30 Albüm: Haziran 2025 best of

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, Şevval Öztemur, Tuana Özcan, Tuğçe Hitay, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

“Ne dinlesek?” diye soranlara, haziran ayından yerli – yabancı karışık 30 albüm. Sıralama kronolojik.


6 HAZİRAN: Lucy Gooch – Desert Window
(Fire Records)

Bristol çıkışlı Lucy Gooch’un debut albümü ilk saniyesinden itibaren kendini bildiğimiz dünyadan ayrıştırıp kendine has bir manzara çiziyor. Kumaşında yumuşak ve tekrarlayan vokaller olan açılış şarkısı ile kalabalıktan uzak, nazik bir everene giriyoruz. Akabinde bir bütünün iki yarısını oluşturan “Night Window” parçalarında geniş zamana yayılmış synth dokunuşları ve hayaletvari vokaller ile  iyice atmosferik bir hâl alıyor albüm. “Night Window – Part Two”da gelen saksafon ise işleri biraz daha peri masalımsı kıvamına sokuyor.  “Keep Pulling Me In” açılış şarkısı gibi tekrarlayan ve katlı vokallerle başlayıp ikinci yarısında giren beatle tempoyu artırıyor. Son düzlükteki “Clouds”, koleksiyonun ambient tarafına en çok yoğunlaştığı ve üflemeli aranjmanıyla da belki en ilginç parçası. Albüme ismini veren kapanış şarkısı Gooch’un vokallerinin en berrak duyulduğu ve kendinden önceki her şarkıdan bir şey barındıran bir beste. Desert Window bütününde çizdiği abstrakt ve melankolik dünya ile sesin gücünü hatırlatıyor dinleyene.


6 HAZİRAN: Black Moth Super Rainbow – Soft New Magic Dream
(Rad Cult)

TOBACCO öncülüğünde düşsel synth yataklarından filizlenen lo-fi psikedelik pop titreşimleri yayan Black Moth Super Rainbow, yedi yılın ardından yeni bir albümle çıkageldi. Analog enstrümanlar ve vocoder numaralarıyla zamanı yavaşlatma yetisinden bir şey kaybetmeyen kolektif, yine halüsinatif ve bulanık anlarla sarıp sarmalıyor dinleyiciyi. 2000’lerin ne orijinal işlerinden biri olan Dandelion Gum (2007) albümünün hayaleti biraz yeni albümü gölgeliyor doğrusu ama BMSR ile yeniden buluşmak her seferinde eski bir dostla kucaklaşma hissi yaşatmaya devam ediyor.


6 HAZİRAN: Turnstile – NEVER ENOUGH
(Roadrunner Records)

Baltimore çıkışlı hardcore punk grubu Turnstile, 2021 tarihli albümleri GLOW ON ile zaten tür sınırlarını esnetmiş, kulaklara punk’ın ötesinden gelen melodiler taşımıştı. NEVER ENOUGH ise o albümle açılan kapıdan içeri dalıyor, daha geniş kitlelere göz kırpan bir ses evrenini rahatça keşfediyor. Hardcore’un ham enerjisiyle, atmosferik synthlerin yumuşak ama belirgin varlığı arasında bir anlatı kuran Turnstile, değişimi ne kadar doğal bir şekilde yapabildiklerini göstermiş. Brendan Yates’in vokal melodileri, hem bir pop düzleminde hem de hardcore’un patlayıcı enerjisinde kulağa enfes geliyor. Ayrıca, Brendan Yates ile gitarist Pat McCrory’nin birlikte yönettiği ve 14 şarkının kliplerinin birleştiği albüm filmi de yakında izlenebilecek. Onu beklerken, mutlaka SEEIN’ STARS ve BIRDS’ün müthiş videolarına göz atmanız tavsiye.


6 HAZİRAN: Little Simz – Lotus
(AWAL Recordings Ltd) 

Simbiatu Ajikawo, yaklaşık on yıl içinde müzikal peyzajımıza kendine azim ve emekle inşa ettiği zirvede oturmuş, karşısındaki manzarayı izliyor. “Peki sıradaki ne?” minvalindeki düşüncelerine davet ederken bir müzisyen ve sanatçı olarak geleceğine ait ideal, hırs, heves ve düşlerini derleyen Simz işine çamurlu sularda büyüyen, bunu hep bilmiş ya da zamanla buna adapte olmuş bir çiçeğin adını vererek nokta atışı bir beyanın altını çizmiş. Zaten bu metaforu üzerinde daima taşıyan bir müzisyen. Hayatı ve kariyerinde bir yeniden doğuşu artiküle ettiği parçalara, SAULT kurucu üyelerinden kadim dostu InFlo ile kopuşlarına albümde hâliyle çokça duygusal ağırlık veriliyor. Lafı gediğine oturtmadığı yer yok, nihayet onun dissçiliğini de görebilmemiz müthiş. Sade ama dikkatle işlenmiş prodüksiyonu (özellikle canlı enstrümantasyonla örülü dokular ve akışkan geçişler) müzikal anlamda da içsel dönüşüm temasının karşılığını veriyor. Peki boş var mı? Asla. Jungle’dan Lydia Kitto, Michael Kiwanuka, Moses Sumney, Wretch 32, Miraa May ve daha önce de birlikte harikalar yarattığı Obongjayar’ın sesini duyurduğu albüm, müzikal boyutta şimdiye kadarki en çeşitli işi. Her şarkı ayrı bir katman, tat… Aştıkça derinleşip, genişliyor. Resmen çiçek açıyor? 


6 HAZİRAN: Nadah El Shazly – Laini Tani
(One Little Independent Records)

Mısır doğumlu, Kanada’da yerleşik besteci Nadah El Shazly, dinleyicisini çözülmesi kolay olmayan bir yapbozun içine davet ediyor. Yeni albümünü oluşturan her parça, parçalanmış hafızalarla örülü bir ses haritası. Kayıtları Radwan Ghazi Moumneh (Jerusalem In My Heart) eşliğinde Montreal’de gerçekleşen Laini Tani, Arap müziğinin geleneksel titreşimlerini elektronik ses manzaralarıyla örerek zamanın ve mekânın dışında bir anlatı kuruyor. Nadah El Shazly’nin şarkı söyleyişindeki dinleyiciyi huzur ve merak arasında dolaştıran hava; zengin enstrümantasyon ve yaratıcı prodüksiyon kararlarıyla bütünlüklü ve alabildiğine derinlikli bir deneyim yaşatıyor.


6 HAZİRAN: Monasunne – Fields Become Sky
(Hyperdelia)

Londra’da yerleşik besteci Lara Agar ile Hamburg merkezli ses sanatçısı ve araştırmacı Louis d’Heudières’in güç birliği Monasunne, 2020-2023 arasında gerçekleşen çeşitli kayıt seanslarından kesitleri bir araya getiriyor Fields Become Sky’da. Dokusal yaklaşımın ön plana çıktığı kompozisyonlarda desenleri bazen yoğun müdahalelere uğramış insan sesleri, bazen programlanmış synth katmanları, bazen de yaylı aranjmanları oluşturuyor. Jefre Cantu-Ledesma, Sarah Davachi ya da Félicia Atkinson’ın yarattığı işitsel dünyalara ilgi duyanlar ıskalamasın.


6 HAZİRAN: Pulp – More
(Rough Trade Records / GRGDN Müzik)

Pulp herkes için birçok şey ifade ediyor. 90’ların Britpop’u, Jarvis Cocker’ın anlatıcılığı, tüm o liriklerin duygusal ve toplumsal karşılığı… Grup şimdi 24 yıl aradan sonra More ile geri döndü. Koleksiyon, açılışı albümün en pozitif durağı “Spike Island” ile yapıyor; devamında ise aşk, büyüme, yaşam, aidiyet gibi temalara değerek durgunlaşıyor. Duygusal atmosfere sahip 11 parça geçmişe bakıyor, eğleniyor, duygulanıyor, kabulleniyor. Onlardan özlediğimiz sesleri duymakla birlikte daha olgun, daha az glam bir Pulp duyduğumuz kesin. 


13 HAZİRAN: Leikeli47 – Lei Keli ft. 47 / For Promotional Use Only
(Acrylic)

2018’den bu yana albümlerini yayımladığı RCA Records bünyesinden çıkışını, kariyeri boyunca yüzünü örttüğü balaklava ya da bandanaları da bir kenara bırakarak taçlandırıyor Leikeli47. Adını ikinci stüdyo albümünden alan kendi etiketiyle tam bağımsız olarak yayımladığı yeni albümünde New Yorklu rapçinin hem mikrofon başında hem prodüksiyon anlamında da tüm sınırları ortadan kaldırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dile dolanacak kafiyelerini salvolar hâlinde savururken keskin ve kendinden emin ifadesiyle yine cazibesine karşı koymayı mümkünsüz kılıyor. Az sonra suratınıza neyin çarpacağını bilmediğiniz ama her ne çarpacaksa sizi yerle bir etmesine peşinen razı olduğunuz bir labirent gibi. “problems”ın salaş ritimlernden “starlight”ın beton gibi synth bloklarına toslamak, bugünlerde kendinize yapacağınız en büyük kıyaklardan biri olabilir.


13 HAZİRAN: Lyra Pramuk – Hymnal
(7K!)

Yılın en zihin açıcı albümlerinden biri.Sese dans ettiren, bedenlere şarkı söyleten müzisyen ve prodüktör Lyra Pramuk ikinci uzunçaları Hymnal’da vokal işleme teknikleriyle nefes kesici kompozisyonlar yaratıyor. Pordüksiyon sürecine CDJ’i temel araçlardan biri olarak ekleyerek kendisi için yeni yollar keşfetmiş. Bu yaklaşımı klasik müzik besteciliği üslubuyla buluşturan Hymnal’ın yaylıları Francesca Verga tarafından düzenlenmiş ve Sonar Quartett tarafından icra edilmiş. Pramuk bu kayıtları da sample’layarak bestelerini şekillendirmiş. 


13 HAZİRAN: James Holden & Wacław Zimpel – The Universe Will Take Care of You
(Border Community Recordings)

İngiltere’nin atmosferik synth büyücüsü James Holden ile Polonyalı klarnetçi Wacław Zimpel’in doğaçlama yaptığı ilk ortak albümleri planlı, sistemli bir yol değil; patikaların özgürlüğüne heveslenerek keşfe çıkma deneyimine çağırıor. İkilinin birleşiminde elektronik, caz, Gnawa gelenekleri, Hint müziği, elektrikli piyano, uğultular, çarpık synth tonları bir bütün oluşturuyor; dinleyenin zihnini ele geçirip, bir güzel açıyor. The Universe Will Take Care of You sihirli, trans hâline sokan ve evrende süzülen ritüelistik bir ses deneyimi olmuş. 


13 HAZİRAN: Cymin Samawatie – TEMAS
(iKi Müzik)

Cyminology mahlasıyla yayımladığı albümlerle ECM Records kataloğuna adını yazdırmış olan Cymin Samawatie’nin yeni albümü TEMAS, İstanbul’da hayat bulan kimi karşılaşmaların bir çıktısı. 10 parçalık albümün her durağı, Samawatie’nin İstanbul’dan başka bir müzisyenle gerçekleştirdiği doğaçlama seanslarında ortaya çıkan kayıtlar. Berlinli müzisyenin prodüksiyonunu Şevket Akıncı ile paylaştığı albüm, kültürlerarası diyaloglara ve alabildiğine geniş bir ses paletine sahip. İcrasındaki açıklık, dinleyeni hemen sarmalıyor.


13 HAZİRAN: Van Morrison – Remembering Now
(Virgin / Exile Productions)

Özellikle pandemi sırasında komplo teorilerine fazla paye veren paranoyak görüşleriyle bizi endişelendirse de 79 yaşındaki Van Morrison’ın müziğinde kusur bulmak zor. 60’lardan beri aralıksız albüm yayımlayan efsane ismin pandemiden beri de yedinci albümü oluyor Remembering Now! Albümde otobiyografik sözlerin yanı sıra müzisyenin memleketi Kuzey İrlanda’nın gospel ve soul etkileri de güçlü. 2021’de Oscar adayı olan şarkı “Down to Joy” da albümün açılışını yapmakta. Morrison hâlen müzik yapan akranları arasında hakikaten parlıyor. Onu hatırlamak için birebir. 


13 HAZİRAN: Hexvessel – Nocturne
(Prophecy Productions)

Hexvessel’ın girift ve avangart yaklaşımını György Ligeti ve Avro Pärt gibi bestecilerden aldıkları ilhamla buluşturdukları yedinci albümü. Finlandiyalı black-doom grubu sanki bundan yüzyıllar önce sisli bir ormanı adımlıyormuş hissi yaratan bir anlatı inşa ediyor. Piyano arpejleri ve blastbeatlerin aynı evrende buluştuğu Nocturne için akılda kalıcı bir gece manifestosu yakıştırmasını yapmak mümkün. Grubun iniş çıkışlar ve keskin kıvrımlar konusunda bonkör bir üslup benimsediği “Inward Landscapes” ilk dinleme için tavsiyemiz.


13 HAZİRAN: Mary Halvorson – About Ghosts
(Nonesuch Records)

About Ghosts’u bir kere döndürünce Halvorson’ın müzikal dehasına hayran olmamak imkânsız. Besteci ve gitaristi Mary Halvorson her zaman beraber çalıştığı altısı Amaryllis’e alto-saksafon üstadı Immanuel Wilkins ve tenor Brian Settles’ı da ekleyip uçsuz bucaksız bir sonik manzara çiziyor. Özellikle tempoyla oynayarak yaratılabilecek nüanslar konusundaki hünerlerini sergiliyor müzisyen, bestelerinde hem kendine hem muazzam müzisyenlerine hızlayıp yavaşlamayla yaratılabilecek derinlikleri keşfettiriyor. Birlikteliğin gücü kadar enstrümanların solo anlarının da her parçaya güzelce işlendiği albüm bu yaz için âdeta bir hediye. 


13 HAZİRAN: Cosey Fanni Tutti – 2t2
(Conspiracy International)

2T2, avangart müziğin gerçek ikonlarından Cosey Fanni Tutti’nin sesin maddeselliğiyle kurduğu bağın yeni bir boyutu gibi okunabilir. Analog synthlerin çiğliği, kimi zaman törpüsüz biçimde kulak zarına çarpıyor ama bu bilinçli bir seçimin sonucu elbette. Dinleyiciyi her daim diken üstünde tutan albüm, karanlıkta filizlenen ses katmanlarıyla birlikte kendi ritmik mantığını da yaratıyor. Tutti’nin zanaatini sadece müzik yapmakla sınırlayamayız; bir ses coğrafyası çiziyor ve bizleri de bu haritanın içine davet ediyor.


20 HAZİRAN: Matmos – Metallic Life Review
(Thrill Jockey Records)

M. C. (Martin) Schmidt ve Drew Daniel, diskografilerini günlük hayattan objeleri ses kaynaklarına dönüştürdüğü bir laboratuvar olarak hayal etmeye devam ediyor. Yalnızca bir çamaşır makinesinden ürettikleri seslerle kompozisyonlar yarattıkları Ultimate Care II ve plastik eşyalara kulak kesildikleri Plastic Anniversary gibi maceraların ardından sıra metal objelere gelmiş. Matmos serüveni boyunca yaptıkları seyahatlerde dünyanın dört bir yanından aldıkları alan kayıtlarını ayıklayarak kolajlar oluşturup ritmik dokular inşa ettikleri süreci “ADHD düzenleme biçimi” olarak tanımlamışlar. Metallic Life Review, 40 dakikalık akışında derinleştikçe derinleşiyor, giriftleştikçe lezzetleniyor.


20 HAZİRAN: U.S. Girls – Scratch It
(4AD / GRGDN Müzik)

U.S. Girls’ün yeni uzunçaları hem Meg Remy’nin diskografisine hem de müzik dünyasına yeni bir soluk! Nashville’de on gün içinde kaydedilen albümde mızıka ustası Charlie McCoy’un da yer almasının katkısıyla (“The Clearing”deki solosunu es geçmeyin) hem nostaljik hem karizmatik bir dünya yaratılmış. Country ve crooner müziği esintileriyle tümüyle Amerikan bir ses dünyası kurguluyor Remy. Eski işlerinde daha açık bir biçimde politik sözler yazan müzisyen, bu sefer başlangıç noktasını dışarıda olup bitenler değil de kendi hayatı yapıyor. Nihayetinde kişisel olanın da politik olduğunu hatırlatıyor: “Ben [albüme] sadece ampirik kanıtlarla, hayatımda ilk elden deneyimlediğim ve kesinlikle benim gerçeğim olarak konuşabileceğim şeylerle yaklaşmak istedim. Bu da politik bir şey.”


20 HAZİRAN: Mabel Matiz – Aklıselim
(Pose Records)

Mabel Matiz, ilk üç albümünden derlediği şarkılarıyla karşımızda. Bu şarkıların bazıları bilindik, bazılarınınsa üzeri tozlanmış. Bu açıdan hafıza tazeleyici bir işlevi de var Aklıselim’in. Mabel Matiz zaman içinde değişen bestecilik anlayışı, çeşitlenen vokali ve yorumuyla yeniden kaydetmiş seçtiği parçaları. Albümün çıkış noktası bu farkı göstermek olsa da temelinde bambaşka şeyler yatıyor. Biri, eski şarkıları genç dinleyicileriyle buluşturmak. “Mabel’s Version”lar derlemesinin esas meselesi ise Mabel Matiz’in, müzisyen haklarını korumak amacıyla kendine özgü şekilde kataloğunu oluşturmak istemesi. Aklıselim, biri Göksel eşlikli 13 şarkıdan oluşuyor. Sezen Aksu bestesi “Pişman Olduğum Zaman” ile Sezen Aksu – Arto Tunçboyacıyan ortaklığı “Hâlâ Haber Bekliyorum Senden” de sürprizler arasında. 


20 HAZİRAN: Tropical Fuck Storm – Fairyland Codex
(Fire Records)

Geçtiğimiz yıl cayır cayır bir konser albümünü yayımlayan Tropical Fuck Storm, yeni takvim yılındaki ilk yayınıyla yeni bir sayfa açıyor. Avustralyalı psikedelik rock grubu, artık Fire Records ailesininin bir parçası ve bu etiketten ilk albümü kesinlikle diskografisinin en incelikli işlerinden biri. Grubun hemen her şarkıda çeşitlenen müzikal ilhamlarının izini sürmek bazen baş döndürücü bir etki yaratabiliyor. Yine de Tropical Fuck Storm’un bu karışımını hazmetmeyi kolaylaştıran bir sunum ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Canlı dinleme hayalleri kurduğumuz ekip, umarız bu albümün turnesinde dümeni İstanbul’a da kırar.


20 HAZİRAN: HAIM – I quit
(Polydor Records)

Los Angeles çıkışlı üç kız kardeş her parçada ayrılığın başka bir tarafına dalıp çıktıkları, “Ayrılmadan önce son kez dikkatinizi bana verebilir misiniz lütfen?” cümlesiyle açılan I quit ile pop, R&B, 70’lerin rock seslerinin arkasında belirdi. Katmanlı soundu ile 15 parçalık koleksiyon temasının aksine üzgün değil. Genellikle orta tempoda ilerleyen yapısı, iç içe geçmiş ruh hâlleriyle albüm zor bir dönemde orada olduklarını bildiğimiz, kötü hislere yer vermeyen kız kardeşliği kutluyor. Canlı, parlak ve dayanışmacı. 


20 HAZİRAN: Yasak Helva – Atamba
(Gülbaba Records)

2019 çıkışlı ilk albümünden sonra Atamba ile türler arasındaki gezintisini daha belirgin bir şekilde sürdürüyor Yasak Helva. Kendi deyişleriyle “türsüz bir türlü” müziğe sahip grup rock, funk, disko, caz, pop gibi türleri geleneksel müzikle harmanlayarak şarkılarını üretiyor. Bu koleksiyonda da çağlama, cümbüş gibi Anadolu çalgılarıyla perdesiz gitar ve perdesiz bas enstrümanlarının iç içe geçtiği sekiz özgün şarkı yer alıyor. Elektronik dokunuşlar, loop ve sample’lar ile renklendirilen şarkıların sözleri ise Yasak Helva’dan alıştığımız gibi toplumsal bir zemine oturuyor; kolektif bir çağrı, zaman zaman içsel bir başkaldırı niteliği taşıdığını söylemek mümkün. Atamba’nın Can Temizgezek imzalı kapak görselini grup üyelerinden Salih Korkut Peker şu sözlerle paylaşmıştı: “Kök salmış atambalar lazım dünyaya. Vurmak için değil, kendimizi içine koyup güzelliklere tez uçmak için.” 


20 HAZİRAN: Yaya Bey – do it afraid
(drink sum wtr)

Hayatın şakasına neşesine, keyfine sevgisine varmayı ilham veren biçimlerde empoze etmeye baş koyarak listemize giren Brooklynli MC ve ayrıksı R&B kişiliği, yeni albümünde farklı on yıllardan soul, funk ve rap türlerinden, ayrıca ailesinin köklerinden nemalanarak Karayip’e mensup tınılar da kullanıyor. Kariyerinde ve geçen yılın Ten Fold’unda özellikle insanları, travmayı ve yoğun geçmişini masaya sermişken BADBADNOTGOOD, Butcher Brown, Exaktly gibi isimlerin de katkıda bulunduğu do it afraid’de endüstrinin hayatı gıyabında ona yakıştırdığı “acı çeken Siyah kadın” tanımını üzerinden silkeleyip atmayı hedeflemiş. Acıyla neşenin daima el ele gittiğini, güzel şeylere tutunup bırakmamanın önemini vurgulayan Yaya -yahut Hidaiyah- Bey, yeni albümünde hem politik hem kişisel düzlemde cesur, şen ve çok boyutlu bir ifade alanı sunuyor. 


20 HAZİRAN: GoGo Penguin – Necessary Fictions
(XXIM Records)

Manchester çıkışlı üçlü, Everything Is Going to Be OK adlı son albümünü iki yıl önce yayımlamıştı. Yeni albüm Necessary Fictions, hem işitsel yeniliklere hem de üçlünün bir arada olmaktan aldığı keyfi odağına alıyor. Nitekim grubun kurucularından biri olan piyanist Chris Illingworth, basın bülteninde yer alan alıntısında “Albümü yaparken stüdyoda çok fazla gülümsediğimin farkındaydım Şimdi bunu düşünürken bile gülümsüyorum. Umarım bu enerji dinleyicilere de yansır.” diyor. Tuşlular, bas ve davuldan oluşan alışılmış GoGo Penguin ses paleti, bu kez modüler synthesizer eklentisi ile genişlemiş. Yaz aylarının uzun yolculukları için güzel bir alternatif.


20 HAZİRAN: Ahmet Ali Arslan – Manastır
(Kura Records)

Sıcakların etkisiyle zamanın yavaşladığı, bir şeylere odaklanmanın her geçen gün daha çetin bir hâl aldığı günlere ilaç niyetinde bir Ahmet Ali Arslan koleksiyonu. Her biri başka bir müzisyen ve başka estetik tercihler, koşullar, yaklaşımlar, diyaloglar eşliğinde ortaya çıkmış 15 şarkılık bu enstrümantal albüm, Ege’nin çeşitli yerlerinde hayat bulmuş. Hiç acelemiz yok, içinde kaybola kaybola dolaşacağız biz de bu rotayı. Her durakta hayaller kurmak, hatıralara dalmak kaçınılmaz; baştan söyleyelim.


20 HAZİRAN: Introspekt – Moving The Center
(Tempa)

Los Angeles’ın uçsuz bucaksız bas müziği sahnesinin en özgün figürlerinden biri olan Introspekt, ilk albümünde kendi temposunu yaratırken, dans müziğinin kodlarını yeniden müzakere ediyor. Kendi sözleriyle “dubstep’in yaygın olarak erkek egemen bir duyarlılık olarak görülmesine bir çomak sokma” girişimi olan Moving The Center, dağınık ama kontrollü prodüksiyonlarında fiziksel hissiyatı öne çıkarıyor. UK bass referanslarını garage ve ballroom estetileriyle kesiştirdiği bu sapasağlam ilk albümle bir dans albümü motivasyonundan ziyade duyumu, dokuyu, alıkoyulmayı kucaklıyor.


27 HAZİRAN: Rujen – Velvet Dream
(Broc Recordz) 

Kozmik eküri Rujen’in yeni albümü, bizce “kadife rüya” tabirini kendine yakıştırmış. Holistik bir duruşta oldukları epey bir hissedilen Rujen, şarkılarında kendinden şüphe ederken yol almaya devam edebilmenin önemini vurgularken hayatın başlaması için gereken tek şeyin perspektifini dönüştürmek olduğu, geleceğin bir seçimle başladığına dair yaşam şevki yüksek cümlelerle çizmiş Velvet Dream’in çerçevesini. Nedense hep biraz Avrupalı tınlayan ama aslında Atlantalı olan dörtlünün kozmik rock da, psikedelik funk da denebilecek icrası canlı ama sakin. Arkalarına yaslanmış, zaman konusunda rahatlar fakat sakin olduğu kadar sürüşlüler de. Retroluğu önde bir sound, ama bundan ibaret değiller; peynir tadı vermeyen bir nostaljiyle çalıyorlar. Klasik tınlayan, kalitesi 70’ler çağıran aranjman ve enstrüman seçimleri prodüksiyonunda dikkat çekiyor. 


27 HAZİRAN: Frankie Cosmos – Different Talking
(Sub Pop)

Greta Kline’ın projesi Frankie Cosmos -dört kişilik grubuyla birlikte- tıpkı eski günlerindeki gibi, altıncı albüm Different Talking’i DIY ruhuyla kaydetti. Bir – iki dakikayı aşmayan 17 parçalık koleksiyon kabına sığmayan dili, geçmişe bakışları, gündelik gözlemleri ve ince mizahını bir araya getiriyor. Kline hikâye anlatıcılığında çok başarılı; çoğunlukla yaşlanmak, zaman ve içsel sorgulamalar üzerine kafa yorduğu şarkılarda sanki kısa bir hikâyeye şahit oluyormuşuz gibi. Parçaların özünde Greta’nın karakteristik vokal melodileri ve yalın akorlarıyla şekillenen Frankie Cosmos tınısı, bu kez daha doygun duyuluyor. Yer yer yeni deneyimlere kapı aralansa da genel olarak bildiklerinin sınırlarında kalmayı tercih etmişler. Bedroom pop’un en parlak yılları çoktan geride kalmış olabilir ama Frankie Cosmos hâlâ bu soundla oynayarak, kendi ruhundan geçirerek, taze bir hâlde duyurmayı başarıyor.


27 HAZİRAN: Gelli Haha – Switcheroo
(Innovative Leisure)

Deneysel pop müzisyeni Gelli Haha’nın 10 şarkılık albümü Switcheroo; neon ışıklarını, kırmızının tutkusunu, müzisyenin ayrıksı hayal gücünü harmanlayıp önümüze ironiyle karışık bir dans müziği getiriyor. Açılış şarkısı “Funny Music” birden “BONK!” ile kapanıyor ve tüm güzellik orda başlıyor. Özgür akışında fütüristik synthlerin peşine takılıp nereye vardığımızı umursamadığımız gibi vızıltılı elektronik sesleriyle daha da eğlenceli hâle geliyor bu oyun. Katmanlı bir pop-art estetiği yaratmış Gelli Haha.


27 HAZİRAN: Blonde Redhead – The Shadow of The Guest
(section1)

Alternatif rock grubu Blonde Redhead’in The Shadow of The Guest’i grubun 2023 albümüi Sit Down for Dinner’dan bazı şarkıların yeni versiyonlarını içerdiği gibi yeni birkaç parçayı da bırakıyor bulutlardan aşağı. Her birine ışıltıyla dokunulmuş sekiz parça, bulanık rüyalara hayat, ışık ve yumuşak sesler veriyor. Shoegaze estetiğinin ASMR ve koro unsurları ile birleşmesiyle ayakları yerden iyice kesilen koleksiyon süzülüyor, fısıldıyor, gerisinde büyüleyen bir hâleti ruhiye bırakıyor. 


27 HAZİRAN: Juan Wauters –  Mvd Luv
(Captured Tracks)

Uruguay doğumlu ama bizlere New York’tan seslenen müzisyen, son on yıldaki yedinci albümüyle karşımızda. İki dakikayı pek aşmayan ve İspanyolca söylediği şarkılarla sevimli bir çalışma. Wauters’ın doğum yeri Montevideo’da kaydettiği ilk albümü. Candombe ve murga gibi oralara özgü ritimleri de albümüne yerdirmiş. Yaklaşımının bu hafta yeni teklisini yayımlayan Jonathan Richman ve özellikle Seu Jorge’nin eski albümlerinden fazlaca etkilenmiş gibi durduğunu söylemeli. Vokal olmayınca şarkı da devam etmiyor hissi biraz sıkıntılı. Müzikal anlara daha çok yer ayırılabilirdi belki. Daha belirgin de bir prodüksiyon hissiyatı bekliyor insan. Yine de folk ve pop Uruguay’a özgü soundla birleştiren çok çalışma bilmiyoruz, bunun için önemli.