Bir nevi toplumsal hizmet: Adolescence

Yazı: Utkan Çınar

Kısa sürede bir hite dönüşen dört bölümlük Netflix dizisi Adolescence, daha önce Boiling Point ile gönüllere taht kurmuş Philip Barantini ve Stephen Graham’ın yeni ortaklığı. Senaryonun geliştirilmesinde Graham’a katkıda bulunan isim Jack Thorne olmuş. Dizi 13 yaşındaki oğulları Jamie’nin arkadaş katili olmakla suçlanması ile hayatı altüst olan Miller Ailesi’ni takip ediyor gibi görünse de anlatının irdelediği mesele çok daha derin.

*Bu yazı, henüz Adolescence dizisini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.


Zaman dilimi ve mekân

Günümüzde geçtiğini söyleyebiliriz. Mekân direkt belirtilmese de dış çekimler Yorkshire, Sheffield ve Londra’da yapılmış.

Konu nedir?

13 yaşında ortaokul öğrencisi bir kız öldürülmüştür; polis sabahına şüphelisini belirler ve Miller Ailesi’nin iki çocuğundan biri olan Jamie tutuklanır. Kendisi suçlamayı reddetse de aleyhindeki deliller güçlüdür.

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Yönetmen Philip Barantini’yi yine burada da başrolde yer alan ve kendisi gibi Merseyside’lı olan Stephen Graham ile Boiling Point isimli restoran filminde görmüştük. O da aynı Adolescence bölümleri gibi cut’sız, kesintisiz tek çekimle kotarılmış dinamik, başarılı bir film. 

İlk intiba?

Kesintisiz çekim mantığını bilerek izlediğinizde başta biraz işin tekniğine takılıyorsunuz ister istemez. Ama yavaş yavaş, ustalıkla sizi karakterlerle tanıştırıyor.

En çok neyi sevdin?

Tüm oyunculuklar yüksekti. Jamie’yi oynayan Owen Cooper çok övgü alsa da ben bunun olağan bir fenomen olduğunu düşünüyorum. Genelde çocuk diye nitelendirebileceğimiz oyuncular ilk işlerinde hep iyi bir performans çıkarırlar çünkü gerçekçi ve doğal olmalarını engelleyecek tecrübe ve eğitimi daha tamamlamamışlardır. Yine de hakkını yemeyelim. Kendisi Wuthering Heights’ın yeni film versiyonunda da Heathcliff’in gençliğini oynayacakmış, haberini verelim. Onun dışında da herkes iyiydi. Sanırım yine bu kesintisiz çekim hikâyesi burada da etkili. Hata yapma özgürlüğü ellerinden alınınca oyuncular daha odaklı, daha doğal mı oluyorlar acaba? Ashley Cooper ve Christine Tremarco’nun da bahsini geçirmek isterim. Polis memuru ve anne rollerinde nüanslı performansları dikkat çekiciydi.

En az neyi sevdin?

Durağan anlarda, özellikle üçüncü bölümde kesintisiz çekimin karanlık yüzüyle karşılaşıyoruz. Öznelerinden uzaklaşamayan kamera, odaklanma sürenizi sınayabiliyor. Son bölümün “ağlama duvarı” hâli de biraz fazla duygusallığa oynuyordu diyebilirim belki. 

En çok hangi sahneye yükseldin?

Spesifik bir sahne öne çıkmasa da karakol ve okulda geçen sahneler etkileyiciydi. Olaydan ayrı olarak bu toplumsal enstitülerde sıradan bir günün oldukça gerçekçi bir yansımasını izleyiciye çok iyi geçirebildiler. Özellikle arka planı izlemek, konuya anlık dâhil olup çıkan karakterlerin dinamizmi çok iyi bir tecrübeydi. Tiyatro sanatına da selam çakıyor zaten dizi dört bölüm boyunca. 

Bir de ikinci bölümde okulun önünden havalanıp cinayetin gerçekleştiği yere konduğumuz sekansın işçiliğini alkışlarım.

Modunu nasıl etkiledi?

Kesinlikle sosyal medyanın olmadığı bir dönemde ergenlik ve lise dönemini geçirdiğim için şükür ettim. Tahmin bile edemiyorum delirme katsayısının kaçla çarpılacağını!

Karakterlere dair neler söyleyebilirsin? 

Miller Ailesi’nin sıradanlığı, Stephen Graham’ın güçlü duygularını bastırmaya çalışan baba figürü çok tanıdık. Jamie’nin böyle bir cinayet işleyebilecek bir çocuk gibi durmaması da lehine işleyen bir durum. Dedektif Bascombe’un kendi oğluyla arasındaki gerilim de yabancı değil. Bu sıradanlığın, klişelikten uzak durabilmesi dizinin bir başarısı. Bir tek Jamie’nin annesinin, oyunculuğa lafım yok, sanki ikinci planda kaldığını söyleyebiliriz eleştiri olarak. Daha tepkisel olması beklenebilirdi. Aşırı sağduyulu.  

Kimler sever?

Ergenliğe girmek üzere olan bir çocuğa sahip herkes için, biraz sert olsa da es geçilmemesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum. Ayrıca kamera işçiliğine ilgisi olanlar için de kaliteli bir tecrübe olacaktır.

Bunu seven şunları da sever 

Teknik anlamda yakın zamandan Sam Mendes’in 1917i ve Alexandr Skourov’un Russian Arc’ını söyleyebiliriz. Lynne Ramsey’nin We Need to Talk About Kevin’i; Gus Van Sant’in Elephant’ı da ergenlik ve şiddet üzerine kalite yapımlar. 

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar 

Dizi, varoluş sebebinin ergenlik döneminde aileyle ilişkiler, sosyal medya kullanımı ve toksik maskülenliği irdelemek olduğunu saklamıyor. Her ne kadar kurmaca da olsa, ABD’deki gibi ağır silahlara kolayca ulaşılamayan ve sosyal devletin daha güçlü olduğu İngiltere’de bile böyle cinayetlerin işlenebiliyor olması şaşırtıcı değil. Bir çözüm öneriyor mu? Hayır. Çünkü hakikaten sosyal medyanın psikolojik gelişime verdiği zararları hâlâ tam olarak saptayamıyoruz. Yasaklamak da bir çözüm olmuyor. İnsanın hayatının en fırtınalı döneminde, hem kendi karakterini hem de cinselliğini keşfederken; okulda ve sanal dünyada bullying’e maruz kalması çok büyük bir yük. Dizi bunu tüm çıplaklığıyla önümüze koyarak bir toplumsal hizmet yapıyor aslında.

Yazara / yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

Bu tekniği bu kadar iyi uygulayabildiğine göre aslında konu üzerinden değil de teknik üzerinden bir franchise yaratmayı düşünüyor mu acaba?