyorum.
Ekin: İyi anı deyince birçok insanın yüzü gözümün önüne geliyor ya da atölyeyi kapattıktan sonraki sessizliği. İlk senemizde açık unutulan musluk yüzünden odanın su basmasını ise en kötü anı olarak hatırlıyorum sanırım.
Zeynep: Evet, ben o gün yoktum; ama en berbat anı bu sanırım.
Başka mekânlar veya kolektiflerle iş birliği, ortak projeler var mı, olacak mı?
Hazel: Biz Yermekân’ı “işbirlikçi sanat alanı” olarak tanımlıyoruz. Zaten hâlihazırda üçümüz, burada bir iş birliği içindeyiz; başka mekânlar, kolektifler ya da kişilerle de iş birliği yaparak burayı sürdürmek istiyoruz. Ayrıca bütün bu bahsettiğimiz iş birliğini, projeleri sadece Ankara özelinde düşünmemeye çalışıyoruz.
Zeynep: Yeni dönemde yurt dışındaki sanatçılarla da ortak işler yapmak istiyoruz. İstanbul ve İzmir’deki bazı mekânlarla iş birliği yaptık; ama dünyada neler olduğunu daha iyi takip edebilmek için bu mekânlara, kişilere ulaşmak, bu yılki hedeflerimizden olabilir.
Var mı yeni projeler?
Hazel: Bir senedir CultureCIVIC’in desteğiyle devam eden “Eylem, Deneyim, Temas” projesi var. Üretime ihtiyaç duyan kişilerle mekânı nasıl paylaşabileceğimizi düşünüyorduk baştan beri. Bu proje, mekânı birileriyle paylaşma fikrinden hareketle ortaya çıktı. Serdar Bilici’nin eğitmenlik yaptığı “Alternatif Baskı Teknikleri” atölyesinin olduğu ve karanlık odayı kullanıma açarak, gümüş jelatin baskı tekniğini anlattığımız bir süreç yürüttük. Martta bu atölyenin çıktısı olarak yapacağımız bir sergi var.
Zeynep: Yermekân’ı 14 Mayıs 2022’de, üçümüzün işlerinden oluşan bir sergiyle açmıştık. Hem yıl dönümümüzü kutlamak hem de kendi sanatsal üretimimizi disipline etmek için ortaya çıkan bir sergi fikri bu. Geçen sene de olduğu gibi, yine mayıs veya haziranda böyle bir sergi yapmayı planlıyoruz.
Ekin: Ayrıca planladığımız yeni atölyeler ve etkinlikler de var tabii ama sürpriz olsun.
Yermekân; Hoşdere Caddesi, no: 6/C, Ayrancı / Çankaya, Ankara’da. Pazartesi ve cuma günleri hariç, 11.00 ile 18.30 saatleri arasında ziyarete açık.