Afşin Kum ile yeni kitabı “Kübra” üzerine

İlk kitabı Sıcak Kafa’nın Netflix dünyasına uyarlanacağı haberi ile birlikte gelen Afşin Kum’un yeni eseri Kübra, inanç ve yapay zekâ üzerinden “iktidar olma” meselesini irdeliyor. 

Röportaj: J.Hakan Dedeoğlu

April Yayıncılık etiketiyle yayımlanan Kübra’nın iktidar meselesini irdelediğini söyleyerek konuyu kestirip atmak elbette yeterli olmaz. Kurguladığı, paralel akan iki dünyadaki zıt hayatların, farkında olmadan birbirlerine nüfuz edişini okuyoruz kitapta. Eski dünyanın kaidesi inanç ile yeni dünyanın mimarı olacak gibi gözüken yapay zekânın hikâyesini, inancın yapay zekânın elinde bir araç haline gelip gelemeyeceğini okuyoruz. Tüm bunların Kum’un yarattığı eğlenceli ve akıcı bir dünya içerisinde gerçekleşiyor olması kitabın başarısı. Okurun yabancılaşmasına bir sayfa dahi izin vermeyen, yeri geldiğinde okuyucusunun yüzüne bir gülümseme yapıştırmayı da ihmal etmeyen bir roman. 

Buradan sonraki satırlar kitaba dair bir takım spoilerlar içerebileceği için, henüz okumadıysanız önce Kübra’yı hemen edinip bitirmeniz, sonrasında bu sayfayı tekrar ziyaret etmeniz önerimiz. “Okudum, bitirdim” diyorsanız sizi aşağı alalım…

“Yapay zekâ teması, kitabın inanç meselesiyle derdini berraklaştırma işlevi görüyor. Saf ve nötr bir zekâ, insan zekâsının sınırının nerede çizildiğini tespit edebiliyor ve ona göre bir strateji geliştirebiliyor.” – Afşin Kum

Öncelikle malum konu corona ile başlayalım, nasıl gidiyor karantina günlerin? 

Evden çalışma ve kendimi karantinaya alma ayrıcalığına sahip olduğum için şanslıyım sanırım. Ama, hastalığın doğrudan verebileceği zarar kadar, toplumsal hayata, uygarlığa ve yaşama şeklimize vuracağı darbeden dolayı ziyadesiyle endişeliyim. Büyük bir ekonomik çöküş ve toplumsal çözülme bizi bekliyor gibi görünüyor. Korku ortamı her zaman otoriterliğe zemin hazırlamıştır. Şu anda bile, biz bu korkuyu nasıl iktidarımızı perçinlemek için kullanırız diye hesaplara girişenler olduğuna eminim. Kendimizi eve kapattığımız için de buna karşı elimizden hiçbir şey gelmeyecek. Edebi distopyaların hayal edemeyeceği bir distopyaya doğru gidiyoruz korkarım.

Kübra tam corona patlamadan önce yayımlandı, tam zamanında diyebiliriz hatta! Peki, hikâyenin ilk çıkış noktası neydi senin için? Yalancı peygamber mi yoksa yapay zekâ mı? 

Hikâyenin çıkış noktası inanç meselesiydi. Dinsel inancın nüfuz edilemez niteliğini hep şaşırtıcı bulmuşumdur. Yakın zamanlarda evrimsel psikolojiyle ve dinin evrimsel kökenleriyle ilgili okuduklarımdan esinle oluştu bu fikir. İnsan zekâsının gelişmesi, ileri derecede sosyalleşmeyle paralel işliyor. Din, evrimsel süreç içinde, büyük sosyal yapıları birarada tutacak bir çimento işlevi kazanıyor. İnsan zekâsı problem çözme konusunda ne kadar becerikli olsa da asıl görevi, içinde bulunduğu kırılgan hayvan vücudunu hayatta tutmak, bunun yolu da toplumda bir yer edinmekten geçiyor. Bu da, dolaylı olarak zekânın sınırlarını belirliyor. Yapay zekâ teması, kitabın inanç meselesiyle derdini berraklaştırma işlevi görüyor. Saf ve nötr bir zekâ, insan zekâsının sınırının nerede çizildiğini tespit edebiliyor ve ona göre bir strateji geliştirebiliyor. Özünde, okuyucuyu insan aklına başka bir gözle bakmaya davet etme niyeti var.

Olası “twist”li bir final yerine Kübra’nın arkasındaki gizemi erkenden verip, paralel iki hikâye üzerinden ilerliyorsun. Bu gizemi neden sona saklamak istemedin? 

Güzel bir soru ve bir yazardan gelmesi beklenebilecek bir soru. Bunu baştan beri bir “kim yaptı” hikâyesi olarak düşünmedim. Ama başlangıçta, Kübra’nın gizemini biraz daha geç, Kübra’dan gelen mesajların kesilmesinin sonrasında ortaya çıkarmayı planlamıştım. Bu da aşağı yukarı kitabın ortasına denk gelecekti. Sonradan biraz daha öne almaya karar verdim. Birkaç nedeni var. Birincisi, ikinci paralel hikâyeye biraz daha alan açmak istemem. Hem kitabın dünyasını oradaki olay, mekân ve karakterlerle genişletmek ve zenginleştirmek için, hem de Kübra’ya ve çalışma mantığına dair anlatacağım çok şey olduğu için. Bilinç, vicdan, sağduyu, duygu gibi kavramlar bağlamında zekânın organik hali ile mekanik halini karşılaştırmak ve fikirler yürütmek için dramatik bir alan açılmasını istedim. Bir diğer neden, Kübra’nın kimliğinden ve karakterinden bahsetmeden bu kitaptan bahsetmenin pratikte imkânsız olması. Şimdi yaptığımız gibi kitap üzerine konuştuğumuzda, gizemi korumak gibi kısır bir çabaya girmeden serbestçe konuşabilmek istiyordum. Bu durumda da, kitapla ilgili söyleşi ve eleştrilerden en az birini okuyup gelen okuyucunun zaten bildiği bir şeyi, kitabın sonlarına kadar gizlemeye çalışmak anlamsız olacaktı. Biraz riskli bir karardı ve bununla ilgili eleştiriler de aldım ama yine de doğru karar olduğunu düşünüyorum. 

Kübra’yı oluşturan yapay zekânın, algoritmanın nasıl işlediğini kitapta uzun uzun veriyorsun okuyucuya. Yapay zekânın nasıl çalıştığını anlamak için kitaba başlamadan önce derin bir ön çalışma yaptın mı yoksa zaten yapay zekâlar ilgi alanındaydı ve vakıf mıydın işleyişine? 

Bilgisayar mühendisliği eğitimi gördüğüm için yapay zekâ konusunda bir miktar teorik bilgim var. Ama, özellikle son yıllardaki gelişmelere vakıf olmak için biraz araştırma yapmak gerekti tabii. Kitapta tasvir edilen yapay zekâ, bugünün en yaygın makine öğrenmesi yöntemi olan sinirsel ağlardan ilham alıyor, ama temelde hayal ürünü bir zekâ bu. Çok matematiksel bir dille aktarılmıyor, benzetmeler ve soyutlamalarla renklendirilmiş ve görselleştirilmiş bir anlatım buradaki. Doğrusu, bunun pozitif bilimlere uzak okuyucuyu iteceği gibi bir endişem vardı ama aldığım yorumlar bu endişeleri boşa çıkardı. Gördüğüm kadarıyla en çetin ceviz sözelcilerin bile zevkle okuyabildiği pasajlar oldu sonunda.

Kitabın iki sütunu diyebileceğimiz, eski dünyayı temsilen “inanç” ve yeni dünyayı temsilen “yapay zekâ”; ikisi de şu andaki hâkim erk tarafından bertaraf ediliyor. Kübra ekibi polis baskını ile dağıtılırken, Gökhan ve müritlerini ordu resmen yok ediyor… 

Doğru. Bunlar bu ülkede gerçekten yaşansaydı nereye doğru giderdi diye soracak olursak, doğal akışının aşağı yukarı böyle olacağını tahmin edebiliriz. Mevcut iktidar, kendisine yönelik tehdidi ciddiye aldığında silahları çekecektir. Akla şöyle bir soru gelebilir: Neden Kübra bu ihtimali hesaplayıp önlemini almıyor? Aslında Kübra’nın buna karşı önlem alıp almadığını bilemiyoruz çünkü işlerin bu aşamaya gelmesinden önce Kübra devreden çıkmış durumda. Önceden hesaplamadığı ihtimal, görevin iptal edilmesi ihtimali. Görev iptal edildiği anda Kübra için konu kapanıyor. Ama ateşlediği fitil yanmaya devam ediyor ve olay çığırından çıkıyor. Osmanlı açısından bakarsak, nereden nasıl çıktığının bir önemi yok, bu bastırılması gereken bir isyan sadece. Güzellikle olmazsa şiddetle.

Kitaptaki karakterlerden biri adını Sun Kil Moon grubundan alıyor. Hal böyle olunca ister istemez müzikle olan ilişkini sormak istiyorum. Yazarken müzik dinler misin mesela? Öyleyse Kübra’yı kaleme alırken fonda neler döndü ağırlıklı? 

Müzik dinlerken tüm dikkatimi müziğe vermeyi sevdiğim için, yazarken müzik dinlemek pek kolay değil benim için. Ancak, “kulak uyuşturan” tabir ettiğim hipnotik döngülerle ilerleyen elektronik müzikler dinleyebiliyorum yazarken. Yazmayla eş zamanlı olmasa da, Kübra’yı yazdığım dönem, prog rock ve post rock türlerinin güncel örneklerine açıldığım bir dönem oldu. Sonar, Lunar Dunes, Samsara Blues Experiment, God Is An Astronaut, Giraffe? Giraffe!, King Gizzard and The Lizard Wizard, Lemurian Folk Songs radarıma yeni giren gruplar arasında sayılabilir.

Müzik demişken, Soundcloud’da kendi müzik çalışmalarını paylaştığın bir hesap da var. Biraz bunlardan da bahseder misin? Müzik üretimi hayatında ne kadar yer tutuyor? 

Müzik kariyeri yapmaya ilk heves ettiğim yirmili yaşlarımda, o zamanki müzik sektörü tarafından hevesimin başarıyla kırılmasından sonra, uzunca bir süre müzik üretiminden uzak kaldım. Ancak evde minik bir stüdyo kurma şansını bulunca, bir şeyler kaydedip mikslemeye giriştim tekrar. Bu alanda “çoşkulu amatör” seviyesindeyim sanırım ama dönem dönem, belli fikirler üzerinden günler geceler boyu kayıtlarla uğraştığım oluyor. Soundcloud’dakiler dışında, henüz nihai haline ulaştıramadığım için kenarda beklettiğim çok sayıda kayıt var. Ellili yaşlarımda rock yıldızı kariyerine başlamak gibi bir fantezim de var, zamanının gelmesini bekliyorum.

Kitabın kapak illüstrasyonu da sana ait. Bu alanda da çalışmaların var mı? Bunları paylaştığın bir adres var mı? 

Çoğunluğu hayalî haritalar, bayraklar ve geometrik figürlerden oluşan yüzlerce çizim var bilgisayarımda. Elle çizimle ve bilgisayardaki bazı araçları harmanlayarak geliştirdiğim bir teknikle yaptığım çizimler bunlar. Ama genelde oyun niteliğinde benim için, başkalarına sunulmaya değer sanat eserleri olarak görmüyorum çoğunu. Belki bazıları, üzerinde biraz daha çalışılarak geliştirilebilir ileride.

Müzik, edebiyat, çizim… Hangisi senin için en ağır basanı? Bunlar dışında Afşin Kum’un hayatında neler var?

Büyüyünce ne olacağına küçük yaşlarında karar verenler bende hep hayranlık uyandırmıştır. Ben kırklarıma geldim ama hâlâ bu konuda net bir kararım yok. Müzik, edebiyat, çizim var, 

bir yandan da iş var tabii, normal mühendislik mesaisi devam ediyor. Bunlar dışında, ileride kitaplaşabilecek müzik teorisi çalışmalarıyla, belki bir romanın dünyası içinde kendine yer bulabilecek conlang (constructed language – kurgulanmış dil) çalışmalarından bahsedilebilir. 

İlk kitabın Sıcak Kafa Netflix dizisi oluyor. Kübra için benzer bir durum olabilir mi dersin? 

Evet, Kübra’nın da filmcilerin ilgisini çekeceğini tahmin ediyorum. Bir açıdan bakınca Sıcak Kafa’ya göre, filme uyarlamaya daha uygun olduğu bile söylenebilir. Sıcak Kafa’nın konusu “sözel virüs” olduğu için kolaylıkla görselleştirilemeyecek sözel içeriğin belli bir yeri var. Aynı zamanda Kübra’nın sıkı kafa patlatılmış olay örgüsü de filmciler için “al da at dercesine bir pas” niteliği taşıyor olabilir. Ama sorulmadan söyleyeyim, bu kitapları sonunda film olsunlar diye yazmıyorum elbette. Bu iki kitabın ortak özelliği, çıkış noktası olarak (alçakgönüllü olmaya gerek yok) özgün ve güçlü birer fikir barındırmaları. Bu da film için, edebiyat için olduğundan daha önemli bir şey. Benim açımdan bakınca, bu fikirler öncelikle bende kitabı sonuna kadar yazıp bitirme motivasyonu sağladıkları için önemli. Kolay motive olan bir insan değilim çünkü. 

Okuyucularımıza karantina günlerinde okumalık 5 kitap önermeni istesek? 

En son Thomas Bernhard’ın Eski Ustalar’ını büyük bir zevkle, yer yer kıkırdayarak okudum. Özellikle biçimsel açıdan cüretkârlığıyla ilham vericiydi benim için. Bunun dışında, çevirileri yurtdışında doludizgin gitse de memlekette hak ettiği şöhrete kavuşamayan, Saygın Ersin’in şahane romanı Pir-i Lezzet, Kurtcebe Turgul’dan sadece metniyle değil mizanpajı ve resimleriyle de dikkat çeken Bence Katil Öldürdü, Çetin Balanuye’den felsefeyi yeryüzüne indiren Spinoza’nın Sevinci Nereden Geliyor? ve Kübra’yı yazarken atladığım bir nokta olmasın diye okuduğum ama anlatım becerisine ve tatlı diline hayran olduğum Cem Say’dan 50 Soruda Yapay Zekâ’yı sayabilirim.