40 Albüm: Best of Mayıs 2025

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, Şevval Öztemur, Tuana Özcan, Tuğçe Hitay, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

“Ne dinlesek?” diye soranlara, mayıs ayından yerli – yabancı karışık 40 albüm. Sıralama kronolojik.


2 MAYIS: Jenny Hval – Iris Silver Mist
(4AD / GRGDN Müzik)

Norveçli müzisyen ve yazar Jenny Hval’in tüm duyuları keşfe çağıran dokuzuncu albümü, baş döndüren deneyimi Iris Silver Mist. İsmini Fransız parfümcü Maurice Roucel’in bir kokusundan alan koleksiyon, pandemide müziğin fiziksel âlemden uzaklaşmasından ilhamla, koku hafızasının peşine takılarak dinleyiciye zamanı döngüsel kılan bir yolculuk şansı sunuyor. Müziğin var etme gücüne sırtını yaslayan koleksiyon; içsel, düşünceli, meleksi vokaliyle gerçeküstü bir deneyim sunuyor. Jenny Hval ile ayaklarımızın yerden kesilmesini özlemişiz.


2 MAYIS: Mei Semones – Animaru
(Bayonet records)

2022 beri EP’lerle kapıyı çalan Brooklyn’de yerleşik müzisyen Mei Semones sonunda ilk albümüyle karşımızda. Eğitimli ve John Coltrane hayranı olan müzisyen gerçekten de türler arası gezinme konusunda genç yaşına rağmen usta. Hâlihazırda oldukça yetenekli bir gitarist olan Semones, bossa nova’yı taban belirlediği şarkılarında siz farkına varmadan indie rock’a göz kırpmayı veya daha komplike caz sularında yüzmeyi rahatlıkla başarıyor. Vokaller İngilizce ve Japonca olarak paslaşıyor. Yaylı aranjmanlarının bazen rol çaldığı söylenebilir, daha ham bir prodüksiyon tercih edilebilirdi diye de düşünebiliriz. Ama ne olursa olsun yılın en güzel çalınmış albümlerinden biri olduğu, sene sonu listelerinde kendine yer bulması kesin. 


2 MAYIS: Sextile – yes, please.
(Sacred Bones)

Bu yaz nihayet Blind sahnesinde ilk İstanbul konserini verecek Sextile’ın son numarası yine ele avuca sığmayan bir enerji fırtınası yaşatıyor. Ama son düzlüğe girene kadar. Kapanışı yapan iki parça “Hospital” ve “Soggy Newports”, Melissa Scaduto’nın kişisel ve tesirli deneyimlerinden yola çıkarak yazılmış, nispeten dramatik Sextile parçaları. Savages solisti Jehnny Beth ile kaydedilen “Push Ups” da albümün en akılda kalıcı parçalarından biri. 


2 MAYIS: Lucius – Lucius
(Wildewoman)

Ortamlardaki en yetenekli vokal ikililerinden Jess Wolfe ve Holly Laessig’in grubu Lucius’un beşinci albümü tam bir olgunluk dönemi işi. Albümün grupla aynı adı taşımasını da kendilerini bulduklarına yorabiliriz. Önceki işlerine göre vokaller kadar grubun davulcusu Dan Molad’ın cesur prodüksiyonu, şarkı yapılarında ön planda. Belli bir türe takılı kalmayan, oyunbaz anların, soundların eksik olmadığı eksiksiz bir albüm. Vokaller zaten hep üst düzeydi, geri kalan öğeler de yükselince hem grubun hem de yılın en güzel işlerinden bir çıkmış ortaya. Aynen devamını diliyoruz. 


2 MAYIS: Blondshell – If You Asked For a Picture
(Partisan Records / GRGDN Müzik)

Sabrina Teitelbaum, namıdiğer Blondshell’in ikinci albümü If You Asked For a Picture, adını Mary Oliver’ın “Dogfish” şiirinde yer alan bir dizeden alıyor. Şiirin kendisi gibi Sabrina da gündelik hayattaki küçük detayları irdelemeyi seviyor. Albüm, ince ince işlenmiş kırılganlıklarla, ironiyle örülü iç döküşlerle ve utanmadan dile gelen duygularla sarılmış. İlk albümdeki çiğlik bu kez daha olgun, daha çok şey görüp geçirmiş bir sesle tamamlanıyor. Blondshell’in ilhamının temel taşı olan 90’lar grunge’ı hâlâ orada; ancak bu kez folk tınıları ve tatlı indie rock melodileriyle harmanlanmış.


2 MAYIS: Model/Actriz – Pirouette
(True Panther Records / Dirty Hit)

Brooklynli dörtlü Model/Actriz, 2023 tarihli çıkışı Dogsbody’nin ardından ikinci stüdyo albümleriyle karşımızda. Pirouette, ilk albümün sert dokusunun yanı sıra melodik yapıların ve pop tınılarının birlikte dans ettiği bir alan yaratıyor. Daniel Fisher çocukluk anılarında izlerini aradığı kuir kimliğine dair sancılar ve bedensel arzularla örülü sözleriyle kırılganlığını ön planda tutan albüm, delicesine hareket ettiren beatleriyle dans pistini bir iç hesaplaşma alanına çeviriyor.


2 MAYIS: Loscil – Lake Fire
(kranky)

Scott Morgan, yani Loscil, Lake Fire ile dinleyiciyi hem fiziksel hem de duygusal bir yolculuğa davet ediyor. Albüm, müzisyenin 50. yaşını kutladığı bir dağ yolculuğunda, orman yangınları ve yoğun dumanlar arasında yaşadığı deneyimlerden ilhamla yaratılmış. “Arrhythmia” ve “Spark” gibi parçalar, dinleyiciyi belirsizlik ve gerilim dolu bir atmosferin Doğanın yıkıcı gücü ve bu yıkımın ardından gelen yeniden doğuş süreci, albümün temel temalarını oluşturuyor. 


9 MAYIS: mclusky – the world is still here and so are we
(Ipecac Records)

90’lar sonu ve 2000’ler başında iki albüm yayımlayıp, seneler içinde dağılıp yeni üyelerle birleşen mclusky neredeyse 20 yıl sonra yeni bir albümle geri döndü. Harika kapağını ve ironik şarkı isimlerini gördükten sonra hemen heyecanla döndürmeye başladığımız uzunçalarda çok geçmeden grubun hiçbir nefret, alay ve gitar riffi konusunda elini sakınmadığını görüyoruz. Andrew “Falco” Falkous’un biraz kızgın, iğneleyici ve yüksek vokalleri albümün karakterinin yapı taşlarından. Reunion konserlerinin bilet fiyatlarından, sosyal figürlere, sosyal medya yüzünden kısalan dikkat sürelerimize, polislere ve kapitalist düzene karşı eleştirel bakışını ve dobra cümlelerini esirgemeyen sımsıkı bir albüm. Bulaşıcı bir enerjisi olan albümü dinleyince isminin hakkını verdiğini anlıyoruz; mclusky gerçekten hâlâ burada.


9 MAYIS: Erika de Casier – Lifetime
(Independent Jeep Music)

Danimarkalı müzisyen Erika de Casier, geçen yıl yayımladığı Still albümünün peşinden Lifetime isimli yeni bir albümle çıkageldi. 90’ların R&B’sine değen lo-fi estetiğiyle, bir gece yarısı pencere aralığından gelen esinti gibi: Taze, yavaş, dingin. Aşkın çevresinde dönen koleksiyon, söyleyeceklerini mırıldayan, öz sevgiye doğru minik adımlarla ulaşan yalın bir anlatıcı. 


9 MAYIS: Mojave – Kandırma Kendini
(NO5 RECORDINGS)

Enes Cihan Güvenç (vokal), Can Doğu Baykan (elektrik gitar), Uluç Beykoz (bas gitar) ve Ege Soydan’dan (davul) oluşan Mojave’nin adı kanı kaynayan, dinamik canlı performanslarıyla kulaktan kulağa yayılırken grup, ilk albümü Kandırma Kendini ile çıkageldi. İlhamlarını İngiliz post-punk sahnesinden alan grup, ilk albümlerinde içsel çatışmalar ve duygusal kırılmaların izini sürüyor. Prodüktörlüğünü Ozan Çanak’ın üstlendiği albümde, bol bol havada uçuşan riffler ile Enes Cihan’ın dikkat çekici vokalleri ile albüm boyunca kimi zaman coşkunun hat safhada olduğu, kimi zaman dinginlikle keder arasında bir yerlerde olan anlar bu duygusal gelgitlere eşlik ediyor.


9 MAYIS: Deradoorian – Ready for Heaven
(Fire Records)

Angel Deradoorian’ın beşinci solo albümü Ready for Heaven, cennet ve cehennem arasında salınan bir ruh hâlini hipnotik bir ses evreninde keşfe çıkıyor. Şarkı yazarlığı, Deradoorian için artık bir kimlik inşasından çok, sürekli değişen ve dönüştüren bir merak ve keşif pratiği hâline gelmiş durumda. Bu yüzden, yalnızca kendi başına yarattığı Ready for Heaven, diskografisinde daha oyuncu, deneysel ve içgüdüsel bir noktada konumlanıyor. Dub, krautrock ve endüstriyel tınılarla örülen parçalarda, deneysel dokular arasında akılda kalıcı melodiler belirgin. Belki temasının gücü, belki de müziğe olan sezgisel yaklaşımından kaynaklanan meditatif ve ruhani atmosfer, albümün en özel yanlarından biri. Deradoorian ile yeni albümü üzerine sohbetimiz de burada.


9 MAYIS: Peter Murphy – Silver Shade
(Metropolis)

Rock’n’roll tarihinin en saygıdeğer vokalistlerinden Peter Murphy, 11 yıl aradan sonra yeni solosuyla karşımızda.  2019’da yaşadığı kalp sorunlarıyla bizleri korkutan müzisyenden gelen her albüm başımız üzerine ama Silver Shade’in sorunları çok. Öncelikle Murphy’nin vokalinin her zamanki gibi güçlü olduğunu ve albümü taşıdığını söylemeli. Ancak NIN’i hatırlatan ritimleriyle, post-punk ve synthwave tarzı birbirine benzeyen, basit melodili şarkılar tamamlanmamış hissiyatı veriyor. İçinizden atamadığınız bir sıradanlık. Sonlardaki daha sakin parçalar kesinlikle daha iyi. Ayrıca albüme Trent Reznor ve Boy George’un da konuk olduğunu belirtelim.


9 MAYIS: Bahr – Ursine
(Bağımsız)

İstanbul merkezli folk rock grubu Bahr’ın yeni albümü, duygusunu direniş, başkaldırı ve dayanışmanın kalıcılığından alıyor. İçerisinde kalakaldığımız tüm çirkinlik uykularından uyandıran Ursine, Latince’de “ayıya ait” anlamına geliyor. Unutturulmuş öfkeyi hatırlatan koleksiyon, yerel motiflerle örülmüş mekanik ses estetiğini deneysel unsurlarıyla bir araya getirerek var oluyor. Grubun önceki kayıtlarına göre daha sert tınlayan sekiz şarkı, direngen mutsuzlukları besliyor. Albüm kapağındaki çizim de Ece Akbulak imzalı.


9 MAYIS: Preoccupations – Ill at ease
(Born Losers Records)

Yeni Preoccupations uzunçaları çok tanıdık, belki karanlık ama korkutmayan bir yerden tınlıyor. Kendi bedenimizle barışamama, rutinlerden çıkamama, çoğu şeyin anlamsız gelmesi ve dünyanın sonunun yaklaşması gibi depresif ve karamsarlığa teşvik edebilecek konuları şaşasız bir şekilde ele alıyor grup.Ill at ease, akut bir anksiyete yaratmadan gerçekçi bir dünya kurgulamayı başarıyor. Kocaman marşlar veya dans parçalarından ziyade new wave ve post-punk köklerine sırtını yaslayan, kendi ses dünyasıyla barışık ve kendine güvenen bir Preoccupations’la karşı karşıyayız. Koleksiyondan “Andromeda” ve “Sken” gibileri, New Order’in Power Corruption and Lies albümünü akıllara getiriyor.


9 MAYIS: Kara-Lis Coverdale – From Where You Came
(Smalltown Supersound)

Kara-Lis Coverdale’ın From Where You Came albümü, müzisyenin ses tasarımı ve duygusal belirsizlik konularındaki ustalığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Albüm, GRM Paris ve EMS Stockholm gibi stüdyolarda kaydedilmiş ve Ontario’nun kırsalında tamamlanmış. Bu coğrafi çeşitlilik, koleksiyonun ses paletine de yansımış. “Flickers in the Air of Night” parçasında Anne Bourne’un çellosu, synth dokularıyla birleşerek buharlaşan bir atmosfer yaratıyor. Coverdale, bu albümde daha harmonik ve sakin bir estetik benimsemiş. Ancak bazı parçaların, müzisyenin önceki çalışmalarındaki karmaşıklığı aratıyor. 


16 MAYIS: Lido Pimienta – La Belleza
(Anti) 

“Yarattığım her şey merakımın ve inatçılığımın doğal bir evrimi” diyen Kolombiyalı müzisyen Lide Pimienta, 2020 çıkışlı Miss Colombia’nın ardından La Belleza ile bir ritüel başlatıyor. Kişisel geçmişine, kadın olma deneyimlerine değinen bir ritüel. Senfonik bir atmosfer inşa eden uzunçaların her bir şarkısı, barındırdığı ruhsal ağırlıklarla çemberler yaratıyor. Yaylılar, vurmalılar, ritmik yapılar, deneysel elektronik dokular içerisinde Pimienta’nın yükselen vokalleri ile de hepten sarıyor etrafımızı bu çemberler. Dokuz parçalık, acımasız, cüretkâr ve büyüleyici bir güzellik La Belleza. Yılın ilk yarısının en iyi işlerinden biri.


16 MAYIS: Billy Nomates – Metalhorse
(Invade Records) 

İngiliz müzisyen Victoria “Tor” Ann Maries’in üçüncü albümünün odağında güvensizlikler, esansında ise kayıp var. Tek konuğu, listenin en tekinsiz tınısı “Dark Horse Friend”deki eski Strangler üyesi Hugh Cornwell olan koleksiyon, müzisyenin yakın bir zamanda vefat etmiş babası Peter’a adanıyor.Metalhorse kapağıyla, ismiyle, rengiyle, metniyle yarattığı “terk edilmiş lunapark” mitiyle atmosferini tek bir ruh hâlinde çok uzun süre kalmadan, ama sürekli temaya dönerek pekiştirme hâlinde. Nick Cave & Warren Ellis, The KVB ve RVC gibi isimlerle çalışmış, Bristol sahnesinin gediklilerinden ses mühendisi ve prodüktör James Trevascus eşliğinde bir yarısı dingin, diğeri motorik; genelinde yüksek tempo ama daima melankolik bir uzunçalar yapmış Billy Nomates. Synth-pop ve post-punk köklerine sadık kalırken karamsar bir Fleetwood Mac esintisi ile gelen hafif bir klasik rock tınısı da yok değil. Toplamında zevkli, metaforu deşilesi bir dinleme. 


16 MAYIS: Thor & Friends – Heathen Spirituals
(Joyful Noise)

Swans’ın perküsyonisti; Shearwater, Bill Callahan gibi isimlerle çalışmış Texaslı müzisyen Thor Harris’in yine Austin yerlisi müzisyenlerle kaydettiği deneysel, Amerikan minimalizmine selam çakan müzikler bu iki sene bizlere iki albüm olarak geri dönecek. Bunlardan ilki olan Heathen Spritiuals uzunca üç şarkıdan oluşuyor. Yaylılar ve ksilofonun ön planda olduğu şarkılar gayet ustaca ambiyanslar yaratıyor dinleyiciye. Özellikle Steve Reich sevenlerin pas geçmemesi gereken, heyecan verici bir albüm. 

16 MAYIS: The Callous Daoboys – I Don’t Want to See You in Heaven
(MNRK Records LP)

The Callous Daoboys’un üçüncü albümü I Don’t Want to See You in Heaven, grubun kaotik mathcore köklerini korurken pop melodileri ve deneysel dokularla zenginleşen bir ses manzarası sunuyor. Albüm, distopik bir konsept çerçevesinde vokalist Carson Pace’in kişisel kaygılarını ve içsel çatışmalarını yansıtıyor. “Two-Headed Trout” ve “Full Moon Guidance” grubun saç döktüren agresif enerjisine aşina olanların hemen kendini teslim edeceği duraklar. İlk dinlemelerdeki favorimiz “Tears on Lambo Leather” ise Orthodox’tan Adam Easterling’in katkısıyla çok boyutlu bir kıvama bürünüyor. 


16 MAYIS: Hissikablelvuku – Cereyan
(Bağımsız)

Berkan Tilavel, Okan Kaya ve Volkan İncüvez’den oluşan Hissikablelvuku, önceliği bir arada çaldıklarında “vuku bulan ânı” önceliklendiren bir grup. Son yıllarda çeşitli konser salonları ve mekânlarda dinleyicileri ortak ettikleri “cereyan”larını nihayet bir albümle tarihe not düştüler. Grubun var oluş biçimi gereği tamamı canlı ve doğaçlama kayıtlardan oluşan Cereyan, en kısası beş dakika olan beş parçadan oluşuyor. Anadolu’ya özgü motifler, keskin kırılmalar, cezbedici inişler ve çıkışlarla örülü albüm, köşeleri döndükçe damakta bıraktığı tadı da yoğunlaştırıyor. Üçlüyle yaptığımız röportaja buradan ulaşabilirsiniz.


16 MAYIS: Water Damage – Instruments
(12XU)

Austin çıkışlı deneysel müzik kolektifi, sürükleyici ses duvarlarını örmeye devam ediyor. Her biri yaklaşık 20 dakika uzunluğunda dört parçadan oluşan albümde David Grubbs (gitar) ve Patrick Shiroishi (saksafon) gibi müzisyenlerin de katkıları mevcut. Akışı şekillendiren motorik ritimler, tekrarlar ve drone yapılar, ritüelistik bir enerjiyi de beraberinde getiriyor. Dokusal yaklaşımı ve katmanlı kurgusuyla derin bir dinlemeye davet eden koleksiyonun ismiyle de Fugazi’ye selam çaktığını belirtelim.  


16 MAYIS: Tune-Yards – Better Dreaming
(4AD / GRGDN Müzik)

Merrill Garbus ve Nate Brenner, Tune-Yards’ın altıncı albümü Better Dreaming ile yıllardır inşa ettikleri avangart-pop evrenine yeni bir parça ekliyor. Albüm, alışıldık Tune-Yards kaosunun içinde bir düzen kuruyor. Garbus’un vokalinin her tonu ve rengiyle serildiği, temponun bir oyuncağa dönüştüğü bu albümde; hareketi çağıran melodiler, deneysel ses kullanımıyla zenginleşen bir sound çıkıyor ortaya. Maksimalist yaklaşımlarıyla ikili, kakafoni ile zenginlik arasındaki ince çizgiyi ustalıkla çizerken albümdeki -görece- yavaş parçalar bile yerinde durmuyor; içsel bir tansiyonla giderek büyüyor. Her duruma uyum sağlayan Garbus’un vokalleri ise bazen fısıltı gibi içe dönük, bazen günlük bir sohbetten fırlamış gibi direkt tınlarken bazen de haykırışa varan büyüleyici bir vokal performansa dönüşmüş oluyor. Birbirine yapboz gibi geçiş yapan parçalardan oluşan yaklaşık 40 dakikalık akışıyla albümün içine girip akışında kaybolabileceğiniz bir ses kaleydoskopuna dönüşüyor.


16 MAYIS: V.A. – Eccentric Modern Soul
(Numero Group)

Numero Group’un Eccentric Soul serisinin en yeni halkası 11 parçalık seçkisiyle, klasik soul’un sıcaklığını modern dokunuşlarla harmanlıyor. 60’lar ve 70’lerin az bilinen soul kayıtlarını gün yüzüne çıkararak, bu eserleri sadece tarihsel belgeler olmaktan çıkarıp günümüz dinleyicisiyle buluşturuyor. Mind & Matter’ın “I’m Under Your Spell” şarkısı, albümün kapısını epey davetkâr bir şekilde açıyor. Derlemenin zirve kayıtlarından biri diyebileceğimiz Universal Togetherness Band’in “Dreamality”si ise disco ve soul’un kesişim noktasından zamanlar ötesi bir güzellik. 94 East’in “If You See Me” şarkısında genç Prince’in gitar katkısının albüme ayrı bir değer kattığını da söylemeli. 


16 MAYIS: spill tab – ANGIE
(Because Music)

Claire Chicha, namıdiğer spill tab’in çıkış albümünü tek bir kalıba sıkıştırmak imkânsız. ANGIE şarkıdan şarkıya şekil değiştiren; müzisyenin vokallerinin esnekliğinden, bestelerinin çeşitliliğine, hatta Ingilizce ve Fransızca arasında pürüzsüzce geçişlere ev sahipliği yapan kocaman bir ses dünyası. Bir ânı bile boş geçmeyen uzunçalarda spill tab akustik sesleri new wave parçalarla, pop melodilerini grunge ses dünyalarıyla bir araya koymuş ve yaratıcılığının uçsuz bucaksız olduğunu her şarkıda yeniden kanıtlıyor. Siz sormadan biz söyleyelim, albümün göz alıcı kapak görseli Grizky Bear’in elinden çıkma. 


23 MAYIS: Stereolab – Instant Holograms on Metal Film
(Warp Records)

Stereolab 15 yılın ardından, nihayet orijinal bestelerden oluşan yepyeni bir albümle geri döndü. Bu süre boyunca grubun sesi, farklı kuşaklardan pek çok müzisyenin işlerinde yankılanmaya devam etti. Instant Holograms on Metal Film ile grup, köklerinden kopmadan ilerliyor ve zamansızlığını bir kez daha hatırlatıyor. Krautrock’ın motorik ritimleriyle döşenmiş bu yolculuk, retro-fütürist synth dokularıyla örülerek genişliyor. Stereolab ile özdeşleşen ama tarif etmesi hep zor kalan üslup ve ambiyans, burada da kendi içinde sürekli evrilmeye devam ediyor. Albüm, adını aldığı “anlık hologramlar” fikrini, her parçada beliren imgeler ve akışkan bir atmosfer eşliğinde farklı biçimlerde yansıtıyor. Laetitia Sadier’in çoğu zaman konuşur gibi ilerleyen vokalleri ve anlamdan çok çağrışımla yolunu bulan sözleri, parçaları düşünce akışına benzetiyor. Instant Holograms on Metal Film, dinleyeni belli bir yere ulaştırmaktan ziyade birlikte sürüklenmeye davet ediyor.


23 MAYIS: Ammar 808 – Club Tounsi;
(Glitterbeat Records)

Ammar 808, gerçek adıyla Sofyann Ben Youssef, Tunuslu bir prodüktör. Geleneksel Kuzey Afrika müziği ile çağdaş elektronik altyapıları bir araya getiren yaklaşımıyla tanınan Ammar 808’in yeni albümü, prodüktörün politik kaygılarını çarpıcı beatler ve analog synthlerle harmanladığı bir manifesto niteliğinde. Albüm, 808 drum machine’in mekanik dokusuyla Mağrip melodilerinin tınılarını ustalıkla sentezliyor. Hem dans pistine hem de sosyo-politik tartışmalara davet etmesiyle bu koleksiyonu oluşturan parçalar yalnızca müzikal değil; kültürel bir direniş biçimi olarak da okunabilir. Youssef’in prodüksiyonu; endüstriyel techno, shaabi ve trap katmanları arasında geçişlerle ilerliyor. Club Tounsi, sadece Tunus’un değil; bütün bir post-kolonyal coğrafyanın elektronik hafızasını kodluyor. 


23 MAYIS: Morcheeba – Escape The Chaos
(%100 Records)

30 yıldır trip-hop sanesinin vazgeçilmezlerinden Morcheeba’nın 11. stüdyo albümü Escape the Chaos, grubun incelikli sıcaklığını tekrar hatırlatıyor. 2014’te Paul Godfrey ayrıldıktan sonra Skye Edwards ve Ross Godfrey ikilisiyle devam eden grup, ilk şarkıyla kalp atışlarını yavaşlatıyor; Edwards’ın soul etkili vokalinin kattığı psikedelik, hüzünlü, şık cazibe ise 12 parça boyunca akışkan bir şekilde devam ediyor. Gerçekten önemli olanla yeniden bağlantı kurma süreci. İster kalbinizdeki ister dünyayla ilgili olsun, ayaklarınızı çimlere koyup altınızdaki toprağı hissetmek.” diyor Ross albüm için. Öyle acelesiz, öyle canlı.


23 MAYIS: Sparks – MAD!
(Transgressive Records) 

Ron ve Russell Mael kardeşlerden The Girl Is Crying In Her Latte’den (2023) sonra Leos Carax’ın filminde hayat bulmadan evvelki kayıtları topladıkları Annette – An Opera by Sparks (The Original 2013 Recordings) gelmişti en son. Hem geçmiş işlerinin tınısını yaşatıp hayranlarına hizmet edebilen hem de daha yeni işlerinin çizgisinde yürüyebilen, bu esnada her parçasında ayrı bir sonik dünyaya çağıran MAD!, ikilinin tam 28. stüdyo albümü olmakla beraber Sparks nezdinde işitttiğimiz en büyük iş olabilir pekâlâ. Kontrollü toylukları ve absürt dünya betimlemeleri ile gözlerden kalpler çıkartan biraderlerin teatralliği daima davetkâr ve hiç olmadığı kadar inandırıcı. Aşkın synth aranjmanları, eşliğinde marş edesin geleni vuruşları, muzaffer riffleri, viyolonselleri coştukça coşan, coşturdukça coşturan albüm çılgın, tuhaf, yakın, manik, enerjik… Sparks’ın 50 yılı aşkın tarihinde pop peyzajında kendine oyduğu o gizil ama gururlu yeri ikisinin simasında bir Rushmore Dağı’na dönüştürdüğü söyleyebiliriz.


23 MAYIS: These New Puritans – Crooked Wing
(Domino Recording Co. / GRGDN Müzik)

Mekanik tınıları post-punk estetiğiyle harmanladıkları stilleriyle 2000’lerin ikinci yarısına iz bırakan ikiz kardeşler Jack ve George Barnett, diskografilerinin beşinci albümü Crooked Wing ile endüstriyel, gri ve gıcırdayan bir yaşamın ağırlığı altında ürpertisi ruhumuza işleyen ıstıraplı ama incelikli bir cennet tasviri çiziyor. Essex’te bir kilisede kaydedilen vokalleri, üflemeli çalgılar ve yaylılarla oluşturduğu ses atmosferi iyice derinlere çekmeye başladığı an koleksiyon, gevşeten sıcaklığı ile tekrardan iyileştirmeyi de ihmal etmiyor. 


23 MAYIS: Turin Brakes – Spacehopper
(Cooking Vinyl)

Turin Brakes 2001’deki ilk tekli “The Door”la hayatımıza girdiğinde müzik dünyasının dominant güçleri bambaşkaydı tabii. Grup ise o yıldan beri yayımladığı 10 albümde de soundlarını dış etmenlerden korumayı başardı! Indie folk’un uzun soluklu ikilisi yeni albümde de şaşırtmıyor. Bu genelde kötü bir şey olabilir ama Olly Knights’ın kimseye benzemeyen vokalinin, Gale Paridjanian’ın eklediği armonilerle her zamanki gibi yüksek kalitede olduğunu söylemeli. 1970’lerin başında The Kinks tarafından kurulan ve Turin Brakes’in 25 yıl önce ilk kayıtlarını yaptığı Londra’daki Konk stüdyolarına geri dönüşlerini de simgeleyen Spacehopper, girişteki hareketli ama çok da akılda kalmayan birkaç şarkısından sonra ruhunu buluyor. Sevenlerini üzmeyecek ve belki yeni hayranlar da kazandıracak kaliteli bir Turin Brakes işi.


23 MAYIS: Kuş Kolektifi – Miras
(Kuş Kolektifi)

Kuş Kolektifi, nesli tükenmekte olan kuşların sesiyle kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel çalgıları buluşturan eşsiz bir albüm hazırladı. Bu albümle birlikte topluluk, nesli tükenen türlere dikkat çekmeyi, farkındalık yaratmayı, doğayı koruma çabalarına bir katkı sunmayı amaçlıyor. Unutulmuş geleneksel çalgılarla bağ kurmaları da oldukça anlamlı. Nitekim kuşlar doğanın bıraktığı, geleneksel çalgılar ise insanlığın bizlere aktardığı bir “miras”.  Albümdeki şarkılar, farklı müzisyenlerin elinden, nefesinden çıkıyor. Miras, beş parçadan oluşuyor ve her parça bir kuşun çağrısıyla başlıyor ve o sese uygun enstrümanla birleşiyor, beste hâline geliyor. Fakat bu bestelerin sadece seslerden oluştuğunu söylemek yanlış olur. Her biri, bir habitatı simgeliyor. İlk parçayla ormanda gözlerimizi açıyor, ardından dağlara, bozkırlara, sulak alanlara ve en sonunda deniz kıyısına ulaşıyoruz. 


30 MAYIS: Ty Segall – Possession
(Drag City Inc)

Ty Segall garage rock günlerini -en azından şimdilik- arkada bırakmış gibi görünüyor. The Beatles’dan aldığı ilhamı merkezine yerleştiren Possession yer yer power pop anları, yer yer yaylı ve üflemeli kısımları derken büyük orkestraya başvurulan, müzisyenin üst üste vokalleriyle yaratılmış armoniler ve rock geleneklerine adanmışlığıyla nostaljik bir iş yaratıyor. Segall’ın kafasında net bir vizyon varmış ve gerçekleştirmiş diyebiliriz. 70’lerin senfonik popundan, psikedelik anlarından, kocaman rock parçalarından, Lennon’ın şarkı yazımı ve Sgt. Peppers’ın uzun hikâyeler anlatan sözlerinden bir şeyler barındırıyor albüm.


30 MAYIS: Budos Band – VII
(Diamond West Records)

New York çıkışlı funk, soul, Afrobeat ya da her neyse füzyonu üreten Budos Band, VII albümü ile geri döndü. Yersiz, yönsüz, yurtsuz, özgürce ilerleyen koleksiyon için “Biz gerçekten funk değiliz, soul değiliz. Biz rock değiliz. Biz sadece tüm bu farklı seslerin bir karışımıyız, bu yüzden dinlediğinizde her yönden bir şeyler çıkıyor.” diyor saksafoncu Jared Tankel. Egzotik ritimleri ve geniş enstrümantal yapısıyla gizemli, çılgın ve hipnotik tınlayan koleksiyon bir ses dayatmıyor, bir rota çizmiyor. Hisleri çağırıyor. O yüzden çıkan tüm seslerle ilişkilenmek çok zevkli.


30 MAYIS: Obongjayar – Paradise Now
(September Recordings Ltd.) 

Steven Umoh’nun ikinci uzunçaları türler arası sınırların yine havaya karıştığı, Afrobeat’ten dancehall’a, ambient’tan pop sularına uzanan çok katmanlı bir ses güncesi. Paradise Now, çoğunlukla bir aşk albümü gibi. Fakat tam “OK, romantik gidiyoruz o zaman.” derken tempoyu öyle bir artırıyor ki… OB’nin işinde motifleri arasında sert, düşünce akışı kılıklı geçişler yapıyoruz hep. Sadece bas çizgilerine adanmış anlar da var, yaylı patlamalarıyla kendini yükselten geçişler de. Bir andan diğerine geçerken yön kaybetmiyor; aksine o geçişin kendisi hâline geliyor. Sınır yok ama yön var. Kwes Darko, Yeti Beats ve Beach Noise’un ortak prodüktör kadrosunda yer aldığı iş etraflı ve olgun olduğu kadar gerektiğinde dans pistini sahiplenecek kadar da dinamik. Londra ve LA arasında üretilmiş albüm, bu çift kıtalılığına paralel kozmopolitlikte bir iç dünyaya sahip. Öz keşif, sabaha bağlanan geceler, arzu, aşk…  Paradise Now, şimdilik bu yılın en “yaz”lık işlerinden olabilir.


30 MAYIS: Swans – Birthing
(Young God Records)

Yaklaşık 45 yıldır daimi üretim hâlinde olan bir grup söz konusu olduğunda heyecanı diri tutmak pek kolay olmasa gerek. Michael Gira liderliğindeki Swans bunu başarabilen nadir gruplardan. Swans’ın 2023–2024 turnesi sırasında şekillenen parçalar, stüdyoda işlenerek albüm hâline getirilmiş. Gira, bu albümün ardından Swans’ın serüveninin daha sade bir formda devam edeceğini belirtmiş, hâliyle bir devrin kapanışı hissi hâkim. Yine kafasına eseni yapmaktan ve dinleyiciyi huzursuz etmekten kaçınmayan; kıyamet simülasyonu etkili bir koleksiyonumuz oldu. Yaklaşık iki saate varan yedi parçadan oluşuyor, derinliklerinde buluşmak üzere…


30 MAYIS: Aesop Rock – Black Hole Superette
(Rhymesayers Ent. LLC) 

Tüm prodüksiyonu kendi elinden çıkma yeni albümü 25 yıllık kariyeri boyunca çıkardığı en iyi kompozisyonları barındıran Ian Matthias Bavitz yine tabii ki algı yıkıcı, zihin açıcı anlatı makinesine dönüşüyor. Armand Hammer, Lupe Fiasco ve Open Mike Eagle gibi isimleri yanına katarak gözlemleri, benzetmeleri ve hep arka plandaki nostalji eşliğinde sıradan olanın yüzeyindeki tuhaflıkla; hayat, psike ve arasındakilerle dönüşümlü, çok katmanlı, bolca mizahi şekilde ilgilendiği Black Hole Superette, kendisinin bugüne kadar kurguladığı en geniş evrenlerden biri. Leziz break’ler, zevkli dokularda retro sample’lar, soğukkanlı ama kararlı beatlerle tek kelimeyle sapasağlam. Her şeyde hem yeterince nüanslı hem de metnin parlamasına izin verebilen bir prodüksiyon var. Zihinler açıkken dinlenmeli, içerik ziyan olmasın. Orta yerinde minik bir mola iyi gelebilir ama sonra kopmayın.


30 MAYIS: Caroline – Caroline 2
(Rough Trade Records / GRGDN Müzik)

İlk albümlerinden üç sene sonra caroline 2 ile dönen sekiz kişilik ekip bu sefer cebinden daha önce görmediğimiz numaralar çıkarıyor. Koleksiyonla ilgili en etkileyici öğelerden biri grubun ne kadar çok yeni ve gelenekselin dışında fikirleri olduğu ve bunları uygulamaktan korkmamaları. “UR UR ONLY ACHING”in nakaratını bir anda -tam olarak kelime ortasında- kesip sessiz bir akustik gitar yürüyüşüne geçmesi, “Coldplay cover”da aynı şarkının içinde ses mühendisi Syd Kemp’in stüdyoda mikrofonla bir odadan diğerine gittiğini dolayısıyla arkada bir folk parçası akarken önde yeni parça başlaması veya açılış şarkısı “Total euphoria”dak hiçbir enstrümanların ritmi tutturmaması gibi kendini ahengini bozmaktan korkmayan hatta bunu hedefleyen bir iş. Kendini parçalara ayıran ve her parçasıyla yakından ilgilendiğini belli eden bu albüm kendinden uzun süre bahsettirecek gibi. 


30 MAYIS: Yeule – Evangelic Girl is a Gun
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)

2023’teki softscars ile sağlam bir çıkış yapan yeule, namıdiğer Nat Ćmiel; dördüncü solosunda sound olarak oldukça progresif ve kaliteli bir işe imza atarken stil olarak kafasının biraz da karışık olduğunu da gösteriyor. Müzisyenin özellikler 90’lar alternatif rock ve trip hop ile olan ilişkisi burada da şarkılarda kendini gösterirken yer yer Charlie XCX-vari bir pop sounduna da savruluyoruz. Biraz ne yardan ne serden durumu. Henüz 27 yaşında ve kariyerinin başlarında olduğu düşünülürse bu arayış hâlini de makul bulabiliriz. yeule’nin daha sivri, daha deneysel, daha çıkıntı işler yapabileceğini de hayal edebiliyoruz. Yine de prodüksiyon üst kalite; “2025 soundu nedir?” dediğimiz zaman örnek gösterebileceğiniz kalitede.


30 MAYIS: Alan Sparhawk & Trampled By Turtles – Alan Sparhawk with Trampled by Turtles
(Sub Pop)

Alan Sparhawk’ın 2022’de kaybettiği eşi ve 30 yıllık grubu Low’daki ortağı Molly Parker’ın ardından yayımladığı ikinci solosu gerçek bir yas albümü. İlk albüm ne kadar isyanı simgelercesine abstrakt elektroniklerle doluysa bu da Minnesot’lı hemşerisi olan bluegrass grubu Trampled by Turtles’ın katkılarıyla, belki de kabullenişi simgeliyor. Parker’la yazmaya başlayıp bitiremedikleri dokuz şarkının da yer aldığı albüm Sparhawk’ın muhteşem vokali ve Low’dan bildiğimiz bütçeli akor yapılarıyla müzisyenin tüm kariyerinin zirve çalışmalarından biri. Kızları Hollis’in de bir şarkıda vokalinin olduğunu söylemeli. Kayıplar hep zordur; Sparhawk bununla mücadele ederken elinden gelenin en iyisi yapabilen bir müzisyen. Kesinlikle yılın en iyilerinden, zaman dışı bir başyapıt.


30 MAYIS: Matt Berninger – Get Sunk
(Concord Records)

The National ve depresif hâllerinden tanıdığımız Matt Berninger, yazar olmanın ve tüm sıfatların ötesinde, kendini irdelediği bir nevi otobiyografik koleksiyonu Get Sunk ile taşı derinlere atmış. “Kalplerimiz, bozuk paralar ve solucanlarla dolu eski kuyular gibidir.” diyen müzisyen, bazen sıkışmış hissetmenin de normal olduğunu hatırlatarak koleksiyonun temeline şefkat ve büyümeyi yerleştirmiş. 10 parça hafifletmiyor; ancak kendi yolunu bulan birinin özgürlüğüyle, bazı iyi hislere temas ederek ilerliyor. Yavaş yavaş ve umutla.