5 unutulmaz performansıyla: Jodie Foster

Yazı: Burcu Teker

Jodie Foster gibi ekran önünde başrolün hakkını verirken de kamera arkasında diğer yıldızların parıldamasına imkân sağlarken de ışığından taviz vermeyen özveri, yetenek ve çok yönlülük timsali çok az oyuncu var. Kameralarla yedi yaşında tanışan Foster, hatırı sayılır bir süredir ekranlardan uzaktı. Onun katmanlı karakter inşalarını bu kadar özlemişken, kasımda yeni filmi Nyad’ı, ocakta ise yer aldığı True Detective dördüncü sezonunu izleyebilecek olmaksa epey heyecanlı.

Başrolünü Jodie Foster ve Annette Bening’in paylaştığı spor draması Nyad, 3 Kasım itibarıyla Netflix’te. Film, 64 yaşındayken 177 km’lik Küba – Florida etabını tamamlamak üzere 53 saat okyanusta kalan efsanevi yüzücü Diana Nyad’ın öyküsüne mercek tutuyor. 2013’te Altın Küre Ödül Töreni’ndeki ödül konuşmasında cinsel yönelimini açıklayan Foster’ın, profesyonel kariyerinde ilk defa kuir bir karaktere hayat vermesiyle de dikkat çeken bir yapım.

Netflix’te yayımlanan Nyad vesilesiyle Jodie Foster’ın akıllara kazınan beş performansını hatırlamak istedik. The Little Girl Who Lives Down the Lane (1976), Nell (1994), Inside Man (2006), The Brave One (2007), The Mauritanian (2021) gibi işlerle bezeli filmografiyi beş güzide performansa indirgemek açıkçası pek de kolay olmadı.

Iris

Film: Taxi Driver (1976)

New York gecelerinde taksi şoförlüğü yaparken, travma sonrası stres bozukluğuyla boğuşan eski bir askerin, adaletsizliklerle dolu dünyaya uyum sağlamayı kararlı biçimde reddedişinin öznesi hâline dönüşen bir karakter 12 yaşındaki seks işçisi Iris. Foster’ın boyundan büyük duygularla hayat verdiği; limitsiz bir cesaretle kendinden emin, yaşadıklarını onaylamasa da hâlinden memnun, çocukluğu elinden alındığı için trajik biçimde yaşına göre oldukça olgun ve onu bu yolda çalıştıran Matthew’e istikrarlı bir aşk besleyen bu bağımsız ruh, içerilerde bir yerlere dokunan cinsten.

Sarah Tobias

Film: The Accused (1988)

En iyi Kadın Oyuncu dalında Oscar heykelciğini getiren performansıyla Jodie Foster, kadına dair toplumsal bakışın yerinde bir eleştirisini yapıyor Sarah karakteri vesilesiyle. Bir barda, insanların gözü önünde tecavüze uğrarken; kadının davranışını, giyimini, sözünü tahrik unsuru göstererek tecavüzü haklı çıkarıp, neredeyse kadını suçlu ilan edecek sistemin çürümüşlüğünü ortaya döküyor. Filmografisindeki en kompleks performanslarından olan Sarah’nın tüm öfkesi, kırılganlığı, çaresizliğine eşlik eden dimdik kararlılığını kusursuz bir şekilde sunuyor.

Clarice Starling

Film: The Silence of the Lambs (1991)

The X-Files’ın güç sembolü kadın portresi Dana Scully’nin yaratımına ilham olduğu söylenen FBI ajanı rolüyle Jodie Foster bu kez; kibirli psikiyatr ve seri katil Hannibal Lecter’la sarsıcı bir ortaklık izletiyor. Bir gerilim filmi olduğu kadar erkeğin bakışı ve cinsel taciz konusundaki yorumlarıyla da zamanının ötesine geçen The Silence of the Lambs’te, işini kitabına uygun yapmaya çalışan genç ve başarılı bir ajan, tüm serinkanlılığı, bilgeliği ve zarafetiyle cinsiyetçi yaklaşımlara kafa tutuyor. Kana susamış bir psikopatla temkinli ama samimi bir ilişki inşa ederken, erkeklerin göz diktiği başarılı kadın olma hâlinin nasıl bir şey olduğunu da derinden hissettiren çok yönlü bir oyunculuk dersi veriyor Foster. Kendisine ikinci En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını aldırıyor bu performans; hâliyle.

Ellie Arroway

Film: Contact (1997)

Uçsuz bucaksız evrende yalnızca insanların yaşamasında bir mana bulamayan bilim insanı Dr. Ellie Arroway’in yegâne amacı ve hatta takıntısı; radyo dalgaları aracılığıyla dünya dışı varlıklardan mesaj alıp, gerçek bir temas kurmak. Bunun bir bilim kurgu fantezisi olmadığının ispatına dair kavgasında bir azim, kararlılık ve sabır timsaline dönüşen karakter, tutkulu ama epey bunalmış bir hâlde. Jodie Foster’ın aktörlük becerileriyle Ellie’nin, önem verdiği konularda kendini savunmaya geçmekten ve sırf inançları yüzünden “deli” olarak etiketlenmekten bıkkınlığını olacağanca derinden hissediyoruz. Öyle ki SETI isimli programda çalışan ve hedefini gerçekleştirmek için aşması gereken engellerin yarattığı hayal kırıklığında boğulan bir bilim insanıyla empati kendiliğinden kuruluveriyor. Oyuncunun rolüyle arasında oluşan sıkı bağın bir sağlaması da 2011 yılında, SETI’ın California’daki teleskoplarının faaliyetlerini sürdürebilmesi için yürütülen faaliyetlere bağışçı olarak destek vermesi.

Meg Altman

Film: Panic Room (2002)

David Fincher Panic Room’da, partneriyle yeni ayrılmış klostrofobik bir annenin diyabetik kızıyla birlikte evlerine giren üç hırsızdan kaçmak için sığındıkları “güvenli kale”de geçirdikleri saatlere odaklanıyor. Jodie Foster’ın ilmek ilmek işleyerek; çocuğunu gözeten, korkuları ve çekinceleri olan bir “anne” personasından kolay lokma olmayan, dişli bir süper kahraman yarattığı Meg’in, oyuncuyla özdeşleşen rollerden biri olduğunu söylemeliyiz. Monitörler ve telefonlarla donatılmış panik odasının temsil ettiğinin aksine güvensiz bir kriz ortamına dönüşümü, odanın içindeki ve dışındaki iki tarafın istediklerini elde etmek için diğer tarafla pazarlık ederken birbirini manipüle edişi, işler her iki taraf için de zorlaştıkça artan risk ve Foster’ın ivmesi hep yukarı doğru olan oyunculuğu; yapımı oldukça tatmin edici bir seyir tecrübesine dönüştüren en güçlü etkenler.