5. Mardin Bienali “Çimenin Vaadi” temasıyla 20 Mayıs – 20 Haziran’da

İlki 2010’da düzenlenen Mardin Bienali’nin COVID-19 sebebiyle ertelenen beşinci edisyonu,  “Çimenin Vaadi” başlığı altında 20 Mayıs – 20 Haziran 2022’de Mardin Sinema Derneği tarafından gerçekleştiriliyor. 5. Mardin Bienali küratörü, Yeni Delhi merkezli bağımsız küratör, teorisyen, editör ve yazar Adwait Singh.

1992 doğumlu Adwait Singh, master çalışmasını Goldsmiths’te tamamladıktan hemen sonra kâr amacı gütmeyen çeşitli organizasyonlar, genç sanatçılarla workshoplar ve sanat projeleri gerçekleştirdi. Zamanını bağımsız sergiler ve alternatif sanat pratiklerini teorize etmeye ve belgelemeye ayıran Singh, 5. Mardin Bienali’nin temasını şu sözlerle açıyor: “Çimenin Vaadi, yeniden örgütlenmenin, yenilenmenin ve hayatın kendisi olan üretici kaosun vaadidir. Çimenin yardım veya teşvike ihtiyaç duymayan, zaptedilemeyen vahşi gelişimi; onun büyük bir dengeleyici ve değişim habercisi oluşu, kozmopolit kaygılarımı ifade edebilmeme olanak sağlayan büyük bir metafor görevi görüyor. Nihayetinde onun iyileştirici anarşisi ve kendini yeniden üreten vahşiliği bize sömürgesizleşmeyi ve onarımı, yeryüzünün yaralarının yeşil bir örtüyle sarılmasını vadediyor.” Bienal çerçevesinin detaylı aktarımınıysa aşağıda bulabilirsiniz.

5. Mardin Bienali’nin çerçevesi: Çimenin Vaadi

Sergi, küresel mülksüzleşmenin varoluşsal bir kördüğüm olduğu fikrine şüpheyle yaklaşarak yerel egemenlikler ve yaratıcı dayanışmalar üzerine kurulu yeni bir düzen ihtimaliyle ilgilenecek; gizemli bir evrensel politikaya, ya da feragat kavramını içselleştiren bir sosyal-ekoloji ihtimaline doğru keşfe çıkacak. Bu keşfin arka planını hem sayıları bir sel gibi büyüyen hakları ellerinden alınmış insanlar ve insanlardan ötesi, hem de gerçekten yükselmekte olan deniz seviyeleri oluşturuyor. Yaygınlaşan güvenlikli siteler ve lüks kıyamet sığınakları, mültecilerin geçişini engellemek için yapılan yüzen deniz duvarları ve bariyerleri, düşman mimariler ve şirketleşmiş ulus devletlerin ayrımcı politikaları; tüm bunlar kapitalist kuşatmanın yayılımının işaretleri. Bu kuşatma, insanların ezici çoğunluğunu refahın dışında tutmayı başararak Şili’den Hong Kong’a kadar milyonları paydaş oldukları kırılganlıklar üzerinden birleştirdi ve kazara da olsa kolektif bir prekarya yarattı. Tabii coğrafi ve kültürel farklılıklarımıza rağmen bizi bir araya getiren evrensel bir erişim aracı olan küreselleşmenin altı, milliyetçi hükümetler tarafından sistematik olarak oyulmakta. Hükümetler bu makineler aracılığıyla ülkelerinin işgal edilmekte olduğu ve insanların işlerinin, sosyal güvencelerinin ve yaşam biçimlerinin tehdit altında olduğu imgesini yaratarak kitleleri terörize ediyor; oysaki tüm bu tehditleri bizzat hükümet adı altında kendileri yaratıyorlar. Peki insanların hak ve kaynaklarına göz diken bu kapitalist işgaller bütünü ile bunların yarattığı, sayısı artmakta olan mülksüzleştirilmiş devasa kalabalıklar arasında oluşan bu açmazdan nasıl kurtulacağız?

Bu sergi küresel mülksüzleşmenin varoluşsal bir kördüğüm olduğu fikrine şüpheyle yaklaşarak, aksine bu mülksüzleşmenin kapitalist yayılımın başlangıç noktasına döndüğüne, onun mantığının ve değerlerinin ters yüz edildiğine işaret ettiği düşüncesiyle ve bu sistemin terk edilişinin ortaya çıkaracağı, ebeveyn-çocuk ilişkilerine dayanmayan sosyallik, yerel egemenlikler ve yaratıcı dayanışmalar üzerine kurulu yeni bir düzen ihtimali ile ilgilenecek. Eğer toprağın ve bahşettiği hediyelerin kapitalizmin hegemonik ve tekelci eğilimleri tarafından zehirlendiği düşünüyorsak, bunun yatıştırılmasının ve geri kazanılmasının yöntemi tasavvufi sevgi hatlarından, örneğin sosyal benliğin bireysellikten ve bölgesellikten kurtulmasından, bütünü elde edebilmek için parçalardan feragat edebilmekten geçmelidir. Bu sergi takas, cömertlik ve mütekabiliyet ruhuyla işleyen armağan ekonomileri kavramına geri dönerek alternatif mülkiyet, kaynak paylaşımı, arazi kullanımı ve ilişkisellik modelleri benimseyen yerli bilgelikler ve yerel tarihlerin yanı sıra, özerk idareler, sürdürülebilir ekonomiler ile tarımsal ve ekolojik hareketler alanında gerçekleştirilen radikal deneyleri de bir araya getirecek.

İşin aslı böyle bir anı daha şimdiden deneyimlemeye başladık; aşırı yüklenme belirtileri gösteren bir sistemin içerisinde gerçekleşen arızalara şahitlik ediyoruz. Bu kısa ömürlü sosyal ekolojiler, hem egemenlik ve bir arada var olmanın yeni modellerinin test edildiği laboratuvarları simgelemeye, hem de devletin statükoyu korumak için beslediği şiddetin odak noktası olmaya başladılar. Kişi, mülksüzleştirilmeyi özgürleşmenin ön koşulu olarak görerek, yavaş yavaş etrafımızı çevreleyen harabeleri çok daha kozmopolit, yerleşik, empati sahibi ve eşitlikçi olan yeni bakım ekolojilerini hizmete sokmak için büyük bir manevi kaynak yaratmak üzere bir araya getirmeye başlayabilir. Medeniyetler beşiği olarak bilinen Levant bölgesine odaklanan 5. Mardin Bienali, dünyanın çeşitli yerlerinde kültürel üretim yapan ve bu düşsel önermenin ön saflarında yer alan kişilerin buluşmasına tanıklık edecek.

5. Mardin Bienali’ne hangi sanatçılar katılıyor?

Ritu Sarin & Tenzing Sonam, Kamen Stoyanov, Lara Ögel, Fatoş İrwen, Nandita Kumar, Raphaël Grisey & Bouba Touré, Karan Shrestha, Abdessamad El Montassir, Neda Saeedi, Almagul Menlibayeva, Merve Ünsal, Kathyayini Dash, Jonas Staal, Marwa Arsanios, Burcu Yağcıoğlu, Deniz Üster, Ömer Pekin, Server Demirtaş, Mikhail Karikis, Sasha Huber, Bhagwati Prasad.

Sergi sanatçılarına dair detaylı bilgiye 5. Mardin Bienali sayfasından ulaşabilirsiniz.