2023: En iyi British crime ve entrika dizileri

Hazırlayan: J. Hakan Dedeoğlu

Suç, polisiye, gizem severlerin bir gözü Britanya’dadır hep. Çünkü bu arkadaşların aklı fikri, işlenmek üzere olan ya da çözülmesi gereken bir cinayettedir. Hadi cinayet olmasa da dev bir entrikalar ağıdır gündemleri. Bu yüzden de “British crime” ekolünün kendine has bir tadı, lezzeti vardır. Yapımların dili, olay örgüsü, renkleri çok ayrı düşmez birbirinden. Vaatler bellidir. Ama formül o kadar iyi işler ki zaten fazlasını istemezsiniz. Dolayısıyla suç ve polisiye severler için doyurucu bir membadır BBC, ITV, Channel 4 ve diğer platformların dizileri.  

2023, Britanya televizyonları için bereketli bir yıl oldu. Belki Broadchurch, Line of Duty ya da Happy Valley kadar efsane mertebesine çıkacak kalibrede bir iş yoktu ama bu yıl suç ve polisiye türündeki Ada yapımları totalde ortalamanın üstünde bir başarı sergiledi. Biz de yıl boyu, hakkıyla takip edip izlediğimiz bu yapımları sizler için derledik. Aşağıdaki dizilerin öne çıkanları, ocak ayının ilk yarısı boyunca paylaşacağımız Yılın En’leri listelerinde karşınıza çıkacaktır ama hangileri olduklarını kendimize saklayalım.  

Payback (ITV)

Morven Christie’nin başrolde olduğu bu ITV dizisi ekim ayında yayımlandı. Eşi gün ortasında bir cinayete kurban giden Leslie Noble’ın etrafında şekilleniyor seri. Leslie, görünürde hâli yerinde bir muhasebeci olan eşinin ölümünün ardından, kendini içinden çıkamayacağı bir suç girdabında buluyor. Payback, yılın en eli yüzü düzgün yapımlarından. Kaçırmayın. Epey sürükleyici ve temposu da kararında. Morven Christie başrolde çok iyi. 

Karen Pirie (ITV) 

Aslında 2022 dizisi ama biz bu sene izledik ve kimse kaçırsın istemeyiz. Dizi İskoçya’da geçiyor. Karen Pirie henüz kendini kanıtlamamış, biraz da “farklı” bir mizaca sahip genç bir dedektif. Beklenmedik bir şekilde “çözülmemiş dosyalar” departmanına atanıyor. İlk görevi ise 1995 yılında öldürülen bir barmaid cinayeti. Pirie karakteri çok başarılı. Zaten bu yılın başında yeni sezon onayı da aldı. Birkaç sezon daha bizimle olur gibi gözüküyor. Karen Pirie’ye hayat veren Lauryn Lyle, BAFTA İskoçya Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü de aldı. Kısacası, bu listede izlemek isteyeceğiniz ilk işlerden biri olabilir bu. 

The Vanishing Triangle (Sundance Now)

İrlanda yapımı dizinin çıkış noktası, 80’ler ve 90’larda İrlanda’da kaybolan ve birçoğu hâlâ bulunamayan kadınlar. İrlanda tarihinde “Ireland’s Vanishing Triangle” olarak anılan kayıp vakalarının bir kısmı, yakalanmış bir seri katile bağlansa da çoğu çözülememiş olarak durmaya devam ediyor. Dizi de kaybolma vakalarının gerçekleştiği 1980 sonları ve 1990 başlarında geçiyor. Bir gazeteci ve bir dedektif, İrlanda polisinin göz ardı ettiği vakaların ve kadın-erkek ayrımcılığının gölgesinde, kaybolan kadınların ardındaki gerçekleri çözmek için kolları sıvıyor. Başrolde Downton Abbey’nin İrlandalısı, asi damat Tom Branson’a hayat veren Allen Leech’i izliyoruz. Toplumsal travmaları, homofobi ve cinsiyet ayrımcılığını sıkı işleyen bir dizi. Sundance Now yapımı. Güçlü bir giriş yapsa da sonlara doğru albenisini biraz yitiriyor maalesef. 

The Woman in the Wall (BBC One)

Bu yılın en çarpıcı yapımlarından. Başrolde usta oyuncu Ruth Wilson var ki kendisi aynı zamanda dizinin yapımcılarından. Wilson’un oyunculuk resitali verdiğini söylemek yanlış olmaz. Wilson, travmatik bir geçmişe sahip, uyurgezer Lorna’yı canlandırıyor. En kısa anlatımıyla Lorna, bir sabah uyandığında evinde ölü bir kadın buluyor ve olaylar gelişiyor. Yakın dönem İrlanda tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan “kadın ıslahevleri” konusu dizinin çıkış noktası. İlk bölüm bence çok güçlü değil. Gerçek ve hayallerin iç içe geçtiği, Londra’nın sanrısal hayatını izleyecekmişiz gibi bir izlenim verse de bu altı bölümlük yapım, sürekli yeni twist’lerle çıkageliyor ve bunu yaparken sert, sorgulayıcı ve bir o kadar da dokunaklı tavrını bırakmıyor. Muhakkak izlenmesi gerekenler listesinin başında!

Boat Story (BBC One)

Çiçeği burnunda, henüz kasım sonunda yayımlanmış, mis gibi bir dizi. BBC One yapımı Boat Story, ufak bir kasabada geçiyor. Birbiriyle tamamen zıt iki yabancı sahile vurmuş, içi kokain dolu bir tekneye denk geliyor. Kokainleri alıp satarak, hayatlarındaki sorunlardan kurtulmayı planlayan ikiliyi, hiç tahmin etmeyecekleri bir olaylar zinciri bekliyor. Biz bu diziyi çok sevdik. Çoğu İngiliz suç dizisinin o karanlık ve mesafeli atmosferinden uzak, biraz kara komediden beslenen, yer yer fazlasıyla kanlı sahnelere sığınan, bu hâliyle de Guy Ritchie’nin Snatch’ini andıran bir yapım. Bir solukta izlenir.  

Blue Lights (BBC One)

Bu dizi de Kuzey İrlanda’nın başkenti Belfast’ta geçiyor. Blue Lights, yılın öne çıkanlarından. Dublin’deki organize suç dünyası ve toplumsal çatlaklarla günaşırı yüz yüze gelen genç ve deneyimli polislerin öykülerini anlatıyor. Ana karakterin yıllardır konuşmadığı kızı yüzünden yaşadığı iç hesaplaşması ve himayesindeki genç polislere kol kanat gerişi, hikâyenin ana aksini oluşturuyor. Dokunaklı anları yüksek, heyecan dozajı da yerinde bir yapım.

Malpractice (ITV) 

Line of Duty prodüktörlerinin bu yılki eseri. Açıkçası çok ses getirmemiş gibi bir izlenim bıraktı bizde, sanki arada kaynamış gibi ama izlemeden geçmeyin deriz. Başrollerdeki Niamh Algar harikulade bir iş çıkarıyor. Konusu da klasik polisiyelerin dışında. Başarılı bir acil doktoru olan Lucinda Edwards’ın ağrı kesici bağımlılığı yüzünden bulaştığı suç ağını izliyoruz. Dizi, doktor Lucinda’nın yavaş yavaş kararan hayatını çok iyi işlerken, ilaç sektörünü de hedef tahtasına koyuyor. 

Boiling Point (BBC One)

Bu kategoriye girmeyen bir dizi ama bahsetmeden geçemezdik, siz de izleyince bize teşekkür etmeden geçemeyeceksiniz. Aslında 2021 tarihli, Stephen Graham’ın başrolde olduğu, Philip Barantini imzalı, övgü ve ödüllere doyamamış aynı isimli filmin devamı niteliğinde. İsimler aynı olduğu için kafalar karışıyor biraz ama çözülemeyecek bir mesele de değil. Kestirmeden gitmek gerekirse; The Bear ve The Menu gibi mutfak odaklı yapımları izlediniz ve sevdiniz mi? İşte o zaman Boiling Point’in hem filmine hem de dizisine bayılacaksınız. Önce filmi izleyin. Sonra diziye geçersiniz, çünkü filmin bittiği yerden devralıyor hikâyeyi. Muhtemelen The Bear’in başarısını gören filmin yapımcıları “bi’ dakka, bi’ dakka” demişler ve Boiling Point’i diziye dökmüşler. Kısacası, Londra’nın kalburüstü restoranlarından birinde, tansiyonu yüksek yemek siparişleri ve ilişkiler yumağı. Nefes kesici, büyüleyici ve çok lezzetli!


Bunlar da var:

İzleme şansına henüz erişemediğimiz ama bu yıl yayımlanan ve sevilen, gerçek olaylardan uyarlanmış şu diziler de var, kaçmasın: Steeltown Murders, Sixth  Commandment, The Reckoning, The Long Shadow.