30 yıl sonra, Francis Ford Coppola’nın istediği “The Godfather: Part III”

Gözlerinizi kapatın ve 1980’lerin sonunda yaşadığınızı, adınızın da Francis Ford Coppola olduğunu hayal edin. Güçlü bir İtalyan mafya ailesi üzerinden suç imparatorluğuna, kirli ilişkiler ağına odaklanan iki film çekmiş; sinema tarihinin en büyük başarılarından birine imza atmışsınız. Karakterleriniz kültürel bir fenomen artık; “Ona reddedemeyeceği bir teklif yapacağım” başta, sayısız replik dillere pelesenk olmuş durumda. Ödül koleksiyonunuz ofisinize sığmıyor, yaşayan en yetenekli sinemacılardan biri olarak lanse ediliyorsunuz. Arada çektiğiniz iki başyapıtı, Apocalypse Now ve The Conversation’ı saymıyoruz bile.

Uzun bir düşünme sürecinin ardından “Tamam” diyor ve The Godfather öyküsünü üçüncü bir filmle, 16 yılın ardından devam ettirmekte karar kılıyorsunuz. Endüstride beklenti çok büyük, sırtınızdaki yük oldukça ağır. İlk iki filmden bile iyi olmalı sonuç. Anlaşmalı olduğunuz stüdyo -sanki işiniz çok kolaymış gibi-, altı aylık bir senaryo yazım süreci veriyor. Çekimlerin ve kurgunun da altı ayda tamamlanması, filmin bir sene içinde hazır olmasını talep ediyorlar. Bütçede zorluk çıkarılıyor, istediğiniz rakamları karşılamıyorlar.

İşte böyle bir sürecin ardından, 1990 senesinde seyirci karşısına çıktı The Godfather: Part III. Kötü bir film değildi elbette ama o dev beklenti dalgası karşılığını bulamadı; eleştirel anlamda serinin en zayıf halkası oldu. En önemlisi de yönetmen Coppola nihai sonuçtan memnun değildi. Paramount’un çok fazla sorun çıkardığını, yazar Mario Puzo ile sıkça fikir ayrılıklarına düştüğünü, proje için yeterince çalışamadığını söylüyordu. Zaten bu filmin ardından kariyeri yepyeni bir dönemece girdi, o meşhur filmografiye “başyapıt” mertebesinde bir yapım daha katılmadı.

Geçtiğimiz sene, The Godfather’ın 50. yılına özel baskısı için bir önsöz kaleme alan Coppola, seriden bilinmeyen kimi detayları sinemaseverlerle paylaşmıştı. Son filmi üçlemenin parçası olarak düşünmediklerini, ilk iki filme nokta koyma gayesiyle çekildiğini söylemiş; filmin orijinal adının The Death of Michael Corleone olarak planlandığı belirtmişti. Paramount ticari kaygılar nedeniyle The Godfather: Part III’de karar kılmış, anlaşılan filmin kurgusuna ve yönetmenlik tercihlerine de karışmıştı. İzlediğimiz The Godfather: Part III, onun aklındaki ve kalbindeki film değildi kısacası.

Filmin otuz yılı geride bırakmasının şerefine Coppola uzun zamandır aklında olan projeyi gerçekleştirdi ve The Godfather: Part III, Mario Puzo ile tasarladıkları hikâyeye sadık kalarak yeniden kurgulandı. Mario Puzo’s The Godfather, Coda: The Death of Michael Corleone isimli yeni kurgunun süresi 152 dakika, farklı bir başlangıç ve bitiş sahnesi var. Bazı sahneler, çekimler ve müzikler yeniden düzenlenmiş, hatta restore edilmiş olarak karşımızda. Amerika’da kısıtlı şekilde vizyona giren film, 8 Aralık’ta dijital platformlarda da yerini aldı.

The Death of Michael Corleone ile buluşmamızdan ilhamla; The Godfather: Part III’yi prodüksiyon sürecinden az bilinen detaylarla yeniden analım

*Coppola’ya göre senaryoya en büyük darbe, Robert Duvall’ın hayat verdiği Tom Hagen’ın filmden çıkartılması olmuştu. Robert Duvall ile Paramount ücrette anlaşamamış; hatta kadronun çoğu talep ettiği ücretin altında rakamlarla çalışmıştı. Ona göre Hagen’ın yokluğuyla Michael Corleone için önemli bir karakterin eksikliği fazlasıyla hissediliyordu.

*The Godfather: Part II’da yalnızca 45 dakika görünen genç Vito Corleone’yi canlandırarak Oscar’ı kucaklayan Robert De Niro da bu filmde de yer almak, Vincent Mancini’ye hayat vermek istiyordu. Teklifi değerlendiren Coppola, Pacino’nun Michael Corleone’sini makyajla daha fazla yaşlandırmayı düşündü fakat sonraları bu karardan vazgeçti. Nihayetinde rolün sahibi Andy Garcia oldu. Diğer adaylar ise şunlardı: Alec Baldwin, Nicolas Cage, Tom Cruise, Matt Dillon, Val Kilmer, Charlie Sheen, Vincent Spano ve Billy Zane.

*Her filmi En İyi Film kategorisinde Oscar’a aday gösterilmiş iki seriden biri. Diğeriyse Peter Jackson’ın The Lord of the Rings üçlemesi elbette.

*Coppola hanedanına aşina olanların, The Godfather: Part III’de tanıdık bir sima görmesi mümkün: Bu ailenin en başarılı isimlerinden olan, yönetmen kimliğiyle tanıdığımız Sofia Coppola. Serinin ilk iki filminde (ve diğer bazı Coppola filmlerinde) cameo olarak yer alan sinemacı, Mary Corleone karakteriyle ilk ciddi oyunculuk sınavını vermekteydi. Bu sınavdan alnının akıyla çıktığını söylemek güç, zira performansı o dönem eleştirmen camiası tarafından acımasızca eleştirildi. Test gösterimlerinin ardından diyaloglarının yüzde yirmisi filmden atıldı, hatta iki dalda Razzie ödülü kazandı… İyi ki oyunculuğa devam etmeyi seçmemiş ve bize Lost in Translation, The Virgin Suicides gibi klasikleri armağan etmiş, diyelim.

*Mary Corleone karakterini canlandırılması için düşünülen ilk isim Sofia Coppola değildi aslında. Rol için Rebecca Schaeffer seçilmiş ancak oyuncu çekimler başlamadan çok önce, trajik bir şekilde hayatını kaybetmişti. Julia Roberts, Pretty Woman‘da oynayabilmek; Winona Ryder ise Edward Scissorhands’te yer almak için rolü reddetti. Talip olanlardan biri de Madonna’ydı ama rol son dakikada Sofia Coppola’nın oldu. 

*Frank Sinatra’nın Godfather filmlerinden pek de hoşlanmadığı, -kimilerince kendisinden esinlenildiği düşünülen- Johnny Fontane karakterinden nefret ettiği sır değil. Öyle ki bir gün romanın yazarı Mario Puzo ile bir restoranda karşılaşmış, ona hakaret edip tehditler savurmuş. Lakin ilk iki filmin popüleritesinden o da etkilenmiş olacak ki, The Godfather: Part III’deki Don Altobello karakterine talip olmuş. Nihayetinde teklif edilen ücreti beğenmemiş ve Eli Wallach’de karar kılınmış. 

Yazı: Merdan Çaba Geçer