27. İstanbul Tiyatro Festivali programından öneriler topladık

Kolaj: Nilsu Çeboğlu

25 Ekim – 25 Kasım’da kente yayılacak 27. İstanbul Tiyatro Festivali, bu sene de Işıl Kasapoğlu kürasyonuyla hazırlanmış programında Türkiye’den 11; Almanya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Gürcistan, İrlanda, İsrail ve Yunanistan’dan toplam dokuz yapımı bir araya getiriyor. Seçkinin dikkat çekenlerine dair öneriler toplamak üzere Bahar Çuhadar, Gülin Dede Tekin, Hande Sönmez, Yağmur Ruken Kahraman ve Zelal Buldan’a bağlandık.

Kız Kardeşler / Fotoğraf: Pascal GELY
Bahar Çuhadar öneriyor:

Kız Kardeşler

Lübnan asıllı Kanadalı (iç savaş nedeniyle siyasi sürgün) Wajdi Mouawad’ın kişisel hayatından da ilhamla sahneden anlattığı hikâyeler, hem içerik ve duygusal tonu hem de biçimiyle her seferinde çarpıp geçiyor. Orta Doğu insanları gözümüzün önünde bir kez daha içler acısı hâllere düşürülmüşken, bölgenin bağrından çıkmış bir hikâye daha gösterecek bize Mouawad. Bu kez kız kardeşi Nayla Mouawad’dan ilhamla yarattığı bir sürgün kadın öyküsü izleyeceğimiz.

Hamiyet

Festivalin bence en heyecan verici yerli kesişmelerinden. Yerli indie müziğin eğlenceli, kıvrak zekâlı sesi Peyk ile hem tiyatro sahnesine hem de televizyona yaptığı işlerle kalemini defalarca kez sevdiğimiz Deniz Madanoğlu’nun ortak üretimi. İstanbul’un dışındaki bir işçi mahallesinde iki çocuğuyla yaşayan Hamiyet’in 12 Eylül darbesiyle alt üst olan hayatını müzikal olarak izleyeceğiz. Hem müzikal hem de dönem işi. Nefis bir vaat.

Çirkin

Birinin yerli, komik ve hüzünlü kalemine, hikâye anlatma üslubuna; ötekinin benzersiz reji gözüne; diğer ikisininse oyunculuklarına satır satır kefilim: Firuze Engin, Güray Dinçol, Nihal Yalçın ve Onur Berk Arslanoğlu. Bu dörtlünün bir araya geldiği haberi bile beni meraklandırmaya yetmişti. Anadolu’nun gelenek ve masallarından ilham alan gerçeküstü bir ihanet hikâyesiymiş izleyeceğimiz. Merak, çok merak!

Baklava Cumhuriyeti / Fotoğraf: Pinelopi Gerasimou
Gülin Dede Tekin öneriyor:

Geçtiğimiz yıl ne yazık ki birkaç oyunla büyük hayal kırıklığı yaşadığımız festival bu yılki seçimleriyle program açıklanır açıklanmaz kalbimi çarptırmayı başardı. Yerli oyunlarda güncel ve mekâna özgü işlerle beraber, çoğunlukla genç tiyatroculara alan açan bir seçki göze çarpıyor. Uluslararası oyunlarda ise tek bir “star” oyuna bağlı kalmadan hepsi ayrı ayrı heyecanlandıran, başarılı, çağdaş performansları görebiliyoruz. Hâl böyle olunca, gönül hepsini izlemek istiyor ve buraya bir seçim yapmak da zorlaşıyor. Bu nedenle bu seneki yerli öneri hakkımı biraz farklı bir yerden, bir çocuk oyunundan yana kullanmak istiyorum. 

Kabuk

Onu tanıdığım günden beri sahneye koyduğu hiçbir oyunu kaçırmadığım; çocuklar, gençler ve yetişkinler için yepyeni dünyaların, masalsı anlatıların kapısını açan Semih Ali Aksoy’un Kabuk’u en merak ettiğim işlerin başında geliyor. Bir türlü uyku tutmayan üç kardeşin bir deniz kabuğunun peşinde birbirleriyle, denizle ve uykuyla mücadelesini izleyeceğimiz oyun, festivale deprem bölgesinden konuk oluyor. Sahnede ise Adana’dan açık çağrı ile seçilen üç genç oyuncu; Barış Kuş, Müfit Çağlayan, Seçil Elçin’i izleme şansı bulacağız. +5 yaş üzeri olarak geçse de yetişkinlerin en az çocuklar kadar keyifle izleyeceğine inanıyorum Kabuk’u.

Baklava Cumhuriyeti

Uluslararası oyunlarda ise 2019 yılında Temiz Şehir’le hayran kaldığım belgesel tiyatronun önemli isimlerinden Anestis Azas’ın Baklava Cumhuriyeti, bu sene en çok görmek istediğim işlerin başında. Oyun, hikâyesini gerçek bir olaydan; Batılı bir ülkede okurken birbirine aşık olan Yunanistan’dan Sophia ve Türkiye’den Fatih’in, ülkelerinin kökleşmiş, geleneksel düşmanlığıyla mücadele ederken bir baklava dükkânı açmasını ve ilerleyen süreçte kendi bağımsız devletlerini kurmasından alıyor. Böylesi sürreal ama gerçek bir hikâyeyi sahnede izlemek için sabırsızlanıyorken, Yunanlı aktörlere Türkiye’nin başarılı oyuncularından Cem Yiğit Üzümoğlu’nun eşlik edecek olması da ayrıca merak uyandırıcı.

Çifte Cinayet / Fotoğraf: Todd MacDonald
Hande Sönmez öneriyor:

Kız Kardeşler

Dünyanın önde gelen yazar ve yönetmenlerinden biri olmayı başarmış Wajdi Mouawad’ın yeni oyunu Kız Kardeşler, kendisini tanıyan seyircinin festivalde ilk tercihi olacaktır kuşkusuz. Henüz tanışmamış olanlara da tavsiyemizdir. Tek kişilik performansta birden fazla karakteri izlediğimiz oyun, uluslararası çapta da çok fazla övgü aldı. 

Çifte Cinayet

Festival bu yıl, odağına dansı almış desek çok da yanılmış olmayız sanırım. Bu zengin dans seçkisinden öne çıkan gösterilerden biri de koreografisini son yılların yükselen yıldızı Hofesh Shechter’in üstlendiği Çifte Cinayet

Çirkin

Nihal Yalçın ve Onur Berk Arslanoğlu’nun rol aldığı, bugüne dek yazdığı metinlerle muazzam işlere imza atan Firuze Engin’in kaleme aldığı, yine rejileriyle fark yaratan bir yönetmen olan Güray Dinçol’un yönettiği Çirkin; Hope Alkazar’da bugüne dek seyircinin alışık olmadığı bir sahne tasarımıyla sahnelenecek. Çirkin, Anadolu masallarına dayanan bir öyküyü dijital enstalasyonla birleştiriyor.

Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı / Fotoğraf: Noyan Arturan
Yağmur Ruken Kahraman öneriyor:

Café Müller

Türkiye’de ilk kez sahnelenecek bir Pina Bausch şiiri diyebileceğimiz Café Müller, birçok kişi için festivalin kalp çarptıran işlerinden şüphesiz. Çocukluğunda Almanya’da ailesinin işlettiği Café Müller’de uzun saatlerini geçiren Bausch’un; savaş sonrası atmosferini, dağılmış bir toplumda yaşam mücadelesi veren insanları, gündelik hayatın mekânını dolduran boşluğu, korkuyu ve bağ kurma arzusunu odağına alan bu dans tiyatrosunun armağan edeceği his şölenini merakla bekliyorum.

Baklava Cumhuriyeti

Anestis Azas’ın sahnede teatral bir sözde belgesel yarattığı Baklava Cumhuriyeti, merkezine genç bir Türk-Yunan çifti alan sürreal bir komedi. Evlenip yerleştikleri Yunanistan’da baklavacı açan çift, geleneksel milliyetçi husumetlere maruz kalınca çözümü, dükkânlarını kullanarak kendi bağımsız devletlerini kurmakta buluyor. Çift üzerinden Yunan toplumunun çelişkilerini, ulus kimlik sorunsallarını tartışmaya açan oyunda Cem Yiğit Üzümoğlu, Katerina Mavrogeorgi, Giorgos Katsis, Gary Salomon oynuyor.

Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı

Ferdi Çetin imzalı metni; Kayhan Berkin, Nergis Öztürk ve Okan Urun’un performanslarıyla bir araya getiren Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı, hem Tünel’in istasyon binası olan Metrohan mekânına özgü performatif enstalasyon olmasıyla hem de geleneksel anlatıdan taşan parçalı rüya atmosferi vaadiyle festivalin merak ettiğim oyunlarından.

Cafe Müller / Fotoğraf: Uwe Stratmann
Zelal Buldan öneriyor:

Café Müller

27. İstanbul Tiyatro Festivali’nde açılış, Pina Bausch’un ailesine ait olan kafede savaş sonrası etkileri gözlemleyerek ortaya çıkardığı Café Müller ile yapılacak. Dans tiyatrosunun öncüsü Pina Bausch’un ismini duyup da heyecanlanmamak elbette mümkün değil. İnsanların nasıl hareket ettiğiyle değil; onları neyin hareket ettirdiğiyle ilgilendiğini söyleyen Bausch’un ilham dolu olacağına inandığım Café Müller’i, listemin bir numarası. 

Pina Bausch’u anlatmak bu yazıya veya herhangi bir yazıya sığmayacağından onu kendi cümlesi ile anlatmak daha doğru geliyor: “Everything must come from the heart, must be lived.” (Her şey kalpten gelmeli, yaşanmalı.) Kalpten geleceğine inandığım Café Müller’i kalp çarpıntısıyla izlemek üzere koltuğumda olacağım.

Ayazmanın Yılanı

Yerli yapımlara göz gezdirirken ekibin ve konunun etkisiyle en çok ilgimi çeken oyun ise Ayazmanın Yılanı oldu. Ercan Kesal’ın yazıp oynadığı yapımı Berfin Zenderlioğlu yönetmenliğinde izleyecek olmak, sanat yönetmeni olarak ise Nazan Kesal’ın ismini okumak beni ikna etmeye yetti. 

Bir Anadolu masalının eşliğinde, geçmiş ile bugün arasındaki köprünün, toplumsal belleğin inşasına tanık olacağımız oyun ile anılar arasında gezintiye çıkacağız. “Sert bir masal, biliyorum ama Akira Kurosawa gibi yapacağım, fonda neşeli bir çocuk şarkısı çalacak.” diyor Ercan Kesal. Ben de bir çocuk şarkısı biliyorum; onu dinleyerek geleceğim. Oyunun ne kadarını unutacağım, ne kadarı hafızamın derinliklerinde kendine yer bulacak ve ne kadarı bendeki köprüye yol katacak meraktayım.