Direniş televizyona uymadı: The Big Cigar

Yazı: Utkan Çınar

60’lar ABD’sinde ırkçılıkla mücadelede sembol figürlerden birine dönüşmüş, Siyah aktivizminin sembollerinden Kara Panter Partisi’nin kurucusu Huey P. Newton’ın başından geçenlerin anlatısı biyografik mini seri The Big Cigar, Apple TV+’ın konuşulan yeni işlerinden. 

*Bu yazı, henüz The Big Cigar dizisini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.


Zaman dilimi ve mekân

Odak yılımız 1974 olsa da Kara Panter Partisi’nin kurulduğu 1966’dan o tarihe bolca geri dönüş yaşıyoruz. Mekânımız California olarak başlarken; Florida ve Küba ile devam edecek gibi.

Konu nedir?

Kara Panter Partisi’nin kurucu lideri Huey P. Newton, bize de hiç yabancı gelmeyecek şekilde, uydurma bir cinayet suçlaması ile hapse atılmak istenmektedir. Newton ve Hollywood’daki dostları bir film çekimi kisvesi altında Newton’ın Küba’ya kaçışını planlamaya koyulurlar. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Geçen yıl ikinci sezonuyla erkenden yayın hayatına veda eden Winning Time’ın yaratıcısı Jim Hecht’in işin arkasında yer aldığını duyunca ilgimiz yükseldi tabii. Winning Time özellikle anlattığı dönemin estetiğini yansıtma ve prodüksiyon tasarımı konusunda zirve kalitede bir yapımdı. The Big Cigar fragmanları da benzer bir kalitenin müjdesini veriyordu. Peki konu ciddileşince bu ne kadar işe yarayacaktı? Ayrıca ilk iki bölümün yönetmen koltuğunda da kamera arkası tecrübesi, başrolünü de üstlendiği ve Miles Davis hayatına odaklanan Miles Ahead’den ibaret Don Cheadle’ı görünce merakımız bir nebze daha arttı. 

En çok neyi sevdin?

André Holland’ı oyuncular arasında tek geçmek lazım. Beyaz perdede Moonlighttan, televizyondan ise The Knick ve Castle Rock gibi kalburüstü yapımlardan tanıdığımız Holland, oldukça sorunlu bir casting’e sahip yapımın parlayan yıldızı. Canlandırdığı önemli lider, tarihi karakter daha derli toplu bir yapımı hak ediyor. Öyle bir gerçeklikte Holland büyük ödüllere bile aday olabilirmiş aslında. Ayrıca güzel soul ve funk dinliyoruz yer yer; split screen kullanımı, her zaman uyumlu olmasa da mantığı fena değil. Son olarak Richard Pryor’ın mülayim bir şekilde canlandırılması da güzel. Akılda kalacak tek şey belki de. 

En az neyi sevdin?

Nereden başlamak lazım? Başrollerden biri sayabileceğimiz Alessandro Nivola -kendisi gözümde her zaman Pollux Troy (Face/Off) olarak kalacaktır- hiç olmamış buraya. (bkz. Karakterler bölümü) Ritim de oldukça sorunlu; dinamizm katmak için kullanılan zaman atlamalarının zamanlamaları manasız, öncesini bildiğimizde muhakkak daha fazla etkileneceğimiz sahneleri sindirebilmek için ardından gelen flashbackleri beklemek zorunda kalıyoruz. Hippi kılığına gizlenen FBI ajanları bir komedi unsuru gibi verilmeye çalışılmış ama çok havada kalıyor. Ortamı yumuşatma amaçlı mizahi denemeler son derece bayat. Nedense çok aceleye getirilmiş gibi duruyor her şey. Partinin Marksist-Leninist ajandası iki cümleyle geçiştirilmiş. 

Modunu nasıl etkiledi?

Bu kadar eleştirdikten sonra buraya da iyi bir şey yazmam kolay değil. Ancak Newton’ın direnişlerinin silahlı olup olmaması konusundaki dilemması, kendi geleceği gibi önemsediğim konuları net cümlelerle senaryoya yedirilmiş olmasından memnunum.

Karakterlere dair neler söyleyebilirsin? 

Burası da oldukça problemli. Bert Schneider’ın ve ekibinin Newton’a bu kadar, kendilerini de hem ekonomik hem de kanuni anlamda riske atarak yardım etmeleri çok üstün körü geçiştirilmiş. Bunu sıradan bir şekilde “beyaz adamın suçluluk duygusu” olarak açıklamak biraz tembellik. Motivasyonları izleyeni ikna etmiyor. Newton’ın eşi Gwen güzel kıyafetlerle ortalık dolaşan bir tip olarak kalmış. Durumun ciddiyetini anlamaz gibi görünüyor. Diğer karakterler de çok opak. Orda olup olmamaları hiçbir önem taşımıyor neredeyse.  

Bunu seven şunları da sever 

Benzer dönemi anlatan yapımlar olarak, her ikisi de 2022’den, Julia Roberts ve Sean Penn’li harika Gaslit ve The Godfather’ın sinemaya uyarlanma hikâyesini anlatan The Offerı önerebiliriz. Winning Time’dan bahsettim. Konu bağlamında Ben Affleck’in ödüllü Argo’su var tabi. Siyah aktivistlerin öykülerine odaklanan diğer Hollywood yapımları Malcolm X, Hurricane, Ali… Hepsi de ne kadar şaşalı, reçete senaryolar olsalar da The Big Cigar’dan daha iyi iş çıkarıyordu. 

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar … 

The Guardian’dan Ellen Jones, “Hollywood’un Siyah radikallerin hikâyelerini anlatmasına güvenemezsiniz” demiş. Bu da bir tartışma açıyor. Bu tarz konuları bağımsız yapımlar gerçekleştirmek de olası. O zamandan “körler, sağırlar birbirini ağırlar” tufasına düşmek mümkün. Geniş kitlelere en azından belli bir bilgi verebilmek için böyle yapımlara da ihtiyaç var. Sadece biraz daha iyi olmasını talep edebiliriz belki.  

Yazara / yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

Soracak çok şey var hâliyle. Winning Time’dan sonra çıtayı bu kadar düşürmesinin nedeni sormalı herhalde.