93. Akademi Ödülleri: Geceden notlar, sürprizler, istatistikler

Sahne şovlarının, müzikal performansların veya mini skeçlerin yer almadığı, aday tanıtımlarında filmlerden kliplerin gösterilmediği, sunucusuz ve -neredeyse- Dolby Tiyatrosu’suz bir tören. Parasite’ın büyük ödüle uzanarak tarih yazdığı geçmiş törenin ardından böyle bir gece deneyimleyeceğimiz söylense, kimseler duyduğuna inanmazdı herhâlde. Pandeminin getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen fiziksel şartlarda düzenlenen 93. Akademi Ödülleri; kazananlar, kabul konuşmaları veya sürprizlerden ziyade, etkinlik adına alınmış kimi tartışmalı kararlarla hafızalarımızda yer edinecek.

“Ben önce bir sonuçları göreyim” derseniz eğer, bir tık yeterli.

Alışılmışın dışında, ciddi tempo sorunlarına sahip bir tören

Gecenin mimarları arasında bulunan ünlü yönetmen Steven Soderbergh, bundan birkaç gün önce verdiği kimi demeçlerde, töreni “üç saatlik bir filmmiş gibi hissettirecek şekilde” tasarladıklarını açıklamıştı. Regina King’in Union Station binasının koridorunu tek planda yürüdüğü, o pek havalı açılışla, enerjisi yüksek bir başlangıç yapıldı esasen. Salona girdiği anda da nispeten Altın Küre konseptini andıran, adayların kendilerine ait masalarda konumlanarak sosyal mesafelerini koruyabildikleri, mütevazı bir oturma düzeniyle karşılaştık.

King’in güçlü monoloğunun hemen ardından ne olduysa oldu ve ciddi bir tempo sorunuyla karşılaşacağımızın farkına vardık. Zoom bağlantıları barındırmayan, sadece adaylığı bulunan isimlerin davet edildiği bir etkinlik vardı karşımızda; dolayısıyla elde kalan fazla zaman, davetlilerin çocukluğuna kadar inilen tanıtımlara ve hiç kesilmeyen kabul konuşmalarına zemin hazırlamıştı. Seyahat edemeyen adaylar için dünyanın farklı noktalarında kurulmuş merkezlere, hatta bomboş Dolby Tiyatrosu’na bağlandığımız anlar oldu, fakat bunlar da pek fayda etmedi.

En İyi Yönetmen ödülünün gecenin ilk saatinde verilmesi, hatta tören finalinin En İyi Film kategorisi yerine oyunculuk dallarıyla yapılması da, bu olmamışlık hissine ciddi katkı sağlayan etkenlerdendi.

Youn Yuh-jung ve Steven Yeun
Törende neler yaşandı?

Gecede inanılmaz bir sürprizle karşılaştığımızı söylemek pek mümkün olmasa da, yarışın favorileri yerine alternatiflerin kazandığı kimi dallar var elbet. Nomadland’in En İyi Görüntü Yönetimi ödülünü Mank’e kaptırması, En İyi Şarkı kategorisinin kesin galibi görülen One Night in Miami (“Speak Now”) yerine zarftan Judas Black Messiah’nın (“Fight For You”) çıkması bunlardan bazıları. Kaotik bir yarışa ev sahipliği yapan En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde, halihazırda iki Oscar’ı bulunan Frances McDormand’ın galip gelmiş olması ise umulan ancak kesin konuşulamayan senaryolardan biriydi. Kendisi üç Oscar sahibi sayılı oyuncular arasında yer alıp, yapımcı kisvesinde de bir ödülü evine götürdü.

Bong Joon-ho ile çevirmeni Sharon Choi, En İyi Yönetmen ödülünü takdim ederken

Gelelim istatistiklere… En İyi Yönetmen Oscar’ını kazanan Chloé Zhao, bu kategoride galip gelmiş ilk beyaz olmayan kadın ve Kathryn Bigelow’un (The Hurt Locker) ardından ikinci kadın olarak önemli bir bariyeri yıkmış oldu. Ödülünü, içlerindeki ve birbirlerindeki iyiliğe tutunacak inanç ile cesarete sahip herkese adadı. Glenn Close sekizinci kez kaybederek Peter O’Toole ile talihsiz bir rekoru paylaşırken; The Father’daki performansıyla ödüllendirilen Anthony Hopkins ise bir oyunculuk kategorisini en geçkin yaşta kazanmış Oscar sahibi oldu. Ma Rainey’s Black Bottom’ın saç ve makyajdan sorumlu ekibinden Mia Neal ile Jamika Wilson, bu ödüle uzanan ilk Siyah kadınlar olarak öncü konumdalardı.

Törenin unutulmaz anları arasında ise Chloe Zhao’nun soğukkanlı olduğu kadar güçlü kabul konuşmasını, Frances McDormand’ın sinema salonlarına sahip çıkma çağrısını, Daniel Kaluuya’nın ebeveynlerini utandırdığı esprilerini, Youn Yuh-jung’un Brad Pitt’e takıldığı anları ve Glenn Close’un tebessüme sebep Da Butt dansını sayabiliriz.

Yazı: Merdan Çaba Geçer