17. yüzyıl İtalya’sında lezbiyen bir aşk öyküsü: “Benedetta”

Paul Verhoeven’i nasıl bilirsiniz? Ülkesi Hollanda’da çektiği ve bir auteur’ün ayak seslerini müjdeleyen Soldaat van Oranje veya Turks fruit gibi yapımlarla mı, Hollywood döneminin meyvelerinden RoboCop ve Total Recall gibi unutulmaz bilim kurgularla mı, 90’ların erotik gerilim furyasından Basic Instinct’le mi, Razzie’de ödül rekoru kırmasına rağmen zamanla bir camp klasiğine dönüşen Showgirls’le mi, yoksa Avrupa sinemasına dönüş yaptığı 21. yüzyıl işleriyle mi? Isabelle Huppert’e Akademi Ödülleri de dâhil olmak üzere sayısız adaylık kazandıran Elle’den yaklaşık 5 sene sonra, Verhoeven’ın uzun zamandır beklenen yeni filminden ilk görüntüler teşrif etti.

17. yüzyılda, vebanın kasıp kavurduğu İtalya topraklarında geçen Benedetta; lezbiyen bir rahibeyi odağına alan ve -yönetmenin sinemasına alışık olanların şaşırmayacağı üzere- erotik unsurlar barındıran bir dönem projesi. Küçük yaşlardan beri mucizeler yarattığına inanılan karakter, zamanla hem erotik hem de dini sanrılarla boğuşmaya başlıyor. Nihayetinde, ona yardımcı olması için görevlendirilen başka bir rahibe ile arasında tutku dolu bir aşk filizleniyor.

Kadroda yönetmen ile daha önce Elle’de çalışan Virginie Efira ve yedinci sanatın divalarından Charlotte Rampling’in yanı sıra; Daphné Patakia, Lambert Wilson ve Olivier Rabourdin yer alıyor. Yapımcı Saïd Ben Saïd, senarist David Birke, besteci Anne Dudley ve kurgucu Job ter Burg başta olmak üzere, Verhoeven’ın son filmindeki ekip büyük oranda dönüş yapmış.

Senaryonun gerçek bir yaşam öyküsünden izler taşıdığını ve tarihçi Judith C. Brown’ın 1986 yılında yayınlanan Immodest Acts: The Life of a Lesbian Nun in Renaissance Italy isimli kitabından uyarlandığını belirtmeli. Brown, “Paul Verhoeven ve David Birke ikilisi; veba ve inanç çağında din, cinsellik ve insan hırsının kesişimini masaya yatırarak büyüleyici bir senaryo yazdı” diyor.

74. Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapacak olan Benedetta, 9 Temmuz’da Fransa sinemalarında vizyona girecek.

Benedetta Carlini’nin çetrefilli yaşamının gerçek öyküsü

“Kimdir bu Benedetta?” diyerek tarihin tozlu sayfalarını karıştırdık.

Karşı Reformasyon dönemi İtalya’sında, orta sınıf bir İtalyan ailesinde dünyaya gelen Benedetta Carlini (1591–1661); Pescia’daki bir manastırda görev almaktaydı. Çeşitli mucizelere sahip olduğu söyleniyordu ve 30’lu yaşlarda başrahibe mertebesine yükseldi. Zamanla doğaüstü varlıklar tarafından öldürülmeye çalışıldığına dair imgeler görmeye başladı, bedeninde açıklamayan stigmatlar (İsa’nın çarmıha gerilişi sırasında vücudunda oluşan yaralar) belirdi. Benedetta’nın iblisler tarafından taciz edilmesinden korkan kilise halkı, gözlemlemesi ve yardımcı olması için Bartolemea isimli bir rahibeyi onun hücresine kapattı.

Benedetta bir nebze rahatlamış, sanrılarında kısmi azalmalar olmuştu. Bu esnada yaşadıkları halk arasında kulaktan kulağa yayılmış, önemli bir figür hâline gelmişti. Tüm bu olanlar üst düzey din yetkililerinin dikkatini çekti ve bir soruşturma başlatıldı. Manastırı defalarca ziyaret etmelerine rağmen iki kadın arasında fiziksel ve duygusal bir yakınlık olduğunu fark edemediler. Bartolomea, Benedetta’nın dediklerinin doğru olduğunu; hatta bir keresinde Splenditello olarak bilinen bir iblisin ruhu tarafından ele geçirildiği âna tanıklık ettiğini söyledi.

Aralarındaki aşk ortaya çıktığında ise kilise Benedetta’nın tüm anlattıkları sahtekârlık olarak nitelendirdi. Hem lezbiyenliği bahane gösterilerek hem de cadı olduğunu iddia edilerek, 35 yıllık hapis cezasına çarptırıldı. Çeşitli tarihçiler ve feminist teori üzerine çalışmaları bulunan akademisyenler, Benedetta Carlini’nin itibarsızlaştırılmasının asıl nedeninin cinsiyeti ve cinsel yönelimi olduğu konusunda fikir birliğine sahipler.

74. Cannes Film Festivali seçkisinde son durum

Pandemi nedeniyle etkinlikler iptal edilmeseydi, Benedetta’nın dünya prömiyerini geçtiğimiz yıl, Cannes’da yapması bekleniyordu aslında. Yayımlanan fragman ve poster, filmin 6-17 Temmuz’da düzenlenecek 74. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışacağını doğrulamış oldu. Mayıs bitmeden açıklanması beklenen programda hangi filmler var, son durum ne, bu vesileyle hatırlayalım dedik.

Annette

Fransız sinemasının kural tanımayan auteur’ü Leos Carax’ın bir rock operası olarak tanımlanan; künyesinde Marion Cotillard ve Adam Driver’ın yanı sıra, Sparks’tan Ron Mael ve Russell Mael’i barındıran son projesi, festivalin hem açılışını yapacak hem de ana yarışmada ter dökecek. Uluslararası çapta ünlü bir opera şarkıcısı olan Ann ile stand-up komedyeni eşi Henry’nin hayatları, sıra dışı kadere sahip gizemli çocukları Annette’in doğumu ile kökten değişir. Bildiğimiz anlamda diyalog içermeyen müzikalde oyuncular aynı replik içinde hem konuşuyor, hem de şarkı söylüyorlarmış.

The French Dispatch

Wes Anderson’ın uzun zamandır beklenen filmi de geçtiğimiz sene seçkide yer alması planlanan fakat bu seneye ertelenenlerden. “Gazetecilere yazılmış bir aşk mektubu” olarak tanımlanan The French Dispatch, Fransa’da kendi dergisini kuran Amerikalı bir gazeteciyi ve The New Yorker’dan etkilenerek yaratılmış kurgusal dergisini odak noktası belliyor. Siyah beyaz ve animasyon sekanslara yer verildiğini, Fransız Yeni Dalgası klasiklerinden izler taşıdığını bilmekteyiz. Kadroyu ise tek solukta saymak mümkün değil: Bill Murray, Benicio Del Toro, Adrien Brody, Tilda Swinton, Léa Seydoux, Frances McDormand, Timothée Chalamet, Lyna Khoudri, Jeffrey Wright, Mathieu Amalric, Stephen Park ve Elisabeth Moss.

Olasılıklar

Bu üç filmin dışında, seçkide yer alacakları resmî olarak duyurulmayan fakat ihtimallerin yüksek olduğu kimi yapımlar da var. Asghar Farhadi‘nin ülkesi İran’a dönüş yaptığı A Hero’nun programda yer alacağı, neredeyse kesin gibi. Ayrıca Jane Campion, Ruben Östlund, Jacques Audiard, Paul Schrader, Nanni Moretti ve Apichatpong Weerasethakul da son işleriyle festivalin kırmızı halısını arşınlayabilirler.