3 soruda Özge Kul ve “biricikliği muhafaza eden” dövmeleri

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü mezunu Özge Kul, resim ve dövme çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyor. Sanatçı, bir yandan seramik, fotoğraf, yağlıboya, karakalem ve medya sanatı gibi çeşitli araçlarlarla üretimlerini sürdürürken insan vücudunu dinamik ve sürekli değişen bir tuval olarak kullanmaya devam ediyor.

AAE Design Studio bünyesinde çalışmalarını sürdüren Özge Kul; Orta Doğu sanatı, mofifleri, mitolojisi ve hikâyelerinden ilham aldığı dövme tasarımlarına dair üç soruluk anketimizi yanıtladı.


İnsanların senin ve/veya işlerin hakkında bilmesini istediğin bir şey?

Bu soruya dövmeye başlamadan önce farklı bir cevap verebilirdim ancak şimdi, dövme sanatçısı kimliğimle; ne tür bir çalışma yaparsam yapayım, beni çalışmaya bağlayacak bir ilham kaynağı aradığımı söyleyebilirim. Daha önceleri motivasyonu sadece benim için ilgi çekici konularda bulurken, şimdi ilhamı başkalarının hikayelerinde bulmaya/aramaya başladım.

Son yıllarda, çalışmalarımda kendim dışındaki kaynaklardan ilham almanın ve bu kişilerin değerlerini, isteklerini gözeterek üretim yapmanın benim için ne kadar anlamlı hâle geldiğini gördüm. Başkalarının kurduğu anlam ve yorumlama ilişkisinden beslenmek, bana pek çok yeni hikâye ve bakış açısı kazandırdı.

Kendini bulduğun, sana çok iyi hissettiren ya da hayatının bir noktasında ziyaret ettiğin ve işlerin için çok ilham verici olmuş mekan neresi? 

Düşüncelerimin en serbestçe hareket edebildiği yerler genellikle şehirler oluyor. Kültürel farklılıklar, belirli alışkanlıkların şekillendirdiği davranış biçimleri ve her kültürde farklı çözümler getiren koşullar, bu karmaşık ve zekice inşa edilmiş sistemleri benim için son derece ilginç kılıyor. Şehirde yalnız başıma yaptığım yürüyüşlerde, dikkatimi çeken bir detay o mekân ve kültürle ilgili çok fazla yeni soru ve cevap doğuruyor. Sosyolojik ve kültürel yapısının ilgi çekiciliği dışında, duygusal doyuma da en çok ulaştığım yegâne şehir, sokaklarında, tarihinde, deniz kıyısında, mekânlarında sık sık ilhamı bulduğum İstanbul.

Ressam olarak ve bir dövme sanatçısı olarak çalışma pratiklerin arasında nasıl bir geçişkenlik var? Birbirini besleyen ya da birbirinden tamamen ayrıştıkları noktalar neler?

Dövme sanatının yüzeysellikten ve pür estetik kaygıdan uzaklaşmaya başlayıp, dövme severlerin bedenlerini bir sanat koleksiyonuna çevirdiği bu dönemde, iki disiplin arasındaki geçişkenliğin çok arttığını düşünüyorum.

Özgün üretimlerde sanatçının kendini ifade özgürlüğü ve deneysel alanı çok geniş oluyor ancak dövme tasarımlarında ve uygulamasında karşı tarafın isteklerini göz önünde bulundurarak, daha iş birlikçi ve planlı, teknik detaylara önem veren bir yaklaşım gerekiyor. Bunun yanında geleneksel sanat eğitimi almış, yıllarca özgün eser üretmiş bir sanatçı olarak, görece daha hızlı tüketilebilen dijital sanatı tanımam, yapısını anlamam ve kabul etmem

de çok kolay olmadı. Kariyerimin başlarında bu disiplinle sık sık çatıştığımı hatırlıyorum, ancak zamanla dövme tasarımlarımda da özgün üretimler yapmaya başladıkça ve yaratıcı fikirlere sahip insanlarla beraber çalıştıkça her yaptığım dövmenin o kişiye ait, biricik ve özgün bir esere dönüştüğünü görmeye başladım.