2015’ten kalan: Küçük tiyatroların büyük oyunları
Açık Radyo frekanslarında Açık Dergi yayını içindeki “Tezahür” adlı köşesinden ve Time Out İstanbul için hazırladığı tiyatro içeriklerinden tanıdığımız Gülin Dede Tekin, 2015’i değerlendirdi.
Yazı: Gülin Dede Tekin
2015’te birbirinden başarılı, seçim yapmaya kıyamayacağımız oyunlar izlediğimiz bir gerçek. Diğer taraftan Türkiye Tiyatrosu’nun ülke gündeminden çok da ayrı düşünemeyeceğimiz bir sezon geçirdiği de… Değil mi ki “tiyatro hayatın aynası” idi… Bu yazıyı yazmaya niyetlendiğimden beri 2015’e adını yazdırmış oyunlardan önce tiyatronun kendisinin neler yaşadığını yazmaya gidiyor parmaklarım. Şehir Tiyatroları’nın üç yıldır mücadele ettiği yönetmelik değişikliği, onları “barış teması”nı seçmeye iten nedenler ve politik söylemleri nedeniyle Levent Üzümcü’nün ihraç edilmesi kurcalıyor aklımı mesela. Devlet Tiyatroları’nda Suudi Kral’ın ölümü sebebiyle yas ilan edilmesi ve “eğlence” olarak görülen tiyatronun perdelerinin kapatılması düşüyor aklıma. Sonra Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda onlarca sanatçının işten çıkarılmasını öfkeyle, ilk defa bir Genel Sanat Yönetmenliği seçimi gerçekleştirilmesi için verilen mücadele ve kazanılan zaferi ise coşkuyla anımsıyorum. Rumeli Hisarı’ndaki sahnenin tam orta yerine, “Ama 18. yüzyılda oradaydı” diyerek bir mescit inşa edilmesi ise geçen yılın en büyük şakasıydı kanımca. Işıklar saçan koca yürekli kadın Tomris İncer’in aramızda ayrılması ise şaka olmasını dilediğimiz koca bir gerçekti. Bütün olumsuzluklar arasında bağımsız tiyatrolardan gelen dayanışma haberleri ise “hayat devam ediyor” dedirtiyordu. 10 Ekim’deki bombalı saldırıda Ankara’da kaybettiğimiz canların ailelerine destek olmak için onlarca bağımsız tiyatronun büyük bir dayanışmayla bir araya gelmesi ve en az bir oyunlarının gelirini 10 Ekim Dayanışması’na bağışlaması en içimize işleyen tiyatro olaylarından biriydi. Şirince’de tiyatro adına heyecan verici üretimler yapan Tiyatro Medresesi’nin çatısının tamiri için gereken paranın toplanması ve Şermola Performans’ın maddi sıkıntılarının altından kalkabilmesi için organize edilen “Kulisten Şarkılar” da diğer dayanışma örnekleri olarak hafızalarımızda yer ettiler. Ve tüm bu şartlara rağmen bıkmadan ve yılmadan iyi oyunlar bulduk karşımızda. (İstisnalar kaideyi yine bozamadı.) Adı anılacak iyi oyun çok, ayırt etmek çok zor.
Ben sadece bir klişe olarak 2015’in beş oyunundan bahsedeceğim. Aşağıda okuyacaklarınız küçük tiyatroların, gönül çalan büyük oyunları. Naçizane önerim; hepsi hâlâ sahnelenmeye devam ederken düşünmeden bir bilet edinin.
İstenmeyen
Arap Baharı ve Gezi’yi aynı sahnede buluşturan metin, oyuncu yazar Gülce Uğurlu’yla yazar ve dramaturg Ceren Ercan’ın ortak çalışmasının ürünü. İki kardeş Bahar ve Barış’la, Bahar’ın Mısırlı pilot eşi Khaled’in yollarının aynı evde kesişmesiyle başlayan, hem hafızayı tazeleyen hem de dönemin politik rüzgârını arkasına alarak aile, güven, aidiyet ve yabancılık konularını sakince sorgulayan, sert bir hikâye. Sık sık geçmişe dönüşler eşliğinde, zaman ve mekânın iç içe geçtiği, Gezi’den Tahrir Meydanı’na, New York’taki öğrenci evlerinden Kurtuluş’taki aile evine, el üstünde tutulması gereken bir iş. Özellikle Deniz Celiloğlu, Gülce Uğurlu ve Bedir Bedir’in kusursuz oyunculukları ve Aslı Ersüzer’in, metni tam on ikiden vuran dekoru için bile mutlaka görülmesi gereken oyunlardan. Bu sezon da, izlemek istiyorsanız Moda Sahnesi’nin programını mutlaka kontrol etmelisiniz.
Tesir, SBR
Kendilerini “non hiyerarşik bir deliler birliğiyiz” cümlesiyle tanımlayarak deli olduklarını iddia eden tiyatro topluluğu Siyah Beyaz Renkli’den, insanın nasıl delirebileceği üzerine çıtası yüksek bir oyun. Bir antidepresan deneyinde, tüm kontrol mekanizmalarına rağmen büyütülen bir aşk hikâyesi aracılığıyla aşkı, günümüz insanının yalnızlığını, Doğu’yu Batı’yı, kadını, erkeği, bilimi, kimyayı ve en çok da ilaç sektörünü sorguluyor. Başarılı oyunculuklar da metni taçlandırıyor. Salih Bademci ve Güneş Sayın’ın oynadığı âşıkların oyun boyunca hiç düşmeyen performansı, Aslı Yılmaz’ın üst düzey oyunculuğu ve Çağrı Şensoy’un akıcı rejisiyle insanı kendine çekmesini bilen bir oyun. Benim de 2015’te adını anmaktan bıkmadığım nadir oyunlardan… Talimhane Tiyatrosu’nda birlikte delirebilmek için sizi bekliyor.
Avrupa, Ekip Tiyatrosu
Sahneye koydukları her oyun için heyecanla beklediğim, gönlümü Largo Desolato ile kaptırdığım Ekip Tiyatrosu’nun çiçeği burnunda oyunu Avrupa, özellikle Cem Uslu’nun kıvrak rejisiyle bakışları üzerine çekiyor. Hem rejisindeki yabancılaştırma efektleri hem de dekor tasarımıyla Brecht’e de selam çakan oyunun David Greig imzalı metni ise en büyük silahı. Tüm dünyayı saran mülteci hayatlara ve Avrupa’da, özellikle kasabalarda yükselen faşizm dalgasına değinen ince işlenmiş bir metin. Özenli bir rejiyle birleşince de başarı kaçınılmaz oluyor. Ekip’in yerleşik bir sahnesi olmamasından kaynaklı aksaklıkları ve oyuncular arasındaki dengesiz enerji dağılımını göz ardı ettiğinizde, oynandıkça pişecek, 2015’in adından söz ettirecek işlerinden olduğu kesin. Geçen yılda ansak da adını, aslında yolculuğu çok yeni. Yakınlarında kalın.
Yazının tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:46’ya ulaşabilirsiniz.