Duygudurum: Ah! Kosmos & Büşra Kayıkçı - Bluets

Yazı: İlayda Güler

Derinlikli elektronik prodüksiyonların yaratıcısı, Berlin’de yerleşik müzisyen Ah! Kosmos namıdiğer Başak Günak ve neoklasik piyano kompozisyonlarıyla ruhları dinginleştiren Büşra Kayıkçı, geçtiğimiz sene yayımladıkları “0502”yi takip eden teklilerle bir uzunçalar üzerinde ortaklaştıklarını duyurmuştu. 10 parçadan oluşan Bluets, 11 Kasım’da dinlemeye açıldı.

Berlin – İstanbul hattında şekillenen albüm, 2020 – 2022 yılları arasında deyim yerindeyse üzerimize çöken ayrılık, mesafe hâllerine dair bir araştırmanın çıktısı denebilir. Günak ve Kayıkçı, bedenen var olamadıkları anlar ve mekânları düşleyerek bestelemişler parçaları. Bluets’un denklemini; Büşra Kayıkçı’nın babasının makine atölyesinden İstanbul’un gündelik kaosuna uzanan “tanıdık” gürültüler ve İzlanda’nın Vatnajökull bölgesindeki eriyen buzulların, şelalelerin, “uzaklık” vurgusunu perçinleyen seslerini toplayan alan kayıtları oluşturuyor.

Albümün prodüksiyonunu üstlenen Ah! Kosmos’un synthesizer, beat programlama, bas gitar ve vokallerde de parmağı var. Piyano başındaki Büşra Kayıkçı’ya çelloda Judith Hamman, bas klarnette Shabnam Parvaresh, perküsyonda Maysun eşlik etmiş. Miks kredilerini Emre Malikler, Emre Nişancı ve Başak Günak paylaşıyor; mastering, İngiltere’den Mark Dobson’a emanet edilmiş. Koleksiyonun kapak görseli, iç mimarlık ve resim geçmişi de olan Büşra Kayıkçı’nın ellerinden. Lansman konseri ise 19 Kasım’da Zorlu PSM’de.

Bellek mekânlarında bir gezintiye çağıran Bluets’un his haritasını çıkardık.

Geride kalan üç senede yaşam çok değişti. Bazı yakınlıkların gerekliliğini sorguladık, kimi mesafeleri kolaylıkla azaltabildiğimizi hatırlayıp gündelik pratiklerimize kattık. Uzaklığın sabit kaldığı ancak onu bitirecek yolu kat etmemizi engelleyen gerçeklerle yüzleştiğimiz de oldu. Devam etmek için türlü çözümler geliştirerek değişen koşullara adaptasyon sağladık, sağlamaya çalışıyoruz. 

Mesafe, hayati bir kavram. Öyle ki bir insanın kim olduğunu, etrafındaki şeyler / kimseler karşısında belirlediği mesafe söylüyor. Değiştirmesi “çoğunlukla” mümkün, aksi durumda, yani özgürce oluşmadığında ise mecburi bir ayrılığı, o da beraberinde özlemi getiriyor. İşin can yakıcılığı tam da burada başlıyor. Bir kişi, bir yer ya da bir zaman parçası… Onun uzaklığına dayanamamak içimizi sızlatan. Ancak unutmamalı ki ondan kalan gerçek güzellikler ya da sadece tanıdıklık hissinin sağladığı konforun -nasıl derseniz- anısına dönüp gülümsemek de özleme dâhil. 

Albümün açılışını yapan “Bluet”, hızlandırılmış bir saat gibi tınlayan ses katmanları ve sarmal armoniler eşliğinde etrafınızı bu acı tatlı hislerle sararak daha ilk adımda savunmasız bırakıyor. Müzisyenlerle dinleyici arasında bir anlaşma yapılıyor sanki: “Teslim ol, birlikte hafızanın dibine dalacağız.”

“1702”, yer yer Ludovico Einaudi tadı veren minimal piyano yaklaşımı ve incelikle işlenmiş elektronik seslerin dostluğuna bir övgü gibi. Ayakları yerden kesen bas titreşimleri, derinlerden gelen insan sesi, yaylı katkıları ve 1:55 sularındaki zirve ânıyla ayıltıcı bir deneyim sunuyor. Adıyla müsemma “Things We Miss, People We Loss” çok tekrarlı yapısı ve tabanına yapışmış uğultusuyla bir tür yas atmosferi yaratırken, parçanın ilerleyen saniyelerinde kulağa çarpan bas klarnet dokunuşlarıyla bir nebze nefes aldırıyor. 

“0502” ile belleğinizde bir ilkbahar gününe varıyorsunuz ve kurumuş topraktan tazecik kır çiçeklerinin serpilişini izliyorsunuz sanki, burası mola verilen durak olmalı. “In vain, I waited”da dümen gizemli sulara kırılıyor. Muğlaklığın yarattığı bir tür telaş havası hâkim. Sıra akıp giden piyano arpejlerinin peşine takan “The Wounded Age”e geldiğinde yaylıların kucağında yol bu kez, sınırlarını melankoliyle örmüş bir araziye çıkıyor. “Closer” ve “More Than Heartbreak” piyano kompozisyonlarına lezzet katan Ah! Kosmos numaralarıyla âdeta kanatlandırıyor. “Le Petit Mort” ile yükselmeye başlayan ateş, tekinsiz tınılarla inşa edilmiş “Ma”da da mevcut. Endüstriyel sesleri bir araya getiren bu işitsel kolaj önce katman katman açılıyor, sonra aniden susuveriyor. Bir maden ocağının asansörü, sonunda sıcak zemine oturmuş gibi, işte hafızanın dibi.

Bluets’un alametifarikasının tasarımındaki bütünsellik olduğu söylenebilir. Kavramsal altyapısı özenle kurulmuş, bu doğrultuda son derece mekânsal tınlayan bir kayıt. Ah! Kosmos albüm boyunca tanıdık sesleri bozarak güçlü atmosferler yaratıyor. Her parça hafızada yeni bir kapı açıyor. Olanları dinleyene uzaktan seyrettirmiyor Bluets; onu zihinde devinen bir yapma-yıkma sürecinin öznesi hâline getiriyor. Birbirinden farklı pek çok duyguyu müziğin diline tercüme ederken, ayarlanacak tüm mesafeleri de dinleyici kontrolüne bırakıyor.

Döngüsel temalar tekrarlandıkça tanıdıklık hissini pekiştirerek, inşa ettiği sonik mekânlar arasında olduğu gibi albümle dinleyen arasındaki mesafeyi de azaltıyor albüm. Kimi kulaklar yol üzerinde heyecanını kaybedebilir, kaptırıp gitmeyi tercih edenler ise geçen zamanı fark etmeyecektir. 

Bluets’un sağladığı kişisel deneyim her zihinde farklı çağrışımlar, her gözde bambaşka resimler oluşturacaktır elbet ama biliyoruz ki aramızdaki mesafeler ne olursa olsun bize sıklıkla hatırlatılan, belleğimizde yer etmiş ortak yaralar var. Bunların sonunun hep sevgisizliğe çıktığı bilinciyle nefretin tahakkümünden kurtulup beraberce iyileşmek için hiçbir zaman geç değil.