2024 yıl ortası raporu: Yol albümleri
Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Şevval Öztemur, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal
Yolunuz uzun mu? Aracınızın radyosuna bluetooth ile bağlanmak isteriz. Yılın ilk altı ayında yayımlanmış albümlerden yolda iyi gider dediğimiz bir seçkimiz var. Sıralama alfabetik, favorilerden iki saatlik çalma listemiz hemen aşağıda.

Beak> – >>>>
(Invada Records)
Geoff Barrow, Billy Fuller, Will Young üçlüsü, son Beak> albümünü 2018’de yayımlamıştı. Arada çeşitli tekliler, bir çizgi romana eşlik eden KOSMIK MUSIK EP’si derken sırada yeni bir uzunçalar var. YGrubun diskografisinin her durağında olduğu gibi çarpıcı bir açılış yapılıyor “Strawberry Line” ile. Motorik, krautrock-vari yaklaşım yine yerli yerinde. “Hungry Are We” ve “Bloody Miles” gibi parçalar, ambient sekanslarıyla beyin damarlarını genleştirip sonrasında üçlünün imza groove’uyla oluşturduğu bir girdabın içine atıyor. “Secrets”ın bas yürüyüşü ve tonları baştan çıkarıcı. Çok özlemişiz çok.

Crumb – AMAMA
(Bağımsız)
Yarattığı dünyada çok daha rahat etmeden bir ötekisine geçmeyi alışkanlık edinen Crumb; rüyalar ve korkuların, evi aramak ve kaçmak istemenin, nabzı artıran davullarla akışkan vokallerin aynı anda var olduğunu bize hatırlatmakta çok başarılı. Üçüncü stüdyo albümleri AMAMA ile tekrar listelerimizde ve kalbimizde üst sıralara yerleştiler. Brooklyn çıkışlı dörtlünün en deneysel, en özgür ve dolayısıyla da en çok heyecanlandıran koleksiyonu demek yanlış olmaz.

Daniel Romano’s Outfit – Too Hot to Sleep
(You’ve Changed Records)
Kanadalı müzisyen ve bestecinin kendi etiketinden çıkan, kapağını da bizzat tasarladığı yeni albümü Too Hot To Sleep 27 dakikalık bir garage rock operası gibi. Bol elektrikli ve sürüşü pek süratli albümde Romano dünyaya ve sonuna dair kimi zaman şiirsel, kimi zaman isyankâr anekdotlar sıralamış. Adrenalin ve nükte dolu albüm; kardeşi Ian Romano’nun sımsıkı davul atakları, yırtık org akorları ve şen armonilerle semalara yükseltiyor.

Helado Negro – PHASOR
(Private Energy)
İngilizce – İspanyolca karışık şarkı isimlerine ilk baktığınızda, denizin ve çiçeklerini bahsini görmek sizi şaşırtmasın: Teorik olarak komplike ve elektronik müzik dünyasına bol bol referanslarda bulunan bu albümün ilhamının asıl kaynağı bulutlar, tatlı bir sıcaklık ve dağların arasından geçen uzun yürüyüşlermiş. İlk şarkısını Pauline Oliveros ve bir Fender teknisyenine ithaf etmesinden, 60’lardan bir elektronik müzik buluşu Sal- Mar’la geçirdiği vakte, Helado Negro bu albümü elektronik müzik severler için bir define avına çevirmiş âdeta. Lakin albümle ilgili belki en güzel nokta, bütün bunlardan bihaber, sadece samimi bir his ve iyi ritimler arayanları da fazlasıyla tatmin etmesi.

Hermanos Gutiérrez – Sonido Cósmico
(Easy Eye Sound)
İsviçreli Hermanos Gutiérrez kardeşler 2017’den beri oldukça verimli bir şekilde albümler sunmaya devam ediyor. Altıncı albümleri Sonido Cósmico yılın ilgi çekici işlerinden biri. The Black Keys’ten tanıdığımız Dan Auerbach’ın prodüksiyonuyla gayet iyi çalınmış ve âdeta bir soundtrack edasıyla kaydedilmiş bir çalışma. Ry Cooder veya Calexico tatları da alabileceğiniz albüm tex-mex, latin soundları psikedelik bir örtünün altında minimal melodilerle akıtıyor. Terapötik bir etkisi de var. Özellikle tatil yollarında dinlemeye birebir. Ekvador asıllı Alejandro ve Estevan kardeşlerin eline sağlık.

Ill Considered – Precipice
(New Soil)
Idris Rahman, Emre Ramazanoglu ve Liran Donin’in âdeta tek beden olduğu deneysel caz birlikteliği Ill Considered, yıllardır kendin yap düsturuyla üretimlerini sürdürüyor. Yeni albüm Precipice, grup için bir anlamda doğaçlama köklerine dönüş zamanının geldiğine işaret ediyor. 70’lerin psikedelik cazı tadı veren diyaloglarla inşa ettikleri yapılarla, gözleri kapatıp kendinizi başka yerlere göndermek çok kolay. Kapak görseli de her Ill Considered işinde olduğu gibi Vincent De Boer’den.

Klaus Johann Grobe – lo tu il loro
(Trouble In Mind)
“Dört biradan sonra kendimi dans ettiremezsem, eve de gidebilirim.” düşüncesiyle çıkılan yolun fonunda çalan müzik. İsviçreli ikili Klaus Johann Grobe altı yılın ardından, alıştırdığı Almanca sözlü kraut-disco kombinasyonundan epey taşan, yumuşayan bir albümle döndü. Uzak bir vadinin ucundaki bir kulübede geçen iki haftanın meyvesi olan lo tu il loro, yuvanın yönünü kaybetmeden ormandaki başka ağaçları da tanıma arzusunu, doğduğu dağın sıcak melankolisini buram buram hissettiren; sersemleten groove’u ve melodik zenginliğiyle zevk veren bir kayıt.

Laetitia Sadier – Rooting For Love
(Drag City / Duophonic Super 45s)
“Who + What” ve klibiyle albümün alacalı ve gizli bahçesinin kapılarını ardına kadar açmış; kulakları doğrultan bir bas cümlesi, korosunun vokal armonileri ve trip-hop beatleriyle beşinci solosunun harikulade tuhaf ve büyüleyici tonunu tattırmıştı Laetitia Sadier. “Protéïformunité” parçasında, Stereolab’le icrasından tanıdık minimal ritimler, naif synth notalarıyla durgun seyredip, şarkının yarısında birden davul ataklarıyla koca bir taç yapıyor. Adıyla da vurguladığı üzere albümle “dünyanın travmatize uygarlıklarına bir çağrıda bulunarak, bin yıllık sayısız acı ve yabancılaşmayı nihayet aşmamızı” isteyen Laetitia Sadier, dramayı parıltılı “Un Autre Attente”ın saldırı ve serbest bırakma önergeli ritimleriyle artırmış. “Cloud 6” orgların güçlendiği düşünceli, öfkeli ve stimüle edici bir kapanış. Yine meydan okuyan bir tavrı tüm koleksiyona yaymayı başarmış Sadier.

Leyla McCalla – Sun Without the Heat
(ANTI-)
Afrikalı-Amerikalı kadınların mücadele ve umut hikâyelerine ışık tutan Our Native Daughters üyesi, çellist ve vokalist Leyla McCalla, bu kez tropikal kokulu Brezilya tınılarından country’ye, Afrobeat’ten blues ve rock’a uzanan 10 şarkılık bir solo albümle gündemimizde. Yüksek dozda merak, neşe ve yetenek ihtiva ediyor; McCalla’nın kadife sesiyle güvende hissettiriyor.

Les Amazones d’Afrique – Musow Danse
(Real World Records)
Kadın sünneti, cinsel şiddet, eğitim eşitsizliği, zorla evlendirilme gibi kadınların maruz kaldığı türlü tehdidin, haksızlığın olmadığı bir gelecek için şarkılarıyla çağrıda bulunan üç kuşaktan dört Malili kadın müzisyeni bir araya getiriyor Les Amazones d’Afrique. Öfkesini; harekete, yeteneklerini paylaşmaya, ne olursa olsun yaşama hevesini korumaya yönlendiren bir ekip. Öyle ki albümün adı da kadınların dansı anlamına geliyor. Dub, Afrobeat ve geleneksel Afrika tınıları arasında inadına neşe deniyor.

MGMT – Loss of Life
(Mom + Pop)
Andrew VanWyngarden – Ben Goldwasser ikilisi, 10 parçalık yeni albüm için her albümlerinde çalıştıkları Dave Fridmann ve Little Dark Age’in de prodüktörlerinden olan Patrick Wimberly’yle ortaklaşmış bir kez daha. Albümün epik anlarından biri, şüphesiz ki Fransız synth-pop harikası Christine and the Queens’in eşlik ettiği “Dancing In Babylon”. Üstelik parçanın prodüksiyonunda Daniel Lopatin (Oneohtrix Point Never) ve Brian Burton (Danger Mouse) gibi heyecan uyandıran isimlerin parmağı varmış. MGMT diskografisinin beşinci uzunçaları, grubun sihrini her daim kafasına eseni yapmaktan bulduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Ramiro Galas – Música Brasileira Intergaláctica
(Tropical Twista Records)
Brezilya’nın dans müziği geleneklerini, incelikli elektronik kurgularla filtreleme egzersizini, “Başka gezegenlerin Brezilya’sını hayal etme” girişimi olarak tanımlıyor Ramiro Galas. Ülkesinden miras müziğe getirdiği kozmik yaklaşıma Forró Red Light projesinden de aşina olabilirsiniz. Kendi adıyla yayımladığı ilk albüm de ritmik nüansları ve çeşitlenen füzyonuyla harekete geçiren bir etkiye sahip.

Tapir! – The Pilgrim, Their God and the King of My Decrepit Mountain
(Heavenly Recordings / GRGDN Müzik)
Londra çıkışlı Tapir!’in ilk albümü, iki tanesi önceden yayımlanan üç EP’nin birleşmesinden doğuyor. Hikâyenin baş karakteri olan kırmızı yaratık The Pilgrim’i; karmaşık bestelerle şekillenen, sihirli yollar ve mistik manzaralardan geçiren uzun bir yolculuk boyunca takip ediyoruz. Sonunda “Mountain Song”la beraber, kendimizi bir dağın tepesinde buluyoruz. Hepsi kendi başına da oldukça katmanlı ve merak uyandıran 12 şarkı birleşince, ortaya hiçbir zaman net cevaplar alamadığımız yepyeni bir dünya çıkıyor. Davullar ve saksafonların yarıştığı, koroların muntazam sonik resimler çizdiği, alternatif bir gerçeklik yaratan bir serüven bu.

Tidiane Thiam – Africa Yontii
(Sahel Sounds)
Senegal’in kuzeyinde konumlanan Podor adlı küçük bir sahil kasabasından sesleniyor gitarist, besteci ve fotoğrafçı Tidiane Thiam. Kendi tabiriyle ağzından dökülmeyen kelimeleri, gitarı aracılığıyla arpejler, melodiler olarak akıtıyor. Sahel Sounds etiketli üçüncü albümüne, hem ülkesinin genç nesli için duyduğu endişeler hem de uçsuz bucaksız kültürel mirasa duyduğu bağlılık yön vermiş. Kendisine beatmaker Ndiaye Moctar da hem alan kayıtları hem de elektronik dokunuşlarla eşlik ediyor. Şu sıralar yola çıkacaklara ilk tavsiyemiz olabilir.

Vampire Weekend – Only God Was Above Us
(Columbia Records)
Amerikalı rock grubu Vampire Weekend’in diskografisine beşinci uzun armağanı Only God Was Above Us. Nostaljik, şiirsel, hüzünlü, neşeli, maceralı, varoluşsal bir yerlerden sesleniyor. Enstrümantal açıdan bardağı dolup taşıran albümün iskeleti ışıl ışıl melodileri, yükselten ritimleri, dramatik yaylıları, çarpık ve kaygan gitarlarının Ezra Koenig’in derin lirikleriyle buluşmasıyla sağlamca duruyor. 10 parçalık albümün “F*** the world” ile açılışı yaptıktan sonra “Hope” isimli şarkıyla bitmesi de dinleyiciye ne anlatmak istediğini oldukça görünür kılmış: Vazgeçişlerden umuda doğru bir yolculuk.