35 Albüm: Şubat 2025 best of

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, Öykü Naz Gümüş, Şevval Öztemur, Tuana Özcan, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

“Ne dinlesek?” diye soranlara, şubat ayından yerli – yabancı karışık 35 albüm. Sıralama kronolojik.


7 ŞUBAT: Squid – Cowards
(Warp Records)

Her işiyle övgü dolu cümlelerle kulaklarını çınlattığımız gruplardan biri Squid. 2019’daki Town Centre EP’sinden bu yana modern grup müziğine getirdikleri yaklaşımın onları çağdaşlarından farklı bir yere konumlandırdığına şüphe yok. Eğilip bükülmekten hiç korkmayan bir grup olduklarını, kendini tekrarlama fikrine karşı bir alerji geliştirdiklerini çoktandır biliyoruz. Marta Salogni ve Grace Banks’in prodüksiyonunu üstlendiği üçüncü Squid albümünün de karşı koyması pek mümkün olmayan bir çekim gücü var. Artık keşfeden değil; taradıkları geniş mi geniş alanın ücra köşelerinde kararlı kazılarını sürdürmeye devam eden bir grubu dinlemek büyük bir konfor. Yaylı dörtlüleri ve konuk müzisyenler; dibini asla bulamadığımız için tekrar dönmenin şart olduğu kuyulara dalıp çıkan bu kurgunun bütünlüğüne dikkate değer katkılar yapmış. Dinledikçe damaktaki tadı kabaracak, referanslarını kurcaladıkça yeni anlamlar kazanacak şarkılardan oluşuyor Cowards. Yine de yer yer eski usul freakout anlarını da arattığını söylemeli.


7 ŞUBAT: Rats On Rafts – Deep Below
(Fire Records)

Rotterdam merkezli post-punk grubu Rats On Rafts, diskografilerinin dördüncü durağı olan Deep Below ile iyiden iyiye tekinsiz arazilere dalıyor. Grubun şimdiye kadarki en melankolik ve buğulu dinletisinin toplamı dokuz şarkı. Umutsuzluk anlarına tutunabilmek için kendisine hipnotik synth sesleri, yankılı vokaller ve döngüsel gitarlardan başlayıp; yaşam, yabancılaşma, iklim krizi ve ruhu tüketen politik başlıklara uzanan bir harita çiziyor. Kan basıncını düşüren bu gri yapısının yanında, kasları gevşetip rahatlama veren bir koleksiyon.


7 ŞUBAT: Sharon Van Etten & The Attachment Theory – Sharon Van Etten & The Attachment Theory
(Jagjaguwar)

Sharon van Etten ve grubu The Attachment Theory’nin ilk defa tam anlamıyla bir iş birliği içinde yaptıkları albümü “Bunca zaman nerelerdeydi?” dedirtiyor. Van Etten’ın kendini bir anlamda teslim ettiği, yapım sürecinde yeni fikirlere ve enerjilere açık olduğu albümün zenginliğinden ve tazeliğinden anlaşılıyor. Yer yer tekrarlayan akorlar, güçlü vokaller, synthesizer konusunda elini korkak alıştırmaması ve şarkıların verdiği büyük “anthem” hissiyle seksenleri hatırlatan proje müzisyenin artık ustalaştığı indie folk evreninden bir kopma sunuyor. Hem yıllardır birbirlerini tanıyan sanatçıların birbirini anladığının ve daha ileriye taşıyabileceğinin hem de konfor alanlarının bir tık dışında ne kadar güzel işler çıkarabileceklerinin iyi bir örneği Sharon Van Etten & The Attachment Theory.


7 ŞUBAT: Moses Yoofee Trio – MYT
(LEITER)

2020’de kurulduktan sonra Berlin caz sahnesinde bir şehir efsanesine evrilen Moses Yoofee Trio, 2024’te German Jazz Prize’ın prestijli Yılın En İyi Canlı Performansı ödülünü kazandı. Grubun yolu ilk uzunçaları, Nils Frahm’ın kurucusu olduğu plak şirketi LEITER aracılığıyla yayımlandı. Piyano-bas-davul kurulumuyla her şarkıda kıvrımları dallanıp budaklanan patikalara rehberlik ediyorlar. The Bad Plus ya da Go-Go Penguin gibi gruplara ilgi duyuyorsanız ıskalamayın. Üçlünün Babylon Picks serisi kapsamında 13 Mart’ta vereceği ilk İstanbul konserinin biletleri de burada.


7 ŞUBAT: Ceylan Ertem – Sana Rağmen
(Jaya Records)

Ceylan Ertem, diskografisinin altıncı durağında uzun soluklu bir deneyim yaşatacak. Nitekim tam 20 parçadan oluşan albüm, iki bölüm hâlinde yayımlanıyor. Geçmişle geleceği, gelenekle yeniliği aynı potada eriten koleksiyonun ilk yarısı, Ceylan Ertem’in müzikal kimliğini sürekli yeniden inşa eden ve sınırlarını genişleten bir sanatçı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Beste ya da icralarıyla albüme katkıda bulunan isimler arasında Sena Şener, Mabel Matiz, Ediz Hafızoğlu, Duygu Soylu, Cihan Mürtezaoğlu ve Sezen Aksu da var. Devamı için beklemedeyiz.


7 ŞUBAT: Heartworms – Glutton for Punishment
(Speedy Wunderground / PIAS)

Kısmetinin nacizane etiketle kesişmesi ile ufkumuzda kara bir kutup yıldızı olma yolunda ilerleyen Josephine Orme ilk resmî albümüyle listemize girmese olmazdı. Dan Carey’nin bizzat gözettiği prodüksiyonu hırslı ve yoğun ama bir o kadar da net. Keskin bir işçilik var, özellikle synth ve ritim katmanlarında. Hafiften dance-punk ve grunge etkileri de mevcut, fakat alabildiğine gotik noir bir atmosferdeyiz. Şarkılar karamsar ama oldukça coşkun. Bu, yakın zamanda havacılığa tutulmuş Orme’nin militer estetiğinden de kaynaklanıyor. Jojo’nun vokal üslubundaki git-geller, bazen hangisine tutunsanız emin olamamanıza sebep veriyor. Yine de bu onun yolculuğuna atılmaktan sizi alıkoymasın. Albümün motorik ihtişamı “Warplane”, yaylı süslemeleri ve gerek cerrahi vuruşlarla, gerek yaratanına acınmayan crash zilleriyle koleksiyonun en dile dolanan, zihne bulaşan parçası -esiri olduk. 


7 ŞUBAT: FACS – Wish Defense
(Trouble In Mind Records)

Chicago’nun karanlık post-punk sahnesinin dikkat çekici isimlerinden FACS, altıncı albümünde eski gitarist / yeni basçı Jonathan Van Herik’in dönüşüyle yine gergin, hipnotik ve katmanlı bir ses dünyası kuruyor. İsmiyle hayali bir öz-savunmayı çağrıştıran albüm, içe dönük bir hesaplaşma ve benlik sorgusuyla dolu. Girdap gibi ritimler gerilimi yükseltirken, itiraf niteliğindeki sözler bu yoğun atmosferin içinde bir tür rahatlama ve şeffaflık sunuyor. Mayıs 2024’te Electrical Audio’da Steve Albini eşliğinde kaydedilmeye başlanan albüm, Albini’nin vefatıyla Sanford Parker tarafından tamamlanmış; son miksler ise Albini’nin notlarına sadık kalınarak John Congleton’ın elinden çıkma. 


14 ŞUBAT: Tokyo Bliss – Japanese Funk, Boogie & City Pop from King Records 1974-88
(Wewantsounds)

Funk Tide ve Tokyo Glow gibi popüler toplamaların küratörü, plak dükkânı sahibi ve selector DJ Notoya, bu kez zaman makinesinin başlangıç noktasını 1970’lerin ikinci yarısına sabitleyip King Records arşivlerine dalıyor. Kıvrak groove’larla son yıllarda tekrar revaçta olan city pop janrının Japonya dışında pek tanınmamış isimlerinden güzellikleri bir araya getiren toplamada yer alan 10 parça, King Records ekibi tarafından remaster edilmiş. Kapak görseli de Manuel Sepulveda imzalı.


14 ŞUBAT: Marshall Allen – New Dawn
(Week-End Records)

Marshall Allen rehberliğinde Sun Ra Arkestra’nın zamansız ruhunu günümüze taşıyan, kozmik bir serüven. 99 yaşındaki Allen, saksafonu ile galaktik bir keşif alanı yaratırken, albüm bir bilinç akışı formunda ilerliyor. Meditatif pasajlar ve sarmal senkoplar arasında süzülen bu kayıt, spiritüel caz alanında hâlâ yeni titreşimler yakalamanın mümkün olduğunu kanıtlıyor. New Dawn bir vedadan çok, sonsuz bir devinimin ifadesi gibi; geçmişi onurlandırırken yeni ufuklara açılmaktan çekinmeyen bir ses evreni. Albüme ismini veren parça da Neneh Cherry eşlikli.


14 ŞUBAT: Mantar – Post Apocalyptic Depression
(Metal Blade Records)

Almanya’nın Bremen şehrinden seslenen sludge metal ikilisi MANTAR, üç yıllık aranın ardından yeni bir albümle aramızda. Otoritelere göre diskografilerinin zirve noktası olan Pain Is Forever And This Is The End albümünün ihtişamının ardından beklentilerin aksine kaseti başa sarıyor ve yolculuklarının ilk yıllarındaki çiğ, suratın tam ortasına atılmış bir yumruk tadındaki sound’a dönüyor ikili. Açılış parçası “Absolute Ghost”un feedback’li introsuyla ile sanki MANTAR stüdyosunda yerimizi alıyoruz ve 12 şarkılık bu performansa onlarla birlikte ter atarak eşlik ediyoruz. (Bu parantezi Erinç Sakarya’nın “Church of Suck”taki davul partisyonları için açtık, kapıyoruz.)


14 ŞUBAT: Horsegirl – Phonetics On and On
(Matador Records / GRGDN Müzik)

“Horsegirl’ün yeni albümü nasıl bu kadar iyi?” sorusunun pek çok yanıtı olabilir. Mesela prodüktör koltuğunda deha Cate Le Bon’un oturmasından bahsedebiliriz. Ya da Chicago çıkışlı üçlünün onlardan daha önce hiç duymadığımız kadar yalın besteler ve dürüst sözlerle bir dönüş yapmış olmasından… Ağızdan çıkan her cümle kadar, onları takip eden “da da da” ve “la la la”lar da anlamı uzatıp şarkıların duygusunu içinize işliyor. Kalabalık bir ses dünyasından ziyade sanki her gitar yürüyüşüne, her keman dokunuşuna, solist Penelope Lowenstein’in her sözcüğüne ayrı bir köşe verilmiş gibi. Bu sadelikteki güzelliği fark etmek hiç uzun sürmüyor.


14 ŞUBAT: Barnyard Beehive
(Numero Group)

ABD’de country’nin sesinin duyulduğu en önemli mecra olan Nashville merkezli radyo programı Grand Ole Opry; Tammy Wynette, Loretta Lynn, Dolly Parton gibi birçok ismi şöhrete ulaşmasına önemli katkıda bulunmuştu. Elimizdeki yeni toplama ise yolu Opry’den geçse de onlar kadar şanslı olamamış, büyük kariyerler edinememiş, köşede kalmış şarkıcıların performanslarından oluşuyor. 1960’lı, 1970’li yıllardan seçilen şarkılar outlaw dışındaki country tarzlarının biraz gözden düştüğü dönemlerden hâliyle. Ama yine de gerçekten güzel sesler var. Şan-şöhret ile unutulmak arasındaki ince çizgiyi hayal ettiriyor insana. 


14 ŞUBAT: Fantastic Twins – Suite of Rooms
(House of Slessor)

Fransız prodüktör ve besteci Julienne Dessagne, Yunan mitolojisindeki Theseus ve Minotaur efsanesinden ilham alan yeni Fantastic Twins koleksiyonunda hem vintage film müziği estetiğinden hem de onunla özdeşleşen leftfield techno geleneklerinden besleniyor. Müzisyenin Méandres adlı bir dans performansı için yaptığı besteleri yeniden düzenleyerek oluşturduğu Suite of Rooms, modüler enstrümanlar ve özgün ses işçiliğiyle bir labirentin içinde kaybolmayı müthiş bir keyfe çeviriyor.


14 ŞUBAT: Bartees Strange – Horror
(4AD / GRGDN Müzik)

Korkularla yüzleşmenin kolay olduğunu kim söyleyebilir ki? Hele ki bu duyguyla büyüdüysen. Yeni Bartes Strange albümü, yaşamı boyunca içinde dolaştığı korkuları dengelemiş, üstesinden gelmiş, yenilerine alan açmış olduğu yerden adını alarak; ağırlıklı olarak düşük tempolu melodilerden örülmüş bir anlatıya fırlatıyor. 12 şarkılık Horror, temasına uygun şekilde müzisyenin hikâyesini keşfetmeye izin veren hip hop, rock, R&B dokunuşları arasında gezinen kişisel bir manifesto. Yüzleşiyor, isyan ediyor, bağlanmanın mümkünlüğünü sorguluyor.  


14 ŞUBAT: Richard Dawson – End of the Middle
(Weird World / Domino Recordings / GRGDN Müzik)

Newcastle çıkışlı folkçu Richard Dawson yeni albümünde, bu kadar düşük profil bir kayıt sürecine bu kadar iyi fikri nasıl sıkıştırabildiği sorusunu sorduruyor ve heyecanını yaşattırıyor dinleyicisine. Arada gök gürlemesi gibi şarkılara dâhil olan nefesliler dışında, akustik gitar, davul ve vokalden oluşan albüm; Dawson’ın kendini kasmadan, “iyi” olmaya çalışmadan söylediği harika vokal melodileri ve dinamizmiyle yılın ilk haftalarının şaşırtıcı derece iyi albümlerinden biri. Her ne kadar Britanya folk türüne ait olsa da ABD çıkışlı  lo-fi indie çalışmaları, Daniel Johnston gibilerini de hatırlatıyor.  


14 ŞUBAT: Thala – Avalanche 
(Fire Records)

Berlin’de yaşayan müzisyen Thala,  ilk albümü Adolescense’in ardından Avalanche ile daha taşkın ve cesur bir enerjiye yönelmiş. Elektronik dokunuşlarla shoegaze, dream-pop ve grunge türleri arasında serbestçe salınan müzisyen; bu kez katmanlı melodilerle, bazen hırçın gitarlarında, bazen de synthesizer seslerinin puslu atmosferinde kayboluyor. Bir büyüme hikâyesini sorgusuz sualsiz bir dürüstlükle anlatan albümün teması için Thala, “yüzeydeki gülümsemelerin ardındaki duygusal fırtına” demiş.


14 ŞUBAT: Kelela – In The Blue Light
(Warp Records)

Elektronik R&B tınıları eşliğinde yarattığı davetkâr anlatılar ile her albümünde büyük heyecan yaşatan Kelela, bu kez özel bir konser albümüyle karşımızda. Amerikalı müzisyenin New York’un meşhur caz kulübü The Blue Note’ta Mayıs 2024’te gerçekleştirdiği konser serisinde yapılan kayıtlar, Kelela diskografisinden aşina olduğumuz parçaları ilk kez akustik kurgularıyla dinleme imkânı sunuyor. 12 şarkıdan oluşan albümde, Joni Mitchell’dan “Furry Sings The Blues”a yapılmış şık bir cover da yer almakta.


21 ŞUBAT: Cici Arthur – Way Through
(Western Vinyl) 

Toronto’da yaşayan üç müzisyen Joseph Shabason, Chris A. Cummings ve Thom Gill’in Cici Arthur adıyla kaydettiği ilk albüm. Pandemide mesleğini kaybetmesinin ardından yıllara dayanan tutkusunu önceliklendirip müziği hayatının merkezine koyan Cummings’in besteciliği ve vokal stili, Way Through koleksiyonunun temelini oluşturuyor. Müzisyenin bisiklet yolculuklarındaki düşünce akışlarından yansımalarla şekillenen albüm, pürüzsüz bir kurgu yaratarak dinleyeni başka bir zamana götürüyor. Yolunuz neşeden de geçiyor, kabulleniş anlarından da, melankoliden de.


21 ŞUBAT: Tim Hecker – Shards
(Kranky)

Derinlikli, yoğun ve zamanlar ötesi kompozisyonlarıyla tanınan Tim Hecker, geride kalan beş yılda çeşitli film ve dizi projeleri için bestelediği fakat kullanılmayan parçaları tek albümde topladı. Müzisyenin Luzifer, La Tour, Infinity Pool gibi yapımlar için yaptığı bestelerden oluşan Shards, bu ayrıksı ruh hâllerinden izler taşıyan parçalarla bağımsız bir bütünlük yaratmayı başarıyor. Kırık melodileri, yoğun drone katmanları ve sinematik yükselişleriyle derinlemesine dalındığı vakit tadı artan albümlerden.


21 ŞUBAT: Wrekmeister Harmonies – Flowers in the Spring
(Thrill Jockey)

Wrekmeister Harmonies’in yeni albümü, karanlık folk ve drone tınılarının içine gömülü, sabır gerektiren bir içsel yolculuk sunuyor. JR Robinson ve Esther Shaw’un minimalist ama derinlikli yaklaşımı, pastoral bir hüzün ile ürkütücü bir tansiyon arasında gidip geliyor. Zamanın yavaşladığı anlarla dolu albümün genel atmosferi varoluşsal bir ağırlık taşıyor. Flowers in the Spring, dinleyicisini dikkatle ve sabırla keşfetmeye çağıran, çiçeklerin açtığı kadar solduğu bir mevsimin müzikal çıktısı gibi.


21 ŞUBAT: Baths – Gut
(Basement’s Basement)

Will Wiesenfeld namıdiğer Baths’in hem hikâye anlatıcılığı hem bestelerinde çok istikrarlı, neredeyse ısrarcı bir his var. Albümün açılış parçası “Eyewall”da tekrarlayan “Beni dinleyecek sabrı bulabilir misin? Soruyorum, soruyorum” dizesinde sadece şarkıda konuşan kişi değil âdeta müzisyen dinleyicisine doğru bir rica var. Çoğunda canlı davullar duyduğumuz albümün keman, çello, viyolanın uğradığı zengin bir yaylı bölümü de var. 11 şarkı boyunca bir sonraki ânı tahmin etmek epey güç. Nitekim Gut’ı dinlerken, bazen beklemediğimiz derecede bir dürüstlük bazen beklemediğimiz bir ritimde bir davul yürüyüşüyle bazen de beklemediğimiz bir gitar sesiyle karşılaşıyoruz. Elektronik müziğe taze bir yaklaşım ve içinize işleyen tarzda bir dürüstlük için Baths’in yeni albümünü radarınızdan kaçmasın.


21 ŞUBAT: John Glacier – Like A Ribbon
(Young / GRGDN Müzik)

Yılın şu âna kadarki en güzel sürprizi. İngiltere, Hackney’den seslenen Jamaika kökenli John Glacier, ki ismi çok farklı beklenti yaratsa da kendisi alımlı bir hanımefendi, ilk albümüyle Britanya rap sahnesinin en dikkat çekici isimlerinden biri olmayı başarıyor. Müziğe pandemiden bir süre önce GarageBand ve Logic kurcalayarak başlayan Glacier daha çok spoken word tadındaki vokallerini çok iyi düşünülmüş, taze, orijinal altyapılarla destekliyor. Müziğinde trip-hop, post punk hatta grunge atmosferi de bulabiliyorsunuz. Prodüktör Kwes Darko’nun da katkısını unutmayalım. Bundan 20 yıl öncesinde, MIA’in çıkışını yaptığında hissettiğimiz heyecanı yaşatıyor bize. Şimdiden yılın en iyi albümlerinden biri. Gerisini de merakla bekleyeceğiz.


21 ŞUBAT: Seu Jorge –  Baile à la Baiana
(Cafune / Black Service)

Seu Jorge, klasik gitarıyla Portekizce David Bowie coverları yaparak hayatımıza gireli çok oldu. Sonrasında da kendi orijinal müzikleriyle pozitif bir imajı oldu hep. Yeni albümüyle çok da beklemediğimiz, gürültülü bir disko, funk tarzları denemiş. Groove’lar iyi çalışıyor, nefesliler sıkı, Jorge’nin vokali yine belirleyici. Ama albüm baştan sona tüketilirken sıradanlaşmaya başlayabiliyor. Yine de dans ettirme kapasitesi yüksek, işçiliği üst düzey zaman dışı bir yapım.


28 ŞUBAT: Marie Davidson – City of Clowns
(DEEWEE & Because Music)

Sónar Istanbul’un heyecan uyandıran konuklarından Marie Davidson, City of Clowns ile şehrin soğuk betonlarına kazınmış bir ses günlüğü sunuyor. Endüstriyel vuruşlar, büyülü synth katmanları ve spoken-word pasajlarla örülü bu albüm, modern hayatın tekinsiz ritmine karşı hem bir başkaldırı hem de onunla zorunlu bir dans. Davidson’ın vokalleri, bir anlatıcı ve bir gözlemci arasında gidip gelirken, şarkılar boyunca mekanik ritimlerle insan dokunuşu arasındaki gerilimi hissettiriyor. 10 şarkılık albüm, bir anlamda Marie Davidson için dans pistlerine dönüşü simgeliyor. Tabii ki punk’ın ham enerjisini de içinde taşıyarak. 


28 ŞUBAT: bdrmm – Microtonic
(Rock Action Records)

Yeni bdrmm koleksiyonu Microtonic, grubun her albümle işi bir adım ileri taşımaya, hatta yön değiştirip farklı kalıplara sığmaya istekli olduğunun mükemmel bir örneği. Synthesizer departmanındaki yoğunluğuyla dikkat çeken albüm, ekibin şu âna kadar yayımladıklarına kıyasla çok daha elektronik ve dans müziği odaklı. Pandemiden ağzımızda tadı kalan bir pesimizmle, distopik bir atmosferde dinleyeni biraz depresif yaparken aynı anda da sabahlara kadar kendini kaybettirip dans ettirebilecek nitelikte bir iş. “Dikkat dağınıklığı, spazmlar, terör, ölüm …Hepsi oldu.” diye giden açılış parçası bütün albümün modunun iyi bir özeti. İskoç grubu 15 Mayıs’ta Blind sahnesinde dinleyeceğimizi de hatırlatalım.


28 ŞUBAT: Grup Ses & Gökalp K – Grup Ses / Gökalp K
(Souk Records)

Grup Ses ve Gökalp K’nın 2022’den bu yana hazırlıklarını sürdürdüğü ortak albümleri nihayet yeryüzüne inişini gerçekleştirdi. Albüm boyunca takip ederken kan ter içinde bırakan kurguları ve beklenmedik geçişlerle, hip hop’tan krautrock’a kadar geniş bir skalada dolanıyor ikili. Zamanın aşındırdığı seslerin yeni bağlamlarda yeniden hayat bulduğu bir deneyim sunan albümde melodik hatlar ve ritmik yapılar sabit bir zemine oturmaktan kaçınıyor. İkiliye çeşitli prodüktör ve MC konuklarının da eşlik ettiği koleksiyon, kulüp müziğine dair alışılagelmiş sınırları tam anlamıyla yok ederek zamansız bir groove paleti yaratıyor.


28 ŞUBAT: David Grubbs – Whistle from Above
(Drag City)

Pandemi dünyada birçok insana feleğini şaşırtsa da bazı müzisyenler için fırsat olduğu da doğru. ABD’li gitarist David Grubbs hayatında en çok gitar çaldığı bu dönemin mahsullerini bizlerle paylaşıyor yeni albümünde. Sekiz sene aradan sonra ilk albümü olan Whistle from Above melodiden çok atmosfere, dokunuşlara ağırlık veren; usta işi enstrümental bir yapıt. Jim O’Rourke ile olan eski grubu Gastr del Sol’un toplaması için şarkı seçimleriyle uğraşırken de, bu “ikili” yaklaşımın sihrini tekrar hissederken yeni albümünde de ekürilerini özenle seçmiş Grubbs. Whistle from Above zaman dışı bir albüm. Sese, gitara, atmosferik işlere meraklı dinleyiciler çok sevecektir. 


28 ŞUBAT: Panda Bear – Sinister Grift
(Domino Recordings / GRGDN Müzik)

Animal Collective üyesi Panda Bear (Noah Lennox), pastel rüyalara ortak ettiği Buoys isimli son solo albümünü 2019’da yayımlamıştı. Bu albümü Sonic Boom ortaklığıyla kaydettiği Reset koleksiyonu ve Isn’t It Now? isimli bir Animal Collective uzunçaları takip etti. Önceki işlerine kıyasla daha çiğ ve doğrudan bir sonik üslup benimsediği yeni albümü, müzisyenin grup arkadaşı Josh “Deakin” Dibb tarafından kaydedilmiş. Her Panda Bear albümünde olduğu gibi yine en ufak bir pürüze çarpmadan, tökezlemeden ilerleyen bir akış söz konusu. Noah Lennox ile yeni albümü üzerine sohbetimiz, önümüzdeki günlerde yayımlanacak Bant Mag. Mart-Nisan 2025 sayısında.


28 ŞUBAT: Yazz Ahmed – A Paradise In The Hold
(Night Time Stories)

Şiirler, inci dalgıçlarının şarkıları, Arap kadınlarının hikâyeleri, Bahreyn’e çağıran melodilerle konuşan A Paradise In The Hold; caz dokuları eşliğinde kimlik, kendilik ve kadınlığa dair hikâyelerin anlatıcısı. Natacha Atlas ve Brigitte Beraha’ya da denk gelebileceğiniz koleksiyon hakkında “Kültürel kimliğimi arama, kurmak ve şimdi nihayet benimseme ve kutlama çabası” diyen İngiliz-Bahreynli trompetçi Yazz Ahmed, bu süreçte yaptığı keşifleriyle kökleri dallanıp budaklanan bir albüm atmosferi yaratmayı başarmış.


28 ŞUBAT: Ichiko Aoba – Luminescent Creatures
(hermine)

Ichiko Aoba dünyanın her yerinde; havada, suda, toprakta çiçekli adımlarla dolaşıyor. Ryukyu Adaları’ndan ilham alan Luminescent Creatures, dünya kadar yuvarlak. Anlatmak için hangi kelimeyi seçsek büyük kaçacak albümün sadeliğine. 11 parça, ruhani vokalleri, kırgın hâli, sarmalan piyanoları, elektronik dokunuşlarıyla dinleyeni yaşamın güzelliğine cesaretlendiren ninniler niteliğinde. Gerçek ile rüya arasında, hafifçe süzülen var oluşlar için.


28 ŞUBAT: Cloakroom – Last Leg of the Human Table
(Closed Casket Activities)

Shoegaze üçlüsü Cloakroom’un dördüncü stüdyo albümü Last Leg of the Human Table, yeni keşif yolları açıyor gruba. Açılışı yapan “The Pilot” distortion dolu riffleri ve metalik uğultularıyla slowcore etkisi taşırken, albümün en beklenmedik anlarından biri olan ve Doyle Martin’in nazik vokallerine sahip “Bad Larry” ise dream pop ve folk dokunuşlarıyla bambaşka bir noktaya yöneliyor. Bunca farklı ses dünyasını bir araya getirmenin oluşturacağı dağınıklık riskine rağmen Cloakroom bu unsurları kendi dillerinde, onlarla özdeşleşen puslu atmosferi kaybetmeden ustalıkla sahipleniyor.


28 ŞUBAT: Kum – Sana Yazmadığım Şarkılar
(Warner Music Türkiye)

Kum, bu kez kaybolmuş anıların melodisini yazıyor. Sana Yazmadığım Şarkılar, hafıza ve unutma arasındaki gerilimi keşfe çıkan bir şarkılar bütünü. Lo-fi bir estetikle örtülen minimal gitar melodileri ve reverb havuzuna batırılmış vokaller, zamansız ve mekânsız bir duygu alanına sürüklüyor dinleyeni. Geleneksel şarkı yapılarının bilinçli bir şekilde muğlaklaştığı anlarla birlikte hem rock hem rap unsurlarını Kum usulünde bir araya getiriyor bu sekiz parçalık yolculuk.


28 ŞUBAT: DJ Strawberry – Playground
(YUKU Music)

Üretimlerine Berlin’de devam eden DJ Strawberry, kısa aralıklarla yeni harikalar savurmaya devam ediyor. Bu kez yapıbozumcu bir yaklaşımla breakbeat ve footwork unsurlarının iç içe geçtiği bir ses deneyimi yaratmış. Bu alabildiğine katmanlı prodüksiyon yaklaşımında algoritmaların rastlantısallığı da belirleyici bir rol oynuyor. Playground, DJ Strawberry’nin elektronik müzikte kimi geleneklere sadık kalarak yeni arayışlar yapmaya devam ettiği diskografisinin en çarpıcı işlerinden biri. Kendini tekrar eden yapıları yeri gelince kırarak ya da bir durup nefeslenmenize alan tanıyarak beyin damarlarınızı bir mikserde çalkalamak ister gibi bir hâli var. 


28 ŞUBAT: Sezgin İnceel – Kaktüs, Kedi vs.
(Bağımsız)

Sezgin İnceel’in bir hikâye anlatıcısı gibi şekillendirdiği yeni albümü, kendi içinde yaptığı kazıların bir çıktısı olsa da her birimizle doğrudan konuşabilen cümlelerle dolu. Müzisyenin tabiriyle, sekiz parçalık albüm “ötekileştirmeye karşı bir direniş ve kendi kimliğiyle var olmanın manifestosu.” İki parçada Nuri Harun Ateş’in de mikrofon başına geçtiği albümün yaratım sürecinde İnceel’e ilham verenler Sara Ahmed, Shirin Neshat, RuPaul’s Drag Race ve Arkadaş Z. Özger olmuş. Yalnızca bu karışım bile Kaktüs, Kedi vs. albümünün kapısından dalmak için yeterli, değil mi!


28 ŞUBAT: DARKSIDE – Nothing
(Matador Records / GRGDN Müzik)

Dave Harrington ve Nicolás Jaar ikilisinin dört yıllık sessizliğini bozan üçüncü Darkside albümü Nothing, ismine inat yoğun bir enerjiye sahip. Albüm, şimdiye kadarki en doğaçlama hissiyatlı Darkside kaydı olabilir. Özellikle jam ruhunu ivmelendiren Tlacael Esparza’nın katılımıyla ritimler çok daha dağınık ve özgür dokunuşlar barındırıyor. Akışta bazı tanıdık sesler duyulsa da Psychic’in sisli atmosferini bekleyenler için Nothing başta daha funky hissettirebilir. Eski Darkside işlerine kıyasla kusursuzluğu daha az dert edinen albüm, grubun yıllardır üzerine inşa ettiği sesi burada iyice rahatına bırakmış gibi… Şimdilik kulaklıklarda, yaz gelince açık havada döndürmelik.